18 Eylül 2008

Halk Kırizin Yükünü Üstlenmemelidir

MERCEK
Halk krizin yükünü üstlenmemelidir!
ABD’de konut kredilerinin geri dönememesiyle başlayıp finans-borsa alanından sigortalara sıçrayan ve ABD’nin “sınırları”nı aşarak Asya-Avrupa borsalarını da etkisi altına alıp “dünya finans krizi”ne doğru genişleyen mortgage krizi, eğer kuvvetle öngörüldüğü üzere üretim sektörünü de kapsayarak dünya kapitalizminin yeni bir büyük krizine evrilirse, bundan en büyük zararı dünya işçi sınıfı ve tüm halklar göreceklerdir.
Bırakalım böylesine genel ve dünya çapında ve tüm ekonomiyi etkisi altına alıp büyük yıkımlara yol açacak bir krizi; asırlık bankalarla finans şirketlerini iflasa sürükleyen bugünkü haliyle dahi, bankalar-borsalar ve sigorta şirketlerini çökerten bu ‘kiriz’in ilk sonuçları dolaysız şekilde işçi ve emekçileri etkilemeye başlamıştır.
158 yıllık Amerikan yatırım kuruluşu Lehman Brothers’in 24 bin “çalışanı” şimdi işsizdir. İflasa sürüklenen ve batmayla yüz yüze gelen banka, kredi kuruluşu ve öteki şirketlere aktarılan hazine yardımı ve bunların devletler tarafından “alınması” karşılığı ayrılan yüz milyarlarca dolar/sterlin -ve başka- emekçilerin sırtından karşılanacak. Petrol fiyatlarının yükselişini gerekçe edinerek tüm ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını artıran hükümetler, şimdi çok daha “inandırıcı” bu yeni gerekçeyle halkları fedakarlığa çağıracaklar, kendi sistemlerinin işleyişi için tekellerin kasalarına aktardıkları ya da piyasaya sürdükleri yüz milyarların karşılığını işçi ve emekçilerin sırtına yıkılacak yeni zam ve vergilerle almak isteyeceklerdir.
Bu, küçük-büyük, lokal ya da daha genel tüm krizlerin bir tür kanunudur! Kapitalizmin krizleri sadece irili-ufaklı kapitalistlerin, tekellerin ve orta-küçük işletmelerin ‘bir genel kaos içinde’ birbirlerini “yemeleri”ne; şiddeti artmış bu kavga ve rekabet içinde batanların ve büyüyenlerin ortaya çıkmasına yol açmazlar. Krizlerin en önemli sonuçlarından biri de, atlatılması gerekçesiyle de birleşerek işsizliğin, açlığın, yoksulluğun, sosyal hakların tümüyle askıya alınmasının, demokratik haklara karşı gaddarlığı ve işçi-emekçi örgütlenmesi ve mücadelesine karşı daha sert saldırıların gündeme daha yoğun biçimde gelmesidir.
ABD ve İngiltere başta olmak üzere Amerika-Avrupa ve Asya’da etkileri giderek artan ve ağırlaşan ve kimi iktisatçılarla ABD Merkez Bankası eski yöneticileri tarafından “yüz yılda bir görülebilecek nitelikte” sayılan bu yeni krizin Türkiye gibi bağımlı, yüz milyarlarca dolar borçlu, cari açığı büyük ülkelerin ekonomileri üzerinde daha ağır tahribatlarda bulunması, beklenen bir durumdur.
Bu, Türkiye işçi ve emekçilerini bekleyen tehlike ve tehdidin de büyüklüğüne; yıkıma sürükleyici etkisinin düzeyine işaret eder.
Açlık sınırının 700, yoksulluk sınırının 2 bin 300 YTL ve fakat asgari ücretin hâlâ 400 YTL civarında olduğu bir ülkenin on milyonlarca emekçisinin böylesine kapsamlı bir tehdidin pratik olarak kapıya dayanması durumunda, dış baskı ve kuşatmanın da etkisi altında çok daha ağır yaşam koşullarıyla yüz yüze gelecekleri görülemeyecek bir durum olmamalıdır.
Yalnızca bu “acı gerçek” bile, tüm milliyetlerden Türkiye işçi ve emekçilerinin, krizin etkilerinin ne olacağını yaşayıp-görmeyi beklemeksizin harekete geçmelerini; gerici-muhafazakar-liberal cephenin sürdürdüğü “büyümeye devam ediyoruz, bizim yeterli rezervlerimiz var, bize kriz etki etmez, olsa olsa kimi zayıf etkileri olur” türünden yalanlara kanmaksızın mücadele cephesini örmelerini acil gereklilik haline getirmiştir.
İşçi ve emekçiler eğer daha ağır ve kapsamlı bedeller ödemek istemiyorlarsa, bugünkünden farklı ve gerçekten etkili bir mücadele hattında yürümek zorundadırlar. Her bir fabrika ve işyerinden başlayarak, yerelden genele tüm işyerleri ve tüm ülkede sendika, dernek, parti, çevre ve mücadelede yer alma konusunda samimiyet içindeki aydınları içine alan bir mücadele cephesine ihtiyaç, tüm öteki nedenlerin yanı sıra temel önemdeki bu gelişme nedeniyle de artmıştır.
İktisadi ve sosyal yıkımın yükünü onun sorumlularına yıkmak gerekir. Krizlerde herhangi bir sorumlulukları olmayan emekçiler onların yükünü çekemezler. Kapitalistler için fedakarlığa değil, tekellerin hakimiyetinden ve kapitalist sömürüden kurtulmaya ihtiyaç vardır. Amerikancı AKP Hükümeti’nin (eğer işbaşında kalmayı başarırsa) önümüzdeki süreçte daha kapsamlı bir saldırı programını uygulamaya koyacağını bilmeli ve onu geri püskürtmekle kalmayıp sosyal-ekonomik haklarda ilerlemeyi sağlayacak etkinlikte bir mücadeleyi örgütlemeyi başarabilmeliyiz.
Burjuva cephenin ideolojiden politikaya, etikten çevre anlayışına her alanda inandırıcılığını hızla yitirdiği, çöküş ve çözümsüzlüğünün olgular ve gelişmeler tarafından sürekli ve giderek artan şekilde açığa çıkarıldığı koşullarda bu çok daha mümkün hale gelmiştir.

Evrensel
18.09.2008

Hiç yorum yok: