7 Temmuz 2008

Yücel Sayman/ ÖZGÜRLÜK

Ulusal olan güç, millet iradesi sayılan güç

Yücel Sayman
saymanyucel@yahoo.com 06/07/2008


Kendilerini ‘Ulusalcı Güçler’ olarak tanımlıyorlardı.
Kamuoyunun tanıdığı önde gelen kişilerine karşı terörle mücadele kapsamında soruşturma başlatıldı, kendilerini ‘Ulusal Güçler’ olarak tanımlamaya başladılar. Bir iktidar olabilseler, kendilerini ‘Ulu Güçler’ diye resmileştireceklerdir.‘Ulusalcı’dan ‘Ulu’ya yürüyen süreç…
Söylemlerinden süreci belirleyen ana düşünceyi kavramaya çalışıyorum. Kendilerince düşman olarak gördükleri ve ne olduğunu kendilerinin, yalnız kendilerinin en doğru biçimde tanımladıklarına inandıkları ‘cumhuriyetin kazanımlarını’ tasfiyeye yönelmiş varsaydıkları siyasi gücü ve bu gücün aktif taraftarlarını yok etmeyi öngören, kendilerinden olmayan geri kalanları boyun eğmeye, itaatkar olmaya ve öyle kalmaya mahkum eden bir toplum tasarımının hayaliyle heyecanlanıyorlar, şaha kalkmaya çalışıyorlar.
Onların düşman olarak tanımladıkları siyasi anlayışı yürütenlerin söylemlerinden ana düşüncelerini kavramaya çalışıyorum. Seçimlerde aldıkları oy oranını ve TBMM’deki parti milletvekillerinin sayısını temel alarak kendilerini ‘millet iradesinin temsilcisi’ olarak görüyorlar ve karşılarına dikilenleri ‘millet iradesini’ hiçe saymakla itham ediyorlar. Doğal, biyolojik bir gerçekliği ifade etmeyen, toplumsal bir kurgu olan ‘ulus’ ya da ‘millet’ kavramının gizemi karşısında, bu toplumsal kurgunun mucidi burjuvazinin on sekizinci yüzyıldan bu yana cazibesini kaybetmeyen düşünsel yaratıcılığına şapka çıkartıyorum. Feodaliteyi yıkarak kapitalizmi yapılandırırken burjuvazinin karşısındaki temel sorunlardan biri; belki de en önemlisi, egemenliğin kaynağını belirlemekti. Egemenlik gökyüzünden indiriliyor (kilisenin siyasi gücü tasfiye ediyor), yeryüzünde kime verilecek? Krala verilmeyecek, çünkü krallık tasfiye ediliyor. Bireye verilmeyecek, çünkü birey egemenliği bireyin sınıfsal konumu itibariyle burjuvazinin sınıfsal egemenliğini tehdit edebilir. Halka da verilemez, çünkü halk geçmişi ve geleceği tanımlamayan, evrenselliği ileri sürülemeyecek, o an var olan toplum üyelerinden oluşuyor. Üstelik halk, sınıfsal konumlardan arındırılamaz.
Oysa, burjuvazinin sınıfsal egemenliğini geçmişten başlatıp geleceğe taşıyabilecek evrenselliği simgeleştiren ve sınıflar üstü anlam taşıyan bir kavrama ihtiyacı var. ‘Millet’ bu ihtiyacı karşılamıyor mu? Bir yandan bireyin toplumsallaşan egemenliği göz ardı ediliyor, öte yandan bireyin üzerinde, onu belirleyen ama müdahale edemeyeceği sınıflar üstü ortak duyguyu ifade ettiği varsayılan bir kurgu siyasi iktidarı elinde tutan sınıfın sahip olduğu güçteki meşruiyeti belirliyor.
Bu, şapka çıkartılması gereken bir icat değil mi? Ulusalcı olarak başlayan, ulusala dönüşüp ulu olma yolunda şahlanan ‘güçler’, aslında kendilerini ulusla özleştirmek yerine ulusun nasıl olması, nasıl biçimlenmesi, nasıl davranması gerektiği konusunda tek söz sahibi konumunda görüyorlar.
Başarırlarsa, önderlerine ‘ulu önder’ diyeceğiz.Onların düşman ilan ettikleri ise kendilerini, özdeşleştirdikleri milletin iradesini dile getiren tek belirleyici konumunda görüyorlar. Başarırlarsa, önderlerine ‘milli şef’ diyeceğiz.Bizler?..
Bizler ulu önder ya da milli şef, boynu eğik itaatkarlar olarak kalmaya mahkum edilmiyor muyuz?
Evrensel

Hiç yorum yok: