Maksimum rezillik
Taner Yıldız(solda). Ahmet Türk.
25/04/2010
Türkiye'de ırkçılık, etnik, dinsel ayrımcılık ya da cinsel yönelim bahanesiyle işlenen nefret suçları cezalandırılmadığı için kırılıyor burunlar, öldürülüyor insanlar
BASKIN ORAN (Arşivi)
Şimdi de Bakan Taner Yıldız’ınkini kırdılar. Büyük geçmiş olsun. Ama belki de bu sayede bu rezillikler nihayet gerektiği gibi, yani “nefret suçu” olarak cezalandırılmaya başlanacak.
Ahmet Türk’e saldırı “Hürriyet gazetesine bile yakışmayan biçimde” (Taraf manşeti) köşe yazarı Yılmaz Özdil tarafından alkışlandı: “Yumruğunu ‘adaletin tokmağı’ yerine koyup, Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu” (14.04.10). Ertesi gün, Özdil’i vaktiyle gazeteye sokan Ertuğrul Özkök kendisine teşekkür etti: “Y. Özdil, hepimizin hafızasındaki tutukluğu [Baykal’a atılan yumurtayı unutuşumuzu] çok güzel suratımıza vuruyor” (15.04.10). Acaba Özkök, 2005’teki ilk Ermeni Konferansında Prof. Erdal İnönü ve Cengiz Çandar’ın sırtına atılan yumurtalar için de bu kadar üzülmüş müydü?Aferini kapan Özdil bir yazı daha döşendi, görevden alınan Samsun Emniyet Müdürünü savundu bu sefer de. Nefret suçundan cezalandırılmadıkça bekleyin daha neler yazacak. Çünkü yine Hürriyet’ten Mehmet Yılmaz diyor ki: “Bu saldırıyı onaylayan vardıysa da onlar da seslerini çıkaramadılar; bu olumlu bir durum”. Pes. Özdil’in yazdıklarını da “ses çıkarmak” saymıyorsa, bitmiş bu ülke. Arkasından da, en iyi savunma saldırıdır ilkesine uygun bir biçimde bitiriyor: “BDP, PKK provokasyonlarına son verilmesini sağlamalıdır” (16.04.10).
Şimdi Diyarbakırlı avukatlar, Özdil hakkında “suç ve suçluyu övmek” (TCK 215) ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”dan (TCK 216) suç duyurusunda bulundu (T. Korkut, BİA, 15.04.10). Yargının ne yapacağını bekleyip göreceğiz. Çünkü Azınlık Raporu’nu yazdığımda beni ve Prof. Kaboğlu’nu, savcı 301’in yanı sıra 216’dan suçlamıştı!
Bir de, bekliyoruz, ölülere şu saldırıya bakalım yargı ne diyecek: “Teröristlerin eşini buraya defnettiniz.” BDP’li Sırrı Sakık, 2007’de kaybettiği eşi Gülsima Sakık’ı memlekete götürmemiş, Ankara Gölbaşı’nda toprağa vermiş. MHP’li Mehmet Atak’ın bu sözü (R. Başaran, Radikal, 15.04.10) hem nefret söylemi (TCK 216), hem “Kişinin hatırasına hakaret suçu” (TCK 130) hem de en âlâsından bölücülük (TCK 302). Yine pes.
Gelelim, “nefret suçu”na
Bir kenara yazın. 29 Nisan 2010 Perşembe günü saat 9.30’da çok özel bir rapor açıklanacak: “Ulusal Basında Nefret Suçları: On Yıl, On Örnek”. Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De girişiminin katkısıyla Sosyal Değişim Derneği hazırlattı, Açık Toplum Vakfı ve Hollanda Konsolosluğu destekledi. Toplam tirajları tüm gazetelerin yüzde 80’ini oluşturan 20 gazete 2008’in sonundan 10 yıl geriye tarandı. Nefret suçu oluşturanlar saptandı. Yaklaşık otuz bin haber önce beş bine, sonra iki yüze, sonra da “On Örnek”e indirildi.
Binlerce yıllık rezillik ama, suçun ismi yeni. Rapordan öğreniyoruz ki medyada ilk kez ABD’de 1986’da kullanıldı, B. Britanya’da da 1993’te: Hate crime. Basit tanımı şu: Sırf “farklı” bir gruba mensup/ait olduğu gerekçesiyle kişilere/mülke karşı işlenen suçlar. Burada “fark” tabii ki öncelikle etnik köken, dil, din, cinsel yönelimle ilgili. Eklemek isterseniz, saldırgana batan her şeyle: Zenginlerle, yoksullarla, uzun saçlı ve küpeli gençlerle, mültecilerle, içki içenlerle, engellilerle, AIDS’lilerle, rock’çılarla, ne isterseniz onlarla...
Bu maksimum rezilliğin unsurları iki tane: 1) Ceza hukukuna göre bir suç olacak (ör. Burun kırmak), 2) Fail, suçu bir önyargıyla işlemiş olacak (ör. Kürt olduğu için kırmak). Yani fail, kurbanını onun belirli bir gruba üyeliği nedeniyle, ideolojik olarak seçiyor; komşu kavgasında kırmaktan çok farklı. Veya, saldırı mülke yönelikse, o mülkün (ibadethane, mezarlık, vs.) nefret edilen grupla ilgisi yüzünden. Dolayısıyla, burada asıl hedef, hedefteki kişi/mülk değil. Mesela A. Türk’ün dünyanın en sakin ve efendi, en uzlaşmaya müsait kişilerinden biri olması hiç önemli değil. Önemli olan, A. Türk’ün, nefret edilen grubu saldırganın gözünde temsil etmesi. Suç (fiziksel saldırı, duvar yazıları, kundaklama, gazetede bunlara övgü, vs.) kişiye değil, tüm gruba yönelik. Bu nedenledir ki, bölücü.
Eğer kazara bu yazıyı okuyorsanız, muhterem nefret sahibi kardeşlerim, Almanya’daki Türkiyeli evlerinin kundaklanmasından veya duvarlara “Türken Raus!” yazılmasından bahsediyorum. Dilimize çevirirsek, “Ya sev, ya terk et!”
Nefret suçunu ne tahrik eder? Yüzyılların mayaladığı önyargı ile nefret söyleminin birleşmesi. Nefret söylemi (belli bir gruba kusulan nefret) ifade özgürlüğüyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şey. Aynen hakaret gibi, şiddete teşvik gibi, ırkçılık gibi. Yargımızın bugüne kadar “İfade özgürlüğüdür efendim!” diye akladığı nefret söylemi (çok sayıda örnek için bkz. R-2’deki “Yargıtay 4. Hukuk Dairesini Takdimimdir” başlıklı yazım) nefret suçunu hazırlar. Formül olarak isterseniz: Önyargı + nefret söylemi =Nefret suçu. Y. Özdil’in yazılarını ve ona aferin çekenlerinkini bu açıdan okuyunuz.
Nefret suçunun cezalandırılması
Dünyada 39 ülkenin yasal mevzuatı ırkçılık, etnik ayrımcılık ve/veya ulusal kökene yönelik saldırıları cezalandırıyor. 32 ülkeninki dinsel inançları da ilave ediyor. Cinsel yönelime yönelik nefret suçlarını cezalandıran ülke sayısı 12, engellilere yönelikleri cezalandıranlar henüz yedi tane.
Türkiye’de durum? Henüz zayıf, ama “kağıt üstünde” de olsa başladı. 2002’de yenilenen TCK md. 216 “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden”leri veya bu ölçütler nedeniyle aşağılayanları cezalandırıyor. Haziran 2003’te onayladığımız BM 1966 Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi md. 20’yle birlikte düşünüldüğünde, bırakın kimi gruplara yönelen nefret suçlarını, nefret söylemlerini cezalandırmak için yetersiz de olsa bir hukuksal zemin var. Md. 20 şöyle diyor: “Her türlü savaş propagandası ve ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtma şeklini alacak biçimde savunulması yasalarla yasaklanır.”
Tabii, mesele bu kadar basit değil. Yukarıda söyledim; 2004 Azınlık Raporu azınlıklara insan gibi muamele edilmesini talep ediyordu, savcı “kin ve düşmanlığa alenen tahrik”ten yani 216’dan dava açtı! Meral Akşener adlı şahsın “Ermeni dölü” lafına (27.03.97) soruşturma bile açılmamıştı.
Yine de, sabırla koruk helva, dut yaprağı atlas olurmuş; benim tespit edebildiğim üç olayda md. 216 çıkarıldığı amaçla kullanıldı: 1) Erzurum’daki bir sağlık ocağında bir doktor itişen hastalara “Pis Kürtler! Hepinizi öldürmek gerekir!” dediğinde 216’dan mahkum oldu (2004). 2) İzmir’de Türkçü Toplumcu Budun Derneği “Kürt nüfus azaltılsın, Kürtler kısırlaştırılsın” kampanyası başlatınca savcılık şikayet üzerine dava açtı (2007). 3) Denizli Çivril’de köylüler “Kürtler çoğalıyor, biz kovmazsak köyü ele geçirecekler” diye harekete geçince savcılık re’sen kamu davası açtı (2008) (bkz. benim Türkiye’de Azınlıklar, 5. Baskı, s. 172, 173).
29 Nisan’da açıklanacak rapordaki kimi yazıların başlıkları şöyle: “Ermeniler kudurdu”, “Claudia Roth, Ayvaz hocaya havale”, “Hainler yakalandı”. Diyeceksiniz ki, bunlar parti liderlerinin burnunu kırmakla aynı şey mi. Yahu, bunlar cezalandırılmadığı için kırılıyor burunlar, öldürülüyor insanlar. Az sabredin, size de çıkabilir. AKP’li bakana çıktı mesela."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder