30 Mayıs 2008

Kanser türleri ve Tedavi

ıÜüKanser vakalarının artışı ürkütüyor

Avrupa’da kanser vakalarının ve kanserden kaynaklanan ölümlerin sayısındaki rekor artış uzmanları endişelendiriyor.

“Kanser milyonlarca Avrupalının ölümüne neden oluyor ve kanser vakalarının artışını engellemek için acilen kapsamlı önlemler alınması gerekiyor”... Bu çarpıcı değerlendirme Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı tarafından yapılan ve sonuçları onkoloji dergisinde yayınlanan araştırmada yapıldı. Araştırma sonuçlarına göre sadece 2004’te Avrupa’da 1 milyon 700 bin kişi kanserden öldü, 2 milyon 900 bin kişide de yeni kanser vakası ortaya çıktı.

Kanserden kaynaklanan ölümlerin yüzde 56’sının ve yeni kanser vakalarının yüzde 54’ünün erkeklerde görüldüğü belirlendi. Uzmanlar en öldürücü kanserlerin ise sırasıyla akciğer, kalın bağırsak, mide ve meme kanseri olduğunu belirtiyor. Avrupadaki kanser ölümlerinin yüzde 20’sinin nedeni olan akciğer kanseri daha çok erkekler arasında görülüyor ve temel nedeninin sigara alışkanlığı olduğu ifade ediliyor.

Kadınlar arasındaki en yaygın kanser türü ise meme kanseri. Ancak son yıllarda erken teşhisle birlikte meme kanserinden kaynaklanan ölümlerin azaldığı belirtiliyor.
Uzmanlar her türlü kanserle mücadele için en etkili yolun ise sigarayı bırakmak olduğuna dikkat çekiyor.

ıÜüSebzeleri karıştır, kanserden korun

Beslenme uzmanlarının yeni gözdesi “Akdeniz-Asya Diyeti”, Akdeniz ve Asya yemek alışkanlıklarının sağlıklı taraflarını birleştiriyor.

Uzman Diyetisyen Ferin Batman, özellikle ABD’de çok yaygın olan ve kansere karşı korunmayı sağlayan, “Mediterrasian Diet” (Akdeniz-Asyadiyeti) konusunda bilgi verdi. Batman, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan yeni beslenme modelinin, kanserden korunmada çok etkili olduğunu, bu modelin çok faydalı yan etkileri bulunduğunu bildirdi. Bu beslenme modelini benimseyenlerin olmaları gereken ağırlığa kolayca ulaştıklarını ve kilolarını koruduklarını söyleyen Batman, beslenme biçiminde yeni akımın “Mediterrassin yani Akdeniz-Asya Diyeti” olduğunu kaydetti.
Bu diyetin zayıflamak için düşünülmemesi gerektiğini vurgulayan Batman, söz konusu diyette, Akdeniz ve Asya’nın yemek alışkanlıklarının sağlıklı taraflarının birleştirildiğini kaydetti. Batman, “Ortaya son derece sağlıklı ve özellikle kansere karşı koruyucu bir beslenme sistemi çıkmış. Bu sağlıklı beslenme şeklinin yan etkisi de zayıflamak ve kiloyu korumak. Bu beslenme biçimi benim her zaman önerdiğim ve ‘Türk Yemekleriyle Diyet’ modeline oldukça yakın” diye konuştu.

YAĞLI, BÖREKLİ, PİLAVLI DİYET
Bu diyette yeterince karbonhidrat alınması gerektiğini anlatan Batman, şöyle devam etti:
“Bu diyette, basit şekerler yerine, sağlıklı pişirme tekniklerinedikkat ederek, diyet yaparken özlediğiniz pilav, patates, börek ve kekgibi besinleri yiyebiliyorsunuz. Böylece de yüksek protein diyetlerinin zararlı etkilerinden korunmuş oluyorsunuz. Diyet yaparken ilk önce yasaklanan yağlar, bu beslenme biçiminde hak ettikleri yeri buluyorlar. Katı yağlar hariç, omegalar açısından zengin bitkisel yağlara Akdeniz-Asya diyetinde sıklıkla yer veriliyor.”
Akdeniz-Asya beslenme modelinde, sebze ve meyvelerin de bol bol yer aldığını söyleyen Batman, “Bu diyette, kanser önleyen birkaç sebzenin bir arada kullanılmasının daha yararlı olduğu görüşü var. Brokoli ve domatesi bir arada yemek gibi... Çünkü her ikisinin içindeki kanserle savaşan maddeler birbirinden farklı ve bir araya geldiklerinde çok daha iyi savaşıyorlar. Buna benzer şekilde, yemek hazırlarken değişik sebzelerin ve değişik meyvelerin karıştırılması öneriliyor” diye konuştu.

MEYVE SEBZE SEÇERKEN...
“Antioksidantlar”
ın da Akdeniz-Asya diyetinde çok önemli yer tuttuğunu belirten Batman, meyve ve sebze seçerken, koyu renkli olmalarına ve renk çeşitliliğine özellikle dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti. Besinlere kırmızı rengi veren “karotenler”in kanseri önlemede vesavaşmada büyük bir rol oynadığının saptandığını bildiren Batman, şunları söyledi:
“Kırmızı şarabın bilinen yararlarını yanı sıra iltihaplanmaları önlediği ve kan basıncını düzenleyerek, hipertansiyon riskini azalttığı da görülmüş. Bu beslenme biçimini uyguladığınızda kekinizden taviz vermeden hem sağlıklı besleniyor hem de zayıflayabiliyorsunuz. En iyi tarafı da hem Akdenizli hem Asyalı olan biz Türklerin beslenme sistemine, Türk yemeklerine oldukça uygun olması...”
Batman, Akdeniz-Asya diyetinde, brokoli, karnabahar, lahana, kereviz, pırasa, soğan, domates, maydonoz, elma, üzüm, kiraz, kurubaklagiller, çay ve şarabın, sıkça ve karıştırılarak yenmesinin önerildiğini kaydetti.

ıÜüBeslenme kanser riskini etkiliyor

(09-Mart-2005/AA)Kansere neden olan zararlı kimyasallar vücuda hava, su ve besin yoluyla alınıyor.

Ondokuzmayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Beslenme Uzmanı Doç. Dr. Funda Elmacıoğlu, yapılan birçok araştırmaya göre, kansere, kalıtımın yanı sıra hava, besin ve suda bulunan zararlı kimyasallar ile bazı mikropların yol açtığını söyledi.


Kansere neden olan zararlı kimyasalların vücuda hava, su ve besin yoluyla alındığını ifade eden Doç. Dr. Elmacıoğlu, besinlerin pişirilmesi sırasında da kansere neden olabilecek zararlı kimyasallar oluşabileceğini söyledi. Yüksek sıcaklıkta, doğrudan ateş teması ve yağda kızartmayla pişirme sırasında ve besinlerdeki protein ve yağın yıkımıyla zararlı kimyasalların oluşabileceğini belirten Doç. Dr. Elmacıoğlu, “Doğrudan ateşle pişirmede, dumandaki kimyasallar da besinin içine girer. Besinleri hazırlarken, pişirirken ve saklarken aşırı tuz kullanımı da özellikle mide kanseri riskini arttırır” dedi.


Doç. Dr. Elmacıoğlu, zararlı kimyasallardan bir bölümünün de küflenmiş besinlerle vücuda alındığını kaydederek, iyi kurutulmayan, uygun koşullarda saklanmayan fındık, fıstık, tahıl ürünleri, kuru baklagiller ve kurutulmuş meyvelerde çoğalan küflerin kanser yapıcı zehirler ürettiğini, uygun koşullarda saklanmamış besinlerde çoğalan bazı mikropların da özellikle mide kanseri riskini artırdığını söyledi.


Sindirim sırasında zararlı atıkların oluşacağını da belirten Doç. Dr. Elmacıoğlu, bunların kalın bağırsaktan kısa sürede dışarı atılamamasının da kanser yapıcı etki gösterebileceğini kaydetti. Zararlı kimyasalların vücutta hücrelerin yapısını bozduğunu söyleyen Doç. Dr. Elmacıoğlu, hasarlı hücrelerin zamanında onarılmaması ya da yok edilmemesi durumunda bölünerek işlev görmeyen ‘tümör’ denilen hücre topluluğunu oluşturacağını bildirdi. Doç. Dr. Elmacıoğlu, bu durumun da 15-20 yıl gibi uzun bir süreyi gerektirdiğinden genellikle kanserin ileri yaşlarda ortaya çıkmasına neden olduğunu bildirdi.


Antioksidantlar: Yararlı kimyasallar
Bu olumsuzlukların yanı sıra besinlerde kanser yapıcı zararlı kimyasalları ve hava yoluyla alınan radyasyonu etkisizleştiren yararlı kimyasallar da bulunduğunu belirten Doç. Dr. Elmacıoğlu, şu bilgileri verdi: “Bunlara antioksidantlar denir. Bunlar bitkilerin yaprak, çiçek, meyve ve tohumlarında bulunur.
Bunların bir bölümü E ve C vitaminleri ile çinko, selenyum gibi minerallerdir. Diğerleri ise karotenoidler, flavonoidler gibi adlarla anılırlar. Antioksidantların en iyi kaynakları, yeşil yapraklı sebze ve yenebilen otlar, sarı-turuncu renkli havuç, domates gibi sebzelerle kayısı, kiraz, vişne, kara üzüm, karadut, böğürtlen, portakal, greyfurt ve diğer meyvelerdir. Ayrıca, sarımsak, soğan, lahana, pırasa, karnabahar, kereviz gibi sebzelerde bulunan özel tat verici bileşikler de zararlı kimyasalları etkisizleştirme kapasitesine sahiptirler.”

TAZE SEBZE
Küçük yaştan itibaren taze sebze ve meyvenin çok yenmesinin kanser riskini büyük ölçüde azaltacağını bildiren Doç. Dr. Funda Elmacıoğlu, şunları kaydetti:
“Çocukluktan itibaren düzenli alınan taze sebze ve meyve, kanser riskini azaltmada önemli etkendir. Günde en az 5-6 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesi önerilir. Buna ek olarak kalın bağırsakta biriken zararlı atıkların hızla dışarı atılması için günlük beslenmede bağırsak hareketini artırıcı, diyet posasını çok içeren kuru baklagiller, kepeği ve özü ayrılmamış undan yapılan ekmek ve tahıl ürünlerinin yeterince bulundurulması kalın bağırsak kanserinden korunmada yardımcı olur. Bunun yanı sıra her gün yeterli miktarda yoğurt tüketimi de kanser riskini azaltır.”
Doç. Dr. Elmacıoğlu, sigara kullanılmadığı ve çocukluktan itibarenönerilen beslenme biçiminin uygulanmayla kanserden büyük ölçüde korunabildiği gibi, yüksek tansiyon, kalp damar, şeker hastalığı gibi hastalıkların oluşumunu azaltılabileceğini de sözlerine ekledi.

ıÜüKanser hastasının dökülen saçı eskisinden daha güzel çıkıyor

(09-Mart-2005/Sabah)Pek çok kanser hastasının ortak sorunu, gördükleri tedavi nedeniyle saçlarını kaybetmeleri...Bu durum hastayı umutsuzluğa düşürüp, depresyona sokabiliyor. Oysa uzmanlar, çoğu zaman hastaların kemoterapi bile bitmeden saçlarına yeniden kavuştuklarını söylüyor

Anadolu Sağlık Merkezi Onkolojik Bilimler'den Prof. Dr. Haluk Onat ve Psikoterapist Mine Turgay, kanser tedavisindeki saç dökülmeleri ile ilgili sorularınızı cevapladı...

* Kanser tedavisi mutlaka saç dökülmesine neden olur mu?
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların önemli bir kısmı saç dökülmesine neden olur. Ama her ilaç saçı dökmez. Bir hastanın tedavisinde kullanılacak ilaç saç dökmesine veya dökmemesine göre değil, ilacın etkinliğine göre seçilir. Önemli olan, hastayı tedavi edebilmek, en azından hastaya yararlı olabilmektir. İlaç tedavisi ile dökülen saç tedavi bitiminde tekrar çıkar. Hastanın saçı eski halini alır.

* Kemoterapi neden saç döker?
Kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için yapılan ilaç tedavisidir. İlaçlar kanser hücrelerine saldırarak büyümelerine engel olmak suretiyle çalışır. Ancak, ne yazık ki kıl kökleri gibi aynı zamanda bedendeki normal hücreleri de etkileyebilir. Bu da "Alopecia" olarak bilinen saç dökülmesine neden olur. Kanser hücrelerinden farklı olarak normal hücreler kendilerini çabuk yeniler. Dolayısıyla, kemoterapi sonucunda saçlar döküldüğünde tedavinin bitiminde yeniden uzarlar.

* Bütün kemoterapi ilaçları saç dökülmesine neden olur mu?
Hayır. Kimi zaman bu dökülme o kadar az olur ki fark edilmez bile. Ancak bazı insanlar, geçici olarak kısmi ya da tam kellik yaşayabilir. Bazı kemoterapi ilaçları ise vücudun başka yerlerindeki tüylerin dökülmesine neden olur; kaşlar, kirpikler, göğüs, koltukaltı bacak ya da genital bölgedeki tüyler gibi. Dökülen tüy miktarı, kullanılan ilaca, kullanılan doza ve vücudun ilaca verdiği tepkiye bağlıdır. Kanser tedavisi gören bazı kadınlar kılların azalmasını "birkaç ay boyunca bacaklardaki, kasıklardaki ya da koltukaltlarındaki kılları almamanın yarattığı keyif" olarak da yaşayabilirler. Eğer kıl dökülmesi ortaya çıkacaksa, bu genellikle kemoterapiye başladıktan sonraki birkaç hafta içinde ortaya çıkar, ama nadiren ilk birkaç günde görüldüğü de olur. Dökülme ilk olarak tararken, yıkarken ya da sabah yastıkta bulunan saçlardan fark edilir. Bazı kişilerin saçları sadece incelir, kurur ve kolay kırılır hale gelir. Bazı insanlarınki ise birkaç hafta boyunca saç kalmayana kadar dökülmeye devam eder. Kimi zaman saç kaybı bir iki gün içinde olur ancak bu pek de sık karşılaşılan bir durum değildir.

RENK DEĞİŞİKLİĞİ OLABİLİR
* Kemoterapi ile dökülen saçlar yeniden çıkar mı?
Saçlar tedavinin tamamlanmasından önce bile yeniden çıkmaya başlayabilir. İlk başlarda saçlar çok ince olacaktır ama üçaltı ay arası bir sürede eski haline geri gelir. Saçın eskisinden daha dolgun ya da kıvırcık olması mümkündür, hatta rengi de biraz farklı olabilir.

* Işın tedavisi-radyoterapi de saç dökülmesine neden olur mu?
Radyoterapi kanser hücrelerini yüksek enerji yüklü ışınlarla yok etmeyi amaçlayan bir tedavi yöntemidir ve normal hücrelere mümkün olduğunca az zarar vermeye çalışır. Kemoterapiden farklı olarak radyoterapide sadece tedavinin uygulandığı bölgede tüy dökülmesi görülür. Örneğin, eğer radyoterapi başa uygulanmaktaysa muhtemelen saçlarda bir miktar dökülme olacaktır. Eğer meme kanseri için tedavi yapılıyorsa ve bu koltuk altını da içeriyorsa, koltuk altı kılları dökülecektir.

* Saçların dökülmesinin bu tedavi sırasında psikolojik etkisi nasıl olur?
Kadın olsun erkek olsun birçok kişi, saçlarını görünüşlerinin önemli bir parçası olarak algılar. Bazıları için saçlarının dökülmesi öfke, kızgınlık, utanç gibi duygulara neden olabilir. Tedavi süresince hastalar birçok değişiklikle baş etmek durumunda kalır. Bunların üzerine bir de saçların dökülmesi son damla gibi gelebilir. Bunun yanı sıra, saçların kaybı kişiye "kanser" olduğunu sürekli olarak hatırlatarak kendini zayıf, çaresiz ve "damgalanmış" gibi hissettirebilir. Eğer kaş ve kirpikler de döküldüyse, bu daha da rahatsızlık verebilir. Gösterilen tepkiler tamamen normaldir ve saçların dökülmesini kabullenmek zaman alacaktır. Saç, bazı kültürlerde arzulanır olmanın, doğurganlığın, sağlıklı olmanın, statünün sembolüdür. Kadınlar uzun ya da kısa olsun dolgun, sağlıklı saçları ile kendilerini "daha çok kadın" olarak hissederken, erkekler için saçlar "gençlik" ifadesidir. Bazı insanlar sadece genel anlamda kendilerini iyi hissetmeleri için sağlıklı saçları olması gerektiğini hisseder. Kişi için saçın özel bir anlamı varsa, dökülmesine alışmak daha da zor olacaktır. Saçların dökülmesine diğer kişilerin verdiği tepkiler de bununla baş etmeyi zorlaştırabilir. Bazen saçsız görünümden rahatsız olan ve aslında ne diyeceklerini de pek bilemeyen insanlarla bir aradayken, hasta tarafından bu konunun açılması faydalı olabilir. Yakınları, saçların dökülmesiyle ilgili olarak rahatça konuşulabileceğini gördüklerinde muhtemelen daha fazla yardımcı olmaya çalışacaklardır. Saçları dökülmüş başka kişilerle de konuşulabilir ve muhtemelen kişiler birbirlerine işe yarayacak önerilerde bulunabilir.

ıÜüKanser İçin Sıcak Tedavi Opsiyonu

(09-Mart-2005/BBCnews)Uzmanlar, karın bölgesine ısıtılmış kemoterapi ilaçları verilmesinin kanser tedavisinde iyi bir yöntem olduğunu söylüyor. Cerrahi müdahaleyle birlikte bunun, kanser hastalarının yaşam kalitesini geliştirerek hayatta kalabilme şansını artırdığı bildiriliyor.

Cerrahi Onkoloji Derneği`nin toplantısında, ``intraperitoneal hipertermik kemoterapi``nin (IPHC) dört başarılı denemesi tartışıldı. Uygulamalar, bağırsak, yumurtalık ve apandisten yayılan tümörleri de kapsıyor.

Wake Forest Üniversitesi kanser uzmanlarına göre; IPHC uygulamaları, mesotheliomas denilen karın zarında oluşan tümörler için de işe yarıyor.

IPHC uygulamalarına tabii tutlan hastalara, bir kaç saat boyunca, karın boşluğunda kemoterapi ilaçlarını içeren ısıltılmış bir sıvıyı yayan bir pompalama cihazı ile bir seri tüp bağlanıyor.

Sıvının yüksek derecede olmasının ilacın etkisini artırdığı düşünülüyor ve gerek ısı gerek kemoterapi ilaçlarıyla direkt temas sonucu kanserli hücreler ölüyor.

Wale Forest Üniversitesi Baptistler Tıp Merkezi`nden Dr Perry Shen`in gerçekleştirdiği çalışmalardan birinde, ince bağırsaktan karın zarına yayılan peritoneum denilen kanserli hastalar incelendi.

Cerrahi operasyonı içeren tedaviye tabii tutulan ve IPHC tedavisi gören hastaların, sadece geleneksel tedaviye tabii tutulan hastalara oranla daha uzun süre yaşadıkları (ortalama 3.1 aya karşılık 45.1 ay) gözlemlendi.

Dr. Shen, bu durumdaki kanser hastalarının geleneksel kemoterapi ve operasyon yöntemiyle tedavi etme girişmlerinin başarılı olmadığını kaydetti.

Dr. Shen ``Cerrahi müdahaleyle, IPHC`nin diğer tedavilerdeki etkilerini araştırmak için daha çok araştırma yapılması gerekli. Ancak bu çalışmadan elde ettiğimiz data, çok zor durumlarda, bu kombinasyonun etkili ve cazip bir seçenek olduğunu öne sürüyor.`` dedi.

Apandisten yayılmış kanserleri inceleyen diğer bir çalışma da, IPHC`nin inatçılar

kanserler hariç, inatçı olmayan kanserlerde yaşam süresini artırdığını ortaya koydu.

Wake Forest Üniversitesi bu yaklaşımla 400 hastayı tedavi etti.

Bu yöntemin riskleri ve yan etkileri, şimdi uygulanan operasyon ve kemoterapiyle benzerlik gösteriyor.

ıÜüMeme kanseri tedavisi iki yönlü

( /AA)Çağımızın başında büyük korku oluşturan ancak tıptaki gelişmelerle artık korkulu rüya olmaktan çıkmaya başlayan meme kanseri tedavisinde medikal ve cerrahi boyutun yanı sıra psikolojik boyutunda göz önünde bulundurulması gerekiyor.

Dünyada her 8-10 kadından birinde görülen meme kanseri, Novartis Onkoloji'nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde düzenlediği panelde masaya yatırıldı. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen panelde meme kanserinin medikal ve cerrahi tedavileri, psikolojik boyutu ve iki hasta hikayesi ele alındı.


Panelde konuşan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, meme kanseri belirtileri içinde en önemlisinin, memede kitle saptanması olduğunu ifade etti.
Meme kanserinde erken teşhisin önemine dikkati çeken Mandel, ne kadar erken dönemde tanı konulursa, hastalığın tedavi ve şifa şansının o kadar arttığını belirtti. Mandel, ''Meme kanserini, değişik tedavi yöntemleri ve seçenekleri olan kronik bir hastalık olarak görüyoruz. Her geçen gün yeni ilaç ve tedavi çeşitleri ortaya çıkıyor

. Yaşam süresi 10 yıl öncesine göre anlamlı oranda arttı'' dedi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Müslümanoğlu da cerrahi tedavinin meme kanseri için en yaygın tedavi yöntemi olduğunu belirtti. Müslümanoğlu, 1. ve 2. evrelerdeki meme kanserinde sadece memedeki kitlenin alındığı veya memenin koltukaltı lenf bezleriyle alındığı (mastektomi) ameliyatların radyoterapi eşliğinde eşit kurtarma oranlarına sahip olduğunu anlattı.

Müslümanoğlu, hatta yeni yöntemlerle koltukaltındaki tüm bezler çıkartılmadan da tedavinin mümkün olduğunu söyledi. Meme kanserinin yarattığı psikolojik boyutları irdeleyen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan ise hasta psikolojisini ele alarak, hastalığın aile bireylerine nasıl açıklanabileceği ve aileyle diyalog konusunda açıklamalarda bulundu. Meme kanseri hastası Nazan Tuncer ile Uğur Yenseni de deneyimlerini dinleyicilerle paylaştı. Meme kanseri bilincini yaygınlaştırmak üzere gerçekleştirilen panel, katılımcıların panelistlere yönelttiği soruların yanıtlanmasıyla son buldu.

ıÜüJinekolojik kanserler

Kanser dünyada ölüme en fazla yol açan ikinci hastalık olma özelliğini korurken jinekolojik kanserlerde de artış gözleniyor. Rahim ağzı, rahim, yumurtalık, vajen, vulva ve tüplerde görülen kanserlerinden oluşan jinekolojik kanserlerden korunmak için yılda bir kere kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurulması ve test yaptırılması öneriliyor. Jinekolojik kanserlerde ortak bir neden bulunmuyor. Kanser tiplerine göre risk faktörlerinin değiştiğini belirten Acıbadem Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Umur Çolgar şunları söylüyor:


Rahim ağzı kanseri: Sigara kullanımı, cinsel yolla bulaşan hastalıklar özellikle insan papillom virüs enfeksiyonu (HPV), erken yaşta cinsel ilişki, kocası çok eşli kadınlar, düşük sosyo ekonomik durum risk faktörü kabul ediliyor.


Rahim kanseri: Şişmanlık, diyabet öyküsü, geç menopoz yaşı, kısırlık, progesteron olmaksızın tek başına östrojen kullanımı riski artırıyor.


Yumurtalık kanseri: Belirgin bir neden saptanamamıştır. Ancak yaş, ailesel faktörler yüksek hayvansal yağ içeren diyet, pudra kullanımı gibi çevresel ve genetik faktörlerin yumurtalık kanserinde etkili olduğu düşünülüyor. Örneğin yaşam boyu bir kadının yumurtalık kanserine yakalanma riski yüzde 1.4 iken, birinci derece akrabası yumurtalık kanseri olanda yüzde 5, iki adet birinci derece akrabasında olan kadınlarda yüzde 7’ye kadar yükselmektedir.

BELİRTİLER NELER?
Jinekolojik kanserlerin belirtileri tutulan organa göre farklılık gösteriyor. Rahim ağzı kanserinin belirtisi cinsel ilişki sonrası lekelenme tarzında vajinal kanama, adet miktarında ya da süresinde artış, kahverengi vajinal akıntı olarak ortaya çıkıyor. Prof. Dr. Umur Çolgar, belirtilerle ilgili şöyle konuşuyor:


İleri evrelerde bel ve kasık ağrısı, idrar yapmada güçlük ya da bacak ödemi görülebilir. Rahim kanseri erken bulgu veren bir kanserdir, menopoz öncesi ya da menopoz döneminde anormal kanamalarla belirti verir. Yumurtalık kanseri ise neyazık ki geç bulgu verir ve bulguları spesifik değildir. Karın şişliği, ağrı, hazımsızlık, karın çevresinde artış, anormal vajinal kanama en sık görülen belirtilerdir. Geç bulgu vermesi nedeniyle yumurtalık kanseri olgularının yüzde 70’i evre 3 ve 4’de tanı konur. Vulva kanserinin en sık bulguları ise kronik kaşıntı, vulvada ele gelen kitle, ağrı, kanama ve ülserlerdir.”

JİNEKOLOJİK KANSERLERİN ÖLÜME YOL AÇMA RİSKİ
Jinekolojik kanserlerin ölüme yol açma oranları hastalığın evresine, histolojik tipi ve derecesine, hastanın genel durumuna yaşına ve yapılan cerrahiye bağlı olarak değişiklik gösteriyor. En kötü yaşam süresine sahip olan kanserin, geç bulgu vermesi nedeniyle yumurtalık kanseri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çolgar, “Tanı sonrası ortalama yaşam süresi yüzde 35’dir. Rahim kanseri ise daha erken belirti verdiği için yaşam süresi yumurtalık kanserine göre daha iyidir. Tüm evreler için yaşam süresi oranları şu şekildedir: Evre I yüzde 75, evre II yüzde 60, evre yüzde 30 ve evre 4 için yüzde 10’dur. Pap smear yöntemi ile erken tanısı artan rahim ağzı kanserinde ortalama yaşam süresi yüzde 80 civarındadır. Evre I yüzde 90, evre 2 yüzde 65, evre 4 için ise yüzde 15’dir” diyor.

TANIDA KULLANILAN YÖNTEMLER
Jinekolojik kanserlerin erken tanısı için geliştirilen yöntemler sayesinde tedavideki başarı oranı da artıyor. Jinekoloji kanserlerden rahim ağzı kanserini son yıllarda erken tanının en çok arttığı kanser türü olarak değerlendiren Prof. Dr. Umur Çolgar, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu kanserde Pap smear testi denilen rahim ağzından dökülen hücrelerin sitolojik incelemeleriyle yapılan tarama yöntemi ile gelecekte kanserleşme potansiyeli olan hücresel değişiklikler erken dönemde tanınmaktadır. Bu lezyonların yok edilmesiyle rahim ağzı kanserinde ölüm oranında belirgin bir azalma tespit edilmiştir. Öyle ki, tek bir negatif Pap smear testi, rahim ağzı kanseri riskini yüzde 45 oranında azaltıyor. Yaşam boyu dokuz negatif Pap smear testi ise bu riski yüzde 99 oranında azaltmaktadır. Rahim ağzı kanseri için en etkin tarama yöntemi olan Pap smear testi 18 yaşın üzerinde cinsel aktivitesi olan her kadına yılda bir kez önerilmektedir.”

RAHİM VE YUMURTALIK KANSERİNDE ERKEN TANI
Jinekolojik kanserlerde kullanılan tarama yöntemleri rahim kanserinde çok etkili değil. Rahim kanseri genellikle erken belirti verdiği için tanısı rahatlıkla konulabiliyor. Riski yüksek olan şişman, diyabetik, östrojen tedavisi gören kişilerde tarama yapılabiliyor.. Tarama için vajinal sonografi, endometrial biyopsi ve ofis histeroskopi kullanılabildiğini belirten Prof. Dr. Umur Çolgar, şöyle devam ediyor:


“Vajinal sonografiyle ölçülen rahim içi tabakasının kalınlığı 4 milimetrenin altındaysa rahim kanseri riski çok düşüktür. Tüm jinekolojik kanserler arasında en ölümcül olan yumurtalık kanseri için etkin bir erken tanı ve tarama yöntemi neyazık ki yoktur. Yıllık rutin muayene erken tanı için yeterli değildir. İlk kez 1980’li yıllarda tanımlanan Ca-125 tümör belirteci adlı yüzey antijeniyle yumurtalık kanserinin yüzde 80’i saptanabiliyor. Ancak menopoz öncesi döneminde Ca-125 değerleri gebelik, rahim iç dokusunun rahim dışındaki bölgelerde bulunması olarak tarif edilen endometriozis, iyi huylu yumurtalık kistleri gibi bir çok nedene bağlı olarak yükselebilir. Ayrıca erken dönemdeki yumurtalık kanserlerinin yüzde 50’sinde Ca-125 normal olarak bulunmaktadır. Transvajinal sonografi ve Doppler ultrason ile Ca-125’in birlikte kullanımı taramanın niteliğini artırsa da rutin inceleme için yeterli değildir.”

JİNEKOLOJİK KANSERLERDE TEDAVİ
Jinekolojik kanserlerin tedavilerindeki başarı hastalığın evrelerine göre farklılık gösteriyor. Etkin tedavinin genellikle cerrahi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Umur Çolgar, “Yumurtalık kanserinin tüm evrelerinde cerrahi uygulanır” diyor ve ekliyor:


“Genellikle bu olgular geç dönemde bulgu verdikleri için hasta ileri evrede başvururlar. Hastalara tam cerrahi evreleme yapılmalı ve tümör kitlesi minimum seviyeye indirilmelidir. Cerrahi evreleme sadece rahim ve yumurtalıkların alınması değil kanserin tüm karın içinde yaygınlığının araştırılması ve yayıldığı belirlenen bölgelerin temizlenmesi anlamına gelir. Böylece hasta ileride alacağı kemoterapiden maksimum fayda görür. Genellikle yumurtalık kanserinin ilk sonrası kemoterapi takiben ve “ikinci bakış ameliyatı” denilen tekrar bir operasyon yapılır. Bu ameliyatın sonucunda gerekirse tekrar kemoterapi verilir. Rahim ağzı kanserinin erken evrelerinde cerrahi uygulanırken ileri evrelerde radyasyon terapisi temel tedavi seçeneğini oluşturur. Rahim kanserinde ise yine cerrahi ilk tedavi seçeneğidir. Sonrasında radyoterapi ve gerekirse kemoterapide uygulanabilir. Jinekolojik kanserli olgularda tedavi ve izlem multidisipliner yapılmalıdır. Hastalıkların nükslerinde birden fazla tedavi kombine olarak kullanılabilir.”

KORUNMAK İÇİN ÖNERİLER
Jinekolojik kanserlerin nedenleri çok farklı olduğu için korunmada da birçok faktörü dikkate almak gerekiyor. Rahim ağzı kanserinden korunmak için cinsel yolla bulaşan hastalıklardan özellikle insan papillom virüs (HPV) enfeksiyonundan korunma ön plana çıkıyor. Üreme çağında doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda, rahim ve yumurtalık kanserlerin görülmesinde belirgin oranlarda azaldığı bilinmektedir. Sigara kullanımı da rahim ağzı kanser riskini artırdığından sigaranın bırakılmasını öneren Prof. Dr. Umur Çolgar, şöyle konuşuyor:


Rahim ağzı kanseri: Rahim ağzı kanserinin erken tanısı ve tedavisi mümkün olduğundan mutlaka her yıl belirgin bir yakınma olmasa da Pap smear testi yapılmalıdır. Son yıllarda HPV enfeksiyonları için aşı çalışmaları sürdürülüyor. Ancak henüz rutin kullanıma girmiş değil.
Rahim kanseri: Aşırı kilo alımının engellenmesi, karşılıksız östrojen alınmaması ve kanserleşme potansiyeli olan rahim hastalıklarının uygun tedavi edilmesi gerekiyor.


Yumurtalık kanseri: Doğum kontrol haplarının kullanılması ve ailede yumurtalık kanseri varlığında koruyucu girişimler önerilebilir. Yani yumurtalık alınabilir. Ancak bu her zaman yumurtalık kanserini ortadan kaldırmayabilir. Jinekolojik kanserlerden korunma en iyi rutin yıllık muayenelerin ihmal edilmeden yaptırılması ile gerçekleşir.”

ıÜüMASTOİDİT (MASTOİD KEMİK İLTİHABI)

Akut kulak iltihabı tedavi edilmezse, enfeksiyon dış kulağın arkasındaki orta kulağa bağlı mastoid çıkıntısına yayılabilir. Mastoid iltihapta enfeksiyon orta kulaktan mastoid çıkıntısını örten mukozalı zara ve içindeki bal peteği şeklindeki kemiğe geçer. Enfeksiyon şiddetli olursa bu kemiği tahrip edip yayılabilir.


Belirtiler

- Kulak arkasındaki mastoid çıkıntısının kızarması, şişmesi ve hassaslaşması

- Kulak ağrısı

- Ateş

- Kulaktan cerahat gelmesi.

Teşhis

Kulak iltihabı veya mastoid çıkıntısı iltihabı belirtileri görülürse doktorunuzla görüşün. Kendisi kulağınızı muayene edecek kulağınızda bulunan cerahattan örnek alacak ve belki de enfeksiyonun ne kadar yayıldığını belirlemek için baş röntgeni isteyecektir. Sizi bir kulak-burun-boğaz uzmanının da muayene etmesini isteyebilir.

Antibiyotikler bulunmadan önce akut mastoid iltihabı çocuk ölümlerinin başta gelen nedenlerindendi. Şimdi antibiyotiklerle başarılı olarak tedavi edilebilir ve ölüm riski çok düşüktür.

Tedavi

Mastoid iltihabı için doktorunuz antibiyotik verecektir. Mastoid hücrelerinden enfekte olan maddeleri kolayca akıtmanın bir yolu yoktur, onun için bu enfeksiyonun tedavi edilebilmesi zordur. İltihabın kuruması için üç beş hafta yüksek dozda antibiyotik almak gerekmektedir. Eğer antibiyotik tedavisi problemi halletmezse, doktorunuz mastoidektomi önerebilir. Mastoid kemiğinin tümü veya bir kısmı ameliyatla alınır.


ıÜüMEME AMELİYATLARI

Erken teşhis edildiğinde meme kanseri bazen sadece radyasyonla da tedavi edilebilir. Ancak vakaların çoğunda habis bir tümör çıkartılmalıdır. Ameliyat sırasında operatör yakın olan koltuk altındaki lenf düğümlerinin bir kısmını da çıkarır. Çünkü kanserin yayılmaya (metastaz) başlayıp başlamadığını anlamanın tek yolu bu düğümlerin mikroskop altında incelenmesidir. Düğümlerin birkaçında kanser bulunması hepsinde bulunmasından çok daha iyi bir işarettir.


Ameliyatta operatörlerin çıkardığı dokuların miktarı değişkenlik gösterir ve hangi işlemin daha uzun süreli sonuçlar aldığı tartışma konusudur. Her yaka farklıdır. Doktorunuz, tümörün büyüklüğünü, yerini, kanserin cinsi ve büyüme hızını ve kanserin yaygınlığını dikkate alarak kararını verecektir.

Yapılabilecek ameliyatlar;

Radikal Mastektomi

On yıl öncesine kadar bu tek seçenekti. Şimdi ender olarak, tümör memenin altındaki kasa kadar inmişse, yapılmaktadır. Çünkü radikal mastektomi memeler ve lenf düğümleri ile birlikte göğüs kaslarının bir katını da (Pektoral Kaslar) çıkararak ve hastanın göğsünde protez takmaya yetecek miktarda doku bırakmaksızın yapılan bir operasyon-dur. Hastanın kolu şişebilir ve hareket kaybı olur.

Yan Radikal Mastektomi

Operatör memenin tamamını koltuk altındaki lenf düğümleriyle birlikte çıkarır. Ancak göğüs kasları korunduğu için, kolda sorun pek çıkmaz, görünüş daha iyidir ve protez takmak daha kolaydır. İyileşme oranı geleneksel radikal mastektomideki iyileşme oranıyla aynı gibi görünmektedir.

Basit Mastektomi

Operatör yalnız memeyi çıkarır ye koltuk altından lenf düğümü örnekleri alır.

Derialtı Mastektomisi

Meme dokusu çıkarılır fakat deri ve yüzeye yakın bazı dokular bırakılır. Sonradan silikondan yapılmış yapay bir göğüs deri altına yerleştirilebilir. Koltuk altından bazı düğümler de çıkarılır.

Lumpektomi

Operatör yalnız yumruyu veya üçgen şeklinde yararak çevre dokuları ve koltuk altından düğümleri de çıkarır. Lumpektomi genellikle tümör küçükse yapılır ve arkasından o bölgede kalmış olabilecek kanserli hücreleri öldürmek için radyoterapi yapılır. Alınan lenf düğümleri kontrol edildiğinde sonuç pozitifse (yani kanser varsa) mutlaka tedavi yapılmalıdır.
Test negatifse bile, bazen tedbir olarak radyoterapi, hormonterapi veya kemoterapi yapılır. Son çalışmaların belirttiğine göre eğer kanser erken teşhis edilmişse ve lumpektomiden sonra radyoterapi yapılmışsa kurtulma şansı yarı radikal mastektomideki kadardır. (Lumpektomi ye bazen tilektomi, geniş yarma, bir kısmın çıkarılması veya kısmi mastektomi de denir.)

Memeyi Yeniden Yapmak

Günümüzde mastektomi geçiren birçok kadın yeniden meme yaptırıyor. Genellikle yumuşak silikon bir koni, deri veya göğüs kası altına yerleştirilir. Ancak, bir plastik cerrah, karından veya vücudun başka bir yerinden alınan yağ dokuları ve kaslarla yeni bir meme yaparak bunu diğer memeden veya koldan alınan deriyle kaplayabilir. Memenin yeniden yapılması kanserin tekrar edip etmemesi sonucunu etkilemez. Doktorunuzla kanserin çıkarılması ve yeniden meme yapılması konusunda uygulanabilir çeşitli tercihleri detaylı olarak konuşup kararlaştırmanız çok önemlidir. En iyi karara varabilmeniz için doktorla görüşürken yanınızda ailenizden biri veya yakın bir arkadaşınızın bulunmasında yarar vardır.


ıÜüMEME BAŞI PROBLEMLERİ

Meme başlarınızdaki değişikliklere dikkat çekmek her zaman çok akılcıdır. Çoğunlukla sebep iyi huylu ise de, kanser de olabilir. Meme başlarından beyazımsı veya yeşilimsi bir sıvı sızıyorsa bu özellikle iki memeden de geliyorsa, büyük bir olasılıkla süt ve galaktarrhea dır. Eğer sıvı yeşilimsi veya saman rengindeyse fibrokistik değişimlere bağlıdır. Koyu kırmızı veya siyah bir akıntıysa içinde kan var demektir. Meme kanseri uzak bir ihtimal olmakla beraber, süt kanallarınızdan birinde küçük selim bir tümör gelişmekte olabilir.


Belirtiler

- Meme başından akıntı;

- Alttan çekilmiş gibi çökmüş meme başı;

- Areolada (göğüs başını çevreleyen kısım) yumrular;

- Meme başının pullanması.

Eğer ergenlikten beri içerlek veya çekilmiş meme başlarınız varsa bu normaldir. Yaşamınızın daha ileri bir evresinde normal bir meme başı içe çökerse, bu da bir kanser belirtisi olabilir.

Areoladaki yumrular genellikle, yağ bezleri tıkandığı için gelişen kistlerdir. Eğer bir enfeksiyon ortaya çıkarsa, kist çıbana dönüşebilir. Göğüs başının pullanması genellikle selim değişikliklere bağlıdır. Geçmez de ısrarla devam ederse, altta yatan bir kanser ihtimalini kaldırmak için biyopsi yapmak gerekebilir.

Teşhis

Eğer meme başınızda bir akıntı varsa, doktorunuz incelemek ve akıntıdan bir örnek alarak laboratuvarda kontrol etmek isteyebilir. Habis bir ihtimal olmadığının kanıtlanması için başka testler de yapabilir. Yakın zamanda içe çökmüş bir meme başı veya kanlı bir akıntı mutlaka belirli kanser testlerinin yapılmasını gerektirir. Doktorunuz büyük bir ihtimalle bir kist veya çıbanı muayene ile tespit edebilecektir.

Meme başı akıntıları ve içe göçmüş meme başları sadece kanser belirtisi olduklarında tehlikelidirler. Kistler iltihaplanmadıkları sürece dikkate alınmayabilirler. İltihaplanırlarsa da genellikle antibiyotikler sorunu çözer.
Eğer meme başlarınızdaki pullanma devam ederse doktorunuza danışın.

Tedavi

Çıbanlar için genellikle antibiyotik verilir. Altında yatan soruna göre ameliyatın gerekli olup olmadığına karar verilir.


ıÜüMEME ENFEKSİYONLARI

Bazen mastit denilen meme enfeksiyonlarına süt veren veya süt vermeyi yeni kesmiş kadınlarda rastlanması yaygındır. Bu enfeksiyonlara genellikle çatlak bir meme başından içeri sızan bakteriler neden olur. Enfeksiyon çok şiddetliyse apse şekline de dönüşebilir. Çevredeki dokular kendilerini korumak için, enfeksiyonun etrafında sertleşerek bir duvar oluşturan bir madde salgılarlar. Bu duvarın içinde iltihap birikir.


Belirtiler

- Kırmızı, hassas, acı veren yumru veya şişlik;

- Koltuk altındaki memeye yakın bezlerde şişme;

- Ateş.

Teşhis

Süt veren bir kadında yukarıda belirtilen semptomların bir araya gelmesi, bir enfeksiyonun güçlü belirtisidir.

Ancak, süt vermeyen kadınlarda da bazen meme enfeksiyonu olur. Bu semptomlar, çok ender görülen bir kanser türünün bulgularıyla benzerlik gösterdiği için, doktorunuz habis bir oluşum ihtimalini göz önünde tutarak, çok dikkatli bazı testler uygulayacaktır. Bunlar mamografi, iğne ile biyopsi veya ameliyatla biyopsi olabilir.

Memelerdeki enfeksiyon genellikle antibiyotiklere çok çabuk cevap verir. Eğer cevap vermezse ve apse oluşmuşsa, akıtılır.

Tedavi-Korunma

Süt veriyorsanız, emzirme aralarında memenizi temiz ve kuru tutun ve tahriş
eden kumaşlar giymeyin. Bebeğinizin meme başını çiğnemesine izin vermeyin.

İlaç Tedavisi

Doktorunuz bir antibiyotik ve ağrıyla ateş için de ağrı kesici verebilir. Süt veriyorsanız bu ilaçların sütünüz ve bebeğinize zararlı etkileri olmamalıdır. Yine de büyük olasılıkla enfeksiyon geçene kadar bebeğinize öteki memenizi vermeniz tavsiye edilecektir. Bu süre içinde memede sütün birikerek ağrılı bir tıkanmaya sebep olmaması için, masajla biriken sütü akıtmanız gerekecektir.

Ameliyat

Genellikle antibiyotik yeterlidir. Değilse, apse akıtılabilir. Doktor bir iğneyle apseyi boşaltır veya areola nın (meme halkası) yanını hafifçe

yararak buradan iltihabın akmasını sağlar. Bu yarık çok küçük bir iz bırakır.


kaynak:hekimce

MEME HASTALIKLARI

Günümüzde oldukça sık görülen meme hastalıkları, kadınların hekime başvurmasının önde gelen sebeplerinden birini oluşturur. Güzelliğin ve doğurganlığın simgesi olan meme kadın sağlığı açısından büyük önem taşır.

Meme, hormonların kontrolü altında büyüyen ve gelişen bir organdır. Ergenlik döneminde öncelikle kadınlık hormonu olan östrojenin salgılanması ve daha sonra progesteron hormonunun da etkisiyle meme dokusu gelişerek erişkin hacmine ulaşır.

Hamilelik ve adet dönemlerinde hormonların etkisiyle memede bazı değişiklikler görülür. Hamileliğin son döneminde beyindeki hipofiz bezinden salgılanan prolaktin hormonu memelerde süt salgısını başlatır. Memeler her an süt verecek duruma gelir. Meme başı ve etrafındaki koyu renkli kısım genişlemeye başlar. Doğumdan sonra emzirme devam ettiği sürece sütün salgılanması da düzenli bir şekilde devam eder. Emzirmenin kesilmesiyle birlikte memenin uyarılması sona erdiğinden prolaktin üretimi yavaşlar, süt kesilir ve memeler normal boyutlarına dönerler. Adet dönemlerinde adet kanamalarının başlaması ile birlikte memeler de küçülmeye başlar. Daha sonra tekrar büyümeye başlayarak dolgun ve hassas hale gelirler. Memelerdeki gerginliğe bağlı olarak kadınlar adet kanaması öncesinde ağrıdan yakınırlar.

Meme hastalıkları nedeniyle hekime başvuran hastaların başlıca şikayetleri şunlardır:

Meme ağrısı
Memede şişlik
Meme başı akıntısı
Memede büyüme
Meme başı ve meme derisinde çekilme
Memede ele kitle gelmesi

Memenin selim yani kanser olmayan hastalıkları arasında en sık görüleni “fibrokistik değişiklikler”dir. Eskiden fibrokistik hastalık olarak tanımlanmasına rağmen son yıllarda kadınları gereksiz yere endişelendiren ve ürküten hastalık terimi ortadan kaldırılarak bunun yerine fibrokistik değişiklikler denmesi uygun görülmüştür. Bu fibrokistik değişiklikler memede yoğun alanlar veya düzgün sınırlı kitleler şeklinde dikkati çeker. Bazı kişilerde bu alanların içinde milimetrikten birkaç santimetre çapına kadar ulaşan kistler gelişir. Kist gelişme yaşı genellikle 30 yaşlarından sonradır. Adet öncesi dönemde memelerin yoğun alanları ve kistlerde diğer kesimlere göre daha çok sıvı birikir; memede gerginlik, ağrı ve hassasiyet ortaya çıkar. Kistler yuvarlak, düzgün sınırlı, hareketli ve sert kitleler halinde ele gelirler. Adet sonrası dönemde yumuşayabilirler. Sıklıkla her iki memede birden görülürler. Muayenede kitle olarak algılanması ilk başta kanserle karıştırılmasına neden olabilir. Ultrasonografi ile tanınırlar. Genellikle menopozdan sonra kaybolmaya başlarlar.

Yaşamı boyunca birçok kadın meme başı akıntıları ile karşılaşabilir. Bu akıntı tek veya her iki memede olabilir. Çoğunlukla bu akıntılar önemsizdir. Özellikle adet öncesi dönemde berrak ve az miktarda meme başı akıntısı normal
kabul edilir. Meme başı akıntısı devamlı ve bol miktarda ise incelenmesi gereklidir. Meme başından gelen koyu kıvamlı ve renkli akıntılar mutlaka araştırılmalıdır. Koyu sarı, yeşil akıntılar iltihaba bağlı olabilir. Meme başından gelen kanlı akıntı aksi ispat edilene kadar kanser gibi ele alınmalıdır.

Memelerin en önemli hastalığı meme kanseridir. Meme kanseri günümüzde kadınlarda en sık rastlanan kanser türüdür. Yaşamları boyunca her 10 kadından biri meme kanserine yakalanma riski taşır.

biruni lab.


MEME KANSERLERİ

Her 10 kadından biri hayatının bir noktasında meme kanserine yakalanır. Erken anlaşıldığında başarıyla tedavi edilebildiği halde, meme kanseri yine de akciğer kanseri hariç, diğer bütün kanserlerde olduğundan daha fazla kadının ölümüne neden olmaktadır.


Belirtiler

- Memede bir yumru veya sertleşme, ağrılı

veya hassas olmayabilir;

- Memeden duru veya kanlı bir akıntı;

- İçeri çekilmiş meme başı;

- Memelerin dış hatlarındaki değişiklik, örneğin bir memenin diğerinden daha yüksek olması gibi;

- Meme derisinde düzleşme veya çukurlaşma;

- Kırmızılık veya portakal kabuğu gibi pütürlü görünüş.

Bazı çalışmalar kadınların kansere yakalanma ihtimalini arttıran bazı faktörleri belirlemiştir. Eğer anneniz, teyzeniz veya kız kardeşinizde özellikle genç yaşta veya her iki memede de kanser görülmüşse, başka kadınlara göre kanser olma ihtimaliniz daha yüksektir. Hiç çocuğunuz olmamışsa veya ilk çocuğunuzu 35 yaşından sonra doğurmuşsanız kanser olma ihtimaliniz yüksektir. Eğer bir memenizde kanser varsa, diğerinde de olma riski artar. Bu ihtimal yaşla da artar.

Bütün bu risk faktörlerine karşın yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. Ancak yukarıda belirtilen semptomlara karşı uyanık olursanız habis bir tümörü çok küçükken belirlemek mümkün olabilir. 20 yaşından sonra her kadın ayda bir defa memelerini kendisi kontrol etmelidir.

20 ile 40 yaş arasındaysanız en az 3 yılda bir defa doktora muayene olmalısınız. 40 yaşının üstündeyseniz bu muayenenin yılda bir yapılması gerekir. Birçok kanser uzmanı 40 yaşının üstündeki her kadının 40ında başlayarak 1-2 yılda bir mamografi yaptırmasının şart olduğuna inanmaktadırlar. 50nin üzerindeki kadınlar yılda bir mamografi yaptırmalıdırlar.

Teşhis

Doktorunuz memelerinizi dikkatle inceleyecektir. Meme başlarını hafifçe sıkarak akıntı olup olmadığına bakacak, koltuk altlarınızda lenf modüllerinin büyüyüp büyümediğini kontrol edecektir. Çünkü kanser lenf yoluyla da dağılabilmektedir. Bundan sonraki adım mamografidir.

Eğer memenizdeki bir yumru ultrasonografide kist olarak tanımlanmışsa, doktorunuz ince bir iğneyle kistin içindeki sıvıyı çekmeye çalışabilir. Bu sıvı analiz edilerek habis hücrelerin varlığı araştırılabilir. Sıvı çekildiğinde yumru yok olursa bu basit bir kisttir. Bir kitlenin habis olmadığını anlamanın en emin yolu ameliyatla kitlenin tümünü çıkarıp biyopsi yapmaktır. Yumrudan sıvı çekilemezse, sıvı çekildikten sonra yumru tekrar büyürse veya çekilen sıvıda kan ya da habis hücreler bulunursa, doktorunuz ameliyatla kitlenin alınıp biyopsi yapılmasını tavsiye edecektir.

İçine kolay girilebilen bir kitleye iğneyle biyopsi uygulamak, doktorun muayenehanesinde lokal anesteziyle yapılabilir. Ameliyatla kitleyi çıkartmayı gerektiren biyopsi için hastanede lokal veya genel anestezi uygulanır. Doktor pataloğun mikroskobik ve biyokimyasal olarak inceleyebilmesi için yumruyu bütün olarak çıkarır. Sonuçlar pozitifse, kitle habistir. Değilse size selim olduğu söylenir. biyopsilerin yüzde 80 inde kitle selim bulunur.

Meme tümörünün kendisi öldürücü değildir. Hastalık metastaz yaparak öldürür. (Metastaz lenf sistemi veya kan yoluyla vücudun başka yerlerine dağılmak, demektir). Bundan anlaşılacağı üzere, meme kanseri, tümör küçükken ve habis hücreler komşu lenf düğümlerine atlamadan, erken teşhis edilirse yüzde 90 tedavi şansı vardır. Ancak vakaların yarısında, kanser keşfedildiğinde vücudun diğer kısımlarına da atlamış bulunmaktadır. Her şeye rağmen hastalık, ilaç, radyoterapi ve ameliyat yardımıyla yıllar boyu kontrol altında tutulabilmektedir.

Tedavi

Ameliyat

Ameliyatın meme kanserinde başlıca tedavi olmasına karşın, memenin ne kadarının alınması gerektiği konusunda pek çok tartışma vardır. Günümüzde ameliyat çoğunlukla radyoterapi, hormon terapi veya kemoterapiyle birlikte uygulanmaktadır.

Hemen hemen bütün meme kanseri operasyonlarında, doktor ameliyatın bir bölümü olarak, koltuk altındaki lenf düğümlerinden bir kaçını da alır. bunlarda habis hücrelerin varlığı araştırılır. Lenf bezlerinde habis bir tümörün varlığı veya yokluğu ameliyat sonrası tedaviyi belirleyen en önemli faktördür.

Radyasyon

Doktor kanserin lenflere ulaştığını tespit etmişse, ameliyat sırasında kaçan kanserli hücreleri öldürmek için göğüs bölgesine radyasyon uygulanmasını önerebilir. Sonuçta kemiklerde kanser ortaya çıkarsa, radyasyon ağrıları rahatlatmak için kullanılır.

Hormon Tedavisi

Eğer meme kanseri tekrarlarsa, uzak bölümlerde tümörler ortaya çıkarsa veya kanser ameliyat edilemeyecek kadar ilerlemişse, hala hormon alarak hayatı uzatabilmek ve şikayetleri azaltmak mümkün olabilir. Bazı tümörler hormon tedavisine veya östrojeni etkisiz kılan ilaçlara ya da bazen ilave bir doz östrojene cevap vermektedirler. Çoğunlukla kullanılan antiöstrojenler, tamoxifen, androjenler (erkeklik hormonu) ve progesterondur.

Hormon tedavisi tümörün büyümesini veya küçülmesini sağlayabilir. İnsana kısmen veya tamamen rahatlama getirebilir.
Eğer bir hormon artık etkili olmuyorsa başkası yardımcı olabilir. Hormonlar etkilerini kaybettikleri zaman, doktorunuz kortikosteroid leri yalnız veya kemoterapi ile birlikte uygulayabilir.

Kemoterapi

Kemoterapide verilen antitümör ilaçlar, hormonlardan daha toksik (zehirleyiciydirler ve hepsi bağışıklık sistemini bastırarak insanı enfeksiyonlara karşı korumasız bırakırlar. Radyasyonda da görülen; bir çok hoş olmayan yan etkileri vardır; bulantı, ishal ve bitkinlik gibi. Ayrıca, geçici olarak saçlarınızın tümünü veya bir kısmını kaybedebilirsiniz. Ancak, kemoterapi çoğunlukla metastazı yavaşlatabilir. Bazen tam olarak teskin ederse de genellikle erteleme geçicidir. Kemoterapinin, menopoza girmemiş kadınlarda daha etkili olduğu görülmektedir. Doktorlar çeşitli ilaçları değişik birleşimler yaparak kullanmakta, bazen kortikosteroid veya tamoksifeni de ilave etmektedirler.

kaynak:hekimce


MEME MUAYENESİ

Memelerdeki yumruların % 75 inin selim olmasına karşın, bazıları da habistir. Bu nedenle kendinizin memenizi düzenli aralıklarla incelemeniz hayatınızı kurtarabilir, çünkü meme kanseri erken anlaşılırsa tedavi edilebilir.


Memelerinizi ayda bir defa inceleyin. Eğer menopoza girmemişseniz, bunun için en iyi zaman, memelerde hassasiyet ve şişme olmayacağı için adetiniz bitiminden birkaç gün sonrasıdır. Artık adet görmüyorsanız ayın herhangi bir gününü seçin ve düzenli olarak her ay o gün memelerinizi kontrol edin.

Bir aynanın karşısında durun. Kollarınız yanınızda, memelerinizin cildinde herhangi bir buruşukluk veya çukurluk veya şekillerinde bir değişiklik olup olmadığına bakın.
Eğer meme başlarınız normal olarak içeride değilse içeri çökme olup olmadığını kontrol edin. Ellerinizi önce kalçalarınıza dayayın sonra başınızın arkasına koyun. Her pozisyonda aynı şeylere bakın. Bundan sonra duşa girin ve memeleriniz ıslak ve sabunluyken, sol elinizi başınızın arkasına koyun ve sağ elinizle sol memenizi kontrol edin. Memenizi bir saatin yüzü olarak düşünün ve sağ eliniz memenizin tepesine 12~de olsun. Elinizi dümdüz tutun ve parmaklarınızın uçları birbirine yapışık bir şekilde küçük dairesel hareketlerle yumru araştırın. Elinizi saat 1 e, 2~ye vs. getirerek devam edin. Tekrar 12 ye geldiğinizde, parmak uçlarınızı meme başının yakınına doğru kaydırın ve yine saatin etrafında dönerek aynı hareketleri tekrarlayın, sonra daha küçük bir daire çizin. Meme başının altındaki dokuyu kontrol edene kadar bu hareketleri sürdürün. İncelemenizi koltuk altındaki, memeye bitişik bölgeyi de kontrol ederek bitirin, çünkü bu bölgede de meme dokusu bulunur. Bütün işlemi sol elinizle sağ memenizi kontrol ederek tekrarlayın.

Ayrıca, memelerinizi sırtüstü yatarken kontrol edin. Yine meme başından bir akıntı olup olmadığına bakın. Sağ memenizi incelemek için sağ omzunuzun altına bir yastık koyun ve sağ kolunuzu başınızın altına yerleştirin. Sol memenizi incelemek için de aynı işlemi sol omuz ve sol kolunuza uygulayın.

Eğer memelerinizde fibrokistik oluşumlar nedeniyle şişlikler varsa, kaç tane olduklarını, yerlerini ve aşağı yukarı büyüklüklerini not etmeniz gerekecektir. Böylece daha sonraki incelemelerinizde değişiklikleri fark edebilirsiniz.

Tüm meme kanserlerinin % 41i meme yuvarlağının üst dış çeyreğinde, % 34 ü ortasında, % 14ü üst iç çeyreğinde, % 51 alt iç çeyreğinde ve % 6sı altı dış çeyreğinde bulunur.

kaynak:hekimce


MEMEDE ADET ÖNCESİ HASSASİYET VE ŞİŞME

Her ay nasıl rahim duvarlarınız muhtemel bir hamileliğe hazırlanmak için kalınlaşıyorsa, memeleriniz de ay boyunca süt vermeye hazırlık olarak, salgı bezlerinde ve kanallarında yeni hücreler geliştirir. Böylece kanamanızdan bir hafta kadar önce memeleriniz büyür. Bazı kadınlarda değişiklik çok şiddetli ve rahatsızlık vericidir.


Belirtiler : Adet görmeden hemen önce meler şişer ve acı verir.

Memelerde gerginlik adet öncesi sendromunun belirtilerinden biridir. Bu sendromun sebebini hiç kimse bilmiyor, ama adet sürecinin sonuna doğru yer alan hormon değişiklikleriyle bağlantılı olabilir.

Teşhis

Doktorunuz, özellikle memelerinizin rahatsız olduğu rahatsızlığın sona erdiği ve adetinizin başladığı günleri not ederek birkaç ay adet öncesi rahatsızlıklarınızın tümünü kaydetmenizi isteyebilir. Acı verici olabilse de adet öncesi meme hassasiyeti ciddi bir sorun
kabul edilmez.

İlaç Tedavisi

Doktorunuz bir idrar söktürücü verebilir. Adet kanamanızın 10 gün öncesinden başlayarak veya sıkıntılarınızın genellikle ortaya çıktığı zamandan 1-2 gün öne alınabilir.

Kendinize Yardımcı Olun

Adet döneminizin sonunda aldığınız tuzu keserseniz kendinize daha rahat hissedebilirsiniz. Çünkü tuz dokuların daha fazla su tutmasına neden olur, bu da gerilmeyi artırır. Kadınların bir kısmı kafein, şeker ve alkolden uzak durmayı da yararlı buluyorlar. Rahat bir sutyeni 24 sat devamlı giymenin de faydası olabilir.

kaynak:hekimce


ıÜüMEMEDE ADET ÖNCESİ HASSASİYET VE ŞİŞME

Her ay nasıl rahim duvarlarınız muhtemel bir hamileliğe hazırlanmak için kalınlaşıyorsa, memeleriniz de ay boyunca süt vermeye hazırlık olarak, salgı bezlerinde ve kanallarında yeni hücreler geliştirir. Böylece kanamanızdan bir hafta kadar önce memeleriniz büyür. Bazı kadınlarda değişiklik çok şiddetli ve rahatsızlık vericidir.


Belirtiler : Adet görmeden hemen önce meler şişer ve acı verir.

Memelerde gerginlik adet öncesi sendromunun belirtilerinden biridir. Bu sendromun sebebini hiç kimse bilmiyor, ama adet sürecinin sonuna doğru yer alan hormon değişiklikleriyle bağlantılı olabilir.

Teşhis

Doktorunuz, özellikle memelerinizin rahatsız olduğu rahatsızlığın sona erdiği ve adetinizin başladığı günleri not ederek birkaç ay adet öncesi rahatsızlıklarınızın tümünü kaydetmenizi isteyebilir. Acı verici olabilse de adet öncesi meme hassasiyeti ciddi bir sorun
kabul edilmez.

İlaç Tedavisi

Doktorunuz bir idrar söktürücü verebilir. Adet kanamanızın 10 gün öncesinden başlayarak veya sıkıntılarınızın genellikle ortaya çıktığı zamandan 1-2 gün öne alınabilir.

Kendinize Yardımcı Olun

Adet döneminizin sonunda aldığınız tuzu keserseniz kendinize daha rahat hissedebilirsiniz. Çünkü tuz dokuların daha fazla su tutmasına neden olur, bu da gerilmeyi artırır. Kadınların bir kısmı kafein, şeker ve alkolden uzak durmayı da yararlı buluyorlar. Rahat bir sutyeni 24 sat devamlı giymenin de faydası olabilir.

kaynak:hekimce


ıÜüMEMEDE YUMRULAR

Memedeki yumruların büyük bir çoğunluğu habis değildir. Ne var ki, bir kısmı da habistir. Onun için bir şişkinlik fark ederseniz doktorunuzu arayın. Adet döneminizin sonunda iseniz birkaç gün beklemeyi tercih edebilirsiniz, çünkü yumru adet kanamasından sonra kaybolabilir, bu da onun zararsız bir kist olduğunu gösterir.


Belirtiler

- Memelerde bir veya daha çok yumru, ağrılı veya ağrısız olabilir;

- Meme başlarından yeşilimsi veya saman rengi bir salgı çıkabilir.

Selim bir durumun ortaya çıkardığı kistlere fibrokistik değişiklikler denir. (Bu duruma bazen kronik kistik mastitis, meme displazisi veya selim meme hastalığı da denir.) Kist, adet döneminin sonuna doğru, vücudunuz daha fazla sıvı tutmaya başladığında büyüme eğilimi gösteren sıvı dolu bir torbacıktır. Bazı kistler çok küçük olurlarken bazısı tavuk yumurtası kadar büyük olabilir. Bastırıldığında büyükler hafifçe şekil değiştirebilir ve cilt altında biraz hareket edebilir.

Kistlere neyin sebep olduğu bilinmiyor. Genellikle menopozdan sonra kaybolduklarına göre, büyük ihtimalle yumurtalık hormonlarıyla bir ilgisi olabilir. Memedeki yumrular kist veya kanser değilse, büyük ihtimalle fibroadenomlar (veya adenofibromlar) denilen ve daha çok genç kadınlarda görülen selim tümörlerdir. Bir fibroadenomun dokunulduğunda ele sert, düzgün, lastik gibi gelen, belirli bir şekli vardır. Cilt altında oynayabilir.

Başka tip yumrular da vardır. Şişlik bir enfeksiyondan veya ağır bir yara nedeniyle ortaya çıkabilir. Yumrunun sebebi lipom da (yağlı doku tümörü) olabilir. Özellikle süt kanallarında birini tıkıyorsa, kiste sebep verebilecek İntraduktal Papilloma da olabilir. Bu oluşumların hiçbiri habis değildir.

Teşhis

Doktorunuz başlıca kaygısı memenizdeki yumruların kanser olmadığından emin olmaktır. Eğer ele kist gibi gelen bir tek şişlik varsa, doktor ince bir iğne kullanarak içindeki sıvıyı çekmeye çalışabilir. Sıvı alınırsa yumru kaybolur bu da onun bir kist olduğunu gösterir. Bu sıvı habislik belirtisi aranmak üzere, laboratuvara gönderilerek analiz ettirilir. Eğer ailenizin geçmişinde meme kanseri varsa, bu testin mutlaka yapılmasını isteyebilirsiniz.

Eğer yumru ele kist gibi gelmiyorsa veya kist gibi olsa bile doktorunuz içindeki sıvıyı çekemiyorsa, mamogram (özel bir meme röntgeni) yaptırmanızı önerebilir. Eğer yumru yeterince büyükse, ultrasonografi de bazen yararlıdır. Sıvı alınamayan yumru da kist olabilir.

Eğer mamografi veya ultrasonografi içi boş bir kist değil de sert bir bölge gösteriyorsa, ikinci adım yumrunun ya bir kısmının veya hepsinin çıkarılarak mikroskop altında incelenmesi için biyopsi yapmaktır. Dokunun içinden çok küçük bir parça alınarak yapılan iğne ile biyopsi, doktorun muayenehanesinde ve lokal anestezi ile uygulanabilir. Ameliyat şeklinde yapılan biyopside yumrunun tümü kesilip çıkarılarak habis olup olmadığı incelenir (mamografi veya ultrasonografi yanıltıcı olabilir, iğne ile yapılan biyopside ise habis bir tümörün habis olmayan bir noktasından parça alınmış olabilir). biyopsi ameliyat şeklinde ise hastanede lokal anestezi ile veya bayıltılarak uygulanır.

Eğer habis değillerse, arada bir rahatsızlık vermenin dışında zararsızdırlar. Yapılan son araştırmalara göre, eğer memenizde fibrokistik değişimler varsa, kansere yakalanma ihtimaliniz herhangi birinden fazla değildir (daha eski çalışmalar ihtimalin hafifçe yüksek olduğunu söylüyordu). Ancak memesinde yumrular olan bir kadının habis bir tümörün oluştuğunu fark etmesi daha zordur.

ilaç Tedavisi

Kadınların çoğu aspirin gibi hafif ağrı kesiciler alırlar. Memeyi iyi bir şekilde taşıyacak bir sutyenin, hatta gece de, giyilmesi etkili olabilir. Danazol veya bromokriptin birçok kadının göğüs ağrılarını geçirirse de, hem hoş olmayan yan etkileri vardır hem de pahalıdır. Bazen E vitamini kullanılsa da yararlı olduğunu belirten somut kanıt yoktur.

Ameliyat

Kistler sadece kist olduklarının belirlenebilmesi için tetkik edilirler, yoksa çok acı vermedikleri ve içindeki sıvı boşaltıldıktan sonra yeniden büyümedikleri takdirde çıkartılmalarına gerek yoktur. Fibroadenoma veya diğer selim tümörler büyük veya ağrı verici değillerse kalabilirler. Lumpektomi (yumruların çıkarılması) hastanede yapılır ve genellikle gece kalmayı gerektirmez.

Beslenme

Sigara içiyor ve kafeinli maddeler tüketiyorsanız, bunları tamamen bırakmak veya azaltmak isteyebilirsiniz. Kanıtlar kesin değilse de, bazı kadınlar sigara ve kafeinli maddeleri bıraktıklarında memelerindeki yumruların küçüldüğünü bildirmişlerdir.

kaynak:hekimce


Menopoz nedir?

Kadın hayatının ortalama olarak üçte biri menopoz döneminde geçer. Menopoza girme yaşı tüm dünyada ve antik çağlardan beri fazla değişme göstermemiştir ve ortalama 45-55 cıvarındadır. 40 yaştan önce menopoza girmek "erken menopoz " olarak tanımlanmaktadır. Menopoz genellikle hayatın doğal bir aşaması olarak kabul edilmektedir.

Gerçekten de menopoz, kadın hayatının yumurtlama fonksiyonlarının sonlandıktan sonraki doğal bir aşamasıdır. Ancak menopozda oluşan bazı değişiklikler kadının hayatını derinden ve öylesine olumsuz etkiler ki bu durum pek çok hastalıkların ortaya çıkmasına ve kadının yaşam kalitesinin azalmasına neden olur.Bu gün menopoz olumsuz etkileri önlenmeye ve tedavi edilmeye çalışılan bir hastalık gibi
kabul edilmektedir.

Menopozun kadın hayatının doğal bir parçası olması nedeniyle hiç bir şey yapmadan izlenmesi artık eskilerde kalmıştır.Özellikle kadın yumurtalık hormonlarının laboratuar koşullarında üretilip kullanılmaya başlanmasıyla bu kavram daha da ön plana çıkmıştır. Menopozda azalan yumurtalık hormonlaının yerine konmasıyla menopoza ait tüm olumsuz değişiklikler ve hastalıklar kolaylıkla önlenebilmekte veya en aza indirgenebilmektedir.

Menopozdaki temel değişiklik kadınlık hormonu olan östrojenin yumurtlamanın durması sonucu azalmasıdır.Böylece kadında

-Ateş basma,terleme,çarpıntı
-Uykusuzluk,sinirlilik,(ruhsal çöküntü) depresyon,unutkanlık,halsizlik,çabuk sinirlenme
-Bazan cinsel istekte (libido) azalma
-Kemik erimesi(osteoporoz)
-Damar sertliği (ateroskleroz) gelişme eğilimi
-Cinsel organlarda çekilme(atrofi) ,kuruluk,ağrılı ilişki
-İdrar kaçırmaya kadar varan idrar yollarında atrofi ortaya çıkmaktadır.

Kadınlar bir sabah uyandıklarında kendilerini menopoza girmiş olarak bulmazlar.Menopoz 20 yıl süren değişikliklerin tam ortasındaki dönemdir.40 yaşından sonra kadınlarda önce yumurtlamanın azalmasına bağlı olarak düzensiz adet kanamaları,aralıklı ateş basma ve terlemeler,psikolojik değişiklikler ortaya çıkmaya başlar.Daha sonra yakınmalar giderek artar ve adet tamamen kesilir. Bu dönemde 1 yıl adet kanamalarının olmaması menopoz tanısı için yeterlidir. 6 aydan daha fazla adet gecikmeleri araştırılıp kandaki estrojen ve yumurtlamayı uyaran hormon (FSH) seviyeleri ölçülerek kesin tanı konulur. Ancak adet düzensizlikleri veya düzensiz kanamalar "menopoza giriyorum" düşüncesiyle normal karşılanmamalı; hasta doktoruna başvurarak bu değişikliklerin gebelik ve kadın cinsel organlarının kanserlerinde de görülebileceği göz önünde tutularak bu hastalıklar dikkatle araştırılmalıdır.

ıÜüMenapozda kalp ve damar hastalıkları

Menopozda estrojen hormonunun azalması sonucu, bu hormonun koruyucu etkisi ortadan kalktığından kalp-damar sistemi hastalıklarında %60’a varan artışlar görülmektedir. Önceleri kalp-damar hastalıklarından korunmak ve ateroskleroz oluşumunu önlemek veya geciktirmek için menapozda estrojen tedavileri önerilirken, son zamanlarda tamamlanan büyük bazı araştırmaların ( WHI , One-million Women Study) sonucu bu tedavinin faydalı olmadığı hatta kalp-damar sistemini daha da olumsuz etkileyebileceğini göstermektedirler. Daha önce kalp-damar hastalığı olanlarda, bunun düzelmesi için hormon kullanımının faydasız hatta var olan hastalığın seyrini daha da kötüleştirebileceğini bildiren araştırma sonuçları vardır.

Kısaca menopozda kalp-damar hastalıklarından korunmak için kardioloji kliniklerinin önerdiği diyet, egzersiz, kolesterolu düşüren ilaçlar (statinler) kullanılmalı,menapozda hormon replasman tedavisi (estrojen ) bu amaçla kullanılmamalıdır.

ıÜüMenapozda kemik erimesi (Osteoporoz)

Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 25 milyon kadının sorunu olan menopoz sonrası osteoporoz kabaca kemik dokusunun temel minerali olan kalsiyum'un yaşlanma ve menopozdaki östrojen eksikliği sonucu kalıcı olarak kaybedilmesidir.İlk 5-8 yılda kemik kaybı ortalama yılda %4-8 iken daha sonra kısmen azalarak kadın her yıl kemik dokusunun yaklaşık %1'ini kaybeder ve 75 yaşına geldiğinde ortalama olarak 35 yaşındaki kemik dokusunun %30'unu kaybetmiş olur.

Buna bağlı olarak menopozla beraber hızla artan kemik erimesi sonucu sessiz omurga kırıklarlarıyla bel ağrıları, boyda kısalma ve kamburluk ortaya çıkar.Menapozdan sonra bir kadında boy 65 yaşına kadar ortalama 4 cm ,75 yaşına kadar 9 cm kısalır.Omurga kemiklerindeki çökme kırıklarına bağlı olarak ortaya çıkan kamburluk ve göğüs kafesinin kemik yapısının bozulması sonucu hastada solunum sıkıntısı gelişebilir.Kadınlar menopozda çarpma düşme sonucu kalça,el bileği ve diğer kemik kırıklarına da daha kolay maruz kalabilirler.Bu kırıklardan en ciddi olanı kalça kırığıdır ve kalça kırığından sonra hastalardan %12-20'si 2 yıl içinde kaybedilmektedir.Kalça kırığı geçirmiş hastaların geriye kalanlarının bir kısmı sürekli bakıma ihtiyaç duymaktadırlar.Bu nedenle ABD'de yapılan yıllık tedavi ve rehabilitasyon harcamalarının tutarı 20 milyar doları bulmakta ve bu rakam her yıl giderek artmaktadır.Korunma bu açıdan en ekonomik,en insancıl ve en kolay yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.Kemik erimesine zemin hazırlayan risk faktörleri,

-Çok çocuk doğurma
-Sigara,alkol kullanımı
-Beslenme bozuklukları (kalsiyumdan fakir diyet)
-Güneş banyosu alışkanlığının olmaması
-Spor yapma alışkanlığının olmaması
-Uzun süre yatağa bağlı kalmaya neden olan hastalıklar
-Bazı endokrin (hormonal ) bozukluklar (hiperparatiroidi,hipertiroidi(guatr),böbrek üstü bezinin aşırı çalışması veya steroid hormonlarının ilaç olarak uzun süreli alımı vb)
-Bağ dokusu hastalıkları(Romatoid artrit,sarkoidoz) ,siroz,böbrek hastalıkları,erken menapoz
-Genetik faktörler(ailede osteoporoz varlığı)

ıÜüMenapoz tanı ve tedavisi

Menopozun olumsuz etkilerinin en aza indirgenmesinin en önemli ön koşulu tanısının en erken aşamada konulup erken tedaviye başlanmasıdır.Çünkü menopozdaki kayıplar ilk yıllarda en fazladır.Menopoz temel olarak yumurtlamanın durması (doğal) veya yumurtalıkların alınması(cerrahi) veya çalışamayacak kadar hasar görmesine bağlı olarak ortaya çıkar.40 yaşından sonra 1 yıl süreyle adet görmeyen ve yakınmaları da olan bir kadın başka araştırma yapılmaksızın menopozda kabul edilebilir.

Menopoza geçiş döneminde ,gebelik ve düzensiz kanamaya neden olan kötü huylu hastalıklar ayırt edilmelidir.Bunun için seyrek adet gören ,ateş basma,çarpıntı,terleme ve psikolojik değişiklikleri olan bir kadının adetin 3. günü alınan kanında, yumurtalıkları uyaran hormon(FSH,LH) düzeyleri artmışsa tanı daha kesin ve erken konmuş olur ve tedavi de hemen başlanabilir.Düzensiz (genellikle seyrek) adet gören bir kadında FSH 40 pg/ml üzerinde ise menopoz tanısı kesinlikle konur.FSH değerinin 25-40 pg/ml arasında olması halinde menapoza giriş sürecinin başladığı ancak seyrek de olsa yumurtlama ve gebelik de olabileceği düşünülür.Ancak her durumda gebelik ve düzensiz kanamaya neden olan diğer hastalıklar gebelik testi,ultrasonografi ve endometrial biopsi (kürtaj) vb ile araştırılmalıdır.

HORMONLA TEDAVİ

Başlıca bozukluk veya eksiklik östrojen hormonun azalması olduğundan ,temel tedavi de östrojen hormonu vermektir.Tanı konur konmaz
eğer hasta için sakıncaları yoksa;

-Ağızdan
-Cilte yapıştırılan bantlar veya sürülen jellerle
-Vajinal yolla
östrojeni yerine koyme tedavisine başlamak esastır.

Hormon Kullanımına Engel Oluşturan Durumlar:
-Yeni kalp krizi(miyokard enfarktüsü) geçirmiş olanlar
-Geçici iskemik atak
-Geçirilmiş inme (serebrovasküler olay),beyin damar tıkanıklıkları
-Karaciğer fonksiyonlarının bozuk olması
-Östrojen ile ilerleyen tümör varlığı(Meme ,rahim)
-Tromboemboli (damariçi pıhtılaşma ile damar tıkanıklığı)

Dikkatli ve Kontrollü Kullanılacak Durumlar:
-Kalpte iskemik hastalık(damar sertliğine bağlı beslenme bozukluğu)
-Hipertansiyon(yüksek tansiyon)
-Safra kesesi hastalıkları ve taş
-Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı)
-Hiperlipemi (kanda yağ,kolesterol, oranının yüksek olması)
-Migren tipi başağrıları
-Miyom(rahimde tümör)

Hormon tedavisine başlanmadan önce,bu ilaçların olası yan etkileri ve uzun yıllar kullanılmasına bağlı ortaya çıkabilecek durumlar hasta tarafından bilinerek ,ön hazırlıklar yapılmalıdır.Ön araştırmalar:
-Genel vücut ve jinekolojik muyene,tansiyon ,kilo,ağırlık ölçümü
-Karaciğer fonksiyonları (kandaki karaciğer enzimleri,yağlar,kolesterol ölçülür)
-Kan ve idrar tetkiki( genel kontrol)
-Servikal smear(Rahim ağzı kanserini araştırmak için alınan sürüntü)
-Mammografi (Meme kanseri taraması)
-Endometrial biopsi ve/veya vajinal ultrason ile endometrial kalınlık ölçümü(rahim kanserini tarama)
-Açlık Kan Şekeri (Şeker hastalığı araştırılması)
-Elektrokardiografi (Kalpte kriz veya beslenme bozukluğu araştırılması)
-Gerekirse kemik yoğunluğu ölçümleri(kırıkları önlemek ve diğer ilaçların gerekliliğinin araştırılması için)
Bu tetkikler hastanın durumuna göre en az 1 yıl aralıklarla tekrarlanır.

HORMONSUZ TEDAVİ

Genellikle direkt olarak menopoza karşı değil ,oluşturduğu hastalıklara (osteoporoz vb ) karşı kullanılan ilaç ve yöntemleri içerir.
-Kalsiyum desteği
-Bifosfonatlar
-D Vitamini

DİYET

-Kalsiyumdan zengin diyet esastır.Süt ,yoğurt,peynir vb diyetle kemik kaybı önlenmeye çalışılır.
Bazı yiyeceklerin kalsiyum içeriği aşağıda gösterilmiştir.

.

Besinler

Miktar

Kalsiyum (mgr)

Süt

100 ml

120

Yoğurt

100 ml

115

Yumurta (beyaz)

100 gr

11

Yumurta (sarısı)

100 gr

152

Peynir (yağlı)

100 gr

162

Peynir (yağsız)

100 gr

96

Çökelek (kuru)

100 gr

505

Gravyer (%8 tuzlu)

100 gr

1011

Kaşar Peyniri

100 gr

700

Koyun Eti

100 gr

10

Sığır Eti

100 gr

11

Tavuk Eti

100 gr

12

Kuru Fasulye

100 gr

144

Kuru Nohut

100 gr

150

Kuru Barbunya

100 gr

135

Ceviz

100 gr

99

Fındık

100 gr

208

Kara Lahana

100 gr

116

Kuru İncir

100 gr

126

Pestil

100 gr

86

Kivi

100 gr

100

Asma Yaprağı

100 gr

392

Bamya

100 gr

92

Ispanak

100 gr

93

EGZERSİZ

Her gün 30 dakikalık yürüme ve basit ağırlık kaldırma, kas güçlendiren hareketler ilaçlar kadar önemlidir. Yaz aylarında güneş ışığından (ultra viole) faydalanmak için düzenli güneşlenme yararlıdır.

ıÜüMenopoz’ bir hastalık değil

Kadınların ilerleyen yaşla birlikte karşılaştığı en büyük sıkıntılar, menopoz döneminde ortaya çıkıyor. Ancak karamsarlığa kapılmamak gerekiyor.


Artık insan ömrünün uzadığı bilinen bir gerçek. ABD’de yaş ortalaması 80, Kuzey Avrupa ülkelerinde 75 - 80 arasında değişiyor. Çağdaş sağlık hizmetlerinin gelişmesi ile Türkiye’de de kadının ömrü 70’li yaşlar sınırına dayandı. Ortalama menopoz yaşının 45 - 55 olduğu göz önüne alınırsa kadın hayatının 1 /3’ünü menopoz döneminde yaşıyor. O halde hiç de kısa sayılmayacak bu dönemi güzel geçirmek gerekiyor. Oysa pek çok kadın bu durumu kadınlığın sonu olarak görüyor.


Menopozun tek özelliği, kadının doğurganlığının bitmesi. Acıbadem ve “Kriton Curi Parkı Gönüllüleri” işbirliğiyle gerçekleştirilen “Menopoz” söyleşisinde konuşan Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Cem Öncüloğlu “Menopoz, kelime anlamı olarak adet kanamalarının kalıcı olarak kesilmesidir. Menopoza giriş süreci yumurtalıklarda östrojen ve progesteron adlı hormonların üretiminin azalmasına bağlı adet düzensizlikleri, gece terlemeleri, ateş basması gibi yakınmalarla başlar. Menopoz öncesinde premenopoz diye adlandırılan, yaklaşık 2-8 yıl sürebilen bir geçiş dönemi mevcuttur.” diyerek şöyle devam ediyor:


“Menopoz kadın hayatının doğal bir parçası olarak kabul edilse de , bu dönemde görülen ateş basmaları , çarpıntı , gece terlemeleri , genital organlarda zayıflama , ağrılı ilişki, idrar kaçırma, kemik erimesi gibi sorunlar kadınların hayat kalitesini azaltmaktadır. Günümüzde, menopozun olumsuz etkilerini koruyucu hekimlik çerçevesinde önlemek ve kadınların hayat kalitelerini yükseltmek için tedavi önerilmektedir.” diyor.

MENOPOZ SONRASI GÖRÜLEN SORUNLAR

Menopoz tek başına bir hastalık değil bir dönem. Ancak bu süreçte bazı sorunlar kadınlarda daha sık görülüyor. Özellikle menopoz sonrası görülen kemik erimesi (osteoporoz) ciddi sağlık problemi. Öyle ki menopoz sonrası ilk 5-8 yıl içinde ortalama % 4-8 kemik kaybı görülüyor. Bu sebeple özellikle ileri yaşlarda kadınlar çarpma, düşme sonucu kalça , omurga, el bileği ve diğer kemik kırıklarına daha fazla maruz kalıyorlar. Üstelik kalça kırığı geçiren hastaların yaklaşık %15 - 20’si ilk üç ay içinde yaşamlarını kaybediyorlar.
Menopoz döneminde kemik erimesi kadar yaygın görülen bir diğer sorun da idrar kaçırma. Op. Dr. Öncüloğlu bunun sebebini şöyle açıklıyor: ” Östrojen hormonunun eksikliği idrar yollarını ve mesane fonksiyonlarını etkiler. Menopozda görülen idrar kaçırmanın en sık nedeni mesanenin düzensiz kasılmasına bağlı olan aşırı aktivitedir. Menopoz sonrası bu tip yakınmalara %30 gibi yüksek bir oranda rastlanmaktadır. Diğer tarafta vajinal dokuda zayıflamaya bağlı olarak ilişkide acıma, kuruluk gibi cinsel sorunlar ortaya çıkabilir.”

TEDAVİYLE PROBLEMLER SON BULUYOR
Yaşanan bu sorunlar özellikle premenopoz dönemindeki kadınları ürkütüyor. Ancak menopoz sürecinde yaşanan problemleri lokal ya da ağızdan uygulanan östrojen tedavisi ile azaltmak ve hatta tam olarak düzeltmek mümkün.Op. Dr. Öncüloğlu “Tedavide amaç kadınlık hormonları olarak adlandırılan, yumurtalıklardan salgılanan östrojen ve progesteron adlı hormonları yerine koyma tedavisidir” diyerek Hormon Replasman Tedavisi olarak bilinen bu tedavinin nasıl uygulandığını şöyle anlatıyor:
“Hormon Replasman Tedavisi östrojen ve progesteronların değişik kombinasyonlarda ve yöntemlerle verilmesiyle uygulanır. Hormon Replasman Tedavisi, ağızdan alınan tabletler ile, cilde yapıştırılan bantlar ve sürülen jeller ile veya vajinal tablet, krem ile yapılabilmektedir.”

EN İYİ TEDAVİ “HORMON REPLASMAN TEDAVİSİ”
Ateş basması , terleme ve genital yakınmalar için günümüzde Hormon Replasman Tedavisi kadar etkin bir seçenek bulunmamasına karşın, son yıllarda hormon tedavisinde bazı olumsuz sonuçların olabileceğine dair bazı düşünceler var. Oysa bu tedavide gözlenen riskler son derece düşük. Op. Dr. Öncüloğlu, “Osteoporozun önlenmesinde Hormon Replasman Tedavisi halen önemini korumaktadır. Tedavinin menopoz sonrası erken dönemde başlanması kaybı azaltmak açısından önem taşımaktadır. Ancak meme kanseri açısından dört yıldan fazla Hormon Replasman Tedavisi kullanımda risk artışı anlam kazanmaktadır. Bu nedenle tedavinin daha uzun süre devam etme kararı hekim ve hasta tarafından yarar/zarar gözetilerek kararlaştırılmalıdır. Hastaların tedavileri bireyselleştirmeli ve hastalar hormon tedavi alsın ya da almasın düzenli jinekolojik kontrolleri aksatmamalıdırlar. Hormon tedavisine ek olarak menopoz döneminde egzersiz , kalsiyum alımı ve güneş ışığından faydalanma da gereklidir. ” diyor.

ıÜüMENOPOZ SONRASI KANAMA

Son kanamanızdan 1 yıl veya çok daha sonra ortaya çıkan vajinal kanamadır. Menopozdan sonra ani bir kanamanız olursa, bunun birçok izahı bulunabilir. Vajinada bir enfeksiyon meydana gelmiş olabilir veya vajinanızın duvarları daha ince ve hassas bir hale geldiği için cinsel ilişkiden ya da vajinal temizlikten sonra biraz kanama olabilir. ilaç olarak alınan östrojen de kanamaya sebep olabilir. Endometrium kanseri de bir kanama nedeni olabilir. Hemen doktorunuzu görün.

Teşhis

Doktorunuz alt karın muayenesi yapacaktır. Öncelikle kanın nereden geldiğini tespit etmeye çalışacaktır. Çünkü, kanama üreme yolu üzerinde, rahimde veya onun alt kısmında, rahim ağzı ya da vajinada olabilir. Hatta idrar yolları veya rektumdan da gelebilir. Eğer kanamanın vajinadan geldiği belli olursa, doktorunuz muhtemel sebebi anlayabilmek için rahim ağzı biyopsisi isteyecektir. Ayrıca kanamanın sadece vajinadan geldiğine emin olmak için kürtaj da yapacaktır. Her ikisi de küçük operasyonlardır. biyopsi için rahim ağzından küçük bir parça alınır. Kürtajda ise rahimin iç duvarı kazınır. Doktorunuz kan ve idrar testleri de isteyebilir. Bazen, yoğun araştırmalardan sonra bile doktor, bir defalık adet sonrası kanamasına hiçbir açıklama bulamaz. Kanama bir daha hiç olmazsa endişelenmek için sebep yoktur. Ama tekrarlarsa sonunda sebebi bulunana kadar, tekrar muayene ve testleri yaptırmanız gerekecektir.

Kanama altında yatan sebebe bağlı olarak, çok önemsiz veya çok ciddi, ya da ikisinin arasında herhangi bir şey olabilir.

Tedavi

Tedavi olayın sebebine bağlıdır. Örneğin, vajinal duvarlardaki dokular incelmişse, doktorunuz östrojen içeren bir vajinal krem veya suprozituvar önerebilir. Vajinal enfeksiyonlar genellikle antibiyotiklerle tedavi edilebilir. Kanserseniz, ameliyat, radyoterapi, kemoterapi veya bu tedavilerin birleşimine ihtiyacınız olabilir.

kaynak:hekimce


ıÜüMENOPOZ SONRASI VAJİNİTİ

Menopozdan sonra bütün östrojen seviyeniz düştüğü için vajina dokusu daha ince bir hale gelir. Dokununca acıyan küçük noktalar ve çatlaklar oluşur. Bunlar yukarıdaki bulguları ortaya çıkarabilir ve sizi enfeksiyonlara karşı daha dayanıksız hale getirir. Bir teşhis koyabilmek için doktorunuz gelişmeyi anlattıracak ve alt karın muayenesi yapacaktır. Gerekirse, akıntı örneğini analiz ettirecektir.

Belirtiler

- Menopoz sonrası vajinada acıma, yanma ve kaşınma;

- Olağan dışı ince, sulu vajina akıntısı;

- Cinsel ilişkide acı duyma;

- Vulvanın şişmesi veya kızarması.

İlaç Tedavisi

Enfeksiyon varsa doktor muhtemelen antibiyotik verecektir. Vajinaya doğrudan (örneğin, dietilstilbestol krem veya fitili) uygulanacak östrojen, vajina duvarlarını kalınlaştıracak ve kayganlığı sağlayacaktır. Ancak bu, arada yeniden rahim kanamasına neden olabilir.

kaynak:hekimce




MENOPOZ SONRASI DİŞ KAYBI

Menopoz sonrası östrojen, kalsiyum ve D vitamini kombinasyonunun, kadınlarda diş kaybını önleyebildiği saptandı.


Kalsiyum ve D vitamininin diş sağlığı üzerinde önemli rolü olduğuna değinen uzmanlar, östrojenle kombinasyon oluşturulması durumunda, dişlerdeki kemik yoğunluğunun artabildiğini ve diş kaybının önlenebildiğini belirtti.

65 yaşın üzerindeki insanların yüzde 40’
ının tüm dişlerini kaybettiğinin bilindiğine değinen uzmanlar, 65 yaşın üzerindeki kadınlarda bu riskin daha fazla olduğunu bildirdi. Bu riskin, kadınlarda menopoz sonrası daha da yükseldiği biliniyor.

Diş hastalığı bulunmayan menopoza girmiş 135 kadın üzerinde üç yıl süren araştırma yapıldı. Deneklerin bir kısmı günlük östrojenin yanı sıra kalsiyum ve D vitamini hapı aldı. Kontrol grubuna ise sadece şeker hapları verildi. Üç yıl sonra östrojen, kalsiyum ve D vitamini alan deneklerin diş yuvalarındaki kemik yoğunluğunun, yüzde 1.84 arttığı belirlendi. Kontrol grubunda ise bu oranın 0.95 olduğu gözlendi. Östrojen, kalsiyum ve D vitamini alan deneklerde, omurilik dahil vücut iskeletindeki kemik yoğunluğunun, önemli oranda arttığı belirlendi.

Araştırmada, kalsiyum ve D vitamininin dişlerdeki kemik yoğunluğunu artırılabildiği, östrojenin ise diş kaybını önleyebildiği saptamış oldu.

Kombinasyon tedavinin, kadınlarda menopoz sonrası diş sağlığı üzerinde bir bütün oluşturabildiği kaydedildi. Uzmanlar, her yıl en az bir kez diş kontrolü yaptırmanın diş sağlığı açısından önem taşıdığını da bildirdi.

Araştırma raporu, Archives of Internal Medicine adlı dergide yer aldı.

kaynak:hekimce


MITTELSCHMERZ (ORTA AGRISI)

Mittelschmerz (orta ağrısı anlamına gelen Almanca bir sözcük) adet döneminin orta noktasında, yumurtlama sırasında ortaya çıkar. Birkaç dakikadan birkaç saate kadar sürebilen, tipik künt bir ağrıdır. Az bir kanamayla birlikte veya tek başına olabilir. Sebebi belli değildir. Bir teoriye göre, yumurtalıkta yumurtayı salıvermek için aralanan folikülün içindeki sıvı karın boşluğuna kaçarak rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Kanamanın sebebi ise yumurtlama sırasında östrojenin aniden düşmesi olabilir.


Belirtiler

- Yumurtlama sırasında alt karın bölgesinde ağrı;

- Bazen ağrıyla birlikte hafif bir kanama.

Ağrının yeri ve zamanlaması genellikle "Mittelschmerz"in tanımlanmasına yardım eder. Bazı ender vakalarda ağrının şiddetli apandisitle karıştırılmasına neden olabilir. Bu rahatsızlık hiçbir önemli bozukluğun belirtisi değildir.

ilaç Tedavisi

Ağrıyı rahatlatmak için hafif bir ağrı kesici alabilirsiniz.



kaynak:hekimce

ıÜüMyom

Myom rahimin kendisinin veya damarlarının düz kaslarından veya içindeki bağdokusundan, gelişen, doğurganlık çağındaki kadınların yaklaşık 2/5’inde görülen iyi huylu bir tümördür. Ençok 40 ve 50’li yaş gruplarındaki kadınlarda izlenmektedir. Çocuk istemi olan kadınlarda myom bulunması daha özel ve dikkatli takibi gerektiren bir durumdur.

Risk faktörleri nelerdir ?

Myomların oluşması için çeşitli risk faktörleri araştırılmıştır. En önemli risk faktörleri; hiç doğum yapmamış olmak, yumurtlamanın olmamasına bağlı olarak gelişen karşılanmamış östrojen yapımı, şişmanlık ve ırktır. İdeal vücut ağırlığının üzerindeki her 10 kilogram için risk %10 artmaktadır. Beyaz kadınlarda siyah ırka göre yaklaşık 4 kat daha sık görülmektedir. Myomu olan hastalarda genellikle ailenin diğer kadınlarında da miyom vardır.Bu da myomların gelişiminde bazı kalıtsal faktörlerin rol oynamasına bağlıdır. Bazı çalışmalarda myomu olan kadınlarda bazı kromozomlardaki kırılmaların daha sık görüldüğü belirlenmiştir. Rahimde myom gelişimi riskini azaltan en önemli faktör ise doğum kontrol hapı kullanımıdır.

Myom nedenleri nelerdir ?

Myom gelişimini başlatan faktörler henüz kesin olarak bilinmemektedir. Myom gelişimi ile hormonların bağlantısı olduğunu gösteren kanıtlar vardır :

1-Ergenlik öncesi myom gelişimi çok nadirdir.
2-En sık rastlandığı dönem yumurtlamanın bozulduğu, östrojen üretiminin karşılanmadığı menopoz öncesi 40’lı yaşlardır.
3-Menopozdan sonra myomların büyümeleri durur veya geriler.
4-Myomlara östrojen fazlalığına bağlı olarak gelişen diğer hastalıklar yani yumurtlama bozuklukları, hiperplazi (rahim iç duvarının kalınlaşması) ve polipler eşlik eder.
5-Myomlar kadınlık hormonlarından progesteronun yüksek olduğu gebelik döneminde hızlı büyürler.
6-Kadınlık hormonlarını baskılayan ve adeta menopoza benzer durum yaratan ilaçlar myomları küçültür.

Myom çeşitleri nelerdir ?

Myomlar rahimin değişik bölgelerinde bulunabilir. Rahimi tamamen büyüten myomlar olduğu gibi, rahim boşluğuna uzanan myomlar (submüköz myom), rahim duvarı dışına uzanan myomlar (subseröz myom) ve hem rahim duvarını kalınlaştıran hem de rahim boşluğuna doğru uzanan myomlar (intramural myom) gelişebilir. Bazı hastalarda tek bir myom mevcutken bazılarında çok sayıda myom görülebilir.

Myomlar çok büyük çaplara ulaşabilir ve bazı durumlarda göbeğe kadar uzanan büyüklükte bir ur oluşturacak kadar büyürler. Rahim boşluğuna doğru gelişen myomlar rahim yüzeyini arttırdıkları ve düzensiz rahim duvarı dökülmelerine yol açtıkları için adet (regl) kanamalarının artması, uzaması veya düzensiz kanamalar olması şeklinde belirti verebilirler. Myomların hızlı büyümesi durumunda myomların damarları ile beslenmesi bozulur ve myomlarda dejeneratif değişiklikler ortaya çıkar. Bu dejeneratif değişiklikler kendini özellikle ağrı ile ortaya çıkarır.

Bazı myomlar rahim duvarına ince bir sap ile bağlıdırlar ve bu sapın kendi etrafında dönmesi (torsiyon) nedeniyle beslenmeleri bozulur ve ağrı şikayeti ve hatta daha ileri hallerde acil hastaneye başvurmayı gerektirecek belirtiler verebilirler. Rahim boşluğundan gelişen bazı myomlar ise rahim ağzını geçerek hazneye (vajene) doğru uzanırlar (vajene doğmuş myom).

Myomlarda görülen belirti ve şikayetler nelerdir?

Normal kadın doğum muayenesinde myom tesbit edilen hastaların hemen endişelenmeleri ve korkulara kapılmaları gereksizdir. Kadınlarda oldukça sık görülen myomlar her zaman bir belirti vermeyebilir. Myomu olan kadınların sadece %20-30’unda myoma bağlı şikayetler ortaya çıkar. Bu nedenle tüm myomların tedavi edilmesi gerekmemektedir, myomların çoğunda düzenli aralıklarla 6-12 ayda bir kadın doğum kontrollerinin yapılması yeterlidir.

Myom tedavisi nasıl yapılır ?

Myomların klasik tedavisi cerrahi olarak çıkarılmalarıdır. Ancak bu klasik tanım son zamanlarda (myoma bağlanan ve tıbbi yolla ilaç ve diğer ameliyat dışında kalan yöntemlerle düzeltilemeyen) yakınması olmayan hastaların ameliyat edilmemesi şeklinde özetlenmektedir.

Klasik olarak aşağıdaki durumlarda myomların tedavisi gerekmektedir:

1-Myoma bağlı olarak kanama, ağrı veya mesane (idrar torbası) veya makata baskı olması
2-Menopoza girilmesine rağmen myomda büyüme
3-İdrar yollarına baskı ve idrar akışında güçlük ortaya çıkması
4-Myomun kendi sapı etrafında dönmesi (torsiyon)
5-Myoma bağlı olarak karın boşluğunda sıvı toplanması
6-Myomda bozulmaya bağlı (dejeneratif)değişiklikler ile ortaya çıkan akut karın tablosu (bulantı, kusma, karında hassasiyet, gaz çıkarmada güçlük)
7-Rahim ağzından hazneye uzanan myom (vajene doğmuş myom)
8-Myomun rahimi üç aylık gebelik büyüklüğünden daha fazla büyütmesi
9-Çocuk olmasına myomun engel olduğu durumlar

Gebelik ve Myom

Gebeliklerin %3’ünde gebelikle birlikte myom da tesbit edildiği bildirilmektedir. Gebelikle birlikte myom bulunduğu hallerde myomun büyüklüğü ve rahimde yerleşmiş olduğu yere bağlı olarak düşükler, erken doğum, eşin (plasenta) erken ayrılması, doğum sonu kanama gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Myoma bağlı kanamalar uzun sürerse kansızlığa yol açabilir. Bir çok myomlu kadının hastaneye geliş nedeni uzamış, artmış veya düzensizleşmiş adet kanamaları ve kansızlıktır. Çocuğu olmayan hastalarda da myomlar büyüklüğü ve yerleşim yerine göre (bazı araştırma sonuçlarına göre rahimin herhangi bir yerindeki herhangi büyüklükteki tüm miyomlar) çocuk olmasını güçleştiren bir neden olarak karşımıza çıkabilir.

Myom Tedavisi

Myomların tedavisi cerrahidir. Myom cerrahi tedavisi öncesinde kadınlık hormonların baskılayıp adeta bir menopoz yaratarak myom çapında küçülmeye neden olan bazı hormonal ilaçlar kullanılabir. Bu ilaçların myomları küçültücü etkisi geçicidir, bu ilaçlar bırakıldıktan bir kaç ay sonra myomlar eski çaplarına dönerler. Bu nedenle bu ilaçlar ancak cerrahi girişim öncesi bu cerrahi girişimi kolaylaştıracaksa verilebilir. Bu ilaçların menopoza ve menopozun getirdiği sorunlara (ateş basması, uykusuzluk, haznede kuruluk, kemiklerde zayıflama ve benzeri etkiler) yol açmaları nedeni ile sürekli kullanımı mümkün değildir.

Doğurganlığın korunmak istendiği hastalarda büyük bir çoğunlukla rahim korunarak sadece myom çıkarılabilir (myomektomi). Bu işlem myomun yeri, büyüklüğü ve hastanın genel durumu göz önünde bulundurularak açık ameliyat veya endoskopik yöntemler (laparoskopi) kullanılarak gerçekleştirilebilir. Çocuk olmaması nedeni ile myomlara cerrahi işlem uygulanılacak kişilerde cerrahinin getireceği yarar ile oluşturacağı yan etkiler iyice tartışılmalı ve ameliyata ona göre karar verilmelidir. Myomektomi ameliyatının istenmeyen etkileri rahim boşluğunda bozulma, yapışıklık veya karın içi yapışıklarla tüplerin etkilenmesidir. Bu nedenle myomu olan ve çocuk isteyen hastalarda ameliyat öncesi tetkikler titizlikle yapılmalı (ultrasonografi, ilaçlı rahim filmi-HSG) ve ameliyatın yarar getireceği durumlarda cerrahi girişime karar verilmelidir.


Doğurganlık çağını geçmiş veya daha fazla çocuk istemeyen hastalarda ve rahimin korunmasının mümkün olamayacağı ileri derecede büyük myomlarda rahimin tümüyle alınması gerekebilir. Bu işlem de sıklıkla açık ameliyat şeklinde yapılır, uygun vakalar kapalı ameliyat (laparoskopi- endoskopi) ile gerçekleştirilir. Ameliyat öncesi hastaya myomların yerleri, rahimin büyüklüğü, ameliyat şekli, ameliyat sonrası görülebilecek durumlar ve ameliyat sonucu gelişebilecek olası durumlar gayet ayrıntılı bir şekilde açıklanmalıdır. Rahimi alınan kadınlar eğer doğurganlık yaşlarında ise ve yumurtalıklarında herhangi bir anormallik yoksa yumurtalıklar ameliyat sırasında alınmaz ve bu hastalarda ameliyat sonrası menopoz belirtileri ortaya çıkmaz. Hastalara ameliyat sonrasında da yapılan ameliyat ve ameliyat sonrası nasıl bir takip planlandığı ayrıntılı olarak açıklanmalıdır. Rahimin alınması ameliyatı (histerektomi) sadece doğurganlığı sonlandıran bir işlemdir, hastanın cinsel yaşamını sürdürmesine engel olmaz.


Myomu kadın doğum muayenesi sırasında tesbit edilen herhangi bir şikayeti olmayan ve doktorları tarafından herhangi bir tedavi önerilmeyen hastaların endişelenmesine gerek yoktur. Bu hastaların aslında tüm kadınların da uygulaması gerektiği gibi 6-12 ay aralıklarla düzenli bir şekilde kadın doğum muayenelerini yaptırmaları gerekmektedir. Hastaların çoğunda myomların zaman içerisinde kötü bir hastalığa dönüşeceğine dair korkular vardır. Myomlarda kanser gelişimi (leomyosarkom) oldukça düşük (1000’de 1-3 cıvarında) bir ihtimaldir, bu nedenle tüm myomların ameliyatla alınmasına gerek yoktur. Kadınlarda oldukça sık görülen bir hastalık olması nedeni ile kadınların myomlarla ilgili belirtilere dikkat etmeleri ve düzenli kontrolleri gereklidir.

Özet olarak ;
Myom belirtileri:
· Düzensiz veya aşırı kanama ve buna bağlı kansızlık
· Karında kitle
· Ağrı ve komşu organ rahatsızlıkları ( Mesane ve kalın bağırsak alışkanlıklarının değişmesi, sık idrar ,kabızlık vb)
· Kısırlık, gebelik kaybı gibi doğurganlığın etkilendiği durumlar
· Myomun bozulmasına (dejenere olmasına) bağlı ani ağrı vb yakınmalarıdır.

Myomun Tedavi Seçenekleri;
Myomda tedavi mutlaka kişiselleştirilmelidir. Menapoza girecek bir kadın bile rahminin korunmasını (risklerini bilerek ) isteyebilir veya henüz doğurganlık çağındaki bir kadın tekrar ameliyat olabilme riskini göze almayıp tüm rahmin çıkarılmasını isteyebilir.
· Cerrahi
-Açık
-Endoskopik( Laparoskopi ve Histeroskopi)
* Tüm rahim çıkarılabilir (TAH veya LAVH)
* Sadece myom çıkarılabilir (Myomektomi)
· İlaçla Tedavi (geçici küçülme ve düzelme sağlamasına rağmen özel durumlarda kullanılabilir.)
- GnRH analogları (geçici menapoz)
- Progesteron türevleri
- Levonorgesterol içeren rahim içi aletler ile kanamanın azaltılarak operasyon ihtiyacının azaltılması
· Diğer: Bu yöntemlerden bir kısmı araştırma aşmasında olup gelecekte daha sık ve kolay uygulanabilecekleri düşünülmektedir;
- Myom damarlarının tıkanarak veya yakılarak myomun küçültülmesi veya şikayetlerin düzeltilmesi (selektif uteri arter embolizasyonu)
- Endoskopik yöntemlerle myom içinne girilerek elektrik akımı ile yakarak (elektromyolizis) veya dondurularak (kriomyolizis) myomun yok edilmesi.

NABOTH KISTİ

Noboth kisti (Alman anatomisti Martin Nabouth un adı verilmiştir). Rahim boynundaki bir mukus bezi tıkanırsa ortaya çıkar. Bu durum, ya genellikle (doğumdan sonra olduğu gibi) yeni dokunun bezin üzerinde gelişmesi nedeniyle veya (yaşlı kadınlarda olduğu gibi) incelen rahim boynu dokusu doğal salgıları dur-durduğu için ortaya çıkar.

Belirtiler : Rahim boynunda muayene sırasında tespit edilen içi sıvı dolu bir yumru.

Genellikle alt karın muayenesi sırasında teşhis edilirler. Bir Naboth kisti çok ender olarak tedavi gerektirir.

Tedavi - Ameliyat

Gerekirse, kist koterize ederek (dağlayarak) veya cryosurgery (çok düşük derecede soğuk uygulamak) yöntemiyle çıkarılır. Operasyon muayenehanede ve genellikle lokal anestezi bile uygulamadan yapılır.

kaynak:hekimce


PELVİK İNFLAMATUVAR HASTALIK

Tam olarak belirtmek gerekirse, alt karın iltihabı hastalığı (Pelvic inflamatory disease = PID) salpenjit diye de bilinen, fallop tüpleri iltihabıdır. Ancak, yumurtalık, rahim ve rahim boynu iltihaplarına da "alt karın iltihabı hastalığı" denilegelmiştir.

Belirtiler

- Karnın alt kısmında şiddetli ağrı ve hassasiyet, ateş ve kusma da olabilir (akut hastalık);

- Karnın alt kısmında durup tekrar gelen hafif ağrı, sırt ağrısı, düzensiz adet görme, kısırlık (kronik hastalık);

- Cinsel ilişki sırasında ağrı;

- Erken gelen veya ağır kanamalı adet;

- Miktarı fazla , kötü kokulu vajina akıntısı

- Karnın alt kısmında şiddetli sancı, bulantı, kusma, bayılma gibi şök belirtileri (Acil Durum Belirtisi)

Alt karın iltihabı hastalığından sorumlu olan bakteri genellikte cinsel ilişki yoluyla bulaşır. Kadınların yüzde 15 inde salpenjit, belsoğukluğu ile birlikte görülür. Ancak başka bakteriler de alt karın iltihabına neden olabilirler Enfeksiyonu, doğumda veya endometriyal biopsi ya da kürtaj sırasında alınan bir bakterinin neden olabileceği göllenmiştir. Her yıl 1 milyon Amerikalı kadın alt karın iltihabı hastalığına yakalanmaktadır. Bazılarında hiçbir belirti görülmemekte ve hastalık hiçbir zaman fark edilmemektedir. Bir kısmında hafif kronik bir enfeksiyon halinde seyrederken, diğerlerinde akut bir nöbet şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Diyafram kullanan veya eşleri prezarvatif kullanan kadınlar, her nasılsa, alt karın iltihabı hastalığından korunmaktadırlar. Rahim içi doğum kontrol aracı kullananlarda ise bu hastalığa yakalanma ihtimali daha fazladır. Adet kanaması sırasında vücut enfeksiyona karşı daha zayıf olur. Alt karın iltihabı olan kadının eşinin de enfeksiyona karşı tedavi edilmesi gerekir. Aksi takdirde hastalığın yeniden bulaşma tehlikesi vardır.

Teşhis

Alt karın muayenesi sırasında doktorunuz ucuna pamuk sarılmış bir çubukla hafifçe kazıyarak vajina ve rahim boynundan örnek alır. Bunlar laboratuvara gönderilerek hastalığa neden olan organizma belirlenir. Teşhisle ilgili bir şüphe olursa veya enfeksiyonun ne kadar yayıldığı öğrenilmek istenirse; doktor laparoskopi yapar. Ucunda ışık olan ince bir alet karında küçük bir kesik yapılarak içeri sokulur ve alt karın organları incelenir. Bu işlem genellikle 10-kal veya genel anestezi uygulanarak hastanede (gece yatmanıza gerek olmaksızın) yapılır.

Tedavi edilmezse alt karın iltihabı hastalığı tehlikeli olabilir. Fallopian tüpleri veya yumurtalıklarda meydana gelebilecek bir apse patlayıp acil bir ameliyatı gerektirebilir. Fallopian tüpleri veya yumurtalıklar zarar görür ya da örselenirse, hamile kalmak mümkün olmaya-bilir. Alt karın iltihabı hastalığı, karın boşluğunu çevreleyen zarın iltihaplanması anlamına gelen, peritonit e de yol açabilir. Peritonit her zaman tehlikelidir ve yoğun bir antibiyotik tedavisini gerektirir. Nadiren, bakteri kana karışırsa, alt karın iltihabı hastalığı kan zehirlenmesine (septisemi) ve eklem iltihabına da sebep olabilir.

Alt karın iltihabının uzun süreli sonuçları çok ciddi olabilir. Yapışıklıklar nedeniyle kronik ağrı, geçmeyen enfeksiyon ve dış gebelik (bebeğin rahim dışında, genellikle fallopian tüplerinden birinin içinde büyümesi) bunlardan birkaçıdır.

İlaç Tedavisi

Doktor ilaç vermek için laboratuvar sonuçlarını bile beklemeden hemen bir grup antibiyotikle tedaviye başlar. Laboratuvar sonuçlarını alınca ilaçları değiştirebilir. Ayrıca bir de ağrı kesici verir. Yatak istirahati tavsiye edilir, hatta şiddetli bir vakaysa veya ilaçlara hemen cevap vermediyse birkaç gün hastanede yatmak gerekebilir. Hastaların yüzde 15-25 inde hastalık tekrarlar.

Ameliyat

Ameliyat çok nadiren gerekir. Ancak, bir apse patlarsa ya da patlaması tehlikesi varsa, ameliyatla boşaltılabilir veya çıkartılabilir.

kaynak:hekimce




Polikistik Over Sendromu

(PCOS, Stein-Leventhal Sendromu)

Polikistik over sendromu (PCOS), en sık 30 yaş altı kadınlarda görülen ve adet düzensizliği, kısırlık, kıllanma, şişmanlık, kan şekeri düzensizlikleri ile karekterize yumurtalıklarda çok sayıda küçük yumurta kistleri ile tanımlanmış bir hastalıktır. Uzun yıllardır yoğun araştırmalara konu olan bu hastalığın tek bir hastalık olmadığı düşünülmüştür. Beyin sapı, yumurtalık ve böbrek üstü bezlerinin birlikte tutulmasıyla ortaya çıkan karışık ve çok değişik bulgu ve belirtilere yol açan bir tablodur.

Hastalığın temelinde hipofiz bezinden salgılanan LH ve FSH hormonlarının anormal şekilde salınması yatar. Bu dengesizlik sonucu her ay düzenli olarak yumurtlama olmaz. LH'daki artış overde erkeklik hormonu yapımını arttırır, salgılanan erkeklik hormonları (androjenler) yağ dokusunda östrojene dönüşür ve bu artış LH üretimini tetikleyerek kısır döngü ortaya çıkar. Bu kısır döngü kilo kaybı veya yumurtalıkların baskılanması veya yumurtlamanın uyarılması ile kırılabilir. Yine kilo fazlalığına bağlı olarak insüline karşı bir direnç ortaya çıkmakta ve hormonal denge bozularak diabete (şeker hastalığı) eğilim ortaya çıkmaktadır .

Polikistik over hastalığı üreme çağındaki kadınların %3 ile 10'unu etkileyen yaygın bir tablodur. Yüksek östrojen düzeylerine bağlı olarak rahim kanseri riski oluşturması bir diğer önemli sağlık problemidir. İlk kez 1935 yılında Stein ve Leventhal tarafından tanımlanan bu sendromun günümüzde hala kesin nedeni tam olarak bilinmemekte ve bu nedenle tedavisi konusunda da bir fikir birliği sağlanamamaktadır.

Belirtiler

Hastalık genellikle adet düzensizliği, sivilce, yağlı cilt, kıllanma, infertilite (kısırlık) ve kilo artışı gibi belirtilerle ortaya çıkar. PCOS ilk kez ergenlik döneminde adet kanamalarının başlaması ile tanınır. Bu dönemde adet düzensizlikleri en önemli belirtidir ve neredeyse hastaların %75'inde görülür. En sık rastlanılan düzensizlik seyrek adet görme şeklindedir. Normal bir kadında iki adet arası 21-35 gündür. PCOS’ da genllikle 35 günden uzun aralıklarla adet görme(yılda ortalama 4-6 kez) söz konusudur.Zaman zaman 6 aydan uzun adet görmeme (amenore) olabilir.

Gecikmeyi takiben görülen kanama genelde fazla miktarda ve uzun süreli olur. Bu düzensizlik yumurtlama olmadığının bir işaretçisidir. Yeni adet görmeye başlayan genç kızlarda PCOS olmasa bile bu tür bozukluklar ilk 2 yıl boyunca normalde de görülebilir. Adet düzensizliği nedeni ile hekim kontrolü dışında doğum kontrol hapı gibi düzenleyici ilaçların kullanılması PCOS tanısını geciktirebilir. Androjenler erkekleştirici hormonlardır (testosteron gibi) ve erkeklerde yüksek miktarlarda bulunurken kadınlarda çok düşük miktarlarda salgılanırlar. PCOS hastalarında androjen hormonları olması gerekenden daha fazla miktarlarda bulunur ve bunun sonucu erkek tipi kıllanma, sivilce ve hatta erkek tipi saç dökülmesi ortaya çıkabilir.Yine androgenlerin etkisiyle vücutta yağ dağılımı da değişir.

Hastaların % 40’ında şişmandır. Bazen kilo verilmesi bile hastalığın şiddetini ciddi ölçüde azaltmaktadır. PCOS yumurtlama bozukluklarının olması ve adet düzensizliğinin görülmesi nedeni ile kısırlığın bir problem olarak ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Kısırlık her PCOS olgusunda görülmez. Bazı PCOS olgularında düzenli yumurtlama ve çok kolay gebelikler olabilir. Buna rağmen PCOS gebelikte gecikmelere ve kısırlığa yol açan önemli bir etkendir. PCOS’lu kadınlar genellikle gebe kalmak için tedaviye gereksinim duyarlar.

Tanı

Polikistik over sendromu tanısı klinik muayene bulguları, laboratuar tetkikleri ve overlerin ultrasonografik incelemesi ile konur. Tanı için değişik kriterler kullanılmaktadır. Bunlardan en çok kullanılan kriterler aşağıda sıralanmıştır;

· Kanda erkeklik hormonlarının yükselmesi

· Muayenede kıllanma, sivilce ve ciltte yağlanma gibi erkeklik hormonlarının yükselmesi ile ortaya çıkan belirtilerin varlığı

· Seyrek adet görme veya seyrek yumurtlama

· Şişmanlık(Vücut Kitle İnsdeksi -BMI- >25)

· ·İnsülin direncinin artması (Açlık kan şekeri / Açlık İnsülini <>

· Vajinal Ulştrasonografi ile yumurtalıkta çok sayıda küçük yumurta kistinin(polikistik yumurtalık) görülmesi

· Kısırlık

En değerli tanı yöntemlerinden birisi transvajinal ultrasonografi incelemesidir. Ultrasonografide yumurtalıklarda çok sayıda küçük kist saptanır. Bu kistler sadece birkaç milimetre çapındadır ve tek başlarına sorun yaratmazlar. Kistler gelişir ancak yumurtlama ile içlerindeki yumurta atılamaz. Zaman içerisinde bunların sayıları artabilir. Ultrasonda yumurtalığın dış kısmında, kapsülü altında inci taneleri gibi dizilmiş kistlerin görülmesi önemli bir bulgudur. Bu görünüm pekçok sağlıklı veya PCO olmayan kadının ultrasonografik muayenesinde de tespit edilebilir.Ancak bu kadınlarda hormonal değerler ve klinik tablo tamamen normal bulunur. Genel olarak kadınların %20'sinde polikistik görünümlü yumurtalık vardır. PCOS ise bir belirtiler grubudur ve hastalığı ifade eder. PCO ve PCOS iki farklı tanımdır. Bazen PCOS tek yumurtalıktaki polikistik görünümle de karşımıza çıkabilir.


PCOS tanısında kan hormon değerleri de önemlidir. Kanda androjen düzeyleri artmıştır. Hipofizden salınan yumurtalığı uyarıcı hormonların salınımı bozulur ve LH /FSH oranı da artar. LH/FSH oranının 2'nin üzerinde olması PCOS lehine bir bulgudur. Adetin 21. günü bakılacak kan progesteron değerleri yumurtlama olup olmadığı hakkında bilgi verir.


Son yıllarda yapılan çalışmalar PCOS ile insülin hormonu arasında ilişki olduğunu göstermiştir. İnsülin pankreastan salınan bir hormondur ve hücrelerin şekeri (glikozu) kullanmalarını sağlar. PCOS'da hücrelerde insüline karşı bir direnç vardır. Bu nedenle pankreas durumla başa çıkabilmek için daha fazla insülin salgılar. Bu yüksek insülin düzeyleri yumurtalıkları etkileyerek yumurtlamayı engeller. Sonuçta androjenlerde artış olur. İnsülin direnci PCOS'lu zayıf kadınların %30'unda saptanırken şişman kadınlarda bu oran %75'e kadar ulaşmaktadır.


Ayırıcı tanıda Cushing hastalığı, kıllanmayla birlikte görülen psikolojik (amenore) adetten kesilme, böbrek üstü bezi tümörleri, ailevi kıllanma göz önünde tutulmalıdır.


Uzun dönemdeki riskler

PCOS'un uzun dönemde yaratabileceği sorunlar ve riskler hem insülin hem de androjen fazlalığına bağlıdır. Yüksek miktarlarda insülin uzun dönemde tip 2 diyabet yani şeker hastalığı riski oluşturur. Bu tür diyabet genelde sıkı diyet ve ağızdan alınan ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Kilo sorunu olan, tedavi edilmemiş PCOS hastalarının %25-35'inde 30'lu yaşlarda tip 2 şeker hastalığı ortaya çıkar. PCOS'da görülen hormonal değişiklikler tansiyon problemlerini de beraberinde getirirler. Aynı zamanda bu hastalarda kolesterol yüksekliği de ortaya çıkabilir. Her iki durum da kalp hastalığı açısında yüksek risk oluştururlar.


Uzun süreli adet düzensizlikleri ve rahim içinin sürekli estrojenle uyarılmasına neden olan endometrium kanseri riskini arttırır. PCOS’lu ve yumurtlama olmayan hastalarda endometrium üzerinde estrojeni karşılayan progesteron hormonu yeterli olmadığından endometrium uzun süre sadece östrojene maruz kalır ve uyarılır ve bu nedenle kanser riski artar.

ıÜüRAHİM KANSERİ (ENDOMETRİYAL KANSER)

Rahim kanserine, rahimin iç yüzeyinde yani endometriumda başladığı için endometriyal kanser de denir. Amerikalı kadınlara musallat olan en yaygın kanser türüdür ve erken yakalandığında hemen her zaman tedavi edilebilir. Genellikle menopozdan sonra 50-70 yaşları arasında ortaya çıkar. Araştırmacılar kesin sebebini bilmiyorlarsa da menopozdan sonra alınan östrojen takviyesinin katkısı varmış gibi görünmektedir.


Belirtiler

- Menopozdan sonra vajina kanaması;

- Menopozdan önce ağır kanamalı adetler veya iki adet arasında kanama;

- Vajinadan pembe, sulu bir akıntı.

Şişmanlık endometriyal kansere zemin hazırlar. Hatta tedaviyi de (ameliyat ve ışın tedavisi) zorlaştırır.

Günümüzde, östrojen takviyesi yöntemi çok daha düşük dozda östrojeni, ayın belli bir kısmında projesteronla birlikte kullanarak uygulanmaktadır. Bu nedenle, uygun bir östrojen tedavisi görüyorsanız, bu sizin nüfusun geri kalan çoğunluğundan daha fazla kanser riskine sokmaz. Ancak menopoz belirtilerine karşı östrojen tek başına alınırsa kanamaya neden olabilir. Bu kanama endometriyal kanserin sebep olduğu bir kanamayla karıştırılırsa, teşhis gecikir.

Rahim kanserine yakalanma ihtimali yüksek olan kadınlar; hiç doğum yapmamış olanlar, 52 yaşında h~l~ adet görenler, kısırlık veya düzensiz adet problemleri olanlardır. Doğum kontrol hapı kullanan kadınların endometriyal kanser olma ihtimalleri azalır.

Teşhis

Rahim kanseri erken safhalarda belirti göstermez. PAP Smear testi, olayı vakaların yarısından daha azında yakalayabilir ve muayene sırasında da farkedilmez. İlk işaret vajinada kanamadır.

Belirtiler varsa, doktor endometriyal biopsi yapar. Doktor muayenehanesinde genellikle anesteziye gerek olmaksızın, rahimin iç yüzeyinden, analiz edilmek üzere küçük bir parça alır. Rahim kanseri varsa, biopsi çoğunlukla bunu tespit eder.

Daha kesin bir teşhis için kürtaj gereklidir. Doktor rahimin iç yüzeyini hafifçe kazıyarak analiz etmek üzere doku örnekleri alır. Bu işlem için herhangi bir şekilde anestezi gerekir ve bu genellikle hastanede, gece yatmadan, yapılır. Eğer kanser olduğu belirlenirse ve rahimden öteye yayıldığını düşündürecek bir neden yoksa, doktor birtakım testler yaparak başka tümörler olup olmadığını araştırır.

Genellikle yavaş ilerleyen ve teşhis edildiğinde hala yayılmamış olma ihtimali yüksek olan bir türdür. Bu da, yakalanan kadınların çoğunlukla tedavi edilebildiği anlamına gelir. Erken teşhis edildiğinde, en az 5 yıl kurtulma ihtimali % 88dir. Çevredeki dokulara yayıldığında bile bu oran % 75 dir. Nadiren tümörün hızla büyüyen öldürücü bir cins olması halinde, sonuç bu kadar iyi olmayabilir.

Tedavi - Ameliyat

Doktorların çoğu histerektomi (rahmin alınması), tavsiye ederler. Fallop tüplerinin ve yumurtalıkların da alınması gerekir, çünkü kanserin bu organlara da yayılma eğilimi vardır.

Radyasyon

Kanser rahmin ötesine de yayılmışsa, ameliyattan sonra radyasyon tedavisi yapılmalıdır. Bazen ameliyat yerine radyasyon kullanıldığı da olur. Bu, genel anestezi altındayken vajina veya rahime bir alet veya radyum yerleştirilerek yapılan derin bir radyoterapidir. Radyum vücudun içinde birkaç gün kalır ve bu süre içinde hastanede yatılması gerekir. Bazen de birkaç yöntem bir arada kullanılır.

İlaç

Eğer kanser vücudunuzun başka yerlerine metastaz yapmışsa (yayılmışsa), projesteron büyümeyi genellikle durdurur. Bu 2-3 yıl içindir, hatta bazen daha bile uzun olabilir. Başka antikanser ilaçlar da kullanılabilir.

kaynak:hekimce


RAHİM POZİSYON BOZUKLUKLARI

Kadınların çoğunda rahim öne yatıktır. Kapalı ucu rahim boynundan daha yüksek ve vücudun önüne daha yakındır. Beş kadından birinde ise rahim dönüktür (arkaya ve aşağıya doğru eğik). Ancak dönük rahim, özellikle adet sırasında sırt ağrılarına neden olur. çok ender vakalarda, penis çok derine girdiğinden, cinsel ilişki acı verir.


Belirtiler : Adet sırasında bazen sırt ağrısı.

Doktor alt karın muayenesinde rahimdeki dönüklüğü anlayabilir. Rahim dönüklüğü bir hastalık değildir ve çok ender olarak tedavi gerektirir. Eğer rahminiz dönükse ve hamile kalmışsanız, rahim genellikle kendi kendine düzelir. Bu durum normal doğuma engel olmaz.

Ne yazık ki hamilelik bir çare değildir. Doğum ertesinde, rahim genellikle eski şeklini alır.

Tedavi - Ameliyat

Eğer cinsel ilişki ağrılı oluyorsa, doktorunuz, rahim boynunu kavrayarak rahmi yukarı doğru kaldıran bir lastik halka (pesser) takar. Bu ağrıyı geçirmez ise doktor, rahmi yeni pozisyonuna devamlı olarak bağlamak için "karına asma" (Ventro-suspension) denilen bir ameliyat önerebilir.
kaynak:hekimce


Polikistik Over Sendromu

(PCOS, Stein-Leventhal Sendromu)

Polikistik over sendromu (PCOS), en sık 30 yaş altı kadınlarda görülen ve adet düzensizliği, kısırlık, kıllanma, şişmanlık, kan şekeri düzensizlikleri ile karekterize yumurtalıklarda çok sayıda küçük yumurta kistleri ile tanımlanmış bir hastalıktır. Uzun yıllardır yoğun araştırmalara konu olan bu hastalığın tek bir hastalık olmadığı düşünülmüştür. Beyin sapı, yumurtalık ve böbrek üstü bezlerinin birlikte tutulmasıyla ortaya çıkan karışık ve çok değişik bulgu ve belirtilere yol açan bir tablodur.

Hastalığın temelinde hipofiz bezinden salgılanan LH ve FSH hormonlarının anormal şekilde salınması yatar. Bu dengesizlik sonucu her ay düzenli olarak yumurtlama olmaz. LH'daki artış overde erkeklik hormonu yapımını arttırır, salgılanan erkeklik hormonları (androjenler) yağ dokusunda östrojene dönüşür ve bu artış LH üretimini tetikleyerek kısır döngü ortaya çıkar. Bu kısır döngü kilo kaybı veya yumurtalıkların baskılanması veya yumurtlamanın uyarılması ile kırılabilir. Yine kilo fazlalığına bağlı olarak insüline karşı bir direnç ortaya çıkmakta ve hormonal denge bozularak diabete (şeker hastalığı) eğilim ortaya çıkmaktadır .

Polikistik over hastalığı üreme çağındaki kadınların %3 ile 10'unu etkileyen yaygın bir tablodur. Yüksek östrojen düzeylerine bağlı olarak rahim kanseri riski oluşturması bir diğer önemli sağlık problemidir. İlk kez 1935 yılında Stein ve Leventhal tarafından tanımlanan bu sendromun günümüzde hala kesin nedeni tam olarak bilinmemekte ve bu nedenle tedavisi konusunda da bir fikir birliği sağlanamamaktadır.

Belirtiler

Hastalık genellikle adet düzensizliği, sivilce, yağlı cilt, kıllanma, infertilite (kısırlık) ve kilo artışı gibi belirtilerle ortaya çıkar. PCOS ilk kez ergenlik döneminde adet kanamalarının başlaması ile tanınır. Bu dönemde adet düzensizlikleri en önemli belirtidir ve neredeyse hastaların %75'inde görülür. En sık rastlanılan düzensizlik seyrek adet görme şeklindedir. Normal bir kadında iki adet arası 21-35 gündür. PCOS’ da genllikle 35 günden uzun aralıklarla adet görme(yılda ortalama 4-6 kez) söz konusudur.Zaman zaman 6 aydan uzun adet görmeme (amenore) olabilir.

Gecikmeyi takiben görülen kanama genelde fazla miktarda ve uzun süreli olur. Bu düzensizlik yumurtlama olmadığının bir işaretçisidir. Yeni adet görmeye başlayan genç kızlarda PCOS olmasa bile bu tür bozukluklar ilk 2 yıl boyunca normalde de görülebilir. Adet düzensizliği nedeni ile hekim kontrolü dışında doğum kontrol hapı gibi düzenleyici ilaçların kullanılması PCOS tanısını geciktirebilir. Androjenler erkekleştirici hormonlardır (testosteron gibi) ve erkeklerde yüksek miktarlarda bulunurken kadınlarda çok düşük miktarlarda salgılanırlar. PCOS hastalarında androjen hormonları olması gerekenden daha fazla miktarlarda bulunur ve bunun sonucu erkek tipi kıllanma, sivilce ve hatta erkek tipi saç dökülmesi ortaya çıkabilir.Yine androgenlerin etkisiyle vücutta yağ dağılımı da değişir.

Hastaların % 40’ında şişmandır. Bazen kilo verilmesi bile hastalığın şiddetini ciddi ölçüde azaltmaktadır. PCOS yumurtlama bozukluklarının olması ve adet düzensizliğinin görülmesi nedeni ile kısırlığın bir problem olarak ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Kısırlık her PCOS olgusunda görülmez. Bazı PCOS olgularında düzenli yumurtlama ve çok kolay gebelikler olabilir. Buna rağmen PCOS gebelikte gecikmelere ve kısırlığa yol açan önemli bir etkendir. PCOS’lu kadınlar genellikle gebe kalmak için tedaviye gereksinim duyarlar.

Tanı

Polikistik over sendromu tanısı klinik muayene bulguları, laboratuar tetkikleri ve overlerin ultrasonografik incelemesi ile konur. Tanı için değişik kriterler kullanılmaktadır. Bunlardan en çok kullanılan kriterler aşağıda sıralanmıştır;

· Kanda erkeklik hormonlarının yükselmesi

· Muayenede kıllanma, sivilce ve ciltte yağlanma gibi erkeklik hormonlarının yükselmesi ile ortaya çıkan belirtilerin varlığı

· Seyrek adet görme veya seyrek yumurtlama

· Şişmanlık(Vücut Kitle İnsdeksi -BMI- >25)

· ·İnsülin direncinin artması (Açlık kan şekeri / Açlık İnsülini <>

· Vajinal Ulştrasonografi ile yumurtalıkta çok sayıda küçük yumurta kistinin(polikistik yumurtalık) görülmesi

· Kısırlık

En değerli tanı yöntemlerinden birisi transvajinal ultrasonografi incelemesidir. Ultrasonografide yumurtalıklarda çok sayıda küçük kist saptanır. Bu kistler sadece birkaç milimetre çapındadır ve tek başlarına sorun yaratmazlar. Kistler gelişir ancak yumurtlama ile içlerindeki yumurta atılamaz. Zaman içerisinde bunların sayıları artabilir. Ultrasonda yumurtalığın dış kısmında, kapsülü altında inci taneleri gibi dizilmiş kistlerin görülmesi önemli bir bulgudur. Bu görünüm pekçok sağlıklı veya PCO olmayan kadının ultrasonografik muayenesinde de tespit edilebilir.Ancak bu kadınlarda hormonal değerler ve klinik tablo tamamen normal bulunur. Genel olarak kadınların %20'sinde polikistik görünümlü yumurtalık vardır. PCOS ise bir belirtiler grubudur ve hastalığı ifade eder. PCO ve PCOS iki farklı tanımdır. Bazen PCOS tek yumurtalıktaki polikistik görünümle de karşımıza çıkabilir.


PCOS tanısında kan hormon değerleri de önemlidir. Kanda androjen düzeyleri artmıştır. Hipofizden salınan yumurtalığı uyarıcı hormonların salınımı bozulur ve LH /FSH oranı da artar. LH/FSH oranının 2'nin üzerinde olması PCOS lehine bir bulgudur. Adetin 21. günü bakılacak kan progesteron değerleri yumurtlama olup olmadığı hakkında bilgi verir.


Son yıllarda yapılan çalışmalar PCOS ile insülin hormonu arasında ilişki olduğunu göstermiştir. İnsülin pankreastan salınan bir hormondur ve hücrelerin şekeri (glikozu) kullanmalarını sağlar. PCOS'da hücrelerde insüline karşı bir direnç vardır. Bu nedenle pankreas durumla başa çıkabilmek için daha fazla insülin salgılar. Bu yüksek insülin düzeyleri yumurtalıkları etkileyerek yumurtlamayı engeller. Sonuçta androjenlerde artış olur. İnsülin direnci PCOS'lu zayıf kadınların %30'unda saptanırken şişman kadınlarda bu oran %75'e kadar ulaşmaktadır.


Ayırıcı tanıda Cushing hastalığı, kıllanmayla birlikte görülen psikolojik (amenore) adetten kesilme, böbrek üstü bezi tümörleri, ailevi kıllanma göz önünde tutulmalıdır.


Uzun dönemdeki riskler

PCOS'un uzun dönemde yaratabileceği sorunlar ve riskler hem insülin hem de androjen fazlalığına bağlıdır. Yüksek miktarlarda insülin uzun dönemde tip 2 diyabet yani şeker hastalığı riski oluşturur. Bu tür diyabet genelde sıkı diyet ve ağızdan alınan ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Kilo sorunu olan, tedavi edilmemiş PCOS hastalarının %25-35'inde 30'lu yaşlarda tip 2 şeker hastalığı ortaya çıkar. PCOS'da görülen hormonal değişiklikler tansiyon problemlerini de beraberinde getirirler. Aynı zamanda bu hastalarda kolesterol yüksekliği de ortaya çıkabilir. Her iki durum da kalp hastalığı açısında yüksek risk oluştururlar.


Uzun süreli adet düzensizlikleri ve rahim içinin sürekli estrojenle uyarılmasına neden olan endometrium kanseri riskini arttırır. PCOS’lu ve yumurtlama olmayan hastalarda endometrium üzerinde estrojeni karşılayan progesteron hormonu yeterli olmadığından endometrium uzun süre sadece östrojene maruz kalır ve uyarılır ve bu nedenle kanser riski artar.

SERVİKAL EROZYON (RAHİM BOYNU AŞINMASI)

Rahim boynunda kırmızımsı bir leke varsa, bu rahim boynu aşınması olabilir. Bu durum rahim boynunun, rahim içi doğum kontrol aracı tarafından veya cinsel ilişki sırasında sıyrılması nedeniyle ortaya çıkar. Buna yakın bir bozukluk olan dönük rahim boynu (rahim boynu ectopisi de denir) çok benzer gibi görünür, ama rahim boynunun iç duvarlarını oluşturan bir hücre tipinin dış yüzeyinde gelişmesi ile ortaya çıkar. Rahim boynu dönüklüğü ergenlik çağının başlarında normaldir ve çoğunlukla hamilelikte ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda ortaya çıkar, sebep belli değildir. Rahim boynu aşınması veya dönüklüğü olan bir çok kadında hiçbir belirti görünmez. Bazı tıp araştırmacıları bu bozuklukların kansere dönüşebileceğini düşünüyorlarsa da, çoğu aynı fikirde değildir. Ancak sizi enfeksiyonlara karşı daha dayanıksız bıraktıklarını gösteren deliller vardır.


Belirtiler

- Rahim boynunda muayene sırasında görülebilen kırmızımsı leke;

- Ara sıra beyazımsı veya hafif kanlı akıntı;

- Cinsel ilişki sırasında veya sonra kanama.

Teşhis

Doktorunuzun başlıca kaygısı daha önemli başka sorunlar olup olmadığını araştırmaktır. Bunun için kanserli hücre ihtimaline karşı PAP Smear testi yapılmalıdır, akıntı veya doku örnekleri enfeksiyon aranmak üzere laboratuvara gönderilebilir ve belki kolposkopi de yapılabilir.

Tedavi - Ameliyat

Doktorunuz bir önlem olarak, rahim boynundaki aşınmanın iyileşmesine yardımcı olmak için o bölgeyi koterize etmeyi (dağlamayı) veya "cryrosurgery" uygulamayı (çok düşük derecede soğuk uygulaması) önerebilir.

kaynak:hekimce


SERVİKAL POLİP (RAHİM BOYNU POLİPLERİ)

Cinsel ilişkiden sonra, adetler arasında veya menopozdan sonra kanama; olağan dışı şiddetli adet kanamaları; vajinadan çok fazla, sulu ve kanlı akıntı veya alt karında kramp gibi sancılar şeklinde şikayetleriniz varsa, hemen doktorunuzu görün, çünkü bunlar zararsız bir rahim boynu polibinin veya rahim boynu kanserinin belirtileri olabilir. Polipler bazen hiçbir semptom göstermezler ve rutin muayene sırasında ortaya çıkarlar.


Rahim boynu polipleri üzüm gibi oluşumlardır ve genellikle rahim boynunu girişinden dışarı çıkarlar. Tek bir polip olabileceği gibi salkım halinde de olabilir. Yaygın olarak görülürler ve hamilelik sırasında hormon değişiklikleri nedeniyle ortaya çıkarlar. Rahim boynunda herhangi bir berelenmeden sonra da oluşabilirler.

Polipler çok ender olarak kanserleşirler ve küçük bir polip bulgu bile vermeyebilir. Ancak büyükleri kanamaya sebep olabilir ve hamile kalmayı zorlaştırabilirler bu nedenle ameliyatla aldırmayı düşünebilirsiniz.

Teşhis

Polipler bazen habis olabilecekleri için doktorunuz, muhtemelen bir PAP (smear) testi yapacak ve belki de biopsi için doku örneği alacaktır.

Tedavi - Ameliyat

Tek bir polip lokal anestezi ile muayenehanede alınabilir. Birçok büyük polip varsa ameliyat için hastaneye yatmanız gerekecektir. Polipler yeniden büyürse (çok ender olur) bir daha tekrarlamaması için kürtaj olmanız gerekebilir. Bu küçük operasyonda doktor rahmin iç duvarını hafifçe kazır.
kaynak:hekimce


ıÜüSERVİKS KANSERİ

Rahim boynu kanseri kadın üreme organlarında fazla görülen kanserlerden biridir. Daha çok 30-35 yaşlar arasında ortaya çıkar. Servikal displazi denilen kanser öncesi safhada veya henüz karsinoma in situ (rahim boynu yüzeyinde dokuların en üst katlarında) durumunda iken teşhis edilirse yüzde 100 tedavi edilebilir.


Belirtiler

- Vajinadan ilişkiden sonra, adetler arasında veya menopozdan sonra kanama;

- Vajinadan sulu ve kanlı akıntı, Çok fazla ve kokulu olabilir.

- İleri aşamalarda, künt bir sırt ağrısı ve genel sağlık durumunda bozulma.

Cinsel organ siğilleri veya herpes gibi cinsel ilişkiyle bulaşan virüs enfeksiyonları geçiren; 18 yaşından önce cinsel ilişkide bulunmaya başlayan; birçok kişiyle cinsel ilişkide bulunan, çok genç yaştan beri birçok kere hamile kalmış kadınlarda rahim boynu kanseri diğer kadınlara kıyasla daha fazla görülür.

Teşhis

Doktorunuz PAP Smear testi ve muhtemelen kolposkopi ve biopsi yapacaktır. Kolposkop ucunda büyütücü bir mercek ve ışık alan bir alettir. Bununla rahim boynu yakından incelenebilir. Biopsi için doktor, laboratuvarda incelenmek üzere, rahim boynundan bir doku parçası alır. Dokunun habis olup olmadığını anlamanın tek yolu budur.

Biopsi kanser olduğunuzu gösterirse, doktorunuz konizasyon ve (kanserin rahime sıçrayıp sıçramadığını anlamak için) rahim iç duvarını kazıyıp doku örneği almak üzere kürtaj yapabilir. Sonra tümörün yayılma durumuna göre hastalığın safhasını saptar. Kanserin hangi safhada olduğunun belirlenmesi, tedavinin genişliği konusunda karar verirken bir anahtar niteliği taşır. "Karsinoma in situ" (yüzeydeki kanser) için uygulanacak tedavi, rahim boynu dokularının içine kadar işlemiş veya diğer organlara yayılmış saldırgan bir habis oluşuma uygulanandan çok daha ılımlı olabilir.

Kanser erken safhada teşhis edilirse, hemen hemen bütün kadınlar tedavi edilir. Rahim boynu kanseri rahimden öteye yayılmadığı sürece birçok kanser türünden çok daha az öldürücüdür. Hatta çok yayılmış rahim boynu kanseri bile, Amerika da kanserden ölen kadınların sadece yüzde 3 ünün ölüm nedenini oluşturur.

Tedavi - Ameliyat

Karsinoma in situ (yüzeysel kanser) lazer cerrahisi, dondurarak veya koterizasyon ile yok edilebilir. Doktorun rahim boynundan, analiz için, koni biçiminde bir parça çıkarması anlamındaki konik biopsi de ayrı bir olasılıktır. Eğer sınırdaki hücrelerin hepsi normalse, doktor biopside kanserli hücrelerin tümünün çıkarılmış olduğunu varsayabilir. Ancak bazen bir önlem olarak ameliyat sonrası radyoterapi tavsiye edilir.

Eğer koninin çevresinde kanserli hücre bulunmuşsa; ikinci bir konizasyon veya bir histerektomi gerekebilir. Konik biopsi hastanede ve genel anestezi ile yapılması gereken büyük bir ameliyattır. "Kanser in situ" (yüzeysel kanser) için beş yıllık iyileşme oranı hemen hemen % 100 dür. "Kanser in situ" durumundan daha fazla yayılmış fakat rahim boynunun ötesine geçmemiş bir kanser için beş yıllık iyileşme oranı % 90 dır.

Radyasyon

Rahim boynu kanseri için ameliyat ile radyoterapinin tedavi oranları aşağı yukarı aynıdır. Radyasyonla tedavi edilen hastalardan, yayılmamış kanseri olan (sadece rahim boynunda) kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 75-90; rahim boynundan öteye yayılmış kanseri olan kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 45-55 dir.

Radyasyon tedavisi hem makine ile verilen radyasyonu, hem de rahim veya vajinanın üst bölümüne yerleştirilerek orada birkaç gün bırakılan radioaktif materyali kapsar. Bu materyalin yerleştirilmesi genel anestezi ile yapılır.

Herkes aynı derecede etkilenmese de radyasyonun bazı sıkıntı veren yan etkileri vardır. Bunlar; diyare, makattan kanama ve bitkinlik hissidir. Radyasyon tedavisinden sonra birkaç ay idrarınızı tutmakta zorluk çekebilirsiniz. Histerektomi yaptırmamış iseniz, radyoterapi tedavisi, menopoza girmemişseniz bile, büyük bir olasılıkla adet sürecinizi durdurarak, sıcak basması gibi menopoz belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Radyasyon tedavisi, vajinanın kısalıp daralmasına da neden olabilir. Ancak, cinsel ilişkiden hemen önce kullanılacak kayganlaştırıcı bir krem bu problemi genellikle çözer. Rahim boynu kanserinin tedavisinden sonra en az 5 yıl süreyle düzenli kontroller ve testler yaptırmanız gerekecektir.

kaynak:hekimce


ıÜüSERVİSİT (RAHİM BOYNU İLTİHABI)

Servisit rahim boynundaki iltihaplanmadır. (Yunanca, itis: iltihaplanma) Lokal bir enfeksiyon nedeniyle, özellikle doğum sırasında rahim boynunda bir berelenme olmuşsa, ortaya çıkar. Ancak rahim boynu iltihabı aynı zamanda vajina enfeksiyonlarının, cinsel ilişkiyle bulaşan pek çok hastalığın ve alt karın iltihabı hastalığının da belirtisidir.


Belirtiler

- şeffaf grimsi veya sarı vajina akıntısı;

- cinsel ilişki sırasında acı;

- Sık ve acilen idrar yapma ihtiyacı; sancılı idrar yapma;

- Cinsel organlarda yanma veya kaşıntı;

- Cinsel ilişkiden sonra kanama.

Teşhis

Alt karın muayenesi sırasında doktor rahim boynunu hafifçe kazıyarak doku örneği alır; bu doku laboratuvarda incelenerek olayın sorumlusu olan organizmalar tanımlanır. Doktorunuz rahim boynu kanseri ihtimalini elemek için PAP (Smear) Testi yaptırabilir. Gerekirse kolposkopi de yapılabilir.

Tedavi

Doktorunuz bu tür organizmalara karşı en etkili ilaçlar olan antibiyotik veya sulfamitleri verir. Çok şiddetli vakalarda bazen rahim boynu cryosurgery yöntemiyle (çok düşük derecede soğuk uygulamak) veya elektrikle ısıtılan bir aletle, muayenehanede koterize edilir (dağlanır).



kaynak:hekimce

VAJİNA KİSTLERİ

Vajinada birçok tür selim kist oluşabilir. En yaygın olanları inklüzyon kistleri ve Gartner kanalı kistleridir.


Belirtiler

- Vajina duvarında küçük şişmeler;

- Vajinadan dışarı taşan bir yumru.

İnklüzyon kistleri bir travma nedeniyle ortaya çıkarlar. örneğin, bir ameliyat veya doğum sonrası vajina duvarları iyileşirken düzgün bir şekil alamamıştır.

Gartner kanalı kistleri, doğum öncesi bir amaca hizmet eden ve sonra yok olan kanalların kalıntılarıdır. Bazen bir Gartner kisti vajinadan taşacak kadar genişler. Doktorun kanserden şüphelenmek için bir nedeni varsa, kiste

biyopsi yapılabilir. Kistlerin çoğu alt karın muayenesinde tanımlanabilir.

Tedavi-Ameliyat

Vajina kistine önem vermeyebilirsiniz. Eğer rahatsızlık veriyorsa ameliyatla çıkartılabilir. Eğer küçük bir kistse, doktor muayenehanesinde, lokal anesteziyle alınması da mümkündür.


kaynak:hekimce

çııÖÖçşıÜüVAJİNA TEMİZLİĞİ

Cinsel organlarınızı günde bir defa hafif bir sabun ve suyla yıkamanız yeterlidir. Normal bir kadın-da şırınga ve hijyenik spreylere gerek yoktur, hatta bunlar zararlı bile olabilir.

Normal olarak vajina kendisini temizler. Vajinanın duvarları kendi sıvısını üretir ve bu sıvı dışarıya doğru akarken ölü hücreleri ve diğer organizmaları da beraberinde taşır. Bu sağlıklı salgı, kuruduğunda sarımtırak, şeffaf veya süt gibidir. Bazen kaygandır ve hafif ama kötü olmayan bir kokusu vardır. Yumurtlama döneminde ve cinsel uyarılma sırasında miktarı artar. Eğer farklı bir renkte veya kokulu, çok bol vajina akıntınız varsa büyük bir olasılıkla vajina enfeksiyonunuz vardır. Doktora görünmelisiniz.

Eğer vajina hijyeni için bir sprey kullanıyorsanız, bunu doğrudan vajinanın içine sıkmayın, çünkü vajina dokusunu tahriş edebilir. Eğer bir spreyi kullandıktan sonra vulva kızarıyor ve tahriş oluyorsa bunu kullanmaktan vazgeçin; içindeki kimyasal maddelere alerjiniz olabilir.

Bazı ticari ürünlerin içindeki maddeler tahrişlere sebep olabilecekleri gibi, vajinanın, enfeksiyonların ortaya çıkmasına neden olabilecek mantar ve diğer başka organizmaların gelişmelerini engelleyen, normalde asit ortamını da değiştirebilirler. Hafif sirkeli su ile yapılabilecek şırınga, temizliği sağladığı gibi vajinanın normal asit ortamına da destek olacağı için tavsiye edilebilir. Şırınga yapmak aynı zamanda, genellikle rahim boynunu kapatarak enfeksiyona sebep olabilecek organizmaların içeriye girmelerine engel olan mukusu (balgam gibi bir madde) da yıkayıp dışarı atar.

Bütün bu olumsuz etkilerine karşın, doktorunuzun şırıngayı tavsiye edebileceği sorunlar vardır. Bu durumda sıvının baskısını azaltmak için şırınganın torbasını kalçanızın 60 cm. yukarısından daha yükseğe asmamaya özen gösterin. Aksi halde, vajinadaki organizmalar zorlanarak rahime sürüklenebilir ve burada enfeksiyona neden olabilirler.

Vajina enfeksiyonlarına neden olan bakteri ve mantarlar sıcak ve nemli ortamlarda daha çok gelişirler. Bu nedenle, pamuklu veya ağı pamuklu olan sentetik iç çamaşırı giymek ve vücuda yapışan çoraplardan kaçınmak daha akıllıca olur. Dar naylon iç çamaşırı ve çoraplar cinsel organlarınızda ısı ve nem tutar. Son bir nokta: dışkıdan vajinaya bir bakteri bulaşmasını önlemek için anüs temizliğinizi daima önden arkaya doğru silerek yapın.

kaynak:hekimce

çııÖÖçşıÜüVAJİNA TÜMÖRLERİ

Vajina tümörleri son derece enderdir. Kadın üreme organlarında gelişebilecek tüm kanser türlerinin sadece yüzde 1 i vajina kanserleridir. En çok 45-65 yaşlarında görülür ve yüzde 95 i yavaş gelişen skuamöz hücre tümörleridir. Çoğunlukla mesane veya rektuma uzanarak sık ve acilen idrar yapmaya ve ağrılı dışkılamaya neden olurlar.


Belirtiler

- Vajinadan su gibi bir akıntı;

- Cinsel ilişki veya alt karın muayenesinden sonra kanama;

- Cinsel ilişki sırasınca acı duyma;

- Sık sık acilen idrara çıkma veya ağrılı dışkılama ihtiyacı.

Son yıllarda, anneleri hamileyken dietilstilbestrol (DES) kullanmış olan çok genç kadınlarda, şeffaf hücreli adenokarsinoma denilen değişik bir tür vajina tümörü teşhis edilmektedir. 1940lardan başlayarak, düşük tehlikesi olan kadınlara, çoğunlukla sentetik östrojen olan DES verildi. 1971 de DES in, normal olarak rahim boynu şeklinde, bir doğuş kusuruna neden olduğu açıkça ortaya çıktı. Bu duruma vajina adenosis i denir ve birçok DES kızında bu durum vardır. Tedavi gerektirmez ancak dikkatle gözlenmelidir, çünkü şeffaf hücreii adenokarsinoma ortaya çıkabilir. En kötü tahminle 700 DES kızından biri bu kansere yakalanacaktır. Bazı uzmanlar bu oranın sadece 7000 de bir olduğunu ileri sürüyorlar. 15-22 yaş anası ihtimalin en yüksek olduğu zamandır. DES kızlarının rahim boynu kanserine yakalanma ihtimali de normalden daha fazladır.

Eğer bir DES kızı iseniz, hem vajina kanseri ihtimaline karşı, hem de DES in neden olabileceği daha az önemli sorunlar nedeniyle bir kadın hastalıkları uzmanına görünmelisiniz. Adetleriniz başlar başlamaz veya adetler başlasın başlamasın 14 yaşından itibaren doktorunuzu görmek ve düzenli olarak check-up yaptırmalısınız. şeffaf hücreli adenokarsinoma çabuk gelişir ve ilk devrelerinde bazen hiçbir belirti vermez. Ancak düzenli kontrollerde doktorunuz sorunu hemen fark eder ve tedavi edilebilir.

Teşhis

Bazen bir PAP testi (smear) vajinadaki kan-serin ilk işaretidir. Test rahim boynunda değil, vajinada kanserli hücreler olduğu için olumlu sonuç vermiş olabilir. Vajinadaki tümör doktorun göremeyeceği veya eliyle hissedemeyeceği kadar küçükse Schiller testi uygulanabilir. Bu test için rahim boynu ve vajinanın duvarları bir iyot solüsyonu ile boyandığında, normal dokular koyu kahverengiye boyandığı halde, habis hücreler boyanmaz. Adenosis dokuları ve bazı selim oluşumlar da boyanmayabileceği için Schiller testi kanser tanımlayıcı bir test kabul edilmez. Anormal hücrelerin kaynağını belirlemek için kolloskopi de yapılabilir.

Bir DES kızının alt karın muayenesi dikkatli bir rahim boynu ve vajina muayenesini, PAF Smear testini (yalnız rahim boynu değil vajina duvarlarından da alınan örnekle yapılan) ve Schiller testini içerebilir.

Ender olmalarına karşın öldürücü olabilirler. 5 yıl içinde tekrarlamama oranı yüzde 80 civarındadır. istatistikler şeffaf hücreli adenokarsinoma için daha cesaret verici görünüyorlar; kurtuluş oranı yüzde 80-85.

Tedavi - Ameliyat

Ameliyatın genişliği tümörün yerine bağlıdır. Nereye kadar uzanmıştır, yaşınız ve kondüsyonunuz nasıldır? Eğer habis oluşum vajinanın üst üçte bir bölümünde ise doktor muhtemelen rahimi, vajinanın bir bölümünü ve kan-serin lenf sistemine yayılıp yayılmadığını anlamak için kasıktaki lenf bezlerinden birkaç tane lenf düğümü alacaktır. Veya daha dar bir saha ameliyat edilecek ve bunu radyoterapi izleyecektir.

Estetik cerrahi genellikle vajinanın eksilen bölümünü yeniden yapabilmektedir.

kaynak:hekimce


VAJİNA VE VULVADA GELİŞME BOZUKLUKLARI

Vajina, rahimi dış üreme organlarına bağlayan bir geçittir. 12 cm. kadardır ve duvarlarının içi güçlü kaslarla kaplıdır. Çoğunlukla vajina o kadar dardır ki, duvarları birbirine değer, fakat çarpıcı bir şekilde genişleyebilir. Rahim boynu vajinanın üst ucunun içine uzanır. Genç kızlarda diğer (dış) uç himen denilen ince bir zarla kısmen örtülüdür. Zarın vajinayı tamamen kapattığı çok enderdir. Zar bazen yarım daire şeklindedir ve vajina girişinin sadece bir kısmını kapatır, bazen de yuvarlaktır ve üzerinde genellikle en az bir delik bulunur.


Kadının dış üreme organlarına vulva denir. Bunlar; karnın altında yağlı dokulardan bir yastık olan ve ergenlikten sonra tüylerle kaplanan mons pubis, vajinayı koruyan dudağa benzeyen kıvrımlar (labia majora) - "büyük dudaklar" ve bunların içindeki (labia minora - küçük dudaklar) ve idrar yoludur (üretra). Mons pubisin hemen gerisinde dudakların biraraya geldiği yerde küçük bir çıkıntı olan klitoris bulunur (cinsel uyarılmayla şişerek dikleşir). Klitorisin gerisinde, idrarın depolandığı mesaneye uzanan idrar yolunun küçük giriş deliği vardır. üretranın gerisinde vajina bulunur. Vulva ve vajinada bulunan çeşitli salgı bezleri bu bölgenin kayganlığını sağlar.

Belirtiler

- Vajina ya küçük veya yok, ya da çok kısa bir vajina ve rahim boynu yok;

- Kadında erkek üreme organlarını andıran üreme organları.

Hamile kalma anında embriyo ya erkek (XY) veya dişi (XX) kromozomlarını elde eder. Sonraki 40 gün erkek ve dişinin ayırt edilmesi olanaksızdır. Sonra fetus Y kromozomları taşıyorsa testisler gelişir. Y kromozomu yoksa ve 2X kromozomu varsa yumurtalıklar gelişir. Bu organlar erkeklik ve dişilik hormonları salgılarlar ve bunun etkisiyle fetus, idrar yolu ve üreme organlarını erkek ya da dişi olacak şekilde geliştirir.

Herhangi bir evrede bir şeyler aksayabilir. örneğin dişi bir ceninde mullerian kanalı denilen bir iç kanal gelişerek fallop tüplerini, rahimi ve vajinanın üst bölümünü meydana getirir. Bu sürece bir şey müdahale ederse, bebek vajinasız, çok kısa bir vajinayla veya belki de rahim veya yumurtalığı olmaksızın doğabilir. Anormalliklerin çoğu içerde olduğu için çocuğun bir vajina girişi varsa, genç kız ergenlik çağına gelene ve adet kanaması olmadığı dikkat çekene kadar sorunun farkına varılmayabilir.

Küçük bir vajinayla doğan veya hiç vajinası olmayan bir kızın tam testicular feminization (androjen resistans sendromu da denir) durumu da olabilir. Rahim boynu, rahim veya yumurtalıkları olmadığı halde testisleri (genellikle içerde) bulunabilir. Bu genç insan aslında genetik olarak erkek olmak üzere planlanmıştır. Fakat androjen alıcıları anormaldir; bu nedenle doğumdan önce erkek hormonları bu.alıcılarla olağan yollardan bir araya gelerek erkek üreme organlarını geliştiremezler. Ergenlikle memeler gelişir fakat koltuk altı ve kasıklarda tüylenme olmaz. öte yandan davranış ve kimlik tamamen kadınca olma eğilimindedir.

Bazen bir kız bebek hangi cinsten olduğu belirsiz üreme organlarıyla doğar. Küçük bir penise benzeyen olağanüstü büyük bir klitoris veya testis torbasına benzeyen bir kısmı birbirine yapışık labia majora olabilir.

Belirsiz üreme organlarının görülmesinin en yaygın nedeni, doğuştan adrenal hiperplazi dir . Buna bazen "pseudohermafroditism" de denir. Bu gibi vakalarda, vücut cenin döneminin hayati bir anında bazı enzimleri üretmez. Böyle doğan bir kızın iç organları genellikle normaldir. Bir bebek belirsiz üreme organlarıyla doğmuşsa, derhal bir uzmanla görüşmek gerekir. Çocuk için, kromozomlarına, dış ve iç üreme organlarının durumuna bakarak bir cinsiyet belirlenmelidir". Sonra eğer gerekliyse erken bir ameliyatla üreme organları düzeltilebilir. Eğer cinsel belirsizlik "doğuştan adrenal hiperplazi" nedeniyle ortaya çıkmışsa, doktor önlem almak üzere uyarılmazsa şok (addison krizi) gelişebilir.

Teşhis

Doktor bebeği muayene eder ve aile geçmişini öğrenmek ister, çünkü gelişme bozuklukları çoğunlukla (ancak her zaman değil) soya çeker. Kan veya deri hücrelerine uygulanacak laboratuvar testleri hangi kromozomun bu duruma sebep olduğunu ortaya koyabilir ve bu da sorunun tedavisine bir temel teşkil edebilir. Laboratuvar testleri androjen alıcılarının anormalliğini de belirleyebilir.

Mullerian agenesis i olan genç kızların çoğu kısır olurlar, ama bazılarının normal veya normale yakın rahimleri ve yumurtalıkları vardır ve eğer bir operatör yapay bir vajina yapabilirse, hamile kalabilir ve doğurabilirler. "Doğuştan adrenal hiperplazi"si olan genç kızların aslında normal iç organları vardır. Vulvadaki anormallikler ameliyatla düzeltilir ve uygun tedavi yapılırsa onlar da çocuk sahibi olabilirler. "Testicular feminization"lı genç kızlarda kısırlık kaçınılmazdır ama vücuttaki tüyler dışında normal bir görünüşleri vardır.

İlaç Tedavisi

"Doğuştan adrenal hiperplazi" vakalarında doktorlar memelerin gelişmesi ve adet kanamalarının ortaya çıkması için, genellikle glukortikoid (kortison bağlantılı streoidler) verirler. "Testicular femirıization" durumunda, kanser tehlikesi nedeniyle usulen testisler çıkarılır ve ergenlik çağında meme gibi cinsel karakter belirleyici unsurları yaratmak ve desteklemek için östrojen verilir.

Ameliyat

Normal vajinası olmaksızın doğan genç kızlara operatörler yapay vajina yapabilirler. Bu genellikle genç kızların çocuk sahibi olma şansı varsa gerçekleştirilir ama cinsel aktiviteye de yardımcı olur. Testicular feminization" vakalarında testisler çoğunlukla kanser olma ihtimalini ortadan kaldırmak için çıkarılırlar.


ıÜüVAJİNİT

sıralanmış olan bulgulardan bazısı varsa; oldukça yaygın ve tedavi edilebilir bir vajinal enfeksiyon (Vajinit) veya cinsel ilişkiyle bulaşmış daha ciddi, ama yine tedavi edilebilir bir rahatsızlık geçiriyorsunuz demektir. Bu iki rahatsızlık da hiç bulgu vermeden seyredebilir.


Belirtiler

- Vajinadan olağan dışı bir akıntı;

- Kaşıntı, tahriş;

- Cinsel ilişki sırasında acı duymak;

- Alt karın bölgesinde ağrı;

- Vajinal kanama.

Vajinit genellikle bir enfeksiyonun neden olduğu iltihaplanmadır. Vajinit başka nedenlerle ortaya çıkabilirse de cinsel ilişkiyle de bulaşabilir. Bu yüzden tedavi olması için eşinizi de bir enfeksiyon durumunuz olduğu konusunda uyarmanız gerekir. Belki onun da tedavi olması gerekebilir. Belirtiler geçene kadar cinsel ilişkide bulunmayın. Yaygın görülen vajinit türleri: trikomoniasis, mantar enfeksiyonları ve özgül olmayan vajinitistir.

Trikomoniasis

Bu enfeksiyona bir parazit neden olur. Hiçbir bulgu görünmeyebilir veya kokulu, yeşilimsi san, bazen köpüklü bir akıntınız olabilir. Trikomoniasis genellikle cinsel ilişki yoluyla bulaşırsa da, tuvaletlerden, kullanılmış ıslak havlu veya mayodan da geçebilir.

Mantar Enfeksiyonları

Bu tür enfeksiyonlara bir mantar neden olur. Başlıca semptom kaşıntıdır, ama lor peyniri görünüşünde beyaz bir akıntı da olabilir. Hamileyseniz veya şeker hastası iseniz, eğer antibiyotik, kortikosteroid ilaçlar veya doğum kontrol hapı kullanıyorsanız yahut demir eksikliğiniz varsa mantar enfeksiyonlarının gelişmesi daha kolaydır.

Özgül Olmayan Vajinit

Bu türe daha çok bakteriyel vajinit denir. Aralarında "Gardnerella Vaginalis"in de bulunduğu çeşitli organizmaların ortaya çıkadığı düşünülen bir rahatsızlıktır. Birçok kadında hiçbir bulgu görünmeyebilirse de, bazılarında vajina duvarlarını kaplayan beyaz veya grimsi. balık kokulu bir akıntı ortaya çıkabilir.

Teşhis

Doktorunuz olayın gelişmesini dinler, alt karın muayenesi yapar ve akıntı veya vajina duvarından kazıdığı doku örneklerini laboratuvarda inceleterek olaya neden olan organizmaları tespit eder ve teşhisini koyar. Bazen kan testleri de gerekli olabilir.

Vajinat yaygın ve tekrarlama eğilimi olduğu için de can sıkıcı bir rahatsızlıktır.

İlaç Tedavisi


Trikomonas vajiniti genellikle metronidazol tabletlerle tedavi edilir. Mantar enfeksiyonları genellikle supozituvar şeklinde miconazol veya kiotrimazol ile tedavi edilir. özgül olmayan vajinitte (bakteriyal vajinit) metronidazol, ampisiun veya doksisilin kullanılabilir.

ıÜüVULVA KANSERİ


Vulva kanseri çok enderdir. Bazen atrofik vulva distrofisinde görülür. Kadın üreme organı kanserlerinin ancak yüzde 3-4 ünü teşkil eder. Menopozdan sonra daha çok görülür.


Belirtiler

- Vulva derisinde küçük, sert, kaşıntılı bir yumru;

- Vulvada kenarları kabarık ülser, kanayabilir veya sıvı sızıntısı olur.

Vulvadaki şüpheli bir kitleyi teşhis için doktor laboratuvarda incelemek üzere, çok küçük bir doku parçası alır. Vulva kanseri genellikle çok yavaş ilerler ve erken teşhisle hastalık tamamen tedavi edilir.

Tedavi - Ameliyat

Genellikle vulvatomi gereklidir; operatör tümörü, çevresindeki deriyi, belki de kasıktaki lenf bezlerini ve lenf -bezleriyle tümör arasındaki deriyi de çıkarır. Kanserin cinsi ve tümörün büyüklüğü ne kadar doku çıkarılması gerektiğini belirler. Bazen radyoterapi de gereklidir.


VULVA KAŞINTISI

Pruritis kaşınma demektir (Latincede prurire: kaşınmak). Vulvanın kaşınmasının muhtemel nedenleri arasında; seboreik dermatitis, alerji, enfeksiyon ve daha ender olarak bazı sistem hastalıkları vardır. Ergenlikten önce ve menopozdan sonra vulva bazen hiçbir anlaşılabilir sebep olmaksızın kaşınır ve tahriş olur. Bunun nedeni belki de östrojen miktarının yetersizliğidir.


Belirtiler : Cinsel organlarda şiddetli kaşıntı, yanma ve tahriş.

Teşhis

Enfeksiyonlar genellikle vajinal akıntı veya vajinal doku örneklerinin laboratuvarda incelenmesi veya kolposkopi ile (vajinanın yüzeyini büyüterek gösteren bir aletle inceleme) teşhis edilir. Alerjinin kaynağı belli olabilir, değilse testlerle anlaşılır. Pruritis vulvae tehlikeli değildir. Ancak vulva derisinde parça parça beyazlaşmalar oluyorsa doktorunuza görünün.

Tedavi

Kaşıntıyla birlikte akıntı veya başka bulgular yoksa, sorunu kendiniz halletmeye çalışırken, doktorla görüşmeden birkaç hafta bekleyebilirsiniz. Temizliğiniz için kullandıgınız sprey veya başka maddeleri bırakın, vulvada tahrişe neden olabilirler. Pamuklu iç çamaşır giyin, ki-

lotlu çorap giymekten kaçının ve bölgeyi günde bir defa kokusuz bir sabunla yıkayın.

İlaç Tedavisi

Sıkıntıları rahatlatmak için doktor kortikosteroid li bir krem verebilir. Aksi takdirde sorunun sebebine göre ilaç verilir. Eğer human papillomavirus"un neden olduğu "kondiloma" denilen enfeksiyon teşhis edilmişse küçük bir ameliyat yapılması gerekebilir.

ıVULVİT


Vulvit dış üreme organı veya vulva nın iltihaplanmasıdır (Yunanca itis: iltihaplanma). Buna, vajinal bir spreye alerjik reaksiyon, iç çamaşırlarınızı yıkadığınız bir deterjan veya en basit neden olan vajinal temizliğe dikkat etmemek sebep olmuş olabilir. İltihabın sebebi bakteri, virüs enfeksiyonu, mantar veya kanser de olabilir.


Belirtiler

- Vulvanın kızarıp kaşınarak şişmesi;

- Akıntılı veya kabuklu kabarcıklar;

- Durum müzminleştikçe vulvanın derisi kalınlaşarak beyazlaşır.

Teşhis

Doktorunuz alt karın muayenesi yapar ve kan testleri, idrar tahlili ve bir takım başka laboratuvar testleri isteyebilir. Eğer cinsel ilişkiyle bu!aşan hastalıklar söz konusu olabilirse bu konuda da testler yapılır. İltihaplanma geçmezse kanser ihtimaline karşı biyopsi yapmak gerekebilir. Bu doktorun muayenehanesinde lokal anestezi ile yapılır. Nedeni kanser olmadıkça vulvit nadiren ciddi bir tehlike yaratır.

İlaç Tedavisi

Kullanılacak ilaçlar sorunun cinsine göre belirlenir. Sebep ne olursa olsun kortizonlu bir krem genellikle kaşıntıyı geçirir.

Üreme organlarınızı temiz ve kuru tutun. Emici kumaşlardan bol ve pamuklu bir iç çamaşırı giyin. Sprey veya deodorant kullandıktan sonra vulvit inatçı bir şekilde tekrarlıyorsa doktorunuza danışın. Vulvit in sebebi alerjik olabilir. Alerjik tepkilerin ortaya çıkmasının birkaç gün aldığını unutmayın.

ıÜüYUMURTALIK KANSERİ

Amerika da 70 kadından l inde yumurtalık kanseri görülmektedir. Bu hastalık ölümcül olabilir, ilk safhalarında pek dikkati çekecek bulgu vermez ve genellikle rutin alt karın muayenesi sırasında fark edilir. Erken teşhis edilmezse, sonunda ağrılı bir hale gelir ve tümörün salgıladığı sıvı karnın şişmesine neden olabilir. Yüzde 70-80 vakada hastalık, bu ilerlemiş safhada teşhis edilir.


Belirtiler

- Başlangıçta genellikle hiçbir belirti yoktur;

- Karnında hafif rahatsızlık ve hafif hazımsızlık;

- şişkin karın ve karnın altında ağrı (hastalığın son safhasında)

Yumurtalık kanseri genellikle menopozdan sonra gelişir. Hiç hamile kalmamış veya hamile kalmak konusunda sorunları olmuş kadınların yumurtalık kanserine yakalanmaları olasılığı daha fazladır. Tersine, çok çocuğunuz olmuşsa veya doğum kontrol hapı kullanmışsanız bu olasılık daha azdır. Ancak her iki durumda da yıllık alt karın muayenesi çok önemlidir. Çünkü erken teşhis ve tedavi çok daha fazla iyileşme şansı sağlar.

Teşhis

Alt karın muayenesinde yumurtalıklarda bir kitle fark edilirse, doktor birtakım testler ister. Karın içinin durumunu anlamak için ultrasonografi, (yumurtalık kisti baskı yaparak şekillerini bozacağı için) kolon, böbrekler ve üreterlerin (böbrekleri mesaneye bağlayan kanallar) röntgen filmleri, yumurtalıkların durumunu görebilmek için (doktorun karında bir kesik yapıp içeriye bir alet sokarak yaptığı) laparoskopi gerekebilir. Doktor laparoskopi sırasında tümörden (habis olup olmadığını anlamanın tek yolu) küçük bir parça alabilir. Yumurtalık tümörlerinin dörtte üçü habis değildir.

Yumurtalık kanseri erken teşhis edilirse 5 yıl sağ kalma şansı yüzde 60-80 dir. Bu kanser türü erken dönemde teşhis edilemediği için tamamıyla iyileşme oranı yüzde 30-40 dır. Her şeye karşın günümüzde geniş çaplı bir ameliyat ve kemoterapi ile ilerlemiş vakalarda da kadınlar çok daha uzun yaşayabilmektedirler.

Tedavi - Ameliyat

Eğer tümör erken teşhis edilmişse ve hasta çocuk doğurmak isteyen genç bir kadınsa, sadece bir tümörün olduğu yumurtalık ve onun fallop tüpü alınır. Ancak en sık görülen tümör her iki yumurtalıkta da ortaya çıkar. Durum böyleyse veya hastalık yayılmaya başlamışsa; doktor yumurtalıkları, rahmi, fallop tüplerini, yakındaki lenf düğümlerini ve yumurtalık kanseri genellikle omentuma sıçradığj için omentumu (bağırsakları örten zar) alır. Operatör bunlardan başka kanser hücreleri aramak üzere karnın içindeki birçok yerden doku örnekleri ve karın sıvısı örneği alır.

Radyasyon

Ameliyatı genellikle radyoterapi veya kemoterapi izler. Doktor tümörün hepsini çıkaramamışsa, radyoterapi bunu küçülterek kemoterapiye daha fazla şans tanır.

Kemoterapi


Onkolog (kanser uzmanı) birçok ilacı bir arada kullanarak tedavi uygular. Kemoterapiden sonra genellikle tümör küçülür. Ancak 12-18 ay sonra, hastalık ilaçlara bir direnç geliştirdiği için yeniden büyümeye başlar. Bu durumda ikinci kemoterapi uygulamasında başka bir ilaç bileşimi kullanılır.


Yumurtalık kistleri

Çok sayıda yumurtalık hastalığı var. Yumurtalık hastalıkları basit ve kendiliğinden geçen kistler olabilir.

Yine daha ciddi sorunlarla seyreden kısırlık nedeni de. Hatta daha kötüsü tanı ve tedavinin gecikmesi halinde kadının hayatına mal olabilecek kanserler de bu grup içinde yer alır.

Yumurtalıklar sadece muayene değil mutlaka ultrasonografiyle de değerlendirilmeli. Karın ağrısı, adet ağrıları, cinsel birliktelikte ağrı, mesane veya makata baskı hissi, sık idrara çıkma, adet düzensizliği durumunda jinekolojik muayene ve ultrasonografi uygulanmalı.

Kadınlar hangi aralarla jinekolojik muayeneden geçmeli?

Şikayetleri bulunmasa bile altı ayda bir.

Yumurtalığın fonksiyonu nedir?

Yumurtalıklar karın boşluğunda, rahmin iki tarafında bağlarla serbest olarak asılı duran organlardır. Kadınların doğurganlığını sağlayan yumurta bu organda depolanır. Ayrıca beyinden salgılanan hormonların etkisi ile yumurtalıklardan salgılanan hormonlar, adet düzenini sağlar. Her ay hormonların etkisiyle yumurtalıklardan yumurtayı içeren küçük bir kist oluşur. Bu kiste folikül denir. Yumurta büyüyen folikülden atılır ve sperm ile buluşursa oluşan embriyo hormonların etkisi ile rahimden oluşmuş dokuya tutunur. Gebelik oluşur. Yumurtalıkta bebeği erken dönemde besleyen bir kist oluşur. Gebelik oluşmamış ise adet kanaması ile son bulur. Folikül kistleri bazen büyüyebilir ve fonksiyonel over kisti denilen ince cidarlı, sıvı ile dolu yapıları oluşturur ve 1 ila 3 ay içinde kaybolurlar.

Yumurtalık kisti tehlikeli midir?

Yumurtalık kisti yumurtalıkların yüzeyinde veya içinde, içi sıvı ile dolu olan keselerdir. Pek çok kadın hayatının bir döneminde bununla karşılaşır. Fonksiyonel over kistleri bazen hiç fark edilmeyebildiği gibi, kasık ağrısı, baskı hissi, sık idrara çıkma gibi şikayetler yapabilir. Yırtılabilir, kendi ekseni etrafında dönebilir veya kistlerin içine kanama olabilir. Bu durumda şiddetli ağrı oluşur.

Kist yırtılması nasıl olur?

Fonksiyonel kistlerin birçoğu şikayete yol açmaz. Muayene sırasında farkedilir. 1-3 ay içinde kendiliğinden kaybolabilirler. Doğum kontrol hapları yumurtlamayı baskılayıcı özelliklerinden dolayı tedavide kullanılırlar. Kist içine kanama olduğunda şiddetli ağrı olur, ağrı kesici kullanılarak takip edilebilir. Nadiren yumurta kisti çatlarken damara isabet eder ve batın boşluğuna yumurtlama sırasında kanama olursa, operasyon gerekebilir. Kist yırtılmalarında ani başlayan ağrı oluşur. Kist sıvısı karın organlarını saran periton denilen zar tarafından emilir. Bu hastanede takibi gerektirir. Kistler batın boşluğunda asılı duran yumurtalıkların kendi etrafında dönmesine ve yumurtalığın dolaşımının bozulmasına neden olabilirler. Bu durumda da ağrı olur. Takip ve gerekirse laparoskopi uygulanır.

Diğer kist çeşitleri hangileri?

- Yumurtalıklarda bulunan üreme hücrelerinden dermoid kist gelişir. Saç, diş, kıkırdak, kemik, bağırsak vb. içerir. Bunlar ameliyatla alınır.

- Bazı kistler de neoplazik(tümoral) özellikler taşırlar. İleri yaşta gelişen, birkaç siklusta geçmeyen ultrasonografide içinde yoğun görünen yapılar, bölmeler içeren, karında sıvı toplanması, kilo kaybı, halsizlik ile beraber olan kistlere şüphe ile yaklaşılır. Bu bulgular varlığında genellikle bir patolog eşliğinde hasta ameliyat edilir. Kist kanser olarak değerlendirilirse kanserin evresine göre sadece yumurtalığın alınması veya rahim ve yumurtalıkların karın zarı lenf bezleri ve apandistin alınması ve ardından ilaç tedavisi gerekebilir.

- En çok bilineni çikolata kisti ya da tıbbi adıyla endometriosis. Rahimin iç duvarının yumurtalıklarda yerleşmesidir. Kronik kasık ağrısı, adet döneminde ve cinsel beraberlik sırasında ağrıya yol açabilir. Yumurtalıkta oluşan kist erimiş çikolata görüntüsünde olduğu için çikolata kisti olarak adlandırılır. Önemli kısırlık nedenlerinden biridir.

- Yumurtalıkların cidarında sıkalanan küçük kistlere polistik over deniyor. Hormon dengesinde oluşan değişiklik adet gecikmelerine yol açar. Metabolik problemleri de içerebilir. İnsülin direnci, tip 2 diyabet, obezite, kalp damar hastalığı riski, kısırlık, gebelikte düşük riski artışı görülebilir.

- Yirmili veya otuzlu yaşlarda yumurtalık rezervinin azalması ve menopoz gelişine POF ya da prematür over yetmezliği yol açar. Adetten kesilmesi ile belirti verir. Yumurtlama gelişmediği için çocuk sahibi olamaz.

Hazırlayan: Mesude ERŞAN/ Kelebek

ıÜüÖSTROJEN TEDAVİSİ VE YUMURTALIK KANSERİ

Östrojen tedavisi yumurtalık kanseri riskini artırabiliyor.
Uzmanlar, hormon tedavisi olmak isteyen kadınların doktorlarıyla konuşarak, tedavinin yararlı olup olmayacağına birlikte karar vermeleri gerektiğine işaret ediyor.

Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü uzmanları, yaptıkları geniş kapsamlı bir araştırmada, östrojen tedavisinin yumurtalık kanseri riskini artırabildiğini saptadı.

Menopoz sonrası östrojen tedavisi uygulanan 44 bin 241 kadın deneği 20 yıl süreyle izleyen Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü uzmanları, elde ettikleri sonuçları, menopozdan sonra östrojen tedavisi almayan kadınlarla karşılaştırdı. Araştırma sonunda, östrojen tedavisi alan kadınlarda yumurtalık kanseri riskinin yüzde 60 arttığı saptandı. Araştırmacılar, 10 yıl veya daha fazla östrojen tedavisi uygulayan kadınların, östrojen tedavisi uygulamayan kadınlara göre yüksek oranda yumurtalık kanseri riski taşıdıklarını belirledi. Tedavinin 10. yılından sonraki 8 yılda yumurtalık kanseri riskini yüzde 80 oranında artırabildiği, 20 yılın üzerinde östrojen tedavisi alan kadınlarda ise yumurtalık kanseri riskinin, östrojen tedavisi almayan kadınlara göre yüzde 220 artabildiği kaydedildi.

Doğal bir hormon olan östrojenin aslında yumurtalık tarafından salgılandığı biliniyor. Menopoz sonrası, yumurtalıkların salgıladığı östrojen ve progesteron hormonu oranında azalmanın olduğu, menopoz süresinin genelde 45-55 yaşları arasında tamamlanmasından sonra yumurtalığın normal olarak hormon salgılayabildiği belirtildi.

HORMON TERAPİSİ 1940’LI YILLARDA BAŞLADI

1940’lı yıllarda kadınların östrojen tedavisine başladıklarına dikkat çeken uzmanlar, 1970’li yıllarda östrojen hormonu fazlasının kadınlarda rahim kanserine yol açtığının saptandığını belirtti.

Östrojen tedavisinin kansere yol açtığının saptanması üzerine, doktorlar menopoz sonrası kadınlara progestin hormonunun yanı sıra çok düşük dozda östrojen tedavisi uygulayarak, kombinasyon tedaviyi denedi. Östrojen rahim boynu kanseri riskini artırırken, progesteron hormonunun sentetik versiyonu olan progestin-östrojen kombinasyonunun rahim boynu kanseri riskini indirebildiği belirlendi.

Araştırmada, östrojen-progestin kombinasyonunun, menopoz sonrası kadınlarda yumurtalık kanseri riskini tırmandırdığına ilişkin bulgular elde edilmedi. Kombinasyon tedavi kullanan kadınların sadece 4’ünde yumurtalık kanserinin görüldüğü açıkladı.

Önceki araştırmalarda hormon tedavisinin, osteoporosis ve kalp hastalığı riskini indirebildiği saptandı. Uzmanlar, yeni ve kapsamlı araştırmada ise hormon tedavisinin meme kanseri, koroner kalp hastalıkları, inme, akciğerlerde ve bacaklarda kan pıhtılaşmasına yol açabildiğini, bu durumun 5,2 yıl östrojen-progestin tedavisi kullanan deneklerde de meydana gelebildiğini açıkladı.

Araştırmacılar, hormon tedavisinin uzun dönemde yararından çok zarar verdiğini belirtiyor.

Yeni araştırmalarda, rahmini aldıran kadınlarda hormon tedavisinin uzun dönemde ne gibi etkiler ortaya koyacağı incelenecek. Uzmanlar, hormon tedavisi olmak isteyen kadınların doktorlarıyla konuşarak, tedavinin yararlı olup olmayacağına birlikte karar vermeleri gerektiğine işaret ediyor.

ıÜüDünyada kanser

(13-3-2005/AA) Dünyada en fazla kanser vakasına Kuzey Amerika’da rastlanırken, kanserden ölümler en fazla Doğu Avrupa ve Doğu Afrika’da.

Sağlık haberleri veren WebMD internet sitesinin haberine göre, kanser teşhisi konulması açısından en riskli bölgenin Kuzey Amerika olmasına rağmen, kanserden ölüm riskinin en yüksek olduğu kesimi Doğu Avrupa’daki erkekler ve Doğu Afrika ile Kuzey Avrupa’daki kadınlar oluşturuyor.
Sonuçları “CA: A Cancer Journal for Clinicians” isimli dergide yayımlanan bir araştırmaya göre, dünya çapında 10,2 milyon yeni kanser vakası teşhis edilirken, 2002 yılında 6,7 milyon insanın kanserden öldüğü kaydedildi.

EN BÜYÜK TEHDİT AKCİĞER KANSERİ
En büyük tehdit oluşturan kanser türünü ise 1985’ten bu yana akciğer kanserinin oluşturduğu belirtiliyor.


Kanserin gelişmekte olan ülkelerde de yaygın bir tehdit olduğunu ortaya koyan araştırmada, dünyadaki yeni kanser vakalarının yüzde 20’sinin (2,2 milyon) Çin’de bulunduğu, 1,6 milyon yeni kanser vakasının teşhis edildiği Kuzey Amerika’nın ise toplam vakaların yüzde 14,5’ini oluşturduğu kaydedildi.


Doğu Avrupa hariç, kansere yakalananların yaşama şansının gelişmiş ülkelerde daha yüksek olduğu belirtilirken, yeni kanser vakalarının yüzde 12,4’ünün (1,35 milyon) akciğer kanseri olduğu ve 2002 rakamlarına göre kanserden ölümlerin yüzde 17,6’sının (1,18 milyon) akciğer kanserinden kaynaklandığı kaydedildi.


Akciğer kanseri yüzünden 1980’den bu yana ölümlerin yaklaşık yarısının gelişmekte olan ülkelerde olduğuna dikkat çekilirken, daha önce bu tür ölümlerin yüzde 69’unun gelişmiş ülkelerde meydana geldiğine işaret edildi.


Akciğer kanserinin bugün en yaygın şekilde Kuzey Amerika ve başta Doğu Avrupa olmak üzere Avrupa’daki erkekler arasında bulunduğu ifade ediliyor.

ERKEKLER PROSTAT-AKCİĞER, KADINLAR GÖĞÜS KANSERİ

Akciğer kanseri, tüm dünyadaki erkekler arasında en yaygın kanser türü olmasına rağmen, gelişmekte olan ülkelerdeki erkekler arasında prostat kanserinden sonra geliyor. Kadınlar arasında ise yüzde 23’lük oranıyla göğüs kanseri ilk sırada yer alıyor. En yüksek oranda göğüs kanserine rastlanan bölge de Kuzey Amerika.


Son yıllarda göğüs kanseri teşhisi konulan kadınlar arasında hayatta kalma oranlarının yükseldiği ifade edilirken, son beş yılda göğüs kanseri teşhisi konulmasına rağmen hayatta olan hasta sayısının 4,4 milyon olduğu, akciğer kanseri teşhisi konulmasına rağmen hayatta olanların sayısının ise 1,4 milyon olduğunun tahmin edildiği kaydedildi.

ıÜüHormonlar

Hiç farkında olmadığınız halde, vücudumuza her an binlerce emir gelir gider ve yaşamınızı en uygun ve en kolay hale getirir. Bu sinyaller, metabolik faaliyetlerimizin düzenlenmesi amacıyla bizi hastalıklardan koruyan hormonlarımızın salgılanma veya baskılanması yönünde uyum içinde iletilir. Sağlıklı bir yaşam için çok önemli olan hormonlarımızın eksikliği durumunda dışarıdan takviye yapılması gerekir.

Öyle ise hormon nedir?
Vücutta bulunan bir çok organların salgıları doğrudan doğruya kana karışır. Endokrin adı verilen bu organların salgıladıkları etken maddelere hormon denir. Selye (1947) hormonları şöyle tarif etmiştir. “Hormon belirli hücreler tarafından yapılan ve aktivitesini etkilediği uzak yerdeki hücrelere, kanla taşınan bir fizyolojik-organik bileşiktir” Hormonlar vücut regülatörleridirler. Vücudun düzenli çalışması için mutlaka lüzumludurlar. Hormon terimi ilk defa Bayliss ve Starling tarafından ince bağırsak mukozasından sekretin salınımını göstermek üzere 1902 yılında kullanılmıştır. Hormon terimi yunanca kökenden gelmekte ve uyarmak, canlandırmak manasına gelmektedir.


Hormonların Hareketine Örnek; Heyecanlandığınızda veya korktuğunuzda, sinir hücrelerimiz derhal sinyal sistemini uyarır ve büyük bir hızla ve yolunu şaşmadan hedefe ulaşarak böbrek üstü bezlerinizi hareketlendirir. Mesajı alan böbrek üstü bezleri adrenalin hormonu salgılar. Adrenalin hormonu ise kana karışarak, neredeyse bütün vücudu alarma geçirir. Sindirim organlarının hareketlerini engeller ve sindirme sürecini durdurur. Böylece sindirime katılmayan önemli miktarda kan, kasları beslemek üzere boşta kalmış olur. Aynı zamanda kalbin ritmi hızlanır, kan basıncı artar. Akciğerlerin bronşları genişleyip, oksijen girişini ve kanın oksijenle beslenmesini hızlandırır. Kandaki şeker miktarı artar. Bu da kaslara fazladan enerji sağlar. Nihayet gözbebekleri genişler ve gözlerin ışık uyarımlarına karşı duyarlılığı artar. Bütün bu etkiler bir araya geldiğinde ise, bir insan ister kaçma, ister savunma, isterse de saldırma durumuna geçmek üzere olsun, her durumda büyük bir performans göstermeye hazır duruma gelir.

Hormonlar hangileridir?
Bilinen en başlıca hormonlar, hipofiz bezinden denetlenenler ve diğerleridir. Hipofizden denetlenen hormonlar tiroid hormonu, kortizol hormonu, büyüme hormonu, prolaktin, seks hormonları ve su dengesinde rol alan hormonlardır. Ayrıca eksikliğinde diyabet hastalığı (şeker hast.) oluşan insülin ve insülinle koordine olarak salgılanan glukagon, adrenalin, büyüme hormonu, kortizol gibi hormonlar, vücuttaki kalsiyum dengesini sağlayan paratiroid hormonu, sindirim sistemindeki sindirime yardımcı sayısız hormonlar akla gelir.


Hormonlar, vücudun gizli patronlarıdır. Dış görünüşümüzde, ruhsal dengemizde, fiziksel aktivitelerimizde, organlarımızın çalışmasında ve hatta kilolarımızda bile hormonlarımızın etkisi vardır. Erkek ve kadınlarda oranları birbirinden farklı olsa da aynı hormonlar bulunur. Kadınlık ve erkeklik hormonu olarak da isimlendirilen testesteron ve östrojen kadınları erkeklerden, erkekleri kadınlardan ayıran en önemli hormonlardır.

Hormonal hastalıklar neledir?
Hipofiz, tiroid, paratiroid, böbreküstü bezi, over ve testis gibi salgı bezlerinden hormonların az veya cok salgılanması hormon hastalıklarını olusturur. Diyabet, obezite, beslenme, metabolizma bozuklukları, kemik erimesi, lipid (kolesterol, trigliserid), ürik asit yüksekliği, polikistik over hastaliği, tüylenme gibi sorunlar ile karşılaşmak mümkündür.

ıÜüMetabolizmayı Hızlandırmak


Nasıl ki parmak izi kimseninkine benzemiyorsa metabolizma hızı da benzemez. Bu nedenle herkesin diyet programı farklı olur. İşte metabolizma ile ilgili bilinmesi gerekenler:


Nasıl ki parmak izi kimseninkine benzemiyorsa metabolizma hızı da benzemez. Bunun için bir kişi diyet programı yapacaksa öncelikle metabolizma hızının ölçülmesi gerekir. Bunun için bir kişi diyet programı yapacaksa öncelikle metabolizma hızının ölçülmesi gerekir. İşte bu yüzden bütün diyetisyenler bireylere özel diyet programları hazırlar.

Uzmanlara göre; ölçüm olmaksızın düşük enerjili diyet uygulandığında metabolizma yavaşlayarak enerji harcamasını oldukça azaltır. Bu da diyet süreci bittiğinde daha az besin tüketimine rağmen kilo alımına sebep olur. Metabolizma hızı; bireyin uyanık bir şekilde uzanıp dinlenirken, hiçbir fizikî aktivite yapmadan harcayabileceği enerji miktarı. Metabolizma değeri kalori değeri ile ölçülüyor. Peki öyleyse metabolizmanızın hızını nasıl ölçebilirsiniz? Diyet Formula diyetisyenlerinden Yasemin Batmaca gerçek metabolizma hızının formüllerle hesaplanmaması gerektiğine dikkat çekiyor. Batmaca’ya göre gerçek ölçüm kişinin oksijen tüketimi ile yapılan ölçümdür. 6-10 dakika arası süren bu ölçümde burun tıkalı olduğu için tek solunum merkezi ağız. Ayrıca metabolizma hızınızı yanlış ölçümlerle öğrendiyseniz, kilo sorunu sizin için en küçük problemi oluşturur. Asıl sorun bu hatadan doğan yanlış beslenme sebebiyle diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları gibi kronik hastalıklara ve kansere davetiye çıkması.

Metabolizma neye göre değişir?

Cinsiyet: Erkeklerde kadınlara göre daha fazla kas bulunduğu için, genel olarak, erkeklerin metabolizma hızı kadınlardan daha yüksektir.

Yaş: Yine metabolizma hızı yetişkinlerde her on yılda ortalama % 2-3 oranında azalır.

Hamilelik: Hamilelikte metabolizma hızı artar.

Büyüme: Büyüme süresince de metabolizma hızı çok yüksektir.

Kilo miktarı, kilo
alma veya kilo verme: Kilo miktarı metabolizma hızını etkiler.

Vücut kompozisyonu: Aynı boy, kilo ve cinsiyette olan kişilerin kas kütleleri farklıysa metabolizma hızları da farklı olacaktır.

Fiziksel aktivite düzeyi: Fiziksel aktivite metabolizma hızını artırır.

Yeme alışkanlıkları: Öğün atlamak metabolizma hızını yavaşlatır. Kendini korumaya alan vücut, atlanan öğün sonrası tüketilen yiyecekleri depolama eğilimine girer.

Psikolojik durum, stres: Stres kasları gereceği için, kasların hareket ettirilmesinde, daha fazla kaloriye ihtiyaç duyulur.

Hormonlar: Hormon seviyeleri metabolizma hızını artırabilir veya azaltabilir.

Uyarıcılar: Kafein ve diğer uyarıcılar (ilaç da olabilir) metabolizma hızını değiştirirler.

Genetik: Bazal metabolik hızı, genetik faktörler etkileyerek düşük veya yüksek olmasına sebep olur.

***

Metabolizma nasıl hızlandırılır?

Sık öğün tüketimi: Sık yemek yemek vücudu çalıştırıp, metabolizma hızınızı sürekli yüksek tutar.

Egzersiz yapma: Hareket edip kalori harcayarak veya kas kütlenizi artırarak metabolizma hızınızı artırmak oldukça faydalı.

Yeterli ve dengeli beslenme: Vücuda gerekli olan tüm besin öğelerinin, tüm öğünlerde yeterli ve dengeli miktarlarda alınması önemli. Önerilenden fazlasının tüketimi kilo alımına sebep olacağı gibi, azı da metabolizmayı yavaşlatabilir.

Sıvı tüketimi: Metabolik Hızın azalmaması, sindirim, emilim gibi görevlerin yapılabilmesi, hücre, doku, organ ve sistemlerin çalışması için, atıkların vücuttan atılması ve vücut ısısının dengelenmesi için; uyanık olduğunuz her saat dilimi içerisinde 1 bardak su tüketmeye özen gösterin. Özel bir sağlık durumunuz yoksa, toplam 2,0-2,5 litre su tüketimini ihmal etmeyin.

Cilt kanserine neden olan protein tanımlandı

(19-3-2005)Amerikalı bilim adamları, cildin ''yapıştırıcısı'' olan bir proteinin mutasyonunun, kanserli hücrelerin yayılmasına neden olduğunu tespit ederek, cilt kanserinin tedavisinde önemli bir adım attılar.

Science dergisinde yayınlanan ve California'daki Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yürütülen bir araştırmada, cildin birarada tutulmasında yapıtaşı olan ''kolajen 7'' adlı fibröz proteinin aynı zamanda kanserli hücrelerin yayılmasına neden olduğu tespit edildi.

Cilt kanseri tedavisi alanında önemli bir adım sayılan bu araştırmada, bilim adamları, ciltte kabarcıklar ile lezyonlara neden olan ve üstderinin (epiderm) önemli bir katmanını etkileyen ender bir hastalığa (kabarcıklı epidermoliz-RDEB) yakalanan 12 çocuğu incelediler.

Çocukların üçte ikisinde hastalığın gelişimi sırasında bir cilt kanseri şekli olan ''epitelioma spinosellüler'' belirlendi. Cilt kanserinin en yaygın ikinci şekli olan bu hastalık, ABD'de yılda 200 bin vakaya neden oluyor.

12 çocuktan alınan deri örneklerini inceleyen Stanford Üniversitesi öğretim üyeleri, çocuklardan dördünün, kansere neden olan moleküler mekanizma harekete geçmesine karşın kanser olmadıklarını tespit ettiler.

Kanser gelişmeyen dört çocuktan alınan örnekleri inceleyen bilim adamları, genetik mutasyonun bu çocuklarda ''kolajen 7'' oluşumunu engellediğini belirlediler.

Kansere yakalanan sekiz çocuktan alınan örneklerdeyse, ''kolajen 7'' proteininin bir parçasının oluşumuna neden olan başka genetik mutasyona rastlandı.

Kanserli hücreleri daha sonra deney farelerine nakleden bilim adamları, ''kolajen 7'' proteinini bir antikorla hapsederek kanserin yayılmasını engellediler.

ıÜüGöğüs kanseri tedavisine yeni bir yaklaşım

(19-3-2005) Bundan 10-15 sene öncesine kadar meme kanseri söz konusu olduğunda mutlaka göğsün tamamı alınarak kanserle mücadele edilirdi. Ama artık bu korkulu rüya sona eriyor çünkü kanserli göğüs alınma yerine ışınla tedavi ediliyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Selçuk Kihtir, kanserli dokusu alınıp ardından ışın tedavisi gören hastaların, göğsünün tamamı alınan hastalarla aynı ömür süresine sahip olabildiğini belirtiyor. Kihtir, meme kanseri tedavisinde değişik uzmanlık dallarından hekimlerin katıldığı multidisipliner tedavi yaklaşımının hastaların sağlığına kavuşmasında büyük önem taşıdığını vurguluyor.


Kaliteli bir hayat için
Multidisipliner tedavide cerrah, radyasyon onkoloğu, kemoterapi onkoloğu, plastik ve rekonstrüktif cerrah ve psikolojik danışman ve diyetisyenden oluşan bir ekip çalışıyor. Bu tedavi yönteminde hastaya bilgi vermenin çok önemli olduğunu vurgulayan Kihtir, "Ekip oluşturarak gerçekleştirilen bu tedavide belirsizliği ortadan kaldırabiliyorsunuz ve hasta kendisini çok daha bilgilendirilmiş ve güvenli hissedebiliyor" diyor. Kihtir, kanser tedavisinde amacın sadece ömrü uzatmak olmadığını, hedefin hastayı kurtarmak ve kaliteli bir ömür sunmak olduğunu söylüyor.

Muayenenizi erken olun
Meme kanserinde erken tedavinin önemine değinen Kihtir; "Meme kanseri, mamografi gibi memeye özgün radyolojik yöntemlerle ve düzenli yıllık takiplerle erken safhada ortaya çıkarılabilir. Memeye özgün radyolojik yöntem ile doktorun elle fark edemeyeceği küçük kitleler bile erken teşhis edilebilmektedir. Yılık kontrol mamografisi memede kanser riskini artırmaz ve erken teşhise neden olduğu için kaçınılmaması gerekir" diyor. Meme kanserinin erken tanısında önemli diğer bir hususun da kadınların kendilerini muayene etmesi olduğunu söyleyen Kihtir, kadınlara bu muyeneyi öğrenmelerini ve bunu ayda bir kez düzenli olarak yapmalarını öneriyor. Ailesinde meme kanseri olmayan ve herhangi bir şikayeti bulunmayan kişilerin, yıllık mamografi ve düzenli hekim muayenelerine 40 yaşında başlayabileceğini belirten Kihtir, ailesinde meme kanseri öyküsü olan kişilerin ise bu konuda özellikle dikkatli olmaları ve tetkiklere erken yaşta başlamaları gerektiğini vurguluyor.

ıÜüYüksek kolestrol mevcut kanseri ilerletiyor

(19-3-2005) Yapılan bir bilimsel araştırma kandaki yüksek kolestrol miktarının prostat tümörlerinin büyümesini hızlandırdığını ortaya koydu. ABD'de fareler üzerinde yapılan testlerin yüksek kolestrolün kansere sebep olduğuna dair bir doğrulamada bulunmadığını, ancak prostat kanserinin büyümesini hızlandırdığını gösterdiği kaydedildi.

Araştırmayı yöneten Boston Çocuk Hastahanesi uzmanlarından Michael Freeman, araştırmada tümörün başlama sebeplerini değil, ancak sadece gelişme sebeplerini araştırdıklarını belirtirken, ekibin araştırma bulgularını Journal of Clinical Investigation dergisinde yayınladıkları ifade edildi.

Kolestrol düşürücü ilaçların prostat tümörünün büyümesini de yavaşlattığını da ortaya koyan araştırmanın farelere insana ait prostat kanseri hücerelerinin enjekte edilmesi suretiyle gerçekleştirildiği kaydedildi. Uzmanlar, farenin bu konuda insanlar için mükemmel bir model olmadığına, ancak kanser araştırmalarında yaygın şekilde kullanıldığına dikkat çektiler.

Amerikan Kanser Cemiyeti'nin tahminlerine göre, ABD'de erkekler arasında en yaygın kanser türü olan prostat kanserinin bu yıl bu ülkede 231 bin 90 kişiyi etkilemesi ve 30 bin 350 kişinin de ölümüne yol açması bekleniyor.

ıÜüÇağın Vebası Kanser

(21-3-2005) Sağlık Bakanlığı, kanser olgularının % 80'inin çevresel etkenlerden kaynaklandığını, kadınlarda görülen tümörlerin yarısının, erkeklerde görülenlerin ise % 30'unun beslenmeye bağlı olduğuna dikkat çekiyor.



Prof. Dr. Murat Tuncer "Beslenme kanserlerin % 35'inden sorumlu. Beslenme deyince doğru fizik aktivite de bunun içine giriyor. İkincisi tütün. Tütün bağımlılığı bütün kanserlerin % 30'dan sorumlu. Eğer tütünü yok edersek akciğer kanserini yok ederiz. Üçüncu neden enfeksiyonlar yanlış seksüel ilişkiler." şeklinde konuştu.

Tuncer, hayvani yağlar, çok fazla pişmiş ya da yanmış yemekler ile gazlı içeçeklerden uzak durulması ve içilen suların sağlıklı olmasına dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Kanserden korunmak için çok sayıda besinden de destek alabilirsiniz:
- Havuç, domates, siyah üzüm, kiraz, semizotu, bağışıklık sistemini güçlendiriyor,
- C vitamini, hem tedavi ediyor hem de korunma amacıyla kullanılıyor.
- Isırgan otu prostat kanseri olan hastalarına veriliyor.
- Zencefil kanser tedavilerinde bulantıyı azaltıyor.
- Karahindiba, mide, meme ve kolon kanserinde etkili olan bir bitki.
- Brokoli, karnıbahar, beyaz ve kırmızı lahana ile kayısı da kansere karşı oldukça etkili sebze ve meyvelerden.

Türkiyede'de akciğer kanseri

(28-Mart) Türkiye'de akciğer kanserinin en fazla görülen kanser türü olması Amerikalı doktorları şaşırttı. Amerika'da ve dünyada erkeklerde prostat, kadınlarda da meme kanserinin ilk sırada olmasına karşın, Türkiye'de akciğer kanseri ilk sırayı aldı. Artışa dikkat çeken Amerikalı doktorlar, Türk meslektaşlarıyla bu sonucun nedenleri üzerinde fikir alışverişinde bulundu. Bir süre önce Gebze'de açılan Anadolu Sağlık Merkezi'nin daveti üzerine ABD'nin kanser konusundaki en ileri hastanesi Johns Hopkins Medicine'den gelen üç uzman doktor, Türk doktorlara kanser konusunda konferans verdi. Konferansta Türkiye'de kanser konusundaki istatistikler ile ABD ve dünyadaki kanser istatistiklerinin karşılaştırmasında çok ilginç sonuçlara ulaştıklarını vurgulayan ABD'li doktorlar, Türkiye'ye özgü kanser türlerinin tedavileri konusunda da son gelişmeleri aktardılar.

Sigara Önemli Faktör
Konferansa Johns Hopkins Medicine'dan Stephen Yang, Michael Choti ve Eric J. Seifter katıldı. Torasik Cerrahi Başkanı olan Doktor Yang "En öldürücü kanser türü olan akciğer kanseri, dünyada ikinci derecede bir kanser türü. Türkiye'de akciğer kanserinin hem kadınlarda hem de erkeklerde birinci sırada olmasının üzerinde ciddiyetle durulması gerekiyor. Gerçi Türkiye'de erkeklerin yüzde 80'i sigara içiyor. ABD'de ise sigara içen erkeklerin oranı yüzde 25. Yani sigara içilmesi çok önemli bir faktör" dedi.

Gastrit Kanseri
Doktor Choti ise akciğer kanserinin yanı sıra gastrit kanserinin de Türkiye'de çok yaygın olduğunu belirterek "Gastrit kanserinin çok yaygın olmasının sebebi bilinmiyor. Ancak neticede bunun nedeni kalıtsal olabilir veya beslenmeden kaynaklanabilir. Bunun yanı sıra akciğer kanserinde olduğu gibi bu kanser türünde de sigara yüzde 85 oranında önemli bir sebep oluşturuyor" şeklinde konuştu.

Erken Teşhisi Anlattılar
Türk meslektaşlarına uyguladıkları en son teşhis ve tedavi teknikleri konusunda da açıklamalar yapan Ulusal Kanser Medikal Onkoloji uzmanı olan Dr. Eric J. Seifter de özellikle mamografide erken teşhisle hastalığa karşı çok başarılı müdahaleler gerçekleştirdiklerini anlattı. Kanserli hücreler üzerinde gerçekleştirdikleri çalışmalarla tümörlerin özelliklerini belirlediklerini daha sonra da bunların hangi kadınlarda nüksettiğini ortaya çıkardıklarını söyleyen Seifter, böylelikle kemoterapiye gerek kalmadan kanseri tedavi ettiklerini vurguladı.

Hasta Yaşamı Uzadı
Onkoloji hastalarının aradıkları her şeyin tek bir çatı altında bulundurmayı amaçladıklarını kaydeden Anadolu Sağlık Merkezi Onkoloji Koordinatörü Prof. Dr. Haluk Onat ise kanser tedavisindeki son gelişmelerle hastaların yaşam sürelerinin arttırıldığını ifade etti. Eskiden kemoterapi, radyoterapi veya cerrahi yöntemin tek tek uygulandığını vurgulayan Prof. Onat şöyle devam etti: Artık bunların hepsi bir arada yapılmaya başladı. Mesela cerrahi yöntem uygulanıp sonra kemo-radyo terapi yapılmakta ya da kemoterapi ve radyoterapi sonrasında cerrahi operasyon gerçekleştirilmekte. Hekimler tedavi yöntemini topluca kararlaştırmakta. Bu sayede son yıllarda tedavide önemli başarılar elde edildi ve hastaların yaşam süreleri arttırıldı.(Zeynep Atılgan/Sabah)

Kanserde erken teşhis uyarısı

(1-Nisan/İha) Konya İl Sağlık Müdürü Uzman Dr. Fatih Kara, teknolojinin ilerlemesi ile kanser tedavilerinde çok büyük yol alındığını belirterek, vatandaşların en ufak rahatsızlıkta bile doktora başvurmasını, zira erken tanının kanser tedavisinde çok önemli olduğunu söyledi.

1-7 Nisan Kanser Haftası nedeniyle basın toplantısı düzenleyen İl Sağlık Müdürü Kara, Dünya Sağlık Örgütü'nün araştırmasına göre her yıl dünyada 6 milyon insanın kansere yakalandığını ve bu insanların yaklaşık 5 milyonunun kanserden dolayı öldüğünü ifade ederek, "Teknolojik gelişmeler tıpta birçok hastalığın azalmasını sağlarken, bir yandan da insan sağlığını olumsuz etkileyen sosyal nitelikli hastalıkların artmasına neden oluyor. Gelişmekte olan ülkemizde de kanser riski altında bulunan insan sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Kanserin başlıca nedenleri iyonize radyasyon, ultraviyole ışınlar, hava kirliliği, kanserojen maddeler, beslenme alışkanlıkları, sigara, alkol, virüsler ve genetik faktörlerdir" dedi.

Bazı meslek gruplarının daha fazla kanser riski altında olduğunu da vurgulayan Dr. Fatih Kara, "Günümüzde maden işçilerinin madendeki radyoaktif maddelerden dolayı akciğer kanseri, bazı yapıştırıcılarda bulunan benzen adlı kimyasal madde nedeniyle de ayakkabı tamircileri ve imalatçılarının lösemi riski altında olduğu bilinmektedir. Ayrıca, özellikle piknikte yapılan mangal ve birden çok kullanılan kızartma yağlarında da kanserojen madde riski çok fazla. Bu yüzden vatandaşlarımızın biraz daha dikkatli olması gerek" şeklinde konuştu.


Kanserden korunma yollarını da anlatan Konya İl Sağlık Müdürü Uzman Dr. Fatih Kara, "Kanser hastalığının önlenmesinde sağlıklı beslenme, sigara ve içki kullanmama, güneş ışınlarından korunma, güvenli su kullanımı, erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Ayrıca bol lifli gıdalar ile bol miktarda sebze ve meyve tüketilmesi, beslenmede düzenli olarak süt ve süt ürünlerine yer verilmesi, mangal gibi ateşte pişirme yöntemlerinin tercih edilmemesi ve düzenli egzersiz yapılması kanserin önlenmesi için en önemli unsurlardır" diye konuştu.

Tiryakilerde gırtlak kanseri ilk sırada

(4-Nisan) Çukurova Kulak, Burun, Boğaz (KBB) Derneği Başkanı Prof. Dr. Levent Soylu, Türkiye'de sigara kullanımının yaygın olması nedeniyle, en sık görülen kanser türlerinden birisinin gırtlak kanseri olduğuna dikkat çekerek, bu konu üzerinde durulması gerektiğini kaydetti.

Sigara alışkanlığının, ayrıca ses kısıklığı gibi birçok soruna da yol açtığını ifade eden Soylu, bu konuda yapılacak konferans ve çalışmalarla söz konusu hastalıkların tedavisi konusunda yapılması gerekenlerin değerlendirileceğini kaydetti.

Sigara da dumanı da kanser nedeni

(5-Nisan/AA) Sağlık Bakanlığı’ndan sigara içenlere de içmeyenlere de uyarı. Yapılan araştırmaya göre; Türkiye’de akciğer kanseri hastalarının yüzde 33’ü, sigara içmeyen ama sigara dumanına maruz kalan kişiler.

Kanser Haftası” dolayısıyla yazılı açıklama yapan Sağlık Bakanlığı, sigara ve alkolün zararlarına işaret edildi. Sigara ve alkol kullanımının, insan vücudunun savunma sistemini çökerterek sayısız hastalığa ve ölüme zemin hazırladığı belirtilen açıklamada, sigaranın kansere yol açan etkenler arasında ilk sırada yer aldığı kaydedildi. Sigaranın; akciğer, ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine, alkol kullanımının ise karaciğer ve yemek borusu kanserine yol açtığı vurgulanan açıklamada, kanser hastalığının Türkiye’de kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer aldığı belirtildi. Açıklamada şöyle denildi:
“Ülkemizde düzenli sigara içenlerin yüzde 55’i, 35-69 yaşları arasında hayatını kaybediyor. Gerekli önlemlerin alınmaması durumunda Türkiye’de önümüzdeki 20 yılda sigaraya bağlı nedenlerden ölen kişilerin sayısı 250 bine yükselecek. Sigara içmeyen akciğer kanseri hastalarının yüzde 33’ü, sigara içen bir kişiyle birlikte yaşamaktadır. Bu kişilerde görülen akciğer kanserlerinin nedeni, çocukluk çağı veya erişkin dönemdeki pasif içiciliktir. Sigaraya karşı savaş, kanserlerin yüzde 40’ını yok edecektir.”
Açıklamada ayrıca, kanser hastalığında erken teşhis ve tedavinin hayat kurtardığına işaret edildi


ıÜüÜlseratif kolit, kanser riski taşıyor

(6/Nisan) Dışkı yoluyla kan kaybedilmesi, şiddetli ishal, kilo kaybı, ağrı ve ateşle ortaya çıkan ülseratif kolitin ciddiye alınıp, tedavi edilmesi gerekiyor. Aksi halde kalın bağırsak kanserine yakalanma riski artıyor.

Dışkı yoluyla kan kaybedilmesi, kanamanın yanı sıra şiddetli ishal, kilo kaybı, karın ağrıları ve ateşle ortaya çıkan ülseratif kolit hastalığının muhakkak ciddiye alınması ve tedaviye başlanması gerekiyor. Aksi halde kalın bağırsak kanserine yakalanma riski artıyor. Kalın bağırsak iç yüzeyinin bilinmeyen nedenlerle kendiliğinden iltihaplanması olarak tarif edilen ülseratif kolit, kalın bağırsak yüzeyinde geniş yaraların açılmasına ve bu yaralardan da kan, protein ve diğer değerli vücut salgılarının kaybına yol açıyor.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD öğretim üyesi Prof. Dr. Ethem Geçim, ülseratif kolitin nedenlerinin tam olarak bilinemediğini, erkeklerde kadınlara göre biraz daha sık rastlandığını belirterek şöyle konuşuyor:
“Genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin etkileri olduğu düşünülür. Bu faktörler arasında
en çok tartışılanlar sigara ve alkol kullanımı, beyazlatılmış şeker tüketme, doğum kontrol hapları ve bazı enfeksiyon hastalıklarıdır. Olayın bağışıklık sisteminin henüz çözülemeyen bir bozukluğundan ileri geldiğine dair güçlü deliller vardır. Muhtemelen bağırsak yüzeyinde bağışıklığı sağlayan hücrelerin normalde reaksiyona yol açmayan mikroorganizma veya kimyasal maddelere karşı başlayan reaksiyonlarının aşırılaşması gibi bir durum söz konusu olabilirse de henüz hastalığın sebebi bilinmemektedir demek daha doğrudur.”

ÜLSERATİF KOLİTİN KANSERLE İLİŞKİSİ
Kanser riskini artırması ülseratif kolit hastalığının çok iyi takip edilmesini gerektiriyor. Ülseratif kolitin başlangıçta hastanın sağlam bir kişiye göre biraz daha yüksek bir oranda kalın bağırsak kanseri riski taşımasına neden olduğuna işaret eden Prof. Dr. Ethem Geçim,“Hastalığın 10-15 yıl devam etmesini takiben bu risk giderek artar. Bu nedenle ülseratif kolitli hastaların düzenli olarak kolonoskopi ile takip edilmeleri yani bağırsağın iç yüzünün görüntülenmesi anlamına gelen bu yöntemle izlenmeleri önemlidir. Ayrıca gerektiğinde bağırsak yüzeyinden alınan parçalar da mikroskop altında incelenmelidir” diyor.


Kalın bağırsak kanseri riskinini artırmasının yanısıra ülseratif kolitin neden olduğu başka sağlık sorunları da bulunuyor. Vücudun başka organlarında da ülseratif kolite yol açan mekanizmanın etkilerine bağlı hastalıkların gelişebildiğini söyleyen Prof. Dr. Ethem Geçim, “Bunların başında bel kemiği ve diğer bazı eklem iltihaplanmaları, karaciğer-safra sistemi iltihaplanması, ayrıca ağız, göz ve deride yaralar oluşması, kansızlık ve pıhtılaşma bozuklukları, böbreklerde bazı sorunlar ile akciğer ve kalp zarının iltihaplanmaları gibi sorunlar sayılabilir” diye ekliyor.

ÜLSERATİF KOLİTİN TEDAVİSİ
Ülseratif kolitin tedavi seçeneğindeki ilk adım ilaç tedavisi. Ancak verilen ilaçların miktarı, tedavi güçleri ve kullanma süreleri arttıkça, zehirli yan etkilerinin de o oranda artacağına dikkat çeken Prof. Dr. Ethem Geçim, şu uyarılarda bulunuyor:


“Örnek verirsek kortizonun yan etkilerine bağlı olarak, şeker hastalığı, mide ülseri delinmesi, yüksek tansiyon, katarakt, kas incelmesi, kemik erimesi, pankreas iltihaplanması gibi ölümcül yan etkiler gelişebilir. Hastaların kendilerine verilen tüm ilaçların yan etkilerini önceden bilmeye ve istedikleri anda ilaç tedavisini terk etmeye, ilaç tedavisinin alternatifleri konusunda bilgi edinmeye hakları vardır. Bu nedenle de hastaların ancak belirli sürelerle bu ilaçları kullanmaları ve
eğer cevap alınamıyorsa yine uygun bir süre organ nakli yapıldığında da kullanılan bağışıklığı baskılayıcı ilaçlara geçilmesi doğru olur. Eğer yine cevap alınamazsa, bu hastaların cerrahi olarak tedavi edilmeleri gereklidir. Ayrıca bu ilaçları kullanan kişilerde böbrek yetmezliği gelişme ihtimali olduğu da unutulmamalıdır. Hastalar, ilaçların tüm yan etkilerini ve potansiyel risklerini kendilerine bu ilaçları veren hekimlerle mutlaka ve tüm detayları ile açık açık tartışmalıdırlar. “

AMELİYATIN GEREKLİ OLDUĞU DURUMLAR

Hastalarda şiddetli kanama, bağırsak delinmesi, bağırsak duvarının iltihaplanması sonucu bağırsak çapının iyice genişleyip patlamaya doğru gitmesi, bağırsaktan
kan dolaşımına geçen mikropların kan zehirlemesine yol açması gibi durumlarda acil cerrahi öneriliyor.


Prof. Dr. Ethem Geçim,
eğer ilaçla tedavide yan etkiler ortaya çıkmışsa veya tedaviye rağmen hastalık kontrol altına alınamıyorsa yine cerrahi tedavi gerektiğini belirtiyor ve ekliyor:


İlaçların yan etkileri zaman içinde ortaya çıktığına göre hastalığın genç yaşta başlaması ilaçla tedavi açısından bir dezavantajdır. Zira bu hastalarda umulan ilaç kullanım süresi uzundur ve büyük olasılıkla uzun dönemde tehlikeli ilaç yan etkileri ortaya çıkacaktır. Bu söylediklerimiz ışığında özellikle önlerinde uzun bir ömür olan genç hastalarda ameliyat ile tedaviye daha erken dönemde ve daha sıcak bakılması gerekir. Cerrahi uygulama öncesi, hastaların, tedavilerinin neden ilaçla değil de ameliyatla yapıldığı konusunda ikna olmaları gerekir. Yine cerrahinin de beklenen etkileri, riskleri ve yaratabileceği kalıcı sorunlar da hastaya açıkça anlatılmalıdır. Cerrahinin bir diğer gerekçesi de hastada kanser gelişmesi veya hastalığın kansere doğru ilerlediğinin tespitidir. Hekimin bu noktadaki marifeti hastanın kansere yakalanmadan gereğinde ameliyat edilmesinin sağlanmasıdır. Ameliyatla tedavinin temel prensibini hasta olan kolonun çıkarılması oluşturuyor. Ardından kalan ince bağırsak direkt olarak karın duvarına bağlanıyor.”


Prof. Dr. Ethem Geçim, dışkının hayat boyu bir torbaya akması veya ince bağırsaktan yapılan kesenin hastanın anüsüne bağlanması ve hastaların normal yoldan dışkı yapmalarının sağlanması gibi seçenekler bulunduğunu belirtiyor.

Hiç yorum yok: