HAKAN Aygün 25 yıllık gazeteci. Arkadaşlığımız daha da eski. Kim bu Törer? Son mektup İtirafçı olmasına rağmen asıldı İsa Armağan'ı tanımıyorlar! Ekim 1981'de sınırı izinsiz geçmek suçundan 3 aya mahkûm oldu. Mahkûmiyetini tamamladıktan sonra Türkiye'ye iade edildi. Ancak sınır polisi sahte kimlikli bu kişinin İsa Armağan olduğunu anlamayınca serbest bırakıldı! Tekrar İran'a kaçtı. Yine yakalanıp Uzuniya Cezaevi'ne konduğunda İnterpol Türkiye'yi uyardı; Türk polisi İsa Armağan'ın parmak izini gönderene, Adalet Bakanlığı iadesini isteyene kadar İsa Armağan ortalıktan kayboldu. Gelelim sonuca ERBAKAN İDAMLARA NASIL TAVIR ALDI MİLLİ Görüş'ün yetiştirdiği ikinci kuşak politikacılar 12 Eylül 1980 darbesi idamları için bugün gözyaşı döküyor. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/
Ergenekon'u geliniz burada arayalım
Soner YALÇIN
sonery@hurriyet.com.tr
12 Eylül 1980 darbesinin ilk idamları, devrimci Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun dava dosyalarındaki benzerlikler şaşırtıcı. İkisi de silahla kahvehane taranıp adam öldürme iddiasıyla yargılandı. İkisinin de eline silah verenler cezaevinden kaçıp kayıplara karıştı.
Adalı'nın davasında “MİT ve polis ajanıyım” diyen kimdi?
Pehlivanoğlu itirafçı olmasına rağmen neden asıldı?
Bugün her taşın altında Ergenekoncu arayanlar, asıl “planlayıcıyı” hep gözden kaçırıyor.
Kim mi o?
Geçen hafta, “Necdet Adalı'nın silahla kahvehane taradığına beni kimse inandıramaz; bu işte bir bit yeniği var; arşivinde konuyla ilgili dosyalar varsa kurcalasana” dedi.
Hakan Aygün, Samsun Anadolu Koleji'nde öğrenciyken “Kurtuluş” örgütüne yakındı.
Ankara Yıldırım Beyazıt Lise öğrencisi Necdet Adalı da “Kurtuluş” sempatizanıydı. 1977'de Ankara'da kahvehane tarama eylemini yaptığında 19 yaşındaydı.
Aradan yıllar geçmesine rağmen Hakan Aygün'ün anlayamadığı “Kurtuluş”un bu eylemi neden yaptığıydı?
Haklıydı. Şöyle ki...
Örgütün şiddete bakışı
“Kurtuluş”, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) kökenliydi. Ancak 1974'ten sonra, Mahir Çayan'ın “suni denge” kavramını reddedip Sovyetler Birliği'ni sosyalist bir ülke olarak tanımladı. Bu durum hareketin devrim stratejisini değiştirmesine de neden oldu; devrimin öncü savaşıyla değil, işçi sınıfı içinde örgütlenerek kitlesel ayaklanmayla olacağı tezini benimsedi.
İşte Hakan Aygün'ün kafasını karıştıran buydu; faşizm tahlilini de değiştirip, bireysel şiddete de karşı çıkan “Kurtuluş” nasıl olmuştu da sempatizanı 19 yaşındaki Necdet Adalı'yı eyleme göndermişti?
İki kişinin ölümüyle sonuçlanan kahvehane tarama eylemine örgüt nasıl onay vermişti? Ya da vermiş miydi? Bu sorunun yanıtı dava dosyasında var. Keza Necdet Adalı'nın avukatı Mehdi Bektaş'la da konuştum.
Tarih 10 Temmuz 1977.
Ankara İsmetpaşa Mahallesi'ndeki genellikle sağ görüşlülerin gittiği Güneyli Kahvehanesi dışarıdan silahla tarandı. Kahvedeki Mehmet Ali Gözleme ve Sıtkı Aydın öldü.
Kısa bir süre sonra Ankara Telsizler semtindeki bir eve yapılan baskında Necdet Adalı ve Kemal Ergin yakalandı.
İlginçtir, olaya adı karışan Aslan Törer de, nasıl oluyorsa idam cezası alacağını bile bile kendi ayağıyla polise gidip teslim oldu! İşin bamteli de burası. Çünkü bu Aslan Törer hayli ilginç bir kişi.
Necdet Adalı mahkemede hep aynı sözleri tekrarladı:
“O gece Aslan Törer bizi kahvehanenin önüne götürdü. O birden ateş etmeye başlayınca heyecanlandık, tabancalarımızı çektik; biz havaya ateş ederken, Aslan Törer içeriyi tarıyordu.”
Kemal Ergin'in de ifadesi aynıydı, Aslan Törer tarafından kullanıldıklarını söyledi.
Polise gidip teslim olan Aslan Törer, mahkemede nasıl ifade verdi biliyor musunuz, “Ben MİT ajanıyım!”
Mahkeme MİT'ten bilgi istedi. MİT “Aslan Törer adında bir elemanımız yoktur” dedi. Keza polise de soruldu; onlar da aynı yanıtı verdi.
Aslan Törer MİT ya da polis ajanı mıydı? Yoksa adını bilmediği bir başka istihbarat örgütüne mi çalışıyordu? Kimdi bunlar? Öğrenilemedi. Tek bilinen bir ara Devrimci Yol'dan polisle işbirliği yaptığı kuşkusuyla kovulduğuydu.
Sonuçta 2 Ekim 1979'da Sıkıyönetim Mahkemesi, Necdet Adalı ve Kemal Ergin hakkında idam cezası verdi.
Kendiliğinden teslim olduğu, samimi itiraflarda bulunduğu ve iyi halden dolayı Aslan Törer ömür boyu hapse mahkûm edildi. Aslan Törer bir süre cezaevinde yattıktan sonra çıkıp kayıplara karıştı.
İlginçtir; 16 Temmuz 1980'de idam kararı Askeri Yargıtay tarafından onanmasından kısa bir süre sonra Kemal Ergin de Ankara Kapalı Cezaevi'nden kaçtı. Bugün nerede olduğu bilinmiyor; söylenen Filistin'e gittiği ve burada 1981'de İsrail askeriyle girdiği çatışmada şehit olduğu. Doğru mu? Yoksa kimlik değiştirmek için numara mı? Tam bilinmiyor.
Ve “elde kalan” gencecik Necdet Adalı, 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra, “Bir solcu ve bir sağcı hemen asılsın” emriyle, 8 Ekim 1980'de idam edildi. Son mektubunda bile suçlamayı reddetti:
“(...) Şu kısa yaşamım içerisinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden, ezilenler uğruna verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım. Bundan dolayı gurur duyuyorum. Hâkim sınıfların göstermek istediği gibi bizler hiçbir zaman masum savunmasız insanlara karşı katliam girişiminde bulunmadık (...)”
Geçen hafta Necdet Adalı gündeme gelince dönemin Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Ali Fahir Kayacan medyaya bir açıklama yaptı. İdam kararını, “yakalanan” Aslan Törer'in itirafları sonucu verdiklerini açıklayarak haklı olduklarını savundu!
Şaşırtıcı mı?
Değil.
Devrimci Necdet Adalı'yla aynı gün idam edilen ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu olayına da bakalım... Çünkü iki olay arasındaki ilginç benzerlikler var...
Tarih 10 Ağustos 1978.
Ankara Balgat semtinde yan yana olan 5 kahvehane silahla tarandı. Kahvehanelerden 3'ü sol görüşlülerin, 2'si sağ görüşlülerin gittiği yerlerdi!
Olay sırasında beş kişi öldü; on üç kişi yaralandı.
Katliamı gerçekleştirenler Mustafa Pehlivanoğlu ile İsa Armağan yakalanıp 18 Ekim 1979'da Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi'nce idama mahkûm edildiler. Askeri Yargıtay kararı, Necdet Adalı'nın idamıyla aynı gün 16 Temmuz 1980'de onadı. 10 gün sonra Mustafa Pehlivanoğlu ve İsa Armağan Mamak Cezaevi'nden kaçtılar.
Pehlivanlıoğlu Kütahya'nın Çal İlçesi'nde yakalandı.
İsa Armağan'ın son görüldüğü yer Kayseri Yahyalı İlçesi oldu.
Pehlivanlıoğlu 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, 22 Eylül'de itirafçı oldu; tüm bildiklerini anlattı: “Benim de karıştığım Balgat olayı Abdullah Çatlı'nın emriyle gerçekleştirildi. Bizimle Balgat olayına karışan Haydar Şahin 2-3 ay sonra çok şey bildiği için Abdullah Çatlı tarafından öldürüldü.”
Pehlivanlıoğlu; itirafçı olmasına, kendini yakalayan Dürüst Oktay adlı komiser ile davanın askeri savcısının çabalarına rağmen idam edilmekten kurtulamadı. Bir itirafçının asılması ilk kez oluyordu!
Mustafa Pehlivanoğlu'nu azmettirdiği ve eline silah verdiği iddia edilen İsa Armağan İran'daydı.
Yıllar sonra, Soğuk Savaş'ın bitmesiyle 1992'de Almanya'da ortaya çıktı. Gladio'nun Türk tetikçilere artık ihtiyacı kalmamış mıydı? 1995'te Türkiye'ye iade edildi. Sonra çıkarılan afla Bandırma Cezaevi'nden salıverildi.
Acı olayların yaşandığı bu dönemi bıkmadan usanmadan mercek altına almalıyız. Ne yazık ki Susurluk meselesinde bir arpa boyu yol alındı. Ergenekon ise, okyanusötesi stratejik planların, iç siyasetin kurbanı oldu; muhalefeti susturmanın aracı haline getirildi. Bu göz boyamalar bazılarını ikna ediyor olabilir.
Ancak dün, 12 Eylül darbesini meşrulaştırmak, kabul görmesini sağlamak için şiddetin artırılmasını organize eden NATO gölgesindeki Gladio açığa çıkmadan bu meseleleri çözemeyiz. Bu konuda bu sayfada yeteri kadar yazdım; tekrarlamaya gerek yok artık.
Diğer yandan...
Adı, sanı, partisi ne olursa olsun kimse ölülerimiz üzerinden siyaset yapmamalıdır.
Hele hele kimse Anayasa referandumunu “12 Eylül darbesiyle hesaplaşıyoruz” şovuna dönüştürmemelidir.
Bakınız...
Size son bir olay yazarak konuyu kapatayım:
“Vietnam Savaşı kahramanı” Robert Commer başkanlığında Türkiye'ye gelen ABD heyetine, 12 Eylülcüler iyi niyetlerini göstermek için bakın ne yaptılar:
Heyetin geldiği gün, yani, 26 Haziran 1981'de, Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner'i alelacele idam ettiler.
Suçları; Anayasa'nın değiştirilmesine olanak sağlamak için CIA subayı Sam Novello'yu öldürmekti!
Anayasa'yı değiştirmek için idam edilen Kadir Tandoğan idam sehpasını tekmelemeden önce şu sözleri haykırdı: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hiçbir zaman emekçilerin hizmetinde olmamıştır.”
Kadir Tandoğan'ların bu referandumdaki oylarının ne olduğu bellidir; TV'lere çıkıp sol adına “Evet” propagandası yapmak, bırakın siyaseti ahlaken de doğru değildir.
Peki Milli Görüş Hareketi 40 yıllık siyasi tarihleri sürecinde siyasal idamlar konusunda nasıl tavır aldı?
12 Eylül darbesi sürecinde TBMM'de yoktular. Adalı ve Pehlivanoğlu idam edildiğinde cezaevindeydiler.
12 Mart 1971 darbesinin astığı Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamları TBMM'ye geldiğinde Meclis'teydiler. Nasıl tavır aldılar?
Necmettin Erbakan'ın genel
başkanı olduğu Milli Nizam Partisi, 12 Mart darbesinden sonra 20 Mayıs 1971'de kapatıldı. Ancak partinin milletvekilleri hakkında hiçbir yasal işlem yapılmadı. Milletvekilleri TBMM'ye bağımsız milletvekili olarak gidip gelmeye başladı.
Deniz'lerin idam oylaması TBMM'de 10 Mart 1972'de oldu.
Erbakan bu oylamaya katılmadı.
MNP'nin diğer iki milletvekili Isparta milletvekili Hüsamettin Akmumcu ve Tokat milletvekili Hüseyin Abbas idama “Evet” dedi.
Hadi söz geldi yazalım; peki o gün TBMM'de kimler nasıl oy kullandı; bazı bilindik isimleri yazalım ki idam deyince akla sadece darbeciler gelmesin!
İdamı isteyenler:
Süleyman Demirel, Ferruh Bozbeyli, Sadettin Bilgiç, İlhan Darendelioğlu, Turhan Feyzioğlu, Faruk Sükan, Vefa Tanır, İhsan Kabadayı, Ahmet Topaloğlu, Turgut Toker, Ahmet İhsan Kırımlı, Barlas Küntay, Kemal Demirer, Seyfi Öztürk, Abdurrahim Türk, Hamdi Mağden, Talat Asal, Necmettin Cevheri, Cevdet Akçalı, Orhan Oğuz, Ali Naili Erdem, Mesut Erez, Nuri Bayar, Enver Akova, Cavit Oral, Nahit Menteşe, İsmet Sezgin, Esat Kıratlıoğlu, Erol Akçal, Emin Paksüt, Abdullatif Ensarioğlu... (245 milletvekili)
Çekimser:
Gıyasettin Karaca, Hüseyin Balan, Fazıl Güleç... (10 milletvekili)
Karşı çıkanlar:
Başta İsmet İnönü vardı. Hatta ‘Siyasi davalarda idam olmasın' teklifini bile gündeme getirdi. Sert tepkiler aldı.
Karşı çıkan diğer bazı isimler şunlardı:
Bülent Ecevit, Kamil Kırıkoğlu,
Cahit Angın, Celal Kargılı, Mehmet Ali Aybar, Orhan Eyüpoğlu, Orhan Kabibay, Necdet Uğur, Şeref Bakşık,
Mustafa Üstündağ, Nermin Neftçi, Mustafa Timisi, İsmail Hakkı Birler,
Abdullah Baştürk... (63 milletvekili)
Oylamaya katılmayanlar:
Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Kemal Kaçar, Prof. Aydın Yalçın, Memduh Ekşi, Hilmi İşgüzar, Ahmet Şener, Kinyas Kartal, Cahit Karakaş, Kemal Satır, Şevket Yılmaz, Kasım Güfrevi, Kazım Ulusoy, Orhan Birgit, Osman Bölükbaşı, Yüksel Menderes, Ali Naki Ulusoy, Zeki Çeliker,
Ali Rıza Septioğlu, Sadık Perinçek, Rıza Kuas... (124 milletvekili)
Oylama sonucu TBMM'den idam
kararı çıktı.
CHP idamları Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Anayasa Mahkemesi raportörü CHP'nin başvurusunun reddedilmesini istedi. Mahkeme, raportörü dinlemedi; TBMM'nin kararını usul yönünden bozdu.
İdamlar 24 Nisan 1972'de yeniden TBMM gündemine geldi.
Necmettin Erbakan İsviçre'ye gittiği için oylamaya katılmadı. İki MNP'li yine idam lehine oy kullandı.
Bu arada bir önceki oylamaya katılmayan Alparslan Türkeş, Prof. Aydın Yalçın, Zeki Çeliker gibi bazı milletvekilleri bu kez idam lehine el kaldırdı. İdam isteyen milletvekili sayısı 245'ten 275'e çıkmıştı.
Ve Senato'daki oylama sonucu da kararı değiştirmeyince, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972'de idam edildi.
Yani...
Her milletvekili bilmelidir ki, aradan yıllar geçse de, Meclis'te kaldırdığınız o elinizin vebali bir gün gelir yakanıza yapışır, işte böyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder