Sağlıkta dönüşüm devam ediyor
Ata Soyer-ata.soyer@deu.edu.tr
Önümde bir belge var; Sağlık Bakanlığı’nın Ocak 2009 tarihli Sağlıkta Dönüşüm Programı belgesi. Altında, Recep Akdağ imzası var.
Belge, 2003’te AKP tarafından başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın gelinen noktadaki durumunu irdeliyor. Ben burada bazı noktalara değinebileceğim.
“Programın Yürütülmesinde Risk Oluşturan Üç Ana Problem” olarak;
“1. Sağlık iş gücü sayısal yetersizliği,
2. Finansmanda Hazine-Maliye-SGK arasında sağlık koordinasyon yetersizliği,
3. ‘Dönüşüm’ün sağlık harcamalarını ‘ölçüsüzce’ artırdığı şeklindeki düşünce” belirlenmiş.
Şimdi bu tespitlerin alt başlıklarına bakalım: “Doktor, hemşire, sağlık iş gücü sayısal olarak yetersizdir.” Özü doktor sayısı yetersiz, saptama bu.
Peki ne yapmalı? Bu konuda da söylenen şu: “Problem kamuoyuna mal edilmiş ve ortak çalışmalar sonucunda YÖK çözüm yolunda adım atmaya başlamıştır. Konu daha da geliştirilmeye muhtaçtır.”
Olay şu; hükümet, ülkedeki en önemli sağlık sorunu olarak hekim ve sağlık personeli yetersizliğini görmüş. Her şey “harika”, bir tek “hekim sayısı eksik”. Bu fevkalade(!) tespitle, önce halk ikna edilmiş; hatta halk o kadar ikna olmuş ki, yetersiz sayıda olan hekimi gördüğü yerde “bir tane çakar hale gelmiş!” Çünkü hükümete göre her şeyin sorumlusu, hekimler ya. Vurun abalıya. Allah’tan YÖK de ikna olmuş, yılda 4 bin 500 olan mezun sayısını 6 bin 500’e çıkarmış. Ama bu da yetersiz, bakana göre. Daha da artırılmalı. Ki, doktor bulamayıp dövemeyenler strese girmesin. Elinin altında daha fazla bulursa, daha kolay stres atabilir! Şaka bir yana, Yine Türkiye’de hemşire sayısı yetersizse, yüzlerce işsiz hemşireyi nasıl izah edecekler? TTB, 2008’de yayınladığı raporla ülkedeki hekim sayısının yeterli olduğunu bilimsel olarak gösteriyor. Görmek isteyene tabii.
Bir başka tespit: “Sosyal Güvenlik Kurumları özel sektörden hızla ve yaygın olarak hizmet almaya başlamış ve beraberinde, özellikle doktorlara özel sektörce çok yüksek ücretler verilmeye başlanmıştır.” Bu tespite yönelik çözüm de şu: “Özel sektörün genişlemesi gelişmiş Batılı ülke örneklerinde olduğu gibi dengeli bir planlama altına alınmıştır. Bu planlamanın arkasında kararlıkla durulmalıdır.” Öncelikle tespit, doğru. Hakkını verelim. Ama arkasından da soralım: Şimdi mi aklınıza geldi? Biz vakti zamanında söylemiştik; kamu sağlık hizmetlerini çökertir, özele teşvik yağdırırsan, arkasından da kamu kaynaklarını akıtarak bir sağlık piyasası oluşturursan, hizmet satın alma modeli kaçınılmaz olarak özel sektörü büyütür! Nitekim de öyle olmuştur. Sağlık piyasası-hizmet satın alma-özel sektörün şişmesi-harcamalar dengesinin bozulması kısırdöngüsü, bilinen bir gerçeklik olarak ülkemizde de yaşanmıştır. Şimdi bu işin müsebbipleri, neden oldukları sonuçtan yakınıyorlar. Oh ne alâ! Çözüm de, kaçınılmaz olarak, kontrollü piyasa olarak bulunmuş. Parayı bas, piyasayı oluştur. Kamuda gelecek görmeyen yüzlerce sağlık çalışanı, sana inanıp piyasaya dalınca, “Ee çok oldu, siz de çok para verip dengeleri bozuyorsunuz” diye, oyunun kurallarını, tam oyunun ortasında değiştir. Şimdi olacak şu; sağlığa akan para ile yaratılan piyasada herkese para yok kardeşim, önce büyüklere. Küçükler, onlardan arta kalanla yetinecek ya da kapanacak. Ve de, bir ucuz emek ortamıyla bu sağlanacak. Sağlık tekellerinin çıkarları doğrultusunda bir halkçılık ve kamuculuk yapacak, vekalet de.
Tespit 3: “Bu maliyet artışı vatandaşa yansıtılarak çözüm bulmaya çalışılmakta, bu arada vatandaş, finansal riske girerek mağdur ve gayrimemnun hale gelmektedir.” Ya çözüm? “Özel sektörün ilave ücret almasına yüzde 30 tavanı getirilmiştir. Hastaneler sınıflandırılarak tavanlar daha hakkaniyetli ve kaliteyi teşvik edecek şekilde değiştirilecektir.” Türkçesi; “Kardeşim, vatandaştan hepiniz çok para alıyorsunuz, onlar da bize kızıyor. Bundan sonra sadece çok kaliteli olanlar, yani çok büyük/zengin sağlık kurumları çok para alacak, diğerleri bizim belirlediğimiz sınırların dışına çıkamayacak. Yani, paralar tekellere.”
Kanıt mı? Demiştik ki, AKP ile birlikte sağlığa akan kamu payı 8-9 milyar dolardan 27 milyar dolara (toplamda 40 milyar dolar kadar) çıkmıştı. Biz bu paranın, ilaç ve özel hastane ağırlıklı özel sektöre akıtılarak bir sağlık pazarı oluşturulduğunu ifade etmiştik.
İşte bir kanıt: Turkish Time adlı dergi, en büyük 250 hastanesini yayınlamış. İki yıl önce 307 olan özel hastane sayısı 387’ye çıkarken, iki sene önce 2 hastanesi olan Medical Park grubu hastane sayısını 11’e ve yatak sayısını 1660’a çıkararak ilk sıraya oturmuş. Onu Universal Hastane Grubu, Medicana Grup, Acıbadem Grubu ve Amerikan Hastanesi izlemekte. Vatandaşın çok memnun olduğu “istediği hastaneye gidebilme” hakkı! Büyüklerin daha büyümesi ile sonuçlanmış, özel hastanelere akan para, üniversitelere giden parayı geçmiş. Bir diğer kanıt, ilaç tüketimi ile ilgili. 2003’te 789 milyon kutu olan ilaç tüketimi, 2008’de iki misline çıkarken, kamu ilaç harcamaları yüzde 20 artmıştır. İlaç ve özel -büyük- hastane şirketlerini büyüten sağlık piyasası oluşturma süreci maliyetli çıkınca, bunların nedenlerini değil sonuçlarını öne çıkaran bir tespitler silsilesi ve yine büyüklerin önünü açan çözümler. Yakışır yani!..
Evrensel Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder