ÇEÇENİSTAN TRAJEDİSİ VE ÖNDERLİK SORUNU01:30 05 Nisan 2010Çeçenistan, Kuzey Kafkasya’nın güneydoğusunda, Kafkas sıradağlarının kuzey eteklerinde yer alır. Kuzeyde Rusya Federasyonu’nun Stavropol Eyaleti, kuzeydoğu ve doğuda Dağıstan Cumhuriyeti ve güneyde Gürcistan Cumhuriyeti ile çevrili. Başkenti Grozni. Ülkeye adını veren Çeçen ulusu arkeolojik kalıntıların ortaya çıkardığına göre Kuzey Kafkasya’nın otokton halklarından.
Dekabrist Rus yazarlardan M.Y.Lermontov’un "Kötü Çeçen" ifadesi ile aşağıladığı bu halkı Lev Tolstoy, koparıp attığı bir "Tatar Dikeni"ne benzetir ve şöyle der: "Hayatını verirken bile, bunu ne kadar pahalıya mal etti!"
İki Rus yazarın yaklaşımındaki farklılığın nedenleri aslında Çeçenlerin yüzlerce yıl boyunca Rus yayılmacılığına karşı verdikleri özgürlük savaşlarında gizli. Rus yayılmacılığı tarih boyunca birçok kez Çeçen halkına soykırım ve imha dayattı. Lermontov, bu direnişçi halka yönelik nefretini açıkça ortaya koyarken Tolstoy, "yiğidi öldür, hakkını ver" misali onların özgürlükçü karakterini kabul etmek zorunda kalıyor. Birincisinde korku nedeniyle bir aşağılama söz konusu iken ikincisinde hayranlık ve övgü var. Çeçenlerin Rus yayılmacılığına boyun eğmeyen özgürlükçü karakterleri Rusya’nın değişik kesimlerinden böyle farklı tepkiler almış.
Çeçenistan’da 1994 yılında başlayan Rus işgali 1996’da Hasavyurt Antlaşması ile son bulmuş, 1999’da ise daha şiddetli olarak yeniden başlamıştı. 300 bin insanın ölümüne yol açan işgal hareketleri sırasında Çeçenistan’da kimyasal silahlar kullanılmış, kadınlara tecavüz edilmiş, organ mafyası önemli düzeyde etkinlik göstermiş ve ülke harabeye dönmüştü.
Geçtiğimiz aylarda Rusya Federasyonu yetkilileri tarafından Çeçenistan’daki harekâtın sona erdiği açıklandı. Bu noktada, hezimetle sonuçlanan Çeçen bağımsızlık hareketinin ideolojik kökeni ve gelişimi ile ilgili yapılacak değerlendirmeler ülkenin geleceği açısından büyük önem taşıyor.
‘TÜRKÇÜ VE İSLAMCI ÖRGÜTLERİN
PROVOKASYONU’
Çeçenistan 1991’de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu kuruluş antlaşmasına imza koymayan 3 ülkeden biri. Diğer ülkeler Tataristan ve Başkurdistan cumhuriyetleriydi. Halklarını olası bir katliamdan korumak amacıyla Tatar ve Başkırt önderlikleri Rusya Federasyonu’na katılma kararı almışlar, Çeçenistan ise yıllar sürecek bir kirli savaş ve soykırım ortamına çekilmişti. Batı emperyalizmi ile Türkçü ve radikal İslamcı kesimler Çeçen önderliğini provoke ederek halkı sonu belli olmayan bir savaşa sürüklediler.
Bağımsızlık hareketini örgütleyen Çeçen önderliği, "Avrupa'yı Yakarız!" şeklinde dengesiz bir söylemle ortaya çıkıyor, dünya halklarından alabileceği desteği mücadelenin daha ilk evresinde kaybetmiş oluyordu.
Çeçen önderliği ideolojik kökenini 18. ve 19. yüzyıl müridizminden alıyordu. Yaşandığı dönemde bile Kuzey Kafkasya halklarının sosyo-kültürel yapısına uymayan müridizm akımı mücadeleyi örgütleyen önderliğin ideolojik kökenini oluşturmuştu. Direniş anti-emperyalist değil, anti-işgalci bir hat izlemişti. ABD, Rusya aleyhine Çeçenistan’daki İslami grupları desteklerken, buradaki direnişin anti-emperyalist bir rotaya girmemesi için elinden geleni yapmıştı. Ülkede farklı siyasi ve ideolojik kesimlerden oluşan bir "Ulusal Kurtuluş Cephesi" de oluşmamıştı.
Şamil Basayev hareketinin 1999’da Hasavyurt Antlaşması’nı ihlal ederek Dağıstan’a girmesi Rusya’nın yeniden saldırıya geçmesi için bir bahane oldu. Putin, ikinci işgal sırasında Rus halkının endişelerini kendi politik çıkarı açısından en iyi şekilde değerlendirerek devlet başkanı seçildi.
2004 yılında yine Şamil Basayev tarafından gerçekleştirilen Beslan Baskını’ndan sonra ise Çeçen bağımsızlık mücadelesi dünya kamuoyundaki tüm haklılığını yitirmiş ve Rusya Federasyonu’nda güvenlik sorunu, siyaseti ve devlet yapısını şekillendirmeye başlamıştı. Yinelenen Basayev-Putin ittifakı Rusya Federasyonu’nda uygulamaya konan antidemokratik bir reform paketi ile devletin merkezileşmesine yönelik adımların atılmasına yol açtı.
Bu dönemde Çeçenistan'a radikal İslamcı kesimler müdahale ediyor, ülkeye Vahabi militanlar doluşuyor ve Çeçen önderliği mücadelenin kontrolünü kaybediyordu. Böylece Rusya’nın anti-terörist operasyon tezi de güçlendi. Rusya yönetimi diğer cumhuriyetlerdeki olası bağımsızlık taleplerine gözdağı vermek amacıyla Çeçen direnişini acımasızca ezdi. Çeçenistan’da uygulananlar 20. yüzyılın son döneminde kaydedilen en kanlı işgal ve soykırım hareketlerinden biri oldu.
'EMEKTEN YANA İLERİCİ
BİR ÖNDERLİK OLUŞMUYOR'
Geçmişte Sovyetler Birliği’ne karşı oluşturulan “Yeşil Kuşak”, Rus etki alanının güneye yayılmasını engellemek amacıyla yeniden oluşturulmak istenmiş, bu amaçla Çeçen halkı 1994-2009 arası dönemde Batı emperyalizmi tarafından kullanılmıştı. Rusya Federasyonu ise devlet yapısını Çeçenistan savaşının yarattığı antidemokratik ortamı kullanarak merkezileştirdi ve güçlendirdi. Çeçen halkının bağımsızlık talepleri en acı biçimde istismar edildi, bağımsızlık savaşı Çeçenlerden başka tüm odakların işine yaradı.
Çeçenistan’da Ekim Devrimi’nin mirası olan tüm kültürel birikim 1994’ten bu yana yaşanan savaş döneminde harcandı. Çeçen sanatı ve edebiyatı yeraltına inmek zorunda kaldı. Asya ile Avrupa’nın arasında yer alan bu küçük Kuzey Kafkasya cumhuriyeti bugün geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi görünümünde. Devlet yapısı ise adeta başında radikal İslamcı komutanların bulunduğu aşiretler düzeyine indirgenmiş.
Çeçenistan bir önderlik sorunu ile karşı karşıya. Ülkede laik, demokratik ve emekten yana ilerici bir önderlik oluşmuyor. Ortaya çıkan özgürlük ve bağımsızlık hareketleri Batı emperyalizmi tarafından kolayca manipüle ediliyor ve bunun bedelini de acımasız savaşlarda katliamlara uğrayan Çeçen halkı ödüyor.
Şimdilerde Rusya yanlısı Ramazan Kadirov önderliğinde yeniden inşa sürecini yaşayan Çeçenistan’da halk artık yeni savaşlar istemiyor.
Halk ulusal onurunu yitirmeden Rusya ile dostça geçinmenin mümkün olduğunu görüyor ve siyasal diyaloğa dayalı barışçıl ortamın ulusal çıkarlarına daha uygun olduğunu düşünüyor.
1994-2009 yılları arasında Çeçenistan’da yaşananlardan alınacak en büyük ders barış konusunda olmalıdır. Kuzey Kafkasya’nın sayıca küçük halklarının geleceği için barışçıl siyaset, geliştirilecek ulusal stratejilerin temeli olmalıdır ve bu coğrafyada barış, halkların özgür geleceğinin ilk koşuludur.
Kuzey Kafkasya halkları ve özellikle yoğun gerici propagandaya maruz kalan diaspora, barış talebinin başlı başına bir siyasal mücadele biçimi olduğunun farkına varmalıdır.
Özgürlük, tarihi savaşlarla geçen Çeçen ülkesine barışla gelecektir.
YELDAR BARIŞ KALKAN
Maykop,
Adıge Cumhuriyeti,
Rusya Federasyonu
http://www.birgun.net/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder