10 Şubat 2009

'Humeyni Aydınları Aldattı'

'Humeyni aydınları aldattı'

Şah'ı devirdikten sonra iktidarı mollaların ele geçireceğini hiç düşünmemiştik. Her şey çok çabuk değişti. Humeyni Paris’te İran’a demokrasinin gelmesi, kadınlara eşit haklar verilmesi gibi herkesin şaşkınlıkla karşıladığı açıklamalar yapıyordu. İranlı solcuların veya aydınların büyük bir kısmı Humeyni'yi desteklemeye başladılar.

Güner Yüreklik

Cumhuriyet- 9 Şubat, İran’daki molla rejiminin iktidarı ele geçirişinin 30. yıldönümü. O günden bugüne, 30 yıldır Berlin’de sürgünde yaşayan İranlı yazar Bahman Nirumand, 1979’da Şah’ı devirdikten sonra mollaların nasıl başa geçtiklerini ve yenilgilerinin nedenlerini, çıkardıkları dersleri Cumhuriyet’e anlattı:

- Siz 30 yıldır sürgünde yaşıyorsunuz. Daha önce, Şah döneminde de 14 yıl Almanya’da sürgündeydiniz. Toplam 44 yılınız ülkenizden uzakta, Almanya’da sürgünde geçti. Oysa Şah’ın ülkeyi terk etmesine yol açan İran’daki büyük halk ayaklanmasına liderlik yapmış, yıllarca özlemini çektiğiniz özgürlüğe ve demokrasiye kavuşmak üzereydiniz. Ama olmadı ve elde etmek üzere olduğunuz bir zaferi mollaların emrine teslim ettiniz. 16 Ocak günü İran Şah’ı Rıza Pehlevi ülkeyi terk ettikten sonra, 30 Ocak günü Humeyni, Paris’teki sürgünden Tahran’a geri döndü ve 9 Subat günü de İslam Cumhuriyeti’ni ilan ederek ülkeyi yeni bir diktatörlüğün peşine taktı. Şimdi o günleri anımsadığınızda neler hissediyorsunuz ve bu tarihi yenilgiden ne gibi dersler çıkarıyorsunuz?


- Bu duyguları anlatmak çok zor. Ama insanı kahreden, acı veren duygular olduğunu söyleyebilirim. Sizin de belirttiğiniz gibi, 25 yıllık bir diktatörlükten sonra hedefe ulaşmak üzereydik. Hatta, Şah’ın ülkeyi terk etmesiyle hayalini kurduğumuz zafere ulaşmıştık da. Ama bir anda her şey değişti ve ben tekrar ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Bu benim yaşamımın çok acı bir dersi oldu. Ne olup bittiğini, elde ettiğimiz bir zaferi kıl payı nasıl kaçırdığımızı anlamamız yıllar sürdü. Sonunda gerçekleri kabullenmek zorunda kaldık ve bu tarihi yenilginin gerçekçi bir muhasebesini yaptık. Şimdi yeniden, Şah döneminde olduğu gibi elimdeki bütün olanaklarla demokrasi mücadelesi veriyorum.

'Çıkardığım dersler'

- Mollaların diktatörlüğüne son verebilecek misiniz? Umudunuz var mı? 1979’daki yenilgiden ne gibi dersler çıkardınız?

- Şah’ı devirdikten sonra iktidarı mollaların ele geçireceğini hiç düşünmemiştik. Her şey çok çabuk değişti. Bunda bir dizi rastlantının da büyük rolü oldu. Bir devrimin gidişatını rastlantıların da belirleyebileceğini öğrendim. Eğer, gerçekleri görmeyen bir ütopi ile hareket ederseniz başarıya ulaşamazsınız. Örneğin bu, yaptığımız önemli bir hataydı. Hepimiz o zaman daha çok gençtik, tecrübesizdik. Kafalarımızdaki ütopi, ayaklanmadan sonra sosyalist bir İran kurmaktı. Oysa bu ütopinin gerçeklerle ilgisi yoktu. Başta biz solcular, o zamanki İran halkını, İran halkının yapısını tanımıyorduk. Şah diktatörlüğünü karşımıza almıştık, başka bir şey düşünmüyorduk. Halk ne düşünüyor, onların beklentileri, ihtiyaçları neler, bunları pek dikkate almamıştık. Kısacası İran halkını tanımıyorduk. Halkın beklentilerine, taleplerine cevap vermeyen, bunları dikkate almayan bir devrimin başarıya ulaşması imkânsız. Halkın sadece bir kesiminin istemleri doğrultusunda hareket ederseniz bu da başarıya ulaşamaz. Sonra, şiddet uygulayarak bir hedefe ulaşılacağına da inanmıyorum artık. Şiddet yoluyla kurulan rejimlerin kalıcı olmadığını tarih gösterdi bize. Önemli olan halkın aydınlatılmasıdır. Aydınlanma olmadan toplumsal kalkınma, demokratik ilerleme de olmaz. Halkı toplumsal değişikliklerin gerekli olduğuna inandırmak ve bu doğrultuda halkla birlikte uzun süreli bir mücadele vermek gerekiyor. İşte 1979 yenilgisinden çıkardığım dersler bunlar.

‘Şah'ı deviren halk mollaları da devirecek'

- İran İslam Cumhuriyeti’nin 30 yıl ayakta kalmasını neye bağlıyorsunuz?

- Savaşlara ve dış güçlerin, başta ABD’nin, savaş-yaptırım tehditlerine.. 1980’de ABD’nin direktifi ile Saddam Hüseyin’in İran’a saldırmasıyla başlayan ve 8 yıl süren savaş, Humeyni’nin yerini daha da sağlamlaştırdı. Onun için Humeyni’nin kendisi bu savaş için “Allah’ın lütfu” derdi. Milyonlarca İranlı genç, bütün millet, bu savaş için seferber oldu, molla rejiminin baskıları ikinci plana itildi, hatta unutuldu. Savaşa ya da molla rejimine karşı çıkan on binlerce İranlı ise derhal idam edildi. Yani savaş, bir yandan İran halkının mollaların peşinde bütünleşmesini sağladı, diğer yandan molla rejimine karşı olanların savaş bahane edilerek yok edilmesine hizmet etti.

- 30 yılını tamamlayan mollalar sizce daha ne kadar iktidarda kalırlar? Umudunuz var mı?

- Tabii ki var. Ama bu kez daha ihtiyatlıyım. Her şey bir anda olmuyor. Zamana ihtiyaç var. Halkıma güveniyorum, Şah’ı deviren bu halk mollaları da indirecektir. Yeter ki İran dış güçler tarafından sürekli savaşla, yaptırım uygulamayla tehdit edilmesin. İran tehdit edildikçe mollalar iktidardaki yerlerini daha da sağlamlaştırıyorlar. Ama İran’da son yıllarda mücadele veren sivil toplum kuruluşları çok önemli mesafeler katettiler. Ben halktan gelen, halkla bütünleşmiş bu hareketin başarılı olacağına inanıyorum.



‘Mollaların iktidarını beklemiyorduk’


- Humeyni devrimi bekleniyor muydu?

- Hayır, kesinlikle beklenmiyordu. 70’li yılların ortalarından itibaren İran’da Şah’a karşı bir hareket başlamıştı. Ancak bu hareket işçi-köylülerden ya da yoksul-fakir halktan gelmiyordu. Tam tersine, petrolden zengin olmuş bir tabakadan veya zengin olma umutları besleyen orta sınıftan geliyordu. Bunlar iktidarda söz sahibi olmak istiyorlardı. Her şeye kendi karar veren Şah rejimi, bu sözünü ettiğim kesim için bir engeldi. Onlar daha da zengin olabilmek için eşitlik, demokrasi talep ediyorlardı. Şah’a karşı halk ayaklanması böyle başladı.

İlk protestolar öğrencilerden, aydınlardan geldi. O dönemde hareketin İslamcılarla yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktu. Başlangıçta, 1953’te CIA tarafından düşürülen Musaddık’in başlattığı ulusalcı hareketin bir devamı gibiydi.

‘Peris'ten özgürlükçü açıklamalar yapıyordu'

Tam da bu Şah’a karşı hareketin güçlendiği bir sırada, durduk yerde, hiçbir neden yokken bir gazete, kimsenin tanımadığı Humeyni hakkında, kendisini yerden yere vuran, hakaretler yağdıran, İslami inançlarla alay eden bir haber yayımladı. İlk kez Humeyni adı bu gazete sayesinde duyuldu. Humeyni o günlerde Irak’ta sürgünde yaşıyordu. Gazete bu haberi yayımlayınca İranlı Şiiler ayaklandılar. Neden, kimin direktifi ile bu gazetenin Humeyni aleyhine böyle bir haber yayımladığı bugün hâlâ anlaşılmış değil.

- İranlı Şiiler ayaklanınca ne oldu?

- İran Şah’ı, Saddam Hüseyin’den Humeyni’yi sınır dışı etmesini istedi. O da Şah’ın bu isteğini yerine getirdi. Hiç beklenmedik bir şekilde Fransa Humeyni’ye politik sığınma izni verdi. Humeyni Paris’e yerleştikten sonra yaptığı açıklamalarla da bir anda dünya basınının odak noktası oldu. İşkencelerin sona ermesi, gizli servisin kaldırılması, İran’a demokrasinin gelmesi, kadınlara eşit haklar verilmesi gibi herkesin şaşkınlıkla karşıladığı açıklamalar yapıyordu. Bütün dünya Humeyni’yi konuşur olmuştu. İranlı solcuların veya aydınların büyük bir kısmı Humeyni’yi desteklemeye başladılar. Humeyni modern, demokrat bir din adamı olarak görülüyordu.

İşte bu gelişmelerle birlikte İran’daki İslami kesim ön plana çıkmaya, Şah’a karşı ayaklanmada öncü rolü oynamaya başladı. İran’daki binlerce din adamı camilerdeki vaazlarında halkı Şah’a karşı ayaklanmaya katılmaya, isyana çağırdılar. Bu arada Humeyni’nin kendi sesinden kasetleri de kaçak yollardan sık sık ülkeye sokuluyor, bu kasetler bir anda binlerce camiye dağıtılıyordu. Camiler parti merkezlerine dönüşmüştü ve çok iyi organize olmuşlardı. Şah’a karşı ayaklanan diğer güçler, Humeyni yandaşları kadar organize ve disiplinli değillerdi.

Humeyni ve yüz binlerce molla artık Şah’a karşı ayaklanmada itici ve belirleyici güç haline gelmişlerdi. Dizginler onların eline geçmişti. Biz ise hâlâ Humeyni’nin demokrat bir din adamı olduğuna inanıyor, “Şah devrilsin yeter” diyorduk.

PORTRE / BAHMAN NİRUMAND


1936 Tahran doğumlu. Orta ve yükseköğrenimini tamamlaması için 14 yaşında Almanya’ya gönderildi. Liseyi bitirdikten sonra Alman Dili ve Edebiyatı, Felsefe öğrenimini yaptı, 1960’ta İran’a geri döndü, Tahran Üniversitesi’nde doçent olarak çalışmaya başladı. Şah rejimine karşı eylemleri nedeniyle 1965’te ülkeyi terk etti, Almanya’ya geldi. Almanya’daki 68 öğrenci hareketinin öncülerindendi. Rudi Dutschke ile sonradan Kızıl Ordu Fraksiyonu’nu (RAF) kuran Ulrike Meinhof’un yakın arkadaşıydı.1979’da Şah yıkılmadan kısa bir süre önce tekrar İran’a gitti ve son 1.5 yılı yeraltında olmak üzere toplam üç yıl İran’da kaldıktan sonra, bu kez molla rejiminden kaçarak yine Almanya’ya sığındı. İran’daki Molla Rejimi, siyasal İslam, ya da Körfez Savaşı üzerine çok sayıda kitabı yayımlandı. Kitaplarından biri “İran’da Soluyor Çiçekler” adıyla Türkiye’de Belge Yayınları’ndan çıktı.

Cumhuriyet

10 Şubat 2009

Hiç yorum yok: