Obama İçin 'Fidel'le...
Tanımlanamaz görkemdeki törenle 20 Ocak’ta ABD’yi yönetmeye başlayan Obama gerçekten bir “değişim”in başkanı mıdır?
Merakımı gidermek için Atatürk’ten sonra en güvendiğim dünya lideri Fidel Castro’ya başvurdum. Kasım (2008) ayında şunu yazmış:
“Birçok kişi imparatorluğun başının değişmesiyle imparatorluğun daha hoşgörülü ve daha az kavgacı olacağını söylüyor. Akıllı bir insanın iyi niyetlerinin, yüzyılların çıkarlarını ve bencilliğini değiştireceğine inanmak saflık olur...”
Fidel, ABD seçimlerinden önce de yine Obama için “zeki ve Cumhuriyetçi başkan adayı McCain’den daha az savaş kışkırtıcısı” demiş ve eklemişti: “Ancak Amerikan ırkçılığı, Demokratları Beyaz Saray’dan uzak tutacaktır...” (AA-17 Kasım 2008)
Şimdi Demokratlar Beyaz Saray’dalar; Sevgili Mustafa Balbay da “Obama siyah, ama saray beyaz” demedi mi? Yeni “siyahi” sakiniyle birlikte sarayın rengi de hiç değilse “melez”leşebilir mi?
‘Tarihsel konuşma’sı
Obama’nın, göreve başlarken yaptığı konuşmasına Fidel’in “tarihsel uyarı”ları ışığında bakmak, özellikle “biz”im için daha bir anlam kazanıyor...
Örneğin, kimilerini “ağlatan” sözleri arasında diyor ki: “Atalarımız tarafından başlatılan fedakârlıkların izinden yürüdüğümüzün farkındayım; onların ideallerinden güç alarak ilerlemeye devam ediyoruz...”
En büyük fedakârlıkların “Kızılderili soyunu kurutarak koca kıtaya egemen olan ‘kovboy’ atalarca gösterildiğini; en ‘değişmez’ ideallerin de ‘dünyada sömürgeciliğin emperyalist jandarmalığı’nı üstlenmek” olduğunu bilmeyen var mı?
Buna rağmen Obama için neredeyse “Keşke bizim liderlerimiz de böyle olsaydı” diyenler az değil!
Oysa aynı sözleri “biz”den biri söylese; “fedakâr”lık olarak Kurtuluş Savaşımızı, idealler olarak da bağımsızlığa ve “Yurtta barış dünyada barış” ilkemize bağlılığımızı anımsatsa, “vay ulusalcı!” diye savcılara ihbar bile edilebilirler!
Hayranlık duyulan konuşmada sanki “itiraf” denebilecek şu sözler de var: “Özellikle bazılarının açgözlülüğü ve doymazlığı sonucunda geldiğimiz durumdan çıkabilmek için, çok ciddi kararlar alma noktasındayız...”
İnsan düşünüyor; acaba Obama, İznik Gölü kıyısındaki 1. sınıf tarım alanına “yargımızla inatlaşarak” kurulan ABD’li Cargill fabrikasını mı kastediyor? Hukuka aykırı işgalin güvenceye bağlanması için özel yasa bile çıkartıldı; şimdi de aynı yerde “genişlemek” istiyor...
Obama’nın “açgözlü”lere çatmasını alkışlayanlarımızın, Cargill’i kayıran siyasilerimizi de var güçleriyle alkışlaması nasıl tanımlanabilir?
Toprak ve fabrika
ABD’nin yeni başkanı “toprağımızı ekmeli, fabrikalarımızın çarklarını çalıştırmalıyız...” diyerek şunları ekliyor: “Piyasanın gerektirdiklerini boş verin. Piyasa sadece zengin olanların yanında olursa, sürdürülebilirlikten bahsedilemez.”
Bunlara da “helal sana” diyenlerimiz, tarım topraklarımızı ekip biçmek yerine rant tesislerine ve TOKİ’nin pazarlama sitelerine arsa yapan; fabrikaları çoğaltmak yerine de durmadan alışveriş merkezleri ve rezidanslarla “kalkınma”yı(!) hedefleyenlere nasıl da sevdalılar?
Hele şu TV’lerdeki ekonomi saatlerinde günde beş vakit “varsa yoksa piyasa” diye tutturanlarımız, Obama’nın “piyasaya boş verin” sözüne acaba ne diyorlar; duyan varsa anlatıversin...
Küba devriminden bu yana 10 ABD Başkanı görmesine rağmen 50 yıldır hiçbirisiyle “görüşmeyen” Castro, bu kez Obama’yla buluşabileceklerini söylemiş. Kutlama yazısında diyor ki: “Dürüstlüğünden şüphe duymuyorum; ancak yanıtlaması gereken çok soru var. Örneğin müsrif ve tüketici bir sistem çevreyi koruyabilir mi?..” (22 Ocak 2009)
Biz de temel sorumuzu yine Fidel’den esinlenerek yöneltelim: “Yüzyılların çıkarları ve bencilliği değişmeden, dünyamız yaşanabilir bir cennete dönüşebilir mi?..”
29 Ocak 2009 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder