5 Mart 2009

Eğitim kime teslim, laik okula mı, medreseye mi?


Eğitim kime teslim, laik okula mı, medreseye mi?

Turan Eser




4 Mart 2009 15:25

Devlet okullarında herkesin eşit haklara sahip olarak eğitim almasını, evrensel bir kural olarak sayılır. Bu nedenle çağdaş ve demokratik ülkelerde eğitim kurumlarının asli görevi, toplumsal hayatın çok kültürlü yapısına ve çeşitli sosyal çevrelere dahil insanlar (inançsal, dinsel, sosyo ekonomik düzeyleri, ırksal vb.) arasında hiç bir ayrıcalık yaratmadan, eşit haklara sahip olarak yetiştirilmesini sağlamak, bu insanlar arasında karşılıklı saygı ve sevgiyi duyguları geliştirmek olarak tanımlanır.

Farklı din, inanç ve etnik kimliklere sahip insanların bir arada yaşamalarını kolaylaştırmak ve herkesin eşit koşullarda yaşamasını sağlamak amacıyla gerekli fırsat ve olanakları yaratmak için eğitim kurumlarının önemli bir işlev üstlendiği bilinmelidir. Bu nedenle devletin okullarında göz önünde bulundurulması en önemli ilke, eşitlik, düşünce ve inanç özgürlüğünün adresi olma özelliğini korumasıdır. Yani, bireysel hak ve özgürlükleri korumayı öğreten okullar, bunların sürekliliğini sağlayan ve evrensel değer ve ilkeleri topluma eğitim yoluyla benimseten kurumlardır. Fakat ülkemizde bu durum biraz sorunludur. Sorunun merkezinde ise, Milli Eğitim Politikamızın, eğitimin rotasına dair sorduğu soru ve verdiği karadır. Mekteplerden Okul mu? Yoksa Medrese mi Olacak? Zorunlu Din Dersi Olacak!

Kim Kazanacak? Hukuk mu, Yoksa Zorunlu Din Dersi mi? Yoksa Mücadele mi?

Alevi hareketi ve demokratik kamuoyu için, emsal teşkil edecek olumlu bir yeni karar haberi de Antalya'dan geldi. Din dersinin zorunluluğuna karşı çıkıp, çocuğunu dersten muaf tutulmasını isteyen Alevi bir vatandaşı, hukuk haklı buldu. Antalya'da ikamet eden, Alevi bir vatandaşımızın zorunlu din derslerinden muaf tutulmak için, ilgili yasaları ve uluslararası sözleşmeleri referans göstererek açtığı dav, Antalya 3. İdare Mahkemesi'nin herhangi bir inanca bakılmaksızın zorunlu din dersinin yürütmesini 5. sınıf öğrencisi S.D. lehine durdurdu.

Karar gündemi kısa süreli işgal etti. Yerel seçimler nedeniyle, gündemden düşürülmeye çalışılırsa da, zorunlu din dersi ayrımcılığı ve işkencesi Türkiye'nin demokrasiden, eşitlikten ve laiklikte uzak resmini göstermeye devam edecektir. Dolaysı ile bu konuyu tekrar ele almakta fayda var.

26 yıldır devlet, Sünnilik anlayışı doğrultusundaki mezhep endeksli "zorunlu din eğitimi" işkencesine son verilmesi gerektiğini ifade eden kararlar üst üste çıkıyor. İlk olarak H.Z'nin açtığı dava için, evrensel hukuk değerlerinin ve insan hakları hukukun dünya adresi olan AİHM, Zorunlu din derslerinin, hukuka aykırılığına karar verdi. Daha sonra 8. Danıştay, zorunlu din derslerinde "ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi verilmediğini" ve "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır." gerekçeleriyle, 26 yıllık hak ihlallinin son bulmasına işaret etmiş ve karar vermiştir. Dün de Antalya'da bir Alevi velinin açtığı davanın sonucu, hukuk Alevi veliyi haklı buldu, çocuğunun zorunlu din dersine katılımdan muaf tuttu.

Hukuk Olmaz Diyor, AKP Durmak Yok, Zorunlu Din Dersine Devam Diyor.

Türkiye'de siyasi iktidarların, 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan, 1982 Anayasası'nın 24. Maddesindeki "... din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din Kültürü ve Ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır..." ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 12. Maddesindeki "Türk millî eğitiminde lâiklik esastır. Din Kültürü ve Ahlâk öğretimi ilkokul ve ortaokullar ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır..." hükmünü dayanarak, okullarda İslam dininin Hanefi yorumunu zorla çocuklara okutmakta olduklarına ve bu ülkede bu inanca mensup olmayan milyonlarca Alevi, farklı inanç gruplarının ve her hangi bir dine inanmayan ailelerin çocuğuna zorla uygulanmakta olan bu dersin yarattığı gerilimlere dikkat çekilmesi gerekir.

Zorunlu din dersi uygulamaları, din özgürlüğünü güvence altına alan anayasanın 24. maddesine aykırıdır. Çünkü din ve vicdan özgürlüğü, aynı zamanda insanların dindışı kalabilme hakkını da kapsar. İnsanların dini öğrenme, öğrenmeme, öğreneceklerse de bütün dinleri öğrenebilme hakkı isteğine bağlı olmak şartıyla olmalıdır. Böyle bakıldığında "Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır" biçimindeki kural, aynı maddede düzenlenen din ve vicdan özgürlüğü prensibine aykırıdır. Aynı zamanda, "kimse dini inançlarını ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, kınanamaz" biçimindeki güvenceye de aykırılık teşkil ediyor. Mevcut uygulama sadece Alevileri değil, laik olanları da rahatsız etmektedir.

Okullar Çağdaş ve Özgür Düşünen Birey mi Yoksa Ümmetçi Birey mi Yetiştirecek?

Yaklaşık olarak 28 yıldır Türkiye'deki devlet okullarının zorunlu olarak ve kesintisiz olarak uyguladığı zorunlu din dersi uygulaması sonucu binlerce öğrencinin B.M. Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 30. maddesindeki "Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz" hakkı ihlal edilmiştir. Bazı okullarda ise bu durum daha vahim bir hal alarak, çocuklara zorla sınıf sıraları üzerinde namaz kıldırılmıştır. Bir yandan özgür düşünen, özgür üreten inisiyatif sahibi birey olma bilinciyle insan yetiştirme isteği, diğer yandan bu seçim ve tercih hakkı elinden alınmış ve ümmetçi birey olmanın zorunluluğunu dayatan din dersi seçeneği var. Bu çelişki durumu ve zorunlu İslam din dersini laisizm ve demokrasi gibi kavramlarla nasıl bağdaştıracağız? Bir yandan "demokrasilerde, hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" öğretilmekte, bir sonraki zorunlu din derslerinde ise bu hakimiyet hakkını "Islam dininde hakimiyet Allah'ındır" diyerek Arapça dualar ezberletiliyor, gencecik beyinlerde çelişkiler yaratılmaktadır. Bu durumda, akıl, bilim ve demokrasi yandaşçılığını düşünen nesiller değil, ancak mürit yetişir.

Eğitim, Çocukların Dünyasına Ayrımcılığı ve Dışlanmayı Sokmamalıdır.

Türkiye'deki siyasi iktidarlar ve şu an görev başındaki AKP hükümetinin Bakanı "Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman'dır. Müslümanlığın ne olduğunu çocuklarımıza öğretmeyecek miyiz?' diyerek, 28 yıllık askeri darbe ürünü olan ayrımcı ve yasakçı yasanın devamı, "demokrasi ve eşitilik" adına savunmaktadır. Bu ülkede 20 milyon Alevi ve bir buçuk milyon da gayrimüslim var. Alevi Sünni, gayri müslim ve inanan-inanmayan vatandaşın çocuğunu zorla din dersine sokuyorlar. Alevilik okutulmadığı için din dersinden muaf tutulmak isteyen bir Alevi vatandaşı AİHM'e başvuruyor. AİHM Haklı buluyor. 8. Danıştay benzer yönde açılan Kenanoğlu davasında, davacı veliyi haklı buluyor. Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesine bağlı Oğlakçı, Burç, Bağ ve Bozca köylerindeki yaklaşık 300 Yezidinin çocukları öğretim yılının başlamasıyla din dersi almaya zorlanıyor. Bu yönde şikâyetlere İlçe Milli Eğitim Müdürü "bakanlık ve genel müdürlükten gelen bir talimat genelgesini" gerekçe göstererek farklı dinden bile olsa bu çocukların din derslerine girme zorunluluğu olduğunu belirterek talepleri geri çevirdiğini biliyoruz. AİHM'deki Zorunlu din dersleri konusundaki davadan dolayı Türkiye'den giden savunma, tam anlamıyla bu alandaki değişime direnen, demokratikleşmeyi bu konuda frenleyen ve mevcut statükonun devamından öte bir şey değildir. AİHM ve 8. Danıştayın zorunlu din derslerinin bu haliyle hukuka aykırılığına ilişkin verdiği karar ortada duruyor ve AKP hükümeti bu kararı uygulamaya koymak bir yana, cami imamlarını din derslerine öğretmen olarak sokmaya başladı. AKP hükümeti kendisini besleyen tüm ideolojik aygıtların ve içeriği ile devam etmesini, dolaysıyla Türkiye'deki zorunlu din dersi uygulaması çocuklar üzerinde sistematik bir işkence uygulamasına devamına onay vermiştir.


Ayrımcılık Üreten Zorunlu Din Dersi, Pedagojik Açıdan da Zararlıdır.!

"Demokrasi ve özgürlüklerden yana" görünmeye çalışan AKP hükümeti, tam tersine, tekçi ve ayrımcılık üreten bir iktidardır. Ayrımcılığın ve pedagojik açıdan zararlı ve dindarlaştırmanın önemli ideolojik ayağı olan Zorunlu din dersi uygulaması, din, vicdan ve inanç özgürlüğünü, eğitim özgürlüğünü ve fırsat eşitliğini ayaklar altına alan, bir insan hakkı ihlali olduğu görüşü AKP hükümeti tarafından kabul edilmemektedir. Aynı zamanda bu uygulamayı Alevi çocuklarına ve ailelerine yönelik ciddi bir asimilasyon politikası ve ayrımcılık olarak değerlendiren görüşe, kulak tıkamaktadır.

Hukukun Evrensel İlkeleri ve Değerlerine Göre; "Zorunlu Din Dersi İnsan Haklarına Aykırıdır"

Türkiye, BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Ek Protokolleri, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi gibi uluslararası birçok sözleşmeyi onaylayarak "Taraf Devlet" yükümlülüklerini kabul etmiş bir ülkedir. Ancak Türkiye Zorunlu Din dersi uygulaması din ve vicdan özgürlüğü sorunu ile ilgili olarak sözleşmeler karşısındaki yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmaktadır.

Zorunlu din dersi işkencesi çözüm bekleyen bir demokrasi, insan hakları ve laiklik sorundur. Siyasi iktidarlar demokratik ve özgürlükçü laiklik tanımına uygun inanç ve vicdan özgürlüğü kayıtsız şartsız güvence altına alınmalıdır. Kimse inancından, giyiminden dolayı ayrımcılığa maruz kalmamalı ve yaşam tarzlarında özgürlüğü sahip olmalıdır. Devlet her hangi bir din ve inanç grubunu resmi inanç olarak kabul etmemeli ve lehte destek sunmamalıdır. Yani devlet kendisini tüm inanç gruplarından ve dinlerden ayrı tutmalı ve hepsine eşit mesafede durmalıdır. Laiklik tanımı gereği, devlet, kendi okullarında zorunlu din eğitimi yapamaz. Bu nedenle zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır.

Devlet "Laik Okullarda" Din Propagandası Yapamaz!

Bu hizmetler inanç ve din gruplarının kendisine bırakılmalıdır. Devlet okullarındaki din eğitimi tüm inanç ve dinleri kapsayacak şekilde isteğe bağlı olarak verilebilir. Çünkü bu bir insan hakkıdır, çocuk hakkıdır. Uluslararası antlaşmalar böyle söylüyor. Türkiye'nin bu antlaşmalar altında imzası var. Bunun gereğini yerine getirmek Türkiye'nin görevi. İnsan hakları evrensel Beyannamesi madde 26 ne göre: "Eğitim, insan kişiliğinin tam geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında, hoşgörü ve dostluğu yerleştirmeli ...Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir.''

Yani anne babalar çocuklarının eğitimi hakkında söz sahibi olmalıdırlar. Anne Babanın iradesi dışında başka bir yol olamaz. Roma'da imzalanan Avrupa İnsan haklarını koruma sözleşmesi'nin 9. Maddesi ne göre ise: "Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din ya da inancını değiştirme özgürlüğü ile din ile inancını tek başına ya da topluca ve açık ya da özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve gözetme yoluyla açıklama özgürlüğünü de kapsar.''

New York'ta imzalanan kültürel haklar sözleşmesinin 13 maddesinin 3. bendi ise: "Bu Sözleşmeye taraf Devletler, ana babaların ya da – kimi durumlarda – yasal vasilerin, Devlet tarafından kurulanların dışında Devletçe konmuş ya da onanmış belli eğitim ölçülerine uyan okullar seçme özgürlüklerine saygı göstermeyi ve çocuklarının kendi inançları doğrultusunda ahlak ve din eğitimini görmelerini sağlamayı üstlenir.''

Konu çocuklar olunca, UNESCO'nun görüşüde önemlidir. New York'ta 1959'da imzalanan Çocuk Hakları sözleşmesinin 14. maddesinin 1. bendi ne diyor:' "Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlüklerine saygı gösterirler."

New York'ta 1981'de imzalanan beyenname madde 5 'de: "Çocuk, ana babasının ya da duruma göre kanuni vasisinin istekleri uyarınca istediği din ya da inanç eğitimi görme hakkından yararlanır ve kendi çıkarları başta olmak üzere ana babasının ya da yasal vasisinin isteklerine karşı din ve inanç eğitimi almaya zorlanamaz" demiştir. Fakat tüm bu hukuksal haklar, her nedense uygulama sürecinde, ideolojik yaklaşımların kurbanı olmuştur.

Çözüm Özgürlükçü Laiklik Seçeneğidir!

Zorunlu din dersi uygulamasının kaldırılması, çocukların bilimsel, demokratik, özgür ve laik bir eğitim almasını sağlamak ve Türkiye'nin uluslararası hukuk karşısındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi için, özgürlükçü laiklik ekseninde bir eğitim sistemini tercih etmesi zorunludur.


Turan Eser
Bizim Gazete

Hiç yorum yok: