23/06/2008
Nalıncı keseri demokrasisi
Demokrasi kavramı son zamanlarda emperyalizm hayranı liboşların ve tarikatçıların ağzında sakız olmuştur. Herkes kendine göre bir demokrasi tanımı yapmaktadır.
Oysa demokrasinin evrensel kuralları bulunmaktadır. Bu kuralları ise insanoğlunun ve insankızının bugüne kadar oluşturduğu ortak birikimler belirler. Güçlünün güçsüzü ezmesine hizmet eden kavramların demokrasi olarak görülmesi evrensel değerlerle çelişmektedir.
Demokrasi ile özgürlükler at başı gider. Peki, özgürlük nedir? Özgürlüğün sınırları nerede başlar nerede biter?Burjuvanın emekçileri “sömürme özgürlüğü” özgürlükler sınıfına girer mi? Bu uygulamanın demokrasiyle ilgisi nedir? Örneğin ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal etmesinin demokrasi ve özgürlüklerle ne tür bir ilgisi olabilir?Ya da oyların yüzde 47’sini alan şimdiki iktidar partisi, “milli iradeyi” yansıtabilir mi? “Milli irade” nedir? Kimin iradesidir? Seçimlere baraj koymak ne kadar demokratik bir tutumdur? Bu baraj milli iradeye konan bir baraj değil midir?Seçilen milletvekillerinin kaç tanesini halk belirlemiştir? Milletvekilleri halkın iradesiyle mi, yoksa liderlerin iki dudağının arasından çıkan sözlerle mi belirlenmiştir?
Bütün bu konularda küresel emperyalist sermayenin ve yerli işbirlikçilerinin kalemşorları hep nalıncı keseri gibi efendilerine yontmaktadırlar. İşlerine gelene “demokrasiciliği”, işlerine gelmeyene ise üç maymunu oynamaktadırlar. Özellikle bu hükümetin ve yandaşlarının demokrasiden söz etmesi kesinlikle mümkün olamaz. Çünkü demokratik bir yapılanmadan gelmemektedirler. “Mürşit-mürit” geleneğinden gelen bir yapılanmanın demokratik olması veya demokrasiyi savunması veya geliştirmesi mümkün değildir. Böyle bir şeyi düşünmek bile en azından saflık olur.
Diğer yandan hem anamalcı sistemi savunup, hem de ulusalcı olduğunu iddia etmek ise günümüz koşulları için başka bir çelişkidir. “Ulusalcı” olup anamalcı sistemi savunmak, anamalcılığın ilk dönemlerinde anlamlıdır. Haydi bunu belki 1980’li yıllara kadar az buçuk devam ettirebilirsiniz. Ama günümüzde hem anamalcı düzeni savunup hem de “ulusalcı” olunması bana göre mümkün değildir. Çünkü ulusalcılığın en önemli dayanağı ulusal sermayedir. Yani ulusal ekonomidir. Günümüzde uluslararası sermayeye eklemlenmiş, artık ulusal özelliği kalmamış bir anamalcı ekonominin egemen olduğu bir yerde “ulusalcılıktan” söz edilemez. Bu durumdaki “ulusalcılık” ancak kafatasçılık gibi toplumu bölmeye, birbirine düşman etmeye yönelik olur. Çünkü günümüzde bizim gibi ülkelerde, özel sektöre ait hiçbir ekonomik birikim veya kuruluş “ulusal sermayeyi” temsil edemez. O birikimler onların elinde emanettir. Zamanı gelince küresel sermaye o birikimleri hortumlayacaktır. Nitekim birçok işletmenin uluslararası sermayenin eline geçmesi bunu kanıtlamaktadır. Bugün türban kararı ve AKP’nin kapatılması davası üzerinden “demokrasi” havarisi kesilen bazı iç ve dış çevreler, iktidarın demokrasi karşıtı tutumunu görmezden gelmektedirler.
Kamu mallarının özelleştirilmesi, eğitimin ve sağlığın kamu hizmeti olmaktan çıkartılması, ülke topraklarının yabancılara satılması, maden yasası ile yeraltı zenginliklerimizin emperyalistlere devredilmesi, tarımın çökertilmesi...
Bütün bunları demokrasinin bir parçası olarak görmektedirler. Emekçilerin cinayet gibi “iş kazalarına” kurban gittiği Tuzla’da, Başbakan’ın emekçi temsilcileriyle değil işveren temsilcileriyle görüşmesi, onları rahatsız etmemektedir. O zaman demokrasinin özüne bakmak gerekiyor. Demokrasi; güçlünün zayıfı ezdiği, özgürlüklerin sınırını kendi çıkarlarının sınırı olarak kendisinin belirlediği, bunun dışında başka sınır tanımadığı bir kavram mıdır, yoksa ülkedeki nimetlerin de, külfetlerin de dengeli ve hakça paylaşıldığı bir sistem midir?
Bir sınıfın diğer bir sınıfı sömürmesi demokratik bir hak olamaz. Ama sömürülmeme özgürlüğü bir haktır. Özgürlükler ise başkalarının özgürlüklerinin başladığı yere kadardır. Bu açıdan baktığımızda, bütün ülkelere gerçek demokrasiyi ve özgürlükleri ancak beyin ve kol emekçilerinin getirmesi mümkündür.
Bunun için de her türden milliyetçiliğin ayrıştırma tuzağına düşmeden, yurtseverlik ve sınıf kardeşliği temlinde ülke emekçilerinin birleşerek iktidara gelmeleri şarttır.
Enver Şat -enversat@mynet.com
Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder