Son âşığın ölüm sana teşekkür ediyor. Anne duyuyor musun? 11-01-09 ESAT KORKMAZ
Mélikoff Anne biz neler düşünüyorduk sen ne yaptın: Daha bir ay önce seninle söyleşmiştik; bir Armağan Kitap hazırlığı içindeydik; adına oluşturduğumuz Gönüllüler ile Fransa da alan çalışmaları yapacaktık. Epik bir oyun oynadın bize; düşü kırdın Anne; Armağan Kitap artık Anı Kitap olacak.
Yeryüzü gövdeni geri çağırdı Anne; acıktım, dedi; sen de son âşığın ölüm ile buluştun. Yaşarken sana bağırmış mıydı ölüm, azarlamış mıydı seni? Tam hatırlamıyorum. Yapmış da olabilir: Yaşama bağırma hakkını hep kendinde görmüştür de ondan. Son aşkın ölümle seviştiğinde Anne hiçleştin; kusursuzlaştırılarak doğuran hiçliğin bir parçası, yani ölüm oldun. Artık yaşama yaşam verebilirsin. Hiçliğin gölgesi yaşam olduğuna göre ölüm yaşama âşıktır. Söylencelerde kimi kez gölgelerin korktuğuna tanık oluruz: O zaman soralım; gölgeler korkar mı?, diye. Gölgelerin korkusu şüphesiz bir gerçekliktir. Canın gölgesi beden, bedenin gölgesi can ise eğer ölüm dediğimiz şey can gölgesinin iptalidir. Geriye bedenin gölgesi kalır. Canın gölgesi durumunda iken yani yaşarken nasıl korktuğumuzu ya da korkunun ne olduğunu hemen algılarız. Öyleyse ölümden sonra geride kalan can, yani bedenin gölgesi de korkar: Bir bedene sahip olamama korkusu gölgenin temel endişesidir. Böyle düşündüğümüzde Beden! Beden!, diye feryat ettirmeyeceğiz seni Anne: Haberiniz olsun. Irène Mélikoff, Aleviliğin geçmişini geleceğe uzatmak üzere büyüten bir anneydi.
Biz Onun bu yolda büyüyen çocuklarıyız; O ağaç ise biz, ağaç olma amacını içinde taşıyan tohumlarız. Düşüncelerini düşüncemizde özümseyebilirsek eğer yarın düşüncelerine don olabiliriz: Dondan dona taşınarak seni ölümsüzleştirebiliriz Anne; biz yaşarken diriliriz, seni de Hakk a yürüdükten sonra diriltebiliriz. Daha biz ilk gençlik yıllarımızı sürerken Anne sen, yasaklı kültürümüzün kaynakları üzerinde gezindin.
Özverili bir çabayla sesimizi, görüşümüzü ve davranışımızı saptadın. Bunları bir bilim-insanı titizliğiyle inceledin-irdeledin, güncelleyip bizlere sundun.
Bâtıni zeminde aydın duruşunun ne demek olduğunu; "Ben bir araştırmacıyım benim rolüm inanmak değil, gözlemek ve anlamaya çalışmaktır" sözlerinle bizlere bellettin. İyi ki bellettin Anne, biz bu sözlerin izinde çoğaldık; halde canlandırılmaya çalışılan aydına gereksinme yoktur, yargısını kırdık. Aydının görevini tanımlarken tipini de betimledin Anne: Batının akılcı, olgucu kısacası burjuvazinin ilerici dönemine ilişkin XVIII. yy aydınlanmacılığını benimsemiş, üstyapısal bir kültür ilericisi durumunda bulunan ve halkına yabancılaşan aydın kimliğini aşmamız gerektiğini belleklerimize kazıdın. Bu tür aydınların küçümsediği, Doğulu insanın nesnel kaynaklarına, bu nesnellikten soyutlanan ve bir ölçüde bağımsızlaşan inanç alanlarına yönelmeyi aydın olmanın olmazsa olmaz koşulu sayan aydın tipini bize örnek gösterdin.
Örneğe uyduğumuzda aydınlar katında gerçek bir trajedi yaşayacağız Anne. Aydınlar aydınlıktan korkacak; aydın olanlarla olmayanlar ayrılacak.
O zaman biz şöyle bağıracağız Anne: Özgürlük, özgürlük diye haykırıyordunuz; alın size özgürlük; ama unutmayın bu altüst oluşta siz de bedel ödeyeceksiniz. Aydınlarımız özgürleştiği gün aydın geçinenlerin çoğu tepetaklak olacaktır. Uyarması gereken aydınımız uyuyor ya da uyutulmuş, taban ise uykuda: Uykudaki uyuyanı biz şimdi nasıl uyandıracağız Anne? Biliyorum vicdanımızı yokladığımızda, Alevi felsefesini anımsatarak Uyur İdik Uyardılar dediğini duyacağız.
Vicdanımıza uyacağız, kötüye el çırpmayacağız ve zil sesini duyurmaya çalışacağız. Miracın Kutlu olsun Anne: Ölümle evlendin; seneye bugün evlilik yıldönümünüzü kutlayacağız. Esat Korkmaz
AABK.----------------Alevi.com
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder