Çetin Günlerimiz Başladı...
Çetin günlerin içindeyiz.
Ekim ayına girerken patlayan kapitalizmin bunalımı, bizi de gelip kıskıvrak yakalamış durumda. Ekonomimiz, önce zaten yolunda değildi; rakamlar bir felaketi haber veriyorlardı. Yönetenler, uyanıp uyarabilirlerdi. Olmadı; çünkü AKP, dışarıda ve içeride kapitalizmin bataklığında yetişti.
Bunalım patladığında işte kucağındayız...
Gazeteler, ilk kurbanları yazıyor: Öngörüsüz politikalar “çalışanlar”ı vurdu; işverenin aklına da önce işçi çıkarmak geldi; işsiz sayısı 5 milyona ulaştı. İşçi tek başına bir varlık olmadığına göre, şimdiden binlerce ailelerin dramı başlamıştır. Onları, yüz binler ve milyonlarca aileler yaşayacaktır.
Yaşarken, şerrin kaynağını da öğrenecektir.
Bir de, şu sorunun yanıtını: Yeryüzünde, insanca bir ekonomi mümkün değil mi?
Kapitalizme mahkûm muyuz?
*
Kapitalizmle yaşayan ülkelerin başında, Batı demokrasilerinin yurdunda, sosyal demokrat partiler, emekçilerin yakınmalarına bir ölçüde yardımcı oluyorlar.
İşte bunu yaratamadık!
Ya da CHP’yi buna aday gördük. Ama CHP, umutlara ne ölçüde yanıt verdi, ya da veriyor?
TNS PİAR’ın son bir araştırmasında, AKP eylül-ekim arasında, yüzde 1.7 oy kaybetmiş durumda. CHP ise yüzde 2, MHP de 1.7 oranında bir artışa kavuşmuş. Ne var ki, “kararsızlar”ın bir oranı var ki, yüzde 24 ve düşündürüyor.
Düşündürdüğü de şu: “AKP işleri yürütmekte zorlanıyor; ama CHP ya da MHP’nin yürütebileceğine de inanmıyoruz.”
Haksız bir niteleme mi?
CHP, kendisini “sosyal demokrat” olarak görüyorsa, son yıllar bir yana, şu bunalımın patlamasından beri, sendikaların, özellikle DİSK’in ileri sürdüğü önemli çözümlerden yana bir davranışını gördünüz mü?
Yok! Ama şu var: Baykal, birkaç gün önce, İstanbul’da bir yerde, türbanlı, başörtülü, dahası kara çarşaflı kadınlarımıza törenle partisinin rozetini takmış.
Arkasından CHP’de çarşaf tartışması...
CHP İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, “CHP’nin tarihsel çizgisine de kimliğine de uymadı. Bu katıldıklarını söyleyen kişilerin CHP’nin ilke ve değerlerini içlerine sindirdiklerini nereden bileceğiz?” derken, yerden göğe hakkı yok mu?
Bal gibi, sıradan bir seçim oyunu!
Ama CHP’yi böyle ucuz oyunlara alet etmek neden?
Parti, iktidara geçme defterden silinip işte bu küçük manevralarla, bugün bulunduğu noktaya çekildi; oradan kurtarma niyeti de yok!
Ancak, CHP’liler, partinin yaşamına kasteden bir kliğin, Baykal ve ekibinin sultasına ne zamana değin boyun eğecekler?
Bir sorun da bu!..
*
Anayasanın, 1961 Anayasası’ndan sürüp gelen “değiştirilemez” ilk dört maddesiyle ilgili tartışmalar sürüyor: “Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçta belirtilen temel ilkelere ve insan haklarına dayanan, ulusal, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” ifadesine karşı çıkılıyor.
Karşı çıkan başta AKP. Asıl düşman olduğu da “laik” ilke; emperyalizmin, Türkiye’ye taktığı “Ilımlı İslam” etiketi var. Cumhuriyet şart ise, buyrunuz “İslam Cumhuriyeti!” AKP, bu tehlikeli sulara girdi ve bugün de yüzüyor.
Asıl iğrenç olanı, profesör-doçent bir grup, değişmez diye yalnız “Cumhuriyet”le yetiniyorlar ve onu da bekleyen akıbeti düşünmüyorlar. Üniversitelerimizde, özellikle anayasa hukukçuluğunda yetişen ya da yetiştirilen yeni bir cinstir bu! Ve çok şükür azınlıktadır.
Hatırlatmamız şu olacak: 1923 Devrimi, bir “laik Cumhuriyet” olarak doğmuştur. Türkiye’de anayasa hukukçuları da, tarihe saygıyla, başta “laik Cumhuriyet”e kol-kanat germişlerdir. Bu saygı, saflara sızan ihanete bakıp bir ahdüpeymana dönüşecektir...
22 Kasım 2008 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder