7 Mayıs 2008

Turan Eser'den Olli Rehn'e Şikayet

Eser, AKP'yi Sert Biçimde Eleştirdi

Eser, AKP'yi Sert Biçimde EleştirdiABF Genel Başkanı Turan Eser, AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'e bir mektup sundu. Eser, AKP hükümeti ve politikalarını sert bir biçimde eleştirdi. Turan Eser, AKP'nin demokrasi ve laikliğin gereklerini yerine getirmediği ve Alevi yurttaşlara karşı ayrımcılık yaptığını belirtti. Eser'in Rehn'e mektubunu yayınlıyoruz:


Sayın Olli Rehn

Öncelikle nazik davetiniz için, şahsım ve kurumumuz adına teşekkür ederim. Bu vesileyle sizi, Alevilerin karşı karşıya oldukları sorunlar ve bu sorunlar karşısından AKP hükümetinin tavrı hakkında bilgilendirmek istiyorum. Kuşkusuz, Türkiye'deki süreci dikkatle izliyor ve AKP hükümeti döneminde Alevilere ilişkin yapılan ve yapılmayanları takip ediyorsunuz. Bu süreçte AB delegasyonlarını, Alevilerin sorunlarına ilişkin kapsamlı dosyalarımızı sunarak, bilgilendirdik. Bu mektubumuzda son dönemlerdeki güncel sorunlar ve gelişmeler hakkında görüşlerimizi aktarmaya çalışacağım.

1998 yılından beri AB ilerleme raporlarına konu olan Alevi sorununa ilişkin olarak, 2008 yılına kadar olumlu hiç değişim olmadığı gibi, AKP hükümeti döneminde sorunlarımız daha da artmıştır.

Sayın Olli Rehn

AKP hükümetinin Alevi sorunu karşısındaki politik tutumu, Avrupa Konseyi'nin temel amacı ve Avrupa düşüncesinde en önemli yer alan "insan haklarını, demokrasiyi ve hukuk kurallarını korumak ve geliştirmek olduğunu ve yaptığı tüm faaliyetlerin bu temel amaca katkısı olması gerektiği" ilkelerine çok uzaktır. Bunun en somut kanıtı, AKP hükümeti sonrası, 2002 yılından beri yayınlanan AB ilerleme raporlarındaki "Alevilerin korunmasını ve tanınmasını", "dini toplulukların temel haklarının eksiksiz olarak temin edilmesi", "Aleviler ibadethane açmakta zorluklar yaşamaktadırlar", "cem evlerinin dini merkez olarak tanınması" ve "Zorunlu din eğitimine ilişkin güçlükler yaşamaya devam etmektedir" değerlendirmelerine rağmen, demokratikleşme ve bu sorunların çözümü yönünde tek bir adım bile atılmamıştır. Kamuoyunu yanıltmaya yönelik "AKP'nin Alevi Açılımı" projesi ise samimiyetten uzak bir adımdı. Bunun samimi olmadığının en somut kanıtı ise, ABF'ye bağlı 178 kurum ve işbirliği içinde olduğu 30 civarındaki vakıf ve dergahlar davet edilmemiş ve bu "Açılım" konusunda ABF ve vakıflardan tek bir görüş alınmamıştır. "Türban sorununu" TBMM'de tartışmaya açan ve üniversitede serbestliğini yasallaştıran AKP hükümeti, "Alevi sorununu" TBMM'de ele almadığı gibi, TBMM'ne gündemine gelen Alevilik sorunlarına ilişkin tartışma ve Alevilerin durumunu iyileştirmeye dönük yasal değişiklik önerileri AKP üyelerinin oyları ile red edilmiştir. Buna ilişkin somut kanıtımız ise, 2006, 2007 ve 2008 yıllarında TBMM'e getirilen "Madımak müze olsun", "Cemevleri ibadet yeri olarak kabul edilsin", "zorunlu din derslerinde ayrımcılığın giderilmesine dair" tartışmalar ve en son olarak "2008 Bütçesinden Alevilere pay verilmesi" önergeleri AKP oyları ile red edilmiştir. Bunlar TBMM tutanaklarında mevcuttur.

Sayın Olli Rehn

Alevi köylerine zorla cami yaptırma girişimleri ya da Alevi köylerine Sünni din görevlisi imamların gönderilmesi halen sürmektedir. Alevilerin inanç merkezi olan cemevleri halen ibadet yeri statüsüne kavuşmamış ve AKP hükümeti cemevinin ibadet yeri olarak kabul edilemeyeceğini resmi bir politik tavır halinde savunmaya devam etmektedir. Gerek AİHM, gerekse Türkiye'de 8. Danıştay zorunlu din derslerinin içeriğine ilişkin, "insan hakları ve inanç özgürlüğü açısından kesin bir hak ihlali olduğu" değerlendirmesini yapmasına rağmen, AKP hükümeti hukukun evrensel ilkelerine karşı açıktan karşı çıkarak, mevcut zorunlu din derslerinin devamını savunmaktadır.

AKP hükümeti döneminde artan kadrolaşma ile birlikte kamusal alanda, Sünni anlayış doğrultusundaki dindarlaşma, kamusal hizmetlerin sunumuna yansımış olup, örneğin eğitimde skandal düzeye varacak kötü örnekler artmaya başlamıştır. Zorunlu din derslerinde, öğrencileri korkutarak dindarlaştırma amacıyla DVD filmleri gösterilmektedir. Bu eğitim tarzı ile çocukların ruhsal sağlığı tehlikeye sokulmakta ve okullara Alevi ve Gayri Müslim çocuklar üzerindeki baskı ve şiddet artırılmaktadır. 2007 ve 2008 yılları içerisinde basına yansıyan ve yansımayan olaylara göre, Alevi çocuklar eğitimde ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmaktadır. TBMM İnsan hakları Komisyonu'na kadar intikal eden bu hak ihlalleri belge ve kanıta dayalıdır.

Demokrasi ve insan hakları konusunda, evrensel gelişmelere rağmen, laiklik karşıtı ve tekçi bir yapı olan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) giderek güçlenmekte ve bu gücüyle siyaset üzerindeki dinsel vesayetini artırmaktadır. Yani ülkemizde MGK'nın sivilleşmesi ne kadar demokratik bir talep ise, siyaset üzerindeki Din İşleri Yüksek Kurulu (DİYK) ve DİB vesayetinin kaldırılması ve bu kurumlar sivilleşmesi talebimizde o kadar demokratiktir. Bizim arzumuz ve talebimiz devletin sosyal, hukuksal, demokratik ve ekonomik alandaki asli görevi olan alanlarına yönelmesi ve dönmesidir. Yani din ve dindar üretmekten vazgeçmelidir. Ümmet değil, yurttaş yetiştirmelidir. "Öbür dünya"ya değil, "bu dünya"ya yatırım yapmalıdır.

Sayın Olli Rehn

AB'ne üye ülkelerinde, kamusal hizmet alanındaki istihdam kriterleri arasında bilgi, tecrübe, birikim ve eğitim düzeyi aranır. Kamunun en önemli pozisyonlara yönelik, istihdam politikasındaki kişinin "dindarlığı" değil, o alana dair bilgi, birikim, tecrübesi ve eğitimi göz önünde bulundurulur. Oysa AKP hükümeti ile birlikte, Türkiye'de, hükümet üyeleri ve en önemli bürokratlar orta öğretimlerini, 100 binden fazla cami ve mescide imam, hafız ve hatip yetiştiren İmam Hatiplilerdir. Siyasetlerini ise hukukun ve demokrasinin evrensel ilkelerini değil, dini referans alarak yapmaktadırlar.

AKP ile Türkiye'de siyasetin ve hukuk dilindeki değişim, giderek daha belirgin hale gelmiştir. Örneğin, AB'ne üye herhangi bir ülkenin Başbakanı ya da Din görevlisi, AİHM'nin ya da ulusal mahkeme kararına karşı ilahi hukuku örnek gösterip, din kurallarını referans göstererek, "Papaza ve kiliseye sorun" diyebilir mi? Gerek Başbakan, Gerekse Diyanet İşleri Başkanı, AİHM'in türban ve zorunlu din derslerine ilişkin kararı karşısında evrensel hukuku değil, şeriatın ulemalarını referans göstermiş ve islam "ulemasına sorun" demişlerdir. TBMM çatısı altındaki tüm siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuksal konulardaki görüşmelerde kullanılan dil, giderek dinsel referanslarla beslenmiş ve yeni bir dindarcı siyaset dili oluşmaya başlamıştır. Bu dil ise tekçi ve dincidir. Çok kültürlü, demokrasinin ve hukukun evrensel dili değildir.

Sayın Olli Rehn

Sizin şahsınızda, AB'nin tüm ilgili komisyonlarını ve birimlerini, Alevilerin konumlarında olumlu bir değişim olmadığı konusunda bilgilendirmek istedik. Alevilere yönelik ayrımcılık uygulamaları, hükümetin asimle etmeye dönük projeleri sürmektedir. Bu nedenle, AB'ne üyelik sürecinde görev yapan AKP hükümetini, Alevilerin sorunlarının iyileştirilmesi konusunda, sorumlu davranmasını talep ediyoruz.

ABF, Alevi sorununun çözümünde diyaloga açıktır. Diyalogun birinci koşulu ise tanınmaktan geçer. Oysa AKP hükümeti ABF'yi ve Alevileri tanımamakta ve tutumda ısrar etmektedir. Bu nedenle 2002 yılından beri görüşme talebimiz kabul edilmemiş ve bize randevu verilmemiştir. Yani "Aleviler AKP'nin diyalog arayışını cevapsız bırakmıştır" görüşü gerçeği yansıtmamaktadır.

Alevi Bektaşi Federasyonu olarak taleplerimizin karşılanması ve Alevilerin sorunlarının çözümü doğrultusundaki tüm görüşme ve diyaloga açık olduğumuzun bilinmesini, şahsınız aracılığıyla duyurmak isteriz. AB Dış İşler Komisyonu'nun da içinde yer alacağı, AKP hükümetiyle bir görüşmeye taraf olduğumuzu ve hükümetin bu konudaki samimiyetin test edilmesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.

Türkiye'de bulunduğunuz süreç içerisinde güzel vakitler geçirmenizi temenni ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Saygılarımla.

Turan Eser

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı

Kaynak: AleviOnline

Hiç yorum yok: