HAMDİ MASKAR
HAMDİ MASKAR: İMAMLIKTAN, KOMÜNİST PARTİSİ YÖNETİCİLİĞİNE GEÇTİM
2.Sayfa; Yazının Devamı
ALMANYA MACERASI BAŞLIYOR
14 Temmuz 1972 günü, Lübeck/Travemünde kasabasındaki, “Schlichting Werft” isimli gemi tersanesinde, saat tam 6.45’de kart bastım. Almanya’da işçilik hayatı böyle başladı.
İşletmenin “Heim”ında (işçi yurdu), 20 metrekarelik odada, 4 kişi kalıyorduk. Eşyalarımız 2 ranza, 1 masa, 4 sandalye ve 4 dolaptan ibaretti. Odaya kira olarak kişi başına aylık 75 mark ödüyorduk.
Yemeğimizi ortak mutfakta kendimiz yapıyorduk. Çalışma süresi on saati buluyordu. Günlük hayat, “Heim” den işe; işten “Heim”a gidip gelmekle geçiyordu. “Heim”da 86 işçi kalıyordu. Firmada 1.200 işçi çalışıyordu. Bunun yarıdan çoğu Türk’tü. Firmadaki 400 kaynakçıdan 380’i Türk’tü. İş zordu. Bir yıllık bir kontratla Almanya’ya gelmiştim. Bu süre sonunda işveren beğenmezse beni Türkiye’ye geri gönderebilirdi. Bunun için iş şartlarını düşünmeden çalışmak zorundaydık. Saat ücretimiz 5.04 marktı.
Gemi inşaatında çalışıyordum. Paranın dini, imanı, rengi, ırkı yoktu! İşçi her yerde işçi, patron her yerde patrondu. Almanca konuşamasam da, alınterinin dilini anlıyordum.
İstanbul’da Maden-İş Sendikası’nın işyeri temsilciliği yedek üyesi olarak çalışırken, örgütlenmenin gereğini öğrenmiştim. İşçilerin sendikalarından başka güçleri yoktu. Sendikasız bir işçi, bir hiç demekti. Bu düşüncelerimi kendime rehber edindim. Bu nedenle Almanya’da işbaşı yaptıktan 15 gün sonra Almanya Metal İşçileri Sendikası’na (IG Metall) üye oldum.
HAVVA MASKAR ALMANYA YOLLARINDA
Ekim 1974’te, Ocak 1972’de evlendiğim eşim Havva’yı Almanya’ya getirmek üzere Türkiye’ye arabamla gittim. Akçadağ, köyler çok kör, çok geri geldi bana. Almanya’yı görmesem belki bu kadar geriliği anlayamayacaktım.
Eşimi Almanya’ya götürmeme babamın gönlü yoktu. “Git Almanya’ya, iki üç yıl çalış, üç beş kuruş biriktir, dön gel buraya! Almanya sana baki değildir!” diyordu. Babama durumumu, Almanya’daki çalışma ve hayat şartlarını anlattım. İkna edemedim. Bunun üzerine, babamın da sözünden çıkamayacağına inandığım, Karanlık Dere köyündeki Şeyhime gittim. Elini öptüm, durumu anlattım. Eşimi Almanya’ya götürmek için şeyhimden izin istedim.
Babamı görüşmeye çağırdı. Birlikte gittik. Babamı yakından tanıyordu:
“Kasacı Memet, eskiden kimseye eşini Almanya’ya götürmesi için izin vermiyorduk. Ama şimdi durumlar değişti. Karı kocayı birbirinden ayırmamak lazım, bu çocukları birbirinden ayırmamak lazım. Bunda da vardır bir hayır! Müsaade et, Hamdi götürsün eşini yanında!” dedi. Babam da, “Sen münasip görüyorsan, ben de kabul ederim!” dedi. Böylece eşimi Almanya’ya getirmek için babamdan müsaade alabildim.
Burada anlatmadan geçemeyeceğim bir olay oldu. Pasaport için vesikalık fotoğraf lazım olmuştu. Eşim fotoğraf çekilirken başını örtmek istemedi. Zaten başını kapamak istemezdi. Başını örtersin, örtmezsin tartışmasına başladık. Havva “Ben başımı kapatmam!” diyordu. “Başını kapatacaksın!” diye bir tokat vurdum! Yani, zorla eşimin başını kapattırdım. Aradan yıllar geçti. Sonradan eşimden özür diledim. O günkü kabalığımı, o günlerdeki geriliğimi kendi kendime kızarak anarım.
DERNEK ÇALIŞMALARINA BAŞLIYORUM...
Lübeck’te daha önce kurulmuş bir işçi derneği vardı. Bizleri 1972’de bu derneğe üye yapmışlardı 1976 yılı genel kurulunda yönetime aday olduk. O yıllarda konsolosluklar derneklere müdahale ediyor; beğendiklerini yönetime getirmeye çalışıyordu. Biz konsolosluğun listesine karşı olan listeyi destekliyorduk. 140 üyenin katıldığı genel kurulda, 66 oy alan bizim liste seçilemedi. 1977’de Lübeck ve Çevresi Türk İşçi Yardımlaşma Derneği’ni kurduk. Derneğin ilk genel kurulunda yönetim kurulu başkanlığına seçildim. Böylece hayatımda ilk olarak bir dernekte yöneticilik görevi almış oluyordum. İşçi derneklerinin en üst organı Federal Almanya Türkiye İşçi Dernekleri Fedrasyonu (FİDEF) idi.
Lübeck ve Çevresi Türk İşçi Yardımlaşma Derneği olarak, Haziran 1977’de, birinci temsilciler kurulunda, üye dernek olmak için FİDEF’e başvuru yaptık. Kabul edildik. Böylece bizim dernek, kuruluşundan sonra FİDEF’e ilk üye olan dernekti. Böylece federasyon çatısı altında çalışmaya başladık. 1978’te yapılan FİDEF 2. Kurultayı’nda, Genel Yönetim Kurulu Yedek Üyeliğine seçildim. 3. Kurultay’da asil üyeliğe, 1981’de de Merkez Yürütme Kurulu’na seçildim ve FİDEF Genel Saymanlığı görevini üstlendim.
Bir yandan 8 saat fabrikada çalışıp, diğer yandan da siyasi, sendikal çalışmaları ve dernek başkanlığı görevini sürdürürken bunlara eklenen Genel Saymanlık benim için ağırdı. Bu görevi hakkıyla yerine getirebilmek için FİDEF Genel Merkezi’nin bulunduğu Düsseldorf’a yakın Erkrath’a taşındık.
O yıllarda FİDEF, 72 şehirde faaliyet gösteriyordu. Yayımladığımız her bildiri 72 şehirde dağıtılabiliyordu. 1982’de, DİSK davasında idamla yargılanan 52 sendikacı için “52’lere özgürlük!” kampanyası çerçevesinde Almanya’da aynı anda 36 şehirde meşaleli yürüyüşler düzenledik.
İMAMLIKTAN KOMÜNİSTLİĞE...
Bu çalışmalar içinde, henüz haberim olmadan, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Almanya Örgütü’nden görevliler beni tanımış. Bir gün bana bir arkadaş TKP’den bahsetti. Ben ilk olarak böyle bir partinin varlığından, çalışmalarından haberdar oluyordum. Zamanla TKP’li arkadaşlarla ilişkilerim daha da arttı. Bana üyelik teklifinde bulundular. “Ben parti çalışmalarını bilmiyorum, bu bakımdan tereddütlerim var!” dedim. Anlayışla karşıladılar. Sorularıma cevaplar verdiler, parti çalışmalarını, görevlerimi anlattılar. Uzun konuşmalardan sonra ikna oldum. Üye olmak için dilekçe verdim. 16 Mayıs 1978’de, resmen, Hamburg’da, TKP’ye üye oldum. Hayat beni nerden nereye getirmişti? Dini bütün bir insan olan ben, 30 yaşında Türkiye Komünist Partisi’ne üye olmuştum. Kendi kendime şaşıyordum.
12 Eylül 1980 sabahı radyodan, Türkiye’de üçüncü kez darbe yapıldığını öğrendik.
1983 PRAG DÜNYA BARIŞ KONGRESİ
Bu kongreye katılan otuz kişilik Türkiye Delegasyonu’nun 13 kişisi Federal Almanya’dandı. Bu delegasyonda çeşitli demokratik örgütlerin temsilcilerinin yanı sıra 12 Eylül askeri cuntasının kapattığı TÖB-DER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu ve Dursun Akçam da vardı. Diğer ülkelerden sendikacılar, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran da oradaydı. Behice Boran’la ilk kez orada karşılaşmıştım.
1986 Dünya Sendikalar Kongresi, Demokratik Almanya’nın başkenti Berlin’de yapılmıştı. Uluslararası sendikalar toplantısına ilk kez katılıyordum. Bu kongrede FİDEF adına konuşma yaptım. Federal Almanya’daki işçilerin sorunlarını ve karşılaştıkları zorlukları anlattım. Almanya’ya gelirken karşılaştığım olayları, sağlık muayenesini anlatıp, “Bir dişim kırıktı, tamir etmeden beni almadılar. Şimdi ise 16 dişim yok, Özal Hükümeti beni bu halimle hiç kabul etmez!” demiştim. Birçok delegenin, bu aşağılayıcı sağlık muayenesinden haberi yokmuş. Bu ilginç konuşmamdan sonra Finlandiya ve İtalya televizyonları benimle röportaj yaptı. Daha sonra birçok yayın kuruluşuyla söyleşi yaptım.
HAKKIMDAKİ GIYABİ TUTUKLAMA KARARI
1996’da hakkımda gıyabi tutuklama kararı çıkmış. Kapatılan Türkiye Barış Derneği’nin tutuklu olan Genel Başkanı Mahmut Dikerdem’e gönderdiğimiz dayanışma mesajında geçen “Türkiye Kürdistan’ı” belirlemesi nedeniyle hakkımızda “bölücülük” suçlamasıyla dava açılmış. Böyle bir davadan haberim yoktu. 1996’da, FİDEF Genel Başkanı Hasan Özcan Türkiye’ye gittiğinde tutuklanınca, bu gıyabi tutuklama kararından haberimiz oldu.
TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSİ
1987’de, 1920’de kurulan TKP ile 1963’te kurulan, 1965’te 15 milletvekiliyle parlamentoya giren, TİP birleşme kararı aldı. Bu kararı Behice Boran ve Haydar Kutlu Brüksel’de yapılan bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Kurucuları arasında ve ilk Genel Yönetim Kurulu’nda benim de bulunduğum TBKP 1990’da yasal olarak kuruldu.
Bu birleşme sürekli bölünen sol hareket içinde bir ilkti. Bu, daha sonra, değişik birleşmelerle devam etti. Birleşik Sol Parti, Sosyalist Birlik Partisi ve ÖDP’ye kadar vardı. Bana göre, tüm bu birleşmeler Kongre kararlarıyla olduğu için, tarihsel miras ÖDP’dedir.
TBKP Kongresi’nde Türkiye sol hareketinin arşivlerini toplama, koruma ve yayınlamak için Türkiye’de bir vakıf kurulması kararlaştırıldı. Bu karar uyarınca Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı TÜSTAV kuruldu. Ben, kuruluşundan bu yana, vakıf içinde aktif çalışıyorum. Türkiye’ye dönüşlerle birlikte Parti’nin yurtdışındaki faaliyetleri durduruldu ve arşivinin Federal Almanya’daki bölümü bana emanet edildi.
Bu arşiv, daha sonra, Hollanda Tarih Enstitüsü’ne (USTE) 20 yıllığına verildi. Mikro filmleri, TÜSTAV’a devredildi. 20 yıl sonra Türkiye’deki şartlar uygun olursa belgelerin aslı TÜSTAV’a, kopyeleri USTE’ye geri verilecekti. TÜSTAV amacına uygun olarak, bugüne kadar 50 kadar kitap yayımladı.
NEREDEN NEREYE?
Benim esas uğraşım barış, kardeşlik, eşit haklar, demokrasi için mücadeleydi. İnsanın insan tarafından sömürülmesine, ezilmesine, horlanmasına hep karşı durdum. İnsanların özgürce, barış ve kardeşlik içinde yaşayabilecekleri bir ülke ve bir dünya özledim ve hâlâ özlüyorum.
Malatya’da kalsaydım, belki iyi bir tarikatçı olurdum. Belki, olayların içinde kaybolur giderdim. Dünyaya yeniden gelseydim, yine aynı işleri yapar, aynı idealler uğruna mücadele eder, aynı yollarda yürürdüm. Havva ile hayata devam ederdim. Eşim bana daima yardımcı oldu. Ona şükran borçluyum.
Yürüdüğüm yollarda, verdiğim mücadelelerde yoruldum; ama hiçbir zaman pişman olmadım. Sağlığımı bu yollarda kaybettim, ama umudumu kaybetmedim. Şairin dediği gibi, insan ömrü umuttan önce bitmelidir.
Birgün Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder