4 Nisan 2009

Yeni öteki Türkiye

kategori2

Yeni Öteki Türkiye

Serdar Turgut-
serdarturgut@superonline.com

Bir zamanlar 'öteki Türkiye' diye bir kavram ortaya atıp, ona ait insanların tanımını yapıp, sahip çıkma mücadelesi vermiştim.
Şimdi bakıyorum da 'öteki Türkiye' tanımını güncel koşullara uygun olarak yeniden yapma ve 'Yeni öteki Türkiye'yi oluşturan insanların haklarına sahip çıkma mücadelesi vermek gerekiyor.
İlk önce bu yeni ötekileştirenlerin ortak niteliklerinin bir tanımını yapıp, tanım konusunda net olmamız lazım.

İşte ülkenin 'Yeni öteki Türkiye'sini oluşturan insanların ortak yanları:

1-Bilgili, birikimli ve eğitimliler.

2-Kimlik politikalarına fazla önem vermiyorlar. Çünkü kendi kimliklerini meslekleriyle oluşturmuş durumdalar. Mesleklerine saygıları var. Meslekli insanlara genelde saygılılar.

3- Hayatta en fazla önem verdikleri konu bir sınıfın geleceği veya bir siyasi fikrin gelecekteki hakimiyeti filan değil. Daha çok ailelerinin ve çocuklarının geleceği ile alakadarlar. Onlar için ilk olarak aileleri geliyor. Dolayısıyla önceliği siyasetine, mezhebine, ideolojisine veren insanları ne anlayabiliyorlar ne de onlarla anlaşabiliyorlar.

4- Bu grup kendi yaşamlarında toplam kaliteye çok önem veriyor. Toplam kalite arayışının paralı olmakla alakalısı bulunmadığını biliyorlar. Hayatından kalite arayışını çıkarmış insanların, buldukları mazeretleri kabul etmiyorlar. Bir insanın kendisine dikkat etmesinin başta insanın kendisine ve ailesine saygıyla alakalı olduğunu biliyorlar. Bunların çoğu zengin insanlar da değiller. Mesleklerini iyi yapıp ona uygun para kazanıyorlar.

5- İnanç konusunda yoğun düşünüyorlar. Kendisine dindar diyenlerin inancı tekellerine alma girişiminden son derece rahatsızlar. İnancın sadece kendisine dindar diyenlere bırakılamayacak kadar önemli olduğunun da farkındalar.

6- Bu ülkede paylaştığımız hayatın geleceği konusunda hiçbir görüşün somut bir şey söylememesinden çok rahatsızlar. Bu kesimde gelecek korkusu çok yaygın.

7- Özel yaşamlara da karışılacağı bir Türkiye'ye gidildiği korkusu da var bu kesimde.

8- Bu kesimin kadınları neredeyse panik içinde. Dindar olduğunu söyleyenler ilk önce kadınlara baskı yaptığından, bu kesimin kadınları özellikle çok rahatsız.

9- Bu kesimde birçok önyargının aksine dindarlık da hayli yaygın. Ancak bu kesim kendi dindarlığını öyle etrafa göstererek yaşamaktan utanıyor. O şekilde dindarlığını göstermeye çalışan insanlardan da rahatsız oluyor. AKP'nin dindarlığı kullanış biçiminin Türkiye'yi hızla bir din diktatörlüğüne götürebileceğinden ürküyorlar.

10- Bu kesim Atatürk'ü anlamaya çalışıyor ve onu seviyor. Bu memlekette Atatürk'ü sevenlerin ve bunu ifade edenlerin neredeyse bir çete üyesiymiş gibi algılanmaya başlanmasından çok rahatsızlar.

11- Çoğunluk en azından bir yabancı dil konuşuyor ve Batı yaşam biçimini biliyor. Türkiye'nin sıradan bir Ortadoğu ülkesine dönüştürülmesi ihtimali onları korkutuyor.

12- Cemaatler ile ilgili söylentiler, özellikle Fethullah Gülen hakkında konuşulanlar onları ürkütüyor. Gülen cemaatinin özellikle okullara el atmış olması başta 'öteki Türkiye'nin kadınlarını ürkütüyor. 'Çocuğumun geleceği ne olacak, ne yapacağız?' korkusu yaygın.

13- Sanıldığı gibi bu insanlar elit filan değiller. Paylaşılan hayatın her sınıfından insanların zevkleri ve tercihlerini onlar da paylaşabiliyor. Sadece bu insanlar beyinlerini kompartımanlara ayırıp hayatın farklı boyutlarından bir şeyler alabiliyorlar. Tek boyutlu değil, çok daha karmaşıklar.

14- Türkiye'deki toplam kalite düşüşü ve estetikten yoksunluğun yaygınlaşmasından rahatsızlar. Hayatından toplam kalite arayışını ve estetik kaygıları çıkaran insanların siyaseten el üstünde tutulmaya başlanmasının anlamını çözemiyorlar. Bu durum onları gelecek için daha da kaygılandırıyor. Türkiye'de bir 'Üçüncü dünya diktatörlüğüne mi gidiliyor?' sorusu kafalarda.
Evet bazı temel ortak özelliklerini saymaya çalıştığım bu insanlar aslında Türkiye'nin dünyada dik bir biçimde durmasını ağlayacak, meslekli, bilgili, birikimli ve kaliteli, medeni insanlar.
Eski 'öteki Türkiye'yi oluşturan insanlar, kendilerine ait partinin de iktidara gelmesiyle 'artık sıra bize geldi' diyerek, öfkelerini, kinlerini hiç saklamaya gerek duymadan Türkiye'nin omuriliğini oluşturabilecek insanların belini bükmeye başladılar.
Bu sessiz, makul insanlardan artık öç alınıyor ve daha da alınacak gibi görülüyor. O gruba ait işadamına da bu yapılıyor, gazetecisine de, üniversite hocasına da, öğretmenine de... Her meslek grubundan insanın üzerinde büyük bir psikolojik baskı var.
Bu Şerif Mardin Bey'in bahsettiği mahalle baskısından çok daha ağır bir baskıdır. Çünkü işin içine polis devleti uygulamaları da sokulmaya başlandı. İnsanlar belirli bir şekilde davranmadıkları, konuşmadıkları, düşünmedikleri için ve hatta belirli bir şekilde görünmedikler için bile sadece dışlanmaktan değil artık cezalandırmaktan da korkar hale geldiler.
Açıkça söyleyeyim; kendimi ait gördüğüm bu grubun insanlarından çok daha fazla ben korkuyorum.
Çünkü meslek gereği başımızdaki iktidarın ne kadar kindar ne kadar acımasız olabileceğini biliyorum. Geçmişte bunun öneklerini çoğu defa gördüm. Planlı, koordineli ve yalan söyleyerek çalışıyorlar. Ve kendileri hakkında yalan söylüyorlar...
'Söylemiyoruz' diyenlere de, genel seçim akşamı partisinin balkonundan konuşan başbakana bir bakın, bugün konuşana bir bakın. 'O gece yalan söylemiş olduğu bariz değil mi?' diye sormak gerekiyor.
İkiyüzlü liberaller dışında iktidara 'yeni öteki Türkiye' insanları arasında da destek vermek isteyenler vardı ama korkunç gerçek ortaya net olarak çıkmaya başladığından, iktidarın ajandasının tamamen başka olduğu anlaşıldığından, o potansiyel destek şimdi yerini gelecek korkusuna ve paniğe bırakmış durumda.
Bu yazıyı, o zamanlar yazmakta olduğum Hürriyet gazetesi tamamen farklı siyasi oluşumlara destek verdiği halde, AKP'ye açık destek vermiş ve iktidara gelmelerinin doğru olacağını yazmış olan bir insan olarak yazıyorum.
Çok uzun süre pişman olmadım o desteğimden. Tam kendimden kuşkuya düşüyordum ki seçim gecesi konuşması gibi bir gelişme oldu, yine destek verdim. Şimdi acı bir şekilde anladım ki; tüm o konuşmalar benim gibi insanları manipüle etmek için planlı olarak yapılmış.
Aldatıldık, yanıldık ve evet; pişmanım... Bütün bunları bırakın, şimdi daha da önemlisi bizim gibi insanların bu ülkede geleceği tehlikede.
Tehlikeyi açıkça söyleyeyim; totaliter-otoriter hatta faşizan bir yönetim kuruluyor ülkede.
Daha da kötüsü bu sistem içi öfkeyle dolu olan sıradan insanın, gündelik faşizmini de yoğun bir şekilde içerecek.
Bizim ise tek umudumuz; azınlık hakkımızın korunmasını talep etmek ve bizim dışımızdaki her türlü azınlığın haklarına sahip çıkmış görünen dünyanın bizim azınlık haklarımıza da sahip çıkmasını ummaktan ibarettir.
Acı çok acı bir şey bu olanlar ama ne yapayım, birisinin de acı gerçeği mümkün olduğunca açık olarak söylemesi gerekiyordu...

Akşam Gazetesi-18.03.2009

Hiç yorum yok: