5 Eylül 2009

GEMİLER LİMANDA GÜVENDEDİR AMA...


GEMİLER LİMANDA GÜVENDEDİR AMA...

AZİZ ÇELİK
27 Ağustos, 2009

15 Ağustos’ta başlayan kamu çalışanları “toplu görüşme” süreci, diğer bir ifadeyle hükümetle sohbet toplantıları devam ediyor.

Bu görüşmelerin hiç bir yaptırımı ve sonucu yok. Çünkü AKP hükümeti Anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre toplu pazarlık ve grev hakkı olan kamu çalışanlarının bu haklarını kabul etmiyor.

KESK, toplu görüşmelerin sonuç üretmeyeceğini belirterek toplu pazarlık ve grev talebiyle toplugörüşmelere katılmıyor.
Toplu görüşmeler Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın başkanlığında Memur-Sen ve Kamu-Sen ile hükümet arasında yapılıyor. Toplugörüşmelerin toplu pazarlıkla ilgisi olmadığı bir bakanın başkanlığında yapılmasından bile belli. Toplu pazarlık, tarafların masaya eşit oturduğu bir süreçtir. Karşılıklı oturulur. İşverenin toplantıya başkanlık ettiği bir masa düzeni daha baştan işin rengini ortaya koymaktadır. Öte yandan bu sohbet toplantılarında sendikalar ne söylerse söylesin sonuçta hükümetin dediği oluyor.

2002 yılından bu yana devam eden “toplugörüşmeler” hep aynı şekilde sonuçlandı. 2004 yılında AKP hükümeti kamu çalışanlarının toplu pazarlık ve grev hakkını Anayasa değişikliği ile ele alma sözü verdi. Ancak aradan geçen beş yıl içerisinde bu konuda somut bir adım atmadı. Oysa Anayasa’nın 90. maddesi Türkiye’nin onayladığı uluslararası insan hakları sözleşmelerinin yasaların üzerinde olduğunu hüküm altına almış durumda. Türkiye’nin onayladığı ILO sözleşmelerinin ise kamu çalışanlarının toplu pazarlık ve grev hakkını güvenceye aldığı, dahası Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de kamu çalışanlarının toplusözleşme ve grev hakkını güvence altına aldığı da tartışma götürmez bir gerçek. Bu konuda hala kafası karışık olanlar varsa –bilhassa sendikacılar- konu ile ilgili en kapsamlı çalışmalar olan Prof. Dr. Mesut Gülmez’in kitaplarını incelemelerini tavsiye ederiz.

AKP hükümeti aslında kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlıklı sendikal haklarının olduğunun farkında. Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargıyı bağladığı yine bir anayasa kuralı. Ancak buna rağmen AKP’nin Anayasa’yı ihlal etmek konusunda ısrarcı olması ve kamu çalışanlarının haklarını kullanmalarına engel olması bilinçli bir tutumun ürünü. KESK tarafından 22 Ağustos 2009 tarihinde Ankara’da düzenlenen “TİS ve Grev Hakkı Sempozyumu” sırasında bu gerçek bir kez daha açığa çıktı.

Sempozyumun üçüncü bölümünde AKP adına konuşan Çorum milletvekili ve AKP MKYK üyesi eski sendikacı Agah Kafkas toplusözleşme ve grev hakkı konusunda hükümetin ayak diremesinin gerçek nedenini ortaya koydu. Kafkas, özetle “önce memur kim değil onu halledelim sonra toplusözleşme ve grev hakkına bakalım” dedi. Türkiye’nin ihtiyacı olan memur sayısının otuz bin civarında olduğunu söyleyen Kafkas geri kalan kamu görevlilerinin statüsünün yeniden belirlenmesi gerektiğini iddia etti. AKP’nin niyeti açık. “Memur” tanımı yeniden yapılacak, kamu çalışanlarının ezici çoğunluğu güvenceli statüden çıkartılarak sözleşmeli işçi haline getirilecek ve bunlara toplu pazarlık ve grev hakkı tanınacak.

KESK sempozyumunda Mesut Hoca’nın da vurguladığı gibi toplu pazarlık ve grev hakkı güvenceli veya sözleşmeli statüde çalışsın bütün çalışanlara uluslararası çalışma hukuku tarafından tanınan bir haktır. Sadece devlet adına yetki kullanan üst düzey bürokratların grev hakkı konusunda bir istisna vardır. Bunun dışında grev ve toplu pazarlık hakkının çalışanın statüsü ile ilgisi yoktur. AKP tam bir aldatmaca yöntemine başvurmakta ve “hem grev hakkı hem 657’deki güvenceler olmaz” demeye getirmektedir. AKP’nin bu tutumu ILO sözleşmelerini ve AİHM kararlarını hiçe saymak anlamına gelmektedir.

Ancak bu konuda AKP’nin tutumuna şaşmamak gerek. O benimsediği politikaların gereğini yapıyor. Grev ve toplu pazarlık hakkının kullanılamamasında sendikaların sorumluluğu çok daha büyüktür. Kamu görevlilerinin yaklaşık yüzde 50’si sendika üyesidir. Bunlar esas olarak üç konfederasyon çatısı altında toplanmıştır. 1990’lı yıllarda “memurun toplusözleşme ve grev hakkı mı olurmuş” diyenler bugün bu hakları talep eder duruma geldi. Ancak “önce yasa çıksın sonra bu haklarımızı kullanalım” havasındalar. Oysa sendikal hareketin tarihi hakların önce fiilen kullanıldığını daha sonra hukuksal metinlere yansıdığını göstermektedir. Dahası kamu çalışanları için zaten böyle bir sorun yoktur. Toplusözleşme ve grev hakları Anayasa ve uluslararası sözleşmelerin güvencesi altındadır. Bütün mesele hükümetle sohbet etmek yerine ortak bir tutum alarak toplusözleşme ve grev haklarını kullanma cesaretini göstermektir. Kamu çalışanlarının yüzde 50’sini temsil eden üç konfederasyon isterse çatır çatır bu hakları yaşama geçirir. KESK bu konuda tutumunu açıkça ortaya koyuyor ve “grev hakkımızı kullanalım” diyor. Diğer iki konfederasyon ise sohbet etmeyi yeğliyor. Üç konfederasyon bir günlük genel grev ilan etsin bakalım ne oluyor? Sözün özü: “Gemiler limanda güvendedir ama gemiler limanda yatmak için değil denize açılmak için inşa edilmiştir.”

Birgün Gazetesi

Hiç yorum yok: