Bize yeni bir strateji lazım!
İ.Sabri Durmaz
05/12/2008
Bugün sendikal hareketin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden birisinin; son 50 yıl içinde sendikal hareket içinde egemen kültüre dönüşen uzlaşmacı sendikacılık kültürü ve bu kültürün oluşturduğu alışkanlıklar olduğunu söylersek bir abartı yapmamış oluruz.
Bu alışkanlık bir yanıyla kendisini, hareketin en ileri gittiği noktada bile, nihayet sendikaların, emek örgütlerinin kalabalık mitingler örgütlemesi gibi yollarla tepkilerini ifade etme biçiminde ortaya koymaktadır. Ya da yine en ileri gittiği noktada bu kültür; kendisini yasal sınırlar içine hapseden bir grevle ifade etmektedir.1995’ten sonra, özellikle de 2001 krizi sırasında bu “alışkanlıklar”ın belirlediği eylemlere tanık olduk. Yüz binlerin Ankara’da bir araya geldiği pek çok miting yaşandı. Ama sonuçta o mitingler hiç olmamış gibi oldu. Hatta en görkemli mitingin ertesi günü, Meclis yasayı görüşmeye açtı. Ama emek cephesinden yeni bir tepki gelmedi. En son yine SSGSS eylemlerinde, Emek Platformu hükümetin müdahalesiyle bölününce, hareket de parçalandı ve hükümet yasayı, bir iki önemsiz rötuşla rahatça geçirdi.
(*)Şimdi bu büyük kriz süreciyle birlikte; sendikal hareketin, olağan dönemlerde bile artık başarmanın aracı olmayan, önceden tarihi belirlenip emekçilerin bir merkeze toplanarak kalabalık mitingler ve yasal çerçeveye sıkışan grevlerle çok ilerleme şansının olmadığı, hatırlanması gereken bir gerçektir. Çünkü, önceden başlangıcı ve bitişi ilan edilmiş eylemler ne kadar kalabalık olursa olsun, bunların kendi başlarına bir etkenliğinin olmadığı artık çok açıktır.
Elbette burada, “kalabalık mitinglerin bir anlamı yoktur” denmiyor. Ama bunlar; tabandaki işçinin, emekçinin, onların ailelerinin, yoksul semt emekçilerinin hareketinin bir devamı ya da ona ivme kazandırma mücadelesinin bir parçası ise anlamlı olacaktır.
Hangi hareketin?..
- Elbette en başat üretim ve hizmet birimlerindeki geniş emekçi kesimlerin işyerlerinde mücadele komiteleri etrafında birleşmeleri,- Sonra bu mücadele komitelerinin, mücadeleci sendikacıların yer aldığı sendika şubeleri ve emek örgütlerini birleştiren yerel platformların oluşması,- Ve elbette bu platformların aynı zamanda emekçi semtlerindeki yoksulların, işsizlerin mücadelesini örgütlemesi ve onların da emek mücadelesine katılımını sağlaması hareketinin!Daha “yukarısı” için ise belki baştan mücadeleci sınırlı sayıda sendika merkezi ve mücadeleci sendikaların oluşturduğu bir merkezin oluşmasına da hizmet etmesi amacını da kapsamalıdır bu mitingler, açıklamalar, protestolar. Ama daha fazlası için şu en aşağıdan örgütlenen hareketin en azından yerel platformlar düzeyinde ete kemiğe bürünmesinin ihtiyacı çok açıktır. Bu yüzden de bugün hareketin en önemli görevi; fabrikalar, hizmet birimlerinde, mücadele komitelerinin oluşması ile bugün, kısmen dünden de devralınan yerel platformların yeni ihtiyaçlara göre biçimlendirilmesidir. Bugün mücadelenin ihtiyaçları ve işçi ve emekçi hareketinin tepkilerinin ulaştığı boyut, asıl dikkat noktasının bu olması gerektiğine işaret etmektedir. Mitingler, basın açıklamaları, (ya da önceden planlanmış “iş bırakma” gibi eylemler de dahil) protestolar, bu güncel göreve destek verecek gelişmeleri canlandırıp ilerletiyorsa anlamlıdır.
Örneğin 29 Kasım mitingi de bu açıdan değerlendirildiğinde anlamlıdır. Yani, tabandan kıpırdamaya başlayan tepkilerin örgütlü bir güce dönüştürülmesi ve yerel düzeydeki hareketin birleşmesini teşvik edici olduğu ölçüde.
Yoksa kendi başına bir protesto olarak kalacaksa, 29 Kasım mitinginin de bir anlamı olmayacaktır.
Dahası, bir gaz boşaltmaya da dönüşecektir.
Bugün şu açıkça görülmektedir ki işçi mücadelesi, geleneksel alışkanlıklarını aşarak; sendika, konfederasyon farkı gözetmeden, sendikalı sendikasız demeden tüm işçileri örgütlemek için harekete geçemez; bu mücadeleye işsizleri, semt yoksullarını, işçi ailelerini, semtlerin kadınlarını, gençlerini de örgütleyip mücadeleye katamazsa, mitinglerin kalabalıklığının, protestolardaki öfkenin yüksekliğinin mücadelenin gerçek bir ilerleme sağlaması için bir yararı olmayacaktır. Sınıf partisi; işçiler, kamu emekçilerinin ileri kesimleri, sınıftan yana sendikacılar böyle bir strateji etrafında birleştiklerinde, krizin yükünü reddetme mücadelesi bir laf olmaktan çıkmaya başlayacaktır.
(*) Elbette bu geleneksel uzlaşmacı eğilimlerin baskısındaki mücadele içinde de işçi hareketinin mücadeleci eğilimleri hep var olmuştur. Örneğin 1989-91 arasında mücadeleci eğilim uzlaşmacı egemen eğilimi baskılamış, uzlaşmacı sendikacılığın temsilcilerini de önüne katarak ilerlemiştir.
Kamu emekçilerinin ‘90’lı yıllardaki hareketi içinde mücadeleci eğilim geleneksel eğilimi aşabilmiştir. Telekom grevi, yasalarla kendini sınırlamadığı için o ölçüde 44 gün boyunca tahminleri aşan bir mücadele seyri izleyebilmiştir. Yani bugün mücadele içinde yeni bir strateji oluşturmanın dayanakları vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder