İKİ IRMAK ARASINDA KURAKLIK
16:09 08 Mart 2009
GÜNEŞ ÇELİKKOL Buenos Aİres
Geçtiğimiz yılın Nisan ayında Buenos Aires dumanlar altında kalmıştı.
Kentin üzerine siyah bir bulut çöreklenmiş, uzakları görmek zorlaşmış; soluma güçlüğü çekenler, gözleri yananlar, gırtlakları kuruyanlar hastane kapılarına dayanmışlardı.
Uzmanlar, bunun ekonomiye ve çevreye vereceği zarardan bahsediyorlarsa da, işin bu kısmını dert edinenler o kadar da fazla sayılmazdı.
İyi tarafından baktığımızda, karbondioksit salınımının rekor düzeylere ulaşması pahasına da olsa fotoğrafçılara iş, kent ahalisine de konuşacak konu çıkmıştı.
Birkaç gün böyle geçti ve sonraki haftaları, dumanların peki şimdi nereye gideceklerini bildiren haberler okuyarak, izleyerek geçirdik.
Uruguay’a çalışan feribotları seferlerinden alıkoyan karaltı, bu kadarı yetmezmiş gibi, rüzgârla beraber ırmağın karşı yakasına geçerek komşu ülkenin başına kaldı sonunda.
İşin bu kısmı, o sıralar farklı bir çevre sorunuyla uğraşan Arjantinli diplomatları güç durumda bıraktı ve çevrecileri umutsuzluğa sürükledi. Zira, Uruguay’da kurulması tasarlanan kâğıt hamuru fabrikalarının Arjantin sahilini de kirleteceğine dair iddialar iki ülke arasında ufak bir kriz yaratmış, sınır kapılarında kalabalık protestolar düzenlenmiş, karayolu bağlantıları kesilmiş, Arjantin tarafı konuyu uluslararası yargıya taşımıştı.
BÜYÜK TOPRAK SAHİPLERİNİN İŞİ Mİ
Buenos Aires’i örten dumanlar Parana deltasındaki yangınlardan yükseliyordu.
İlk kıvılcımlar yüzlerce farklı noktada çıkmış, alevler Buenos Aires kentinin birkaç katı genişliğinde bir alanı kavurup küle çevirmişti.
Yaygın kanıya ve bazı resmî açıklamalara göre, en az 70 bin hektarı ateşe verenler, sığır sürülerine yer açmak amacıyla sazlıklardan kurtulmaya soyunmuş büyük çiftlik sahipleriydi. Ama kimileri bu açıklamalara kuşkuyla yaklaşıyor, yangınları, tarım kesimine kara çalmaya çalışan hükümetin çıkardığını iddia ediyorlardı. Birileri yakalandı, tutuklandı.
Kesin olan tek şey bu yangınların hükümet ile tarım kesimi arasındaki gerginliğin had safhaya tırmandığı günlerde çıkmasıydı.
Hükümet ihracat vergilerini artırmak istiyor, tarımcılar eylemler düzenliyorlardı o günlerde. Üretim durduğundan market raflarında kimi gün et, kimi gün süt bulmak zorlaşıyordu.
Tarımcılar keselerine göz diken hükümetten, hükümet dünyada artan gıda fiyatları sayesinde kazandıkları parayı toplumla paylaşmaya yanaşmayanların egoizminden yakınıyordu.
Sonunda yangın da söndü, yasa taslağı senatoda onaylanmayınca vergi meselesi de kapandı. Ne ki bu defa da, dünyadaki kriz ve doğa vurdu Arjantin tarımını.
Yurtdışından gelen siparişler zaten azalırken, bir de bunun üstüne yağmurlar kesildi, kuraklık başladı.
SUSUZ TOPRAKLAR VE İSKELETLER
Hem de nasıl bir kuraklık! Yetmiş yıldır böylesi görülmemiş bir kuraklık, delta yangınlarının çıktığı Entre Rios eyaletini, bunun üzerinden daha bir yıl geçmeden çöle çevirdi.
Yağışsız bir bahar, bunaltıcı bir yaz derken, Uruguay ve Parana ırmakları arasında kalan Arjantin Mezopotamyası’nda mısır ve ayçiçeği ekili araziler, narenciye bahçeleri, bostanlar yerlerini susuzluktan çatlamış topraklara bıraktı.
Yakın zamana kadar sığır sürülerinin otladığı uçsuz bucaksız çayırlardan geriye, açlıktan ve susuzluktan ölen hayvanların toplanmamış kemikleri kaldı.
BİR DERİ BİR KEMİK HAYVANLAR
İspanyolcada “Irmaklar arası” anlamına gelen Entre Rios’ta, ayçiçeği üretiminin yarı yarıya düşürdüğü söyleniyor. Mısır, yine öyle.
Kamyoncular eskisinin ancak yarısı kadar yük taşıdıklarını anlatıyorlar. Besiciler, bir deri bir kemik kalmış sıska hayvanlarını hızlıca elden çıkarabilmek gayretindeler.
Kötümser uzmanlara bakılırsa, nüfusun yarıya yakınının tarımla bağlantılı işlerden geçindiği yörede, kuraklığın sonuçlarının her dört aileden üçünü vurması işten bile sayılmaz.
Kuraklık haberlerini o kadar da büyütmemek gerektiğini savunan iyimserler ise, daha çok sol kesimlerden çıkıyor. “Hükümetten para koparmaya çalışan tarım patronları, her şeyi abartıyorlar” deniyor; “geçen sene vergilere karşı başladılar, şimdi bir de üstüne para istiyorlar”. BBC
Birgün Gazetesi
Kentin üzerine siyah bir bulut çöreklenmiş, uzakları görmek zorlaşmış; soluma güçlüğü çekenler, gözleri yananlar, gırtlakları kuruyanlar hastane kapılarına dayanmışlardı.
Uzmanlar, bunun ekonomiye ve çevreye vereceği zarardan bahsediyorlarsa da, işin bu kısmını dert edinenler o kadar da fazla sayılmazdı.
İyi tarafından baktığımızda, karbondioksit salınımının rekor düzeylere ulaşması pahasına da olsa fotoğrafçılara iş, kent ahalisine de konuşacak konu çıkmıştı.
Birkaç gün böyle geçti ve sonraki haftaları, dumanların peki şimdi nereye gideceklerini bildiren haberler okuyarak, izleyerek geçirdik.
Uruguay’a çalışan feribotları seferlerinden alıkoyan karaltı, bu kadarı yetmezmiş gibi, rüzgârla beraber ırmağın karşı yakasına geçerek komşu ülkenin başına kaldı sonunda.
İşin bu kısmı, o sıralar farklı bir çevre sorunuyla uğraşan Arjantinli diplomatları güç durumda bıraktı ve çevrecileri umutsuzluğa sürükledi. Zira, Uruguay’da kurulması tasarlanan kâğıt hamuru fabrikalarının Arjantin sahilini de kirleteceğine dair iddialar iki ülke arasında ufak bir kriz yaratmış, sınır kapılarında kalabalık protestolar düzenlenmiş, karayolu bağlantıları kesilmiş, Arjantin tarafı konuyu uluslararası yargıya taşımıştı.
BÜYÜK TOPRAK SAHİPLERİNİN İŞİ Mİ
Buenos Aires’i örten dumanlar Parana deltasındaki yangınlardan yükseliyordu.
İlk kıvılcımlar yüzlerce farklı noktada çıkmış, alevler Buenos Aires kentinin birkaç katı genişliğinde bir alanı kavurup küle çevirmişti.
Yaygın kanıya ve bazı resmî açıklamalara göre, en az 70 bin hektarı ateşe verenler, sığır sürülerine yer açmak amacıyla sazlıklardan kurtulmaya soyunmuş büyük çiftlik sahipleriydi. Ama kimileri bu açıklamalara kuşkuyla yaklaşıyor, yangınları, tarım kesimine kara çalmaya çalışan hükümetin çıkardığını iddia ediyorlardı. Birileri yakalandı, tutuklandı.
Kesin olan tek şey bu yangınların hükümet ile tarım kesimi arasındaki gerginliğin had safhaya tırmandığı günlerde çıkmasıydı.
Hükümet ihracat vergilerini artırmak istiyor, tarımcılar eylemler düzenliyorlardı o günlerde. Üretim durduğundan market raflarında kimi gün et, kimi gün süt bulmak zorlaşıyordu.
Tarımcılar keselerine göz diken hükümetten, hükümet dünyada artan gıda fiyatları sayesinde kazandıkları parayı toplumla paylaşmaya yanaşmayanların egoizminden yakınıyordu.
Sonunda yangın da söndü, yasa taslağı senatoda onaylanmayınca vergi meselesi de kapandı. Ne ki bu defa da, dünyadaki kriz ve doğa vurdu Arjantin tarımını.
Yurtdışından gelen siparişler zaten azalırken, bir de bunun üstüne yağmurlar kesildi, kuraklık başladı.
SUSUZ TOPRAKLAR VE İSKELETLER
Hem de nasıl bir kuraklık! Yetmiş yıldır böylesi görülmemiş bir kuraklık, delta yangınlarının çıktığı Entre Rios eyaletini, bunun üzerinden daha bir yıl geçmeden çöle çevirdi.
Yağışsız bir bahar, bunaltıcı bir yaz derken, Uruguay ve Parana ırmakları arasında kalan Arjantin Mezopotamyası’nda mısır ve ayçiçeği ekili araziler, narenciye bahçeleri, bostanlar yerlerini susuzluktan çatlamış topraklara bıraktı.
Yakın zamana kadar sığır sürülerinin otladığı uçsuz bucaksız çayırlardan geriye, açlıktan ve susuzluktan ölen hayvanların toplanmamış kemikleri kaldı.
BİR DERİ BİR KEMİK HAYVANLAR
İspanyolcada “Irmaklar arası” anlamına gelen Entre Rios’ta, ayçiçeği üretiminin yarı yarıya düşürdüğü söyleniyor. Mısır, yine öyle.
Kamyoncular eskisinin ancak yarısı kadar yük taşıdıklarını anlatıyorlar. Besiciler, bir deri bir kemik kalmış sıska hayvanlarını hızlıca elden çıkarabilmek gayretindeler.
Kötümser uzmanlara bakılırsa, nüfusun yarıya yakınının tarımla bağlantılı işlerden geçindiği yörede, kuraklığın sonuçlarının her dört aileden üçünü vurması işten bile sayılmaz.
Kuraklık haberlerini o kadar da büyütmemek gerektiğini savunan iyimserler ise, daha çok sol kesimlerden çıkıyor. “Hükümetten para koparmaya çalışan tarım patronları, her şeyi abartıyorlar” deniyor; “geçen sene vergilere karşı başladılar, şimdi bir de üstüne para istiyorlar”. BBC
Birgün Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder