KEÇİÖREN'DE SADECE ALEVİ ESNAF METİN ŞAHİN DEĞİL, TÜM İNSANLIK, DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI VE TÜRKİYE DÖVÜLMÜŞTÜR. "TURAN ESER ARAŞTIRMACI-YAZAR" Olay taze, fakat gerekçesi ve tarihçesi çok eskilere dayanıyor. Aleviler üzerinde ayrımcılık uygulamaları, inkar, asimilasyon ve şiddet asırlardır süregelen bir gerçeklik.. Özellikle son yıllardır AKP hükümeti ve AKP'li yerel yönetimler aracılığıyla, Aleviler üzerindeki baskı, şiddet ve ayrımcılık uygulamalarının, giderek arttığına tanık oluyoruz. Metin Şahin olayı bu açıdan tekil ve şahsi bir olay değildir. Bu saldırının adresini tanımlamak gerekir. Adres tanımı aslında net; Bu saldırı farklı kimlikleri "hizaya getirmek" için, Alevilere, demokrasiye, insan haklarına ve Türkiye'ye yapılmıştır. AKP'li Turgut Altınok'un Belediye Başkanlığı yaptığı, Keçiören Belediyesi Zabıta Ekibi (A TAKIMI), bakkal sahibi Metin Şahin'in "Alevi olduğu" ve "içki sattığı" için öldürülesiye dövülmesinin arkasında koca bir karanlık ve ideolojik bir tarih vardır. Bu tarih başta Aleviler olmak üzere, farklı kimliklere yönelik yok sayma, inkar ve imha üzerine kurulmuş ve doğrudan bir ayrımcılıkların yaşandığı tarihtir. Bu saldırı insan haklarına saldırıdır. Emek verilerek üretilen değere, esnafın çalışma hakkına ve emeğine saldırıdır. Bunun böyle olduğunu dün akşam Metin Şahin'in babası Pirfani Şahin abiyle yaptıüımız sohbetten de anlıyorum. Olay 2008 yılında ortaya çıkmış ise de, Aleviler üzerindeki baskının ve ayrımcılığın AKP döneminde, Keçiören'de giderek arttığını, Pirfani abi detaylıca ve somut ayrımcılık örnekleriyle anlattı. AKP AYRIMCILAKTAN BESLENİYOR 14 Ağustos Perşembe günü AKP'li yerel yönetim kadroları Metin Şahin’i öldürülesiye dövüyor. İnsan haklarını ve Anayasayı koruması gerekenler sessiz kalıyor. Bu olay üyesi olmaya çalıştığımız her hangi bir Avrupa Birliği ülkesinde gerçekleşmiş olsaydı, ülkede skandal bir olay olarak değerlendirilir ve başta belediye başkanı olmak üzere tüm sorumlu görevliler görevden alınırdı. Çünkü şiddetle beslenen ayrımcılığa karşı mücadele etmenin tek yolu, bu konuda taviz vermemektir. Gelecekte olası ayrımcılık uygulamalarının önünü kesmenin yolu, ayrımcılık uygulamalarını, anında ve yerinde mahkum etmekten geçiyor. AKP gibi ayrımcılıktan beslenerek siyaset yapılamaz. 16 Ağustos'ta ise AKP'li Cumhurbaşkanı Gül, Hacebektaş’ta “hukukun üstünlüğü kesin olacaktır, herkese eşit muamele edilecektir, Alevi'si Sünni'si, Türk'ü Kürt'üyle hepimiz bir milletiz. Herkesi kucaklayacağız. Hepimizi incitecek yanlışlıklar olmuştur. Ama incinsek de incitmeyeceğiz” ifadesi aslında, AKP'nin ikiyüzlü yaklaşımını gösteriyordu. Sayın Cumhurbaşkanı Keçiören'de Alevi esnafın kimliğine ve emeğine yönelik saldırı olayını nasıl değerlendiriyor? Sorusu halen cevap bekliyor. AKP'nin Türban ve İmam Hatipler hassasiyeti, Keçiören'de umursamazlığa dönüşmüştür. Pirfani abi, "hükümetten henüz kimse beni aramadı, çünkü türban takmıyoruz" derken, hükümetin çifte standart bir yaklaşım içinde olduğunu ifade ediyordu. "Ama" diye söze bağlayan Pirfani Şahin abi, "Ben asıl beklediğim desteği bizi gerçekten sahiplenecek ve savunacak dostlarımızdan ve kurumlarımızdan aldım" derken, "bu tür olayların son bulması bizim gücümüzü birleştirmekten geçiyor" diyerekten yol gösterici kişiliğini hissettirdi. KEÇİÖREN SALDIRISI, AYRIMCILIĞIN TARİHSEL DEVAMLILIĞINA KANITTIR. Aleviler bu saldırıları Yavuz'dan, Çorum'dan, Maraş'tan, Sivas'tan, Gazi'den beri tanımaktadır. AKP ile birlikte kırsalda ve metropollerde "hayatı Alevilere dar etmek" üzere planlanmış ve şiddetle beslenen islamizasyon hedefli asimilasyon stratejilerini tanıyoruz. Ayrıca AKP ile Sünnilik içinde Aleviliği ve Alevileri eritmek arzusu taşıyan tarikatçı ve siyasal İslamcı yaklaşımları da biliyoruz. Amasya'da Alevi kız öğrencilerine yapılan ayrımcılık, İstanbul'da Lise öğrencisi bir Alevi gencinin din dersi öğretmenince taciz edildiğini, bazı okullarda "sen Alevi misin" soruları ile fişlenmenin açığa çıktığına tanığız. Günlük hayatımızda, Ramazan orucunun, cuma namazlarının, Alevilere baskı aracı olarak uygulandığını doğrudan yaşıyoruz. Ayrımcılık ve inkarı besleyen resmi politikaların bize yabancı olmadığını Keçiören'de Türkiye ile birlikte gördük. AYRIMCILIĞA KARŞI MÜCADELE DAHA DA ÖNEM KAZANMAKTADIR. Olayın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal etmiş olması önemlidir. Bu olayın üstü örtülemez. Bu yerel yönetimin kamusal hizmet adına yapmış olduğu, doğrudan ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık kamuoyunun önünden kaçırılamaz. Bu olay tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulmalı, Belediye Başkanı ve şiddete doğruda katılan zabıta memurları derhal görevden alınmalıdır. Aleviler olarak, kendi topraklarımızda geleceğimizi endişe içinde yaşamak istemiyoruz. Keçiören olayında olduğu gibi, şiddetle beslenmiş ayrımcılık politikaları AKP ile artmaktadır. Bunun sonucu oluşan İslamcı sosyal ve siyasi baskı mekanizmaları, toplumda güçsüz olana ve farklı inançlardan kimliklere yönelik baskı ve ayrımcılık uygulamasını yaygılaştırmaktadır. T.C. Anayasası'nın 10. maddesi "Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." diyor Öyleyse bu eşitlik kağıt üzerinde kalmamalıdır. Alevi hareketi, tüm demokrasi güçleri, hukukun ve siyasetin bu türden sorunları tümden çözmesi için, ayrımcılığa karşı mücadelede daha aktif hale gelmesi gerekir. BİR KAMPANYA ÖNERİSİ TÜRKİYE'YE YENİ BİR YASA LAZIM: "AYRIMCILIK UYGULAMALARINA KARŞI MÜCADELE YASASI" Bunun içinde somut bir önerimi buradan paylaşmak istiyorum. Türkiye'de gerek Alevilere, gerek farklı etnik, inançsal, kültürel kimliklere, gerekse farklı cinsel yönelimlere yönelik ayrımcılık uygulamalarını önlemek ve ayrımcılığa karşı sivil ve resmi mücadelenin önünü açacak çerçeve bir yasa yoktur. Aslında çoğu AB ülkelerinde olduğu gibi, doğrudan ve dolaylı ayrımcılığa karşı Türkiye'nin acil olarak "Ayrımcılık Uygulamalarına Karşı Mücadele Yasası"na ihtiyacı vardır. Böyle bir yasa teklifini başta Alevi kurumları olmak üzere, tüm demokratik kurum ve kuruluşlar birlikte hazırlayarak sol ve sosyal demokrat partilere iletmeli ve onlardan TBMM'nin gündemine taşımaları talep edilmelidir. Umarım bu öneri bir karşılık bulur ve sonuç almak için eller taşın altına konulur. Alevi.com. 03.09.2008 EvcioğluHaber-03.09.2008 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder