3 Ekim 2009

Azınlıklardan bile oy alamayan sol sol mudur?

Azınlıklardan bile oy alamayan sol sol mudur?

SOLAÇIK

Melih Altınok

Almanya’daki son seçimlerde liberaller, sosyalistler ve yeşiller oylarını arttırdılar. Özellikle sol partilerin bu başarısında, sayıları 700 bini bulan Türk asıllı seçmenler başta olmak üzere diğer yabancı kökenli Alman vatandaşların etkisi büyüktü.


Diasporadaki tüm halklar gibi, Almanya’daki Türklerin büyük çoğunluğunun da anavatana kuvvetli bir milliyetçilik bağıyla bağlı oldukları ve genel eğilim olarak muhafazakâr-sağ bir çizgide oldukları sır değil. Başta, bu insanların oy kullanırken tercihlerini özgürlükleri savunan solculardan yana kullanmaları bir paradoks gibi görünebiliyor.

Almanya Türk Toplumu Genel Başkanı Kenan Kolat, bu durumu şu sözlerle açıklıyor:

“Milletvekillerinin Türk kökenli olmalarından çok izledikleri siyaset önemli. Üç tane temel konuyu ele alıyoruz, bunlardan birincisi partilerin göç ve uyum politikaları. İkincisi Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişine nasıl bakıyorlar. Üçüncüsü ise meslek eğitimi ve iş piyasası ile ilgili partilerin hangi önerileri var, çünkü işsizlikten en çok etkilenenler yabancı kökenliler, özellikle de Türkler olduğu için.”

Evet, tüm dünyada azınlıkların genel politik eğilimlerine dair tablo, diasporanın anavatanla fiili savaş halinde olması gibi olağanüstü durumlar hariç, üç aşağı beş yukarı Almanya ile aynı.

Ama öyle bir ülke var ki, pek çok konuda olduğu gibi azınlıklarının refleksleri de istisna. Bu istisnanın yegâne müsebbibiyse, yukarıda açıklamaya çalıştığım nedenlerle, azınlıkların medet kapısı olan sol.

Evet, doğru tahmin ettiniz Türkiye’den ve onun solundan bahsediyorum.

Türkiye’de azınlıklar sol partilere teveccüh etmiyor; hatta hatta büyük bir kısmının AKP’ye oy verdiği herkesçe biliniyor.

Düşünebiliyor musunuz, baskın kimliklerini şekillendiren dinî aidiyetleri olmasına karşın, Türkiye’deki azınlıklar, evrensel kriterlere göre dışlanmamalarının ve baskı görmemelerinin garantisi olan sol yerine, ülkedeki hâkim dinin referanslarına yakın duran bir partiye yöneliyorlar?

Başka ne yapacaklardı ki, değil mi?

Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’ni gezerken gözleri yaşaran bir CHP’li ya da bir TKP’li ya da.. değil, bir AKP’li. Ama Heybeliada’daki Ruhban okulu açılırsa ülke bölünür diyenler onlar. Milliyetçi sola dahil olmaya ve solun evrensel değerlerini hatırlayıp bu kadar net konuşmaya cesaret edemeyenlerse, “Bu kadar sorun varken, iş ruhban okuluna mı kaldı? Bu açılım emperyalist batının oyunudur” buyuruyorlar.

İnanç özgürlüğünün (hemen parlayıp e-postanıza davranmayın yine bu kavram inanmama özgürlüğünü de içerir) teminatı bir demokrasinin yolunu açacak AB’ye muhalefet eden ya da “haynerdenevetdediysek” türünden vantrilok numaralarıyla yaklaşan da iktidardaki İslâmcı parti değil. Yüzyılın sivil demokratikleşme girişimi olan AB’ye karşı olan, tabelalarında solu çağrıştıran simgeler kullanan arkadaşlardan bazıları.

Geriye ne kalıyor, sokak ortasında öldürülmemek için demokratik bir ülke ihtiyacının su gibi, ekmek gibi olduğu azınlıklarımızın tercihlerini etkileyen? Darbecilerden, katillerden, işkencecilerden müteşekkil çetenin yargılanması esnasında alınan tavır değil mi?

Bu konuda söz söylemeye gerek var mı? Ama üşenmeyelim. “Bir yemin ettim ki dönemem” diyenler, bugün demokratça açıklamalarda bulunanlara “Dün gece öyle demiyordun ama” diye sitem etmekle meşguller. Dün farklı düşünenlerin, bugün, solun yıllardır savunduğu şeyleri savunur duruma gelmesinden memnun olacaklarına, kederleniyorlar.

Bu liste böyle uzar gider. Ama bu sol böyle gitmez.

Böyle deyip yola çıkanlar olduğu çalınıyor sizler gibi benim kulağıma da. Bir takım aklı evvellerin iddia ettiği gibi içlerinde değilim ama, kaptan köşkünde Ufuk Uras’ın, Ahmet İnsel’in.. olduğunu duydukça umutlanıyorum.

Çok şey de beklemiyorum aslında; zira küçücük şeylerle mutlu olacak kadar bedbahtım.

Enternasyonalizmi emperyalizm sanmayan; “kargadan başka kuş, emek-sermayeden başka çelişki tanımam” demeyen; Ergenekon’a dair paranoyalarının haklı çıkması adına, ölüm kuyularından köpek kemiği çıksın diye dua etmeyen; “türban taktırtmayın” demeyi bırakıp, “takmam takana da mani oldurtmam” diyen; “Meclis’ten tek milletvekili vermem” diyen Mehmet Ali Şahin kadar olabilen bir sola fitim mesela.

Ne dersiniz, tüm dünyada, Avrupa da olduğu gibi, bizim de azınlıklardan da oy alabilecek sol bir partimiz olur belki. Aşk çocuğu gibi, mutlu, güler yüzlü, zeki, komplekssiz, gürbüz bir sol parti. Ah, böyle bir arkadaşa ne kadar çok ihtiyacımız var.

Taraf Gazetesi-Melih Altınok - 02.10.2009

Hiç yorum yok: