21 Mart 2009

Aleviler siyasetteki etkisini arttırıyor

Aleviler siyasetteki etkisini arttırıyor

Aleviler siyasetteki etkisini arttırıyor

Turan Eser'in geçtiğimiz günlerde özeti yayınlanan demeçlerinin tamamı ilk olarak Renkhaber'de...


19 Mart 2009 14:38

Türkiye'de inanca dayalı kimliklerin siyasal karar alma süreçlerinde ne derece etkin olduğunu düşünüyorsunuz?

Oldukça yüksek ve yaygın olduğunu düşünüyorum. Çünkü cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren, Osmanlı siyasetinde egemen olan dine dayalı kimlik siyaseti korunmuştur. Cumhuriyet tarihi boyuncu siyaset kurumları, devlet Sünniliğine dayalı Hanefi inancını korumuş ve kollamıştır. Hanefi inancı da, siyasetten nemalandığı için, siyasi partileri, siyasal alanı oylarıyla beslemiştir. Her ne kadar çok partili sürecin siyasal partileri kimlik eksenli siyaset yapmadıklarını iddia etseler de, aslında dinin ve siyasetin karşılıklı çıkar ilişkilerini sürekli korumuşlardır. Dolaysıyla, özgürlükçü laiklik, evrensel hukuk, emeğin hakkı, barış, demokratik cumhuriyetin yaratılması ve sosyal devlet için siyaset yapmak yerine, dini besleyen, siyasal ve ekonomik alanda dinin hegemonik güç olmasını sağlayan siyaset tarzı benimsenmiştir. Böylece Sünni-Hanefi inanca dayalı değişik cemaatlerin ve tarikatların örgütlü gücü siyasal alan ve siyasi partiler üzerindeki yaptırım gücü giderek güçlenmiştir. Dün AP, DP, ANAP, DYP, RP ve bugün AKP içinde ve üzerinde inanca dayalı kimlik siyasetinin belirgin ve etkili olduğunu biliyoruz. Her ne kadar Recep Tayip Erdoğan "kimlik siyaseti yapmıyoruz" diye mesaj verse de, bal gibi dine dayalı kimlik siyaseti yapıyor. Gülen Tarikatının, diğer cemaatlerin desteği ve etkisi olmadan AKP'nin bu güce sahip olması beklenebilir mi? AKP inanca dayalı kimlik yaptığı için siyaset toplumsallaştırıyor. Siyasetin evrensel ilkelerini ve faaliyet alanlarına dair politik programında dolayı oy toplamıyor. Çünkü Türkiye'de siyasetin sosyolojik analizleri bize, siyasetin demokrasi, özgürlükler, emek, yoksulluk, işsizlik sorunu, barış, hukuk, ekonomik, çevre, kadın, eğitim ve sağlık gibi toplumsal ihtiyaçlar üzerinde değil, daha çok dini kimlik üzerinden siyaset yapıyor. Siyasetin zemini, emek ve sermaye ilişkisinde, sözde bir laik-anti laik çatışmasına sıkıştırılmıştır. Sözde diyorum çünkü, kendilerini laik cephe olarak tanımlayan siyasal partilerde İmam Hatip okulları, kuran kursları açtı, laik okullarda zorla din dersi verilmesine itiraz etmedi, Diyaneti gerek bütçe, gerekse kadro olarak güçlendirdiler. Bugün çarşaf ve kuran kursu açılımı, tarikatlarla hoş geçinmek, hem CHP'nin, hem de AKP'nin ortak siyaset yapma tarzıdır. Bu nedenle Türkiye'de siyasetin dili, emek dili, barış dili, hukuk dili, eşitlik dili ya da sosyal politik bir dil değildir. Siyasetin dilini besleyen kaynaklar bellidir. Hurafeler, kutsal değerler ve simgelerdir. Yani etnik ve dinsel kimlik siyaseti, siyasi alanı tarif eder hale gelmiştir. Özetle ifade edecek olursam, siyasetin evrensel ilkeleri ve değerleri, kimlik siyasetinin potasında yok edilmiştir.

Alevi kimliğini bu anlamda ne ölçüde belirleyici görüyorsunuz? Daha önceki Alevi partisi girişimlerinin başarısızlığını nasıl yorumluyorsunuz?

Alevi toplumu bugüne kadar hiç bir koşulda inançsal kimliği üzerinde bir siyaset tarzı geliştirmemiştir. Bu nedenle siyasi alanda, inançsal kimliği üzerinde var olmayı ya da etkili olmayı hiçbir dönemde tercih etmemiştir. Aleviler her dönemde yurttaş kimliği üzerinde siyasette varolmayı tercih etmiş ve benimsemiştir. Etnik ve dinsel kimlik ekseni üzerinde, siyasette varolmanın en cazip olduğu Türkiye'de, Aleviler siyaset zeminini düşünsel olarak, siyasetin asli unsurları ve ilkeleri üzerinden belirlemiştir. Örneğin 1920'li yıllar ve 1950'li yıllar arası, halifeliğe, şeyhülislama dayalı teokratik rejime karşı, cumhuriyet, laiklik zemini üzerinde siyasallaşan Aleviler, 1950 ve 1970 yıllarda, Cumhuriyet ve laiklik mücadelesinin yanına, bu dönem de daha da belirginleşen siyasetin dinselleştirilmesine karşı, sosyal demokrat eksende özgürlükler, eşitlik talebini yükseltmiştir. 1970 ve 1980 döneminde ise, sermaye sınıfının sömürüsüne ve sendikal örgütlenme yasaklarına karşı, bu taleplerinin yanına emek mücadelesini, demokrasi mücadelesini yerleştirerek, solun ve sosyalistlerin yanında yer almıştır. TİP'in güçlenmesinde ve meclise girmesinde önemli rol oynamıştır. 1980 sonrası, özellikle Madımak ve Gazi katliamından sonra, Alevi hareketi örgütlenerek, mücadelesinin merkezine Alevilerin kültürel kimlik haklarını elde etmek için, eşit haklar ve farklı kimliklerin eşit koşullarda, kardeşçe bir arada yaşaması talebini yerleştirmiştir.
Kısaca Aleviler bugün, Cumhuriyet, laiklik, özgürlükler, eşitlik, emek, demokrasi, barış ve kültürel kimliklerinin tanınması için eşit haklar mücadelesini alan olarak tarif etmiştir.
Ayrıca Kürt sorunda şiddetten arındırılmış bir Türkiye için barış talebinin de savunucusu olmuştur.

Dolaysıyla 1966 yılında kurulan ve "Alevi Partisi" olarak algılanan BP'nin (sonra Türkiye Birlik Partisi) aslında kurucularının Alevi kökenli olması, parti ambleminin Alevi değerlerini çağrıştırmasının ötesinde Alevi inancına ait bir etkileme gücü göremezsiniz. Çünkü TBP'nin düşünsel çizgisi ve politik programı bir inanç partisinin, kimlik partisinin programı değildi. Bu partinin talepleri arasında Alevi inancına özgü spesifik bir talep yer almamıştır. Barış Partisi projesi de, program ve talepleri itibariyle bir inanç ve Alevi partisi değildi ve olmadı. Bu nedenle "Alevi partisi" olarak algılanan bu girişimlerin başarısızlığını konjonktürel ve siyasal öngörüsüzlükten kaynaklandığını düşünüyorum.
Zaten dinin siyasallaştırmasının en soğuk yüzünü ve acısını yaşayan Alevilerin, inancını siyasallaştırması asla beklenemez. Çünkü inanç siyasal alana değil, vicdanın alana aittir. Aleviler siyasal alana yurttaş kimliğiyle ve dağınık şekilde katılmayı tercih etmiştir. Belki bu yüzden kimlik siyasetlerinin baskısından kurtulmamıştır. Şimdi ise Aleviler örgütlüdür. Kimlik siyaseti yerine Cumhuriyet, laiklik, özgürlükler, eşitlik, emek, demokrasi, barış ve kültürel kimliklerinin tanınması için eşit haklar mücadelesini hedefleyen bir siyasi program ve parti fikrine daha sıcak bakacaktır.

Alevilerin mevcut laiklik eksenli gerilimde CHP ile yakın gözükmesini neye dayandırıyorsunuz?

Bu sanırım dışarıdan yanlış algılanan bir resim. Çünkü Alevileri CHP'nin yanına sürükleyen koşulların başında, 12 Eylül Anayasasının anti demokratik hükümleridir. Baraj sistemi ve siyasi partiler kanunu bunlardan biridir. Diğer bir sebep ise, Türkiye'de solun siyasal alandaki gücünün marjinal olmasıdır. Solun siyaseti toplumsallaştıramaması, toplumu da siyasallaştıramamasındandır. Bu durumda sol ve sosyal demokrat seçmenlerin gericilik ve siyasal İslam karşısında, "oyum boşa gitmesin" kaygısı sonucu, Alevi seçmen CHP'nin yanında görünmektedir. Siyaset alanı, solsuz kalmıştır. Yani ülkemizde ciddi anlamda kitlesel bir sol seçenek yaratılmamıştır. Pragmatizm seçmen tavrını belirlemiştir. Yani siyasal alandaki sol ve sosyal demokrat seçeneksizlik, CHP'den sol parti, Baykal'dan da solcu yaratmaya çalıyor. CHP ise „solculuk ve sosyal demokrasi" adına bugün, TCK'nın 301. maddesini, %10'lun baraj sistemini, halkın değil, elitlerin taleplerini, barışı değil, savaşı, evrensel hukuk, özgürlükler için değil, çarşaf ve kuran kursu için açılım savunan CHP, babamın 1995 yılında delegesi olmaktan gurur duyduğu CHP değildir.
Kopenhag siyasi kriterleri ekseninde AB üyeliğe karşı çıkan bir CHP ile de, benim 16 yaşındaki oğlumun barışık olması mümkün değildir. Sol ve Sosyal Demokrat kimlikli yeni bir sol kitle partisi seçenek olarak kurulduğunda, CHP'nin yanında görünen Alevilerin ilk tercih edeceği adres olacaktır.

Özetle ifade edilecek olursam, Alevilerin CHP'ye yanında görünmesinin en önemli sebebi siyasi seçeneksizliktir. Türkiye'yi seçeneksizlikten, toplumsal kesimlerin katılımcı olduğu ve onların iradesinin doğrudan yansıdığı siyasal proje kurtarır. Bu proje farklı toplumsal kesimleri kucaklayacak, ayrımcılığa, dışlanmışlığa ve öteki yaratmaya karşı, toplumsal uzlaşmayı adalet, hukuk, demokrasi, eşit haklar üzerinden tarif ederek ortak paydalarda bir arada yaşama kültürünü savunacak, solun ve sosyal demokrasinin evrensel ilke ve kültürü ile şekillendirilmiş güçlü bir kitlesel sol partiyi inşaya girişmesiyle mümkündür. Alevileri CHP'den koparacak olan da bu projedir.

Peki, "laikliği korunmak" adına siyasal alandaki yaşanan çatışmada ve tartışmada, Alevilerin taraf olduğu pozisyonu nasıl konumlandırıyorsunuz?

CHP "Türkiye laiktir, Laik kalacaktır" görüşünü savunurken, Alevi hareketi Türkiye'nin laik bir ülke olmadığı ifade etmektedir.
Özellikle AKP ile CHP arasında süregelen ve toplumsal kesimleri ilgilendirmeyen, gerilim ve çatışma üreten siyaset, toplumun gündemindeki can alıcı ve gerçek sorunları örtmeyi hedefliyor.

Alevilerin gericilik karşısında laiklik ve teokrasi karşısında cumhuriyeti savundukları, hatta bu konuda çok hassas oldukları doğrudur.
Fakat Alevi hareketinin savunduğu laiklik ve cumhuriyet anlayışı, MHP'nin, AKP'nin ve CHP'nin savunduklarından çok farklıdır.
Alevilerin laiklik anlayışında özetle, dinin sadece devletten değil, siyasetten, ekonomiden ve hukuksal alandan tamamıyla arındırılmasını savunurken, AKP, MHP ve CHP'de ise bu durum tam tersidir. MHP, AKP ve CHP dinin devlet tarafından örgütlenmesini, denetim altına alınması, eğitimde din ve dindar üreten zorunlu din dersini ve imam hatipleri savunurken, siyaset, ekonomi ve hukuk üzerindeki dini vesayetin diyanet ve Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından sürdürülmesine itirazı yoktur.
Hem AKP, hem de MHP ve CHP 12 Eylül Anayasasıyla yüzleşmekten kaçınmıştır.
Milliyetçilik, dindarlık, muhafazakârlık ve ulusalcılık üzerinden siyaset yapan partilerin tümü, Diyanet, Kuran Kursları, Zorunlu Din Dersi, İmam hatipler konusunda, küçük nüansları olsa bile, özü itibariyle aynı düşüce akımından beslenirler. Bu akım ise, Türk İslam Sentezidir. Kamuoyunda cereyan eden "laik-anti laik çatışması" sadece bir siyasi tiyatrodur. Gerçek ise halkın dünyasında yaşanandır. Toplumun siyasallaşma zemini, korku, ayrımcılık, ötekileştirmek, çatışma, dini ve etnik kutsallıklar olmamalıdır. Şeriat, darbe ve laik - anti laik çatışmasına indirgenmiş siyaset, Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretemez.

Peki laikliği korumak..

Olmayan bir laikliğin korunması zorunluymuş gibi gösterilmemelidir. Bunun için çatışma alanları üretilmemelidir. Olmayan şeyi korumak değil, siyasal İslamcı yapıların güçlenmesine, gericiliğin yükselmesine, devletin kamusal hizmet ve imkânlardan beslenerek iktidar olmasına zemin sağlayan anti laik uygulamaların, kurumların, kamusal ve siyasal alandan temizlenmesine acil ihtiyaç vardır. Olmayan bir şeyin korunması siyasi ve hukuki komikliktir. Devletin ürettiği resmi Sünni-Hanefi inanç kimliği, şimdi devleti ve siyaseti etkisi altına almıştır. Bu nedenle, gericilik ve ayrımcılık üreten devlet laikliğini korumayı değil, inancı siyasal alandan alıp, bireyin vicdanına koyan, tüm farklı inançlara eşit mesafede duran, ayrımcılık değil, dayanışma ve karşılıklı saygıya dayalı diyalog üreten özgürlükçü laikliğin inşasına ihtiyaç vardır.

AKP, MHP ve daha önce kimi sağ partilerin Alevilere yönelik açılımlarını nereye oturtuyorsunuz?

Her iki siyasi partinin Alevilere ilişkin bugünkü açılımlarını değerlendirirken, geçmiş politik yaklaşımlarıyla birlikte değerlendirmek gerekir. AKP ve MHP bu topraklarda kendisini etnik olarak Türklük, inançsal olarak Sünni- Hanefi İslamcılık üzerinden inşa eden siyasi geleneğin devamcısı konumundadırlar. Bu nedenle siyasetin dilinde ve hizmetinde egemen olan bu etnik ve inançsal kimliktir. Kimlik siyasetlerinin devamcısı olan AKP ve MHP Türkiye'de etnik ve dinsel açıdan ayrımcılık üreten politikaların adresleri olarak, her iki partinin de Alevilere ve Alevi sorunu karşısında siyasi sicilleri kabarıktır. Milli görüş ve ülkücü akımın 1980 öncesi ve sonrası Alevilere yönelik yaklaşımları, sicillerini görmezde gelerek, bunlarla yüzleşme ihtiyacı hissetmeden, sözde bir "Alevi açılımı" içinde olmaları inandırıcılıktan uzaktır. AKP ve MHP, Maraş, Çorum, Madımak ve benzeri katliamlarla siyasal ve tarihsel yüzleşmenin zorunluluğunu gündeme almalıdır. Son dönemlerde Alevi hareketinin yükselen ve genişleyen mücadelesi konusunda sıkışan sağ ve gerici siyasi odaklar, seçim öncesi, şark usulü kurnazlıklarla beslenmiş siyasi manevralara başvurmaktadır. Aleviler bu siyasi yaklaşımların arkasındaki ruh halini iyi tanıyor. Bu açıdan, Aleviler AKP ve MHP'nin seçmen cari açığını kapatmayacaktır.

Alevilerin siyasal taleplerini de karşılayabilecek özgürlükçü demokrat bir siyasal projenin gerekli ve mümkün olabileceğini düşünüyor musunuz?

Evet düşünüyorum. Bugün Alevi hareketinin, yukarıda saydığım ve mücadelesinin merkezine koyduğu ilkeler etrafında siyasallaşmasını kaçınılmaz görüyorum. Aleviler geçmişte siyasal alana yurttaş kimliği ile edilgen ve siyasi partilerin arka bahçesi statüsünde dahil olurken, artık yurttaşlık kimliği üzerinde, artık aklını ve oyunu siyasete kiraya vermeden, kendisini siyasal alanın aktörü ve motor gücü haline getirebilir ve getirmelidir. Çünkü bugünün Türkiye'sinde ve siyasal alanında sol ve sosyal demokrat partinin ihtiyacı vardır.

Aleviler cumhuriyet tarihi boyunca siyasetin mağdur ettiği toplumsal kesim olmuş ve kendilerinde sürekli kimliklerini, siyasal iradelerini "güçlülerin" lehine feda etmesi istenmiştir.
Siyaset kurumlarının bencillikleri ve beceriksizlikleri karşısında 2009 Türkiye'si Alevilerin artık takati ve sabrı kalmamıştır.

Bu nedenle Alevilerin yurttaş kimliğiyle ve örgütsel gücüyle siyasal alana yeni bir soluk, yeni bir kültür ve alternatif sunması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu siyasal alternatif ve seçenek, bir kimlik siyaseti kesinlikle olmayacaktır. Türkiye'yi kapsayacak, tüm toplumsal kesimlerle birlikte hareket edecek, laiklik, cumhuriyet, özgürlükler, emek, demokrasi, barış, evrensel hukuk, yoksulluğa ve yolsuzluğa karşı sosyal devlet projesiyle, kültürel kimlik haklarına eşit haklar, kadın, çocuk, gençlik, çevre sorunlarında aktif bir siyasi projeyi yaratmanın zorunluluğunu Aleviler son dönemlerde daha sık dile getirmektedir.
Alevi hareketi bu sürecin önemli dinamiği olma özelliğine sahiptir. Her siyasal kesim bir tür cemaat duygusuyla kendi aidiyetine göre siyasi tanımlamalara giderken, Alevi hareketi tüm toplumsal kesimleri kucaklayacak "Farklı Ama Birlikteyiz" mesajını veren siyasi projenin yaratılmasına en önemli katkıyı sunacak ve yaratacak durumdadır. Yani Alevileri siyasetin "talisi", "yedeği" ya da "oy deposu" olarak görenlere karşı, cevap olarak sol ve sosyal demokrat kimlikli siyasi bir seçenek yaratacağını ya da yaratılmasına katkı sunacağını düşünüyorum.

Bölünme ve şeriat tehdidinin / korkularının Alevi toplumunun siyasal davranışları üzerinde ki etkisinde bir değişim görüyor musunuz?

Bunun tabii ki etkisi vardır. Çünkü tehdit sahicidir ve vardır. Küresel kapitalizmin işbirlikçisi AKP Türkiye için bir tehdittir. Dini siyasete alet eden, siyasal İslamcı ve Büyük Ortadoğu projesinin savunucusu AKP, Türkiye halkları için tehdittir. Son 7 yıldır ucunda neyin çıkacağı belli olmayan karanlık ve gerici bir siyasi tünelin içindeyiz. Bir yandan "hazır ol" ve diğer yandan "mürit ol" komutları ile karanlık bir korku tüneline tıkılmış durumdayız. CHP, MHP ve AKP gibi statüko partileri sayesinde, toplum siyasetin dışına itilmiş durumda. Oysa tüm toplumsal kesimlerin ve ülkemizin "rahat ol" durumuna geçmesi gerekir. Bunun için hepimizin, siyasi bencilliklerimizden ve benmerkezcilikten kurtulup yeni sol seçeneğin yaratılmasına yardımcı olmak gerekiyor.

Toplumdan ve demokrasiden arındırılmış siyaset kültürünü değiştirmek, siyaseti asli sahiplerine kavuşturmak lazım. Bu seçeneği yaratırken, toplumsal belleğe bulaştırılan resmi korkuya, gurura ve dini referanslara dayalı ideolojik virüslere karşı, demokrasinin, katılımcılığın ve eşitliğin ilkeleri ile tedavi önermek gerekir. Siyaseti kendi dinamikleri üzerinden şekillendirmek zorundayız. Yani toplumu, korku, gurur ve dini telkinler üzerinden değil, demokrasinin evrensel değerleri üzerinden siyasete katabilmeyi başarmak gerekir. Siyasete egemen olan şark usulü kurnazlıklara, dinbazlıklara ve düzenbazlıklara karşı, yeni bir siyaset kültürünü inşa etmek gerekir.

Bu nedenle başta Aleviler olmak üzere, tüm demokrasi sevdalısı sol vicdanlar, korku yaratanlarla, korkuluklar arasına sıkışmadan, tercihini üçüncü bir Türkiye projesini oluşturacak yeni bir sol siyasi kültürden yana açık ve net bir şekilde koymalıdır. Gericilik, düzenbazlık, otoriter ve elitçi yaklaşımlardan beslenen dinci ve etnik eksenli siyaseti aşan bir evrensel sol-sosyal demokrat değerler üzerinden oluşacak yeni siyasi adrese ve kültüre ihtiyaç vardır. Tüm sol ve sosyal demokrat dinamiklerin katılımını kapsayan ve dönüşüme açık tüm güçlerle bir girişim için adım atılmalıdır. Çünkü Türkiye toplumu gerçek anlamada siyasi adresini arıyor! Yeni bir sol-sosyal demokrat kitle partisine acil ihtiyaç vardır. Solun diğer renkleri ise "küçük olsun benim olsun" duygusundan kurtulup, bu projenin yaratılmasına soyunmalıdır.

Alevi kültürü ve felsefesinin yeni bir siyaset alternatifi yaratılmasına zemin oluşturabilecek argümanları taşıma potansiyeli var mı sizce?

Alevi hareketi ve Alevi yurttaşları tüm toplumsal kesimlerin özlemini çektiği, demokratik, laik, bağımsız, özgürlükçü bir Türkiye'nin yaratılması için, yeni bir siyaset tarzının ve siyasal partinin yaratılmasına önemli katkı sunacak bilgiye, birikime, tecrübeye, düşünceye sahiptir. Nitekim Aleviler kendi aralarında bu sorunu tartışmaktadırlar. Aleviler " nasıl bir Türkiye istiyoruz" sorusunun yanıtı bulmak için tartışıyor. Bu tartışmaları sadece kendi içlerinde değil, demokratik kamuoyunun diğer kesimleriyle de sürdürüyor. Alevi hareketi solun tüm renklerini içinde barındırmış, çıkarmış, solu düşünsel olarak beslemiş bir toplumsal harekettir. Son 20 yıllık Alevi hareketi sola ve sosyal demokratlara rehber olacak bir toplumsal örgütlenme yaratmıştır. Alevi hareketi kendi içinde siyasi homojenliği olmayan, ama ortak amaç ve ilkeler etrafında buluşan bir harekettir. Dolaysıyla siyasallaşma için yeterli birikim ve tecrübeye sahiptir. Bu nedenle Alevi hareketi sol ve sosyal demokrat toplumsal dinamikleri yan yana getirecek, Türkiye'yi, milliyetçilikten, gericilikten, siyasal islamdan ve neo liberal politikaların yıkımından kurtaracak ve Türkiye'nin sorunlarına çözüm önerecek toplumcu bir siyasi programı yaratacak güçtedir. Alevi hareketi bu süreci tüm demokrasi güçleriyle, solun ve sosyal demokrasinin yerel ve evrensel değerleri etrafında örgütlemek için musahipliğine hazırdır.

Peki, Türkiye'de siyasete katılma hakkı ve siyasi özgürlükleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Türkiye bugün maalesef 12 Eylül Anayasasının ürünü olan siyasi soysuzlaştırmayla karşı karşıyadır. Yetkilerin ve egemenlik fikrinin adres değiştirdiği bir ortamı yaşıyoruz. Atatürk'ün "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünün anlamı konusunda bu ülkenin siyasileri, hükümetleri, resmi kurumları, özel ve sivil bir eğitime tabii tutulmak zorundadır. Türkiye, "köylünün efendi", "egemenliğin millette" ve "memleketin gençlere emanet edildiği" bir dönemi yaşamıyor. Bunlar artık sadece siyasilerin hamasi söyleminde ve ilk öğretim müfredatında bir nostalji olarak kaldı. İktidarın ve egemenliğin yolu artık toplumdan ve demokrasiden geçmiyor. Çünkü bu ülkede "Seçme ve seçilme hakkı" yoktur. Bu gibi hakların olduğu yalanını yüksek sesle ifade edilmesi gerekir. Her ne kadar Anayasa'nın 67. maddesi "Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir" hükmü, bu hakkı tanısa bile, Siyasi Partiler Kanunun, 37. maddesine göre bir yurttaşın her hangi bir siyasi partideki milletvekilliği adaylık ve seçilme hakkı, ilgili maddenin"serbest, eşit, gizli oy açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslar" hükmüne göre elinden alınabilir. Yani bir yerde hak olarak görüleni, bir genel başkanın isteği değişebilen tüzük maddesi ile yok edebiliyor. Yani mevcut sistem, hukuksal çerçeve ve uygulamalar, bireyin seçme seçilme hakkını parti genel başkanlarının iki dudağı arasına teslim etmiştir.

Partilerin tüzük hükümleri, genel başkan ve arkadaşlarının iktidarlarını koruyan bir özelliğe sahiptir. Parti üyelerinin haklarını, (seçme, seçilme, aday adaylık, ön seçimler) güvence altına almaz. Tüzükleri merkez kurmay, merkez karargâhı korumak için hazırlar. Bu nedenle değiştirilme ve uygulanma sürecini bu merkez ekip belirler. Bunun adına da utanmadan „katılımcı demokrasi" derler. Birilerinin çıkıp bu konuda "aslında Baykal ile Erdoğan arasında bir fark yok" demesi gerekir. Bunların farklı renklere bürünmüş, aynı siyasi tiyatro kulübünün oyuncuları olduğunun, belki daha net ifade edilmesi gerekir.

Tekrar olacak ama toplumu "seçilen, seçen, seçici" değil, sadece "onaylamak zorunda" olan etkisiz yığınlar haline getiren bu çarpık, baskıcı, otoriter, yasakçı ve gerici siyaset tarzından, ancak; sol ve sosyal demokrat bir kitle partisi kurtarabilir.

19.03.2009 14:38:51
Renk Haber

Hiç yorum yok: