Akan kan durmalı!..
Fikri Sağlar
Her gün şehit haberleri geliyor. Kentlerde patlayan bombaların sesleri nefret duygularını kalıcı hale getiriyor.
"Şehit cenazelerinde" camii avluları sloganlarla inliyor. Tarafların bir kısmı alkışlanırken diğerleri yuhalanıyor... Radyolar ve TV'ler sabah gündemlerinde, o gün kalkacak "şehit cenazelerinin yer ve saatlerini" duygu yüklü bir görüntüyle duyuruyor. Son görevlerini yapmak için yöre halkını törenlere davet ediyor.
Haberlerin kaleme alınışı, sunuşu ve yorumu toplumun içinde bulunduğu ruh halini daha da çoğaltmayı hedefliyor. Toplanan kalabalıklar tepkili, kin dolu, saldırgan ve linç psikozu içinde...
Başbakan, "Siyaset yapılıyor diyor.." bu duruma çok kızıyor. Çünkü bir zamanlar siyasi ikbali bulduğu camileri şimdi kendisini koltuktan etmek isteyenler kullanıyor!..
•••
Kan infial yaratıyor!.. Haklı bir infiali halkla paylaşmak hiç kuşkusuz masumca bir tavır. Ama sonrası!.. İnsan düşünmek bile istemiyor!..
Bugün yaşadıklarımızı hak etmiyoruz.
Gençlerin ölmesi, yetişmiş insanların yok olması, geleceğimizin kararması, toplumsal barışın kaybolması bu ülkeye kazanç sağlamaz.
İyice anlaşılmalıdır ki; Kürt'ün Türk'ü bombayla parçalaması, Türk'ün Kürt'ü dağda sıkıştırıp öldürmesi sonuç vermiyor. Ve bu iş, sadece anaların ağlamasıyla da kalmıyor... Kini, nefreti daha da artırıyor.
Kana dayalı "milliyetçilik" kelle avcılığından öte gitmiyor. Sonuçta bu ülkede yaşayan herkes, hem fakir, hem acılı, hem de çaresiz kalıyor.
"ÖÇ ALMAK" duygusu yaşamanın tek gayesi haline gelen toplumların yarınları aydınlık olamaz..
Silah şiddeti, şiddet katliamları getiriyor. Bombalarla parçalan insanların yakınları, yaşamları boyunca bombayı attıklarına inandıkları kişilerle ya da yakınlarıyla dost olamazlar. Onların masum olduklarına inanmazlar!..
Tek gayeleri yapanları cezalandırmak olacaktır. Kaldı ki, mağdur olan bu kişiler hiçbir zaman bomba atanlara, mayın döşeyenlere ya da yakınlarına aynı "vahşeti" uygulama-mışlardı. İşte iyice düşünülmesi gereken "kırılma" noktası burası!..
Artık, Türkiye içinde bulunduğu "iç savaş" provalarından süratle uzaklaşmalı.
•••
Evet, ülkemizde bir "Kürt Sorunu" var. Ancak, yıllardır çözümsüz kalan birçok konuda ilerleme olduğu da bir gerçek. Elde edilen kazanımlar yeterli mi? Hayır, ama kalan eksikler, oluk oluk kan akmasına neden olacak kadar vahim değil!...
Kürtlerin, Türkiye Cumhuriyeti'nden ayrılarak bir bağımsız devlet kurma taleplerinin olduğu düşünülemez. Şayet böyle bir amaç varsa adını doğru koymalıyız. Açık savaşa hazır olunmalı.
O zaman da hak ve özgürlüklere, demokratik kurallara ve Kürtler'in siyaset yapmaları için verdikleri mücadeleye Türkiye halkının katkısı olmaz ve müsaade de etmez!.. Çünkü Kürtler'in taleplerinin masum ve gerçekçi olduğuna kimse inanmaz. Ciddi tepkiler verir.
Bu tepkiler daha fazla şiddet içerecektir. Şiddet ise; demokratikleşmeyi, hak ve özgürlüklerin askıya alınmasını getirecektir. Bu konumda etnik ve inanç ayırımı yapılmadan herkes, ama herkes kaybedecektir. Çıkacak bir savaştan "kimse kazanç" sağlayamayacaktır. Herkes zararlı çıkacak, hem de yüz yıllar boyunca sürecek bir zarar...
Şunu iyice görmeliyiz ki; dış destekli PKK, terörü körükleyerek, siyasetin önünde engel olarak, Kürtler'i ve Türkler'i oyuna getiriyor.
O zaman yapılması gereken ülkeyi daha fazla "germeden" barışın temellerini atmaktır. Barış "siyaset" ile kurulur... Bu seçim, bağımsız DTP'liler için bir fırsat.
Her şeyden önce, Kürt aydınları ve siyasetçileri, Türkiye'ye kendilerini tanıtmalı ve tüm halkın güvenini kazanmalı.
Demokratik Cumhuriyet'ten yana, düşüncelerinde dürüst ve özgür olduklarını, kimse tarafından yönetilmediklerini, ABD ve benzeri güçlerden uzak ve bu ülkenin geleceğini herkesten fazla düşündüklerini Türkiye'ye inandırmalı!..
Kanın, katliamların durması, barışın var olması Türkiye'nin Kürtler ile kucaklaşmasıyla mümkün...
Bu kucaklaşmanın günü 22 Temmuz olmalı...
15.06.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder