Mortgage Kredileri Elden Ele Dolaşınca...
Bir ülke ki düşünün 9.8 milyon km2 yüzölçümü, 304.7 milyon nüfusu, 2007 yılı gerçekleşen rakama göre 14 trilyon dolar GSYİH, 2.5 trilyon dolar bütçesi olsun; 65 trilyon dolarlık dünya ekonomisi büyüklüğü içinde 14 trilyon dolarlık kısmını yani yaklaşık yüzde 21’ini bu ülke üretsin ve ciddi ekonomik krize girsin. Bu insanı hayretler içinde bırakıyor. Küresel ekonominin patronu nasıl bu hale geldi? Sorun kapitalizmin zaafları mıydı, yoksa patronaj hataları mıydı? Çok şey yazılıyor ve söyleniyor; aslında tartışmaya Bretton Woods Anlaşması ile başlayan süreçle, ekonomiye yön veren IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlarla başlamak gerekir. Gerçi dünya nüfusunun büyük kısmı yoksulluk çekerken refahın belli azınlığa ait olması zaten bir gün küreselleşmenin kırılmasına yol açacaktı.
Krizin belli başlı sebebi mortgage sisteminin anormal büyüklüğe ulaşmasıdır.
Amerika’da ne oldu? Her şey konut kredilerinin çok cazip olması ile başladı. Konut kredisi talep eden herkes bu krediyi alabilmektedir. Zaten ABD’de mortgage kullanmadan ev veya başka bir emlak alan kişi veya firma bulmak mümkün değildir; üstelik Amerika’da Türkiye’nin aksine emlak değerinin yüzde 100’ü kredilendirilmektedir. Bu kişilerin ödeme gücüne göre yani riskli olup olmama durumuna göre faiz oranları yüksek olabilmektedir. Bu kredilerden subprime (yüksek riskli yani aldığı krediyi geri ödememede yüksek risk taşıyan krediler) kredilerin hacmi son yıllarda çok artmış ve 1.4 trilyon dolara ulaşmıştır. Mortgage pazarı 10 trilyon dolar bir büyüklüğe sahiptir; dolayısıyla subprime kredilerin bu büyüklük içindeki oranı yüzde 14 gibi çok yüksek bir yer işgal etmiştir. Bu krediler içinde sorunlu kredilerin tutarı 280 milyar dolardır ki toplam kredi hacmi içinde yaklaşık yüzde 3’lük oranı oluşturmaktadır.
Ticari bankalar, FED’den düşük faizle borçlandıkları kaynağı konut kredilerinde kullandı.
Peki, krize yol açan aşamalar neler oldu? Verdikleri krediler karşılığında gayrimenkulleri bankalar kendilerine ipotek ettiler. Bu sistem 2004-2006 yılları arasında iyi gitti. Çünkü ekonomi hem ABD’de hem de dünyada iyiydi, gayrimenkul fiyatları oldukça yüksekti ve krediler geri ödenebiliyordu. Bu yüksek kâr, ticari bankaları daha da tahrik etti ve verdikleri kredileri arttırdılar. Ev alanlar da kârlıydı. Krediyi ödeyemeyen borçlu, evini satarak kredisini ödüyor ve ilave olarak da ciddi kazanç elde ediyordu. Bu kazanç o kadar tatlıydı ki ödeme gücü az olan bile yüksek faize razı olup kredi alıyordu.
Krediler satılarak elden ele geçmeye ve dünyayı dolaşmaya başladı.
Artan krediler riski de arttırınca, ticari bankalar bu krediler karşılığında tahvil çıkardı. Bu tahvilleri yatırım bankalarına sattılar. Amaç bir an önce borcu yani riski başkasına satmaktı. Yatırım bankaları da bu borç paketlerini, ellerinde büyük miktarda fon bulunan global fonlara sattılar. Bu fonlar emeklilik fonları ve “hedge” fonları idi. Ayrıca bütçe fazlası veren devletler de yüksek getiri elde etmek için bu borçları satın aldılar. Borç dünyayı dolaşır oldu ve birçok kuruluşun eline geçti. Son istasyon belki Rusya’da belki de Katar’da idi. İşte kriz bu borçların dünyayı dolaşma zincirindeki çatlama ile kendini gösterdi.
FED ne zaman ki faizleri yükseltmeye başladı, mortgage sistemi de sallanmaya başladı.
2004 yılında FED, enflasyonun artacağı endişesi ile faiz oranını arttırmaya başladı. Emlak satın alanlar mortgage faizlerini güncel faizden ödenmek durumunda kalınca, borçlanma maliyeti arttı ve kredilerin ödenememesi sorunu başladı. 2005-2007 arasında kredi borcu ödenmediği için ipotekler paraya çevrilmeye başlayınca, emlak fiyatları da düştü. Amerika’da emlak fiyatları düştüğünde kredinin ödenmemesi yolunun seçilmesi, mortgage sisteminin en önemli özelliğidir. Çünkü ABD’de kredinin teminatı sadece emlaktır. Konut kredisini ödeyemeyen borçlu ayrıca diğer mali kaynaklarından kredi borcunu ödemez; bankalar borçlunun diğer varlığına gidemez. Bu durumda daha önce hem kredi borçlarını karşılayan hem de kredi alana ekstra bir gelir sağlayan konutlar, kredi veren bankalar için da zarar yarattı. 2007 yılı bilançolarında konut satış bedeli ile kredi tutarı arasındaki farkı zarar yazmaya başladılar. Bu durum likidite sorunu yarattı ve FED’i faiz oranlarını düşürmeye yöneltti. Amaç nakit ihtiyacını gidererek krizleri önlemekti.
Dünyayı dolaşan kredi fay kırılması gibi kırılmaya başlayınca depreme yol açtı.
Borçların ödenmemesi sonucunda riske yatırım yapan yatırımcılar, paralarını fonlardan çekmeye, zarar yazan bankaların hisse değerleri düşmeye ve daha sonra erimeye başladı. Bundan sonra bilinen gelişmeler meydana geldi. Önce ABD’nin en büyün mortgage kuruluşları Fannie Mae ve Freddie Mac kapanma noktasına geldi. UBS ve Merrill Lynch büyük zarara uğradı ve sonra son günlerde yakından takip ettiğimiz baş döndürücü gelişmeler meydana geldi.
Mortgage krizi zarar faturasının yaklaşık 1 trilyon dolar olacağı tahmin edilmektedir. Bu durumda dünya ekonomik büyüklüğünün 1/65’i erimiş oldu. Bakalım bu zarar kimlerin sırtına yük olarak binecek…
pamukm@superonline.com
8 Ekim 2008 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder