1 Eylül 2009

Alevi ve Kürt açılımı Renkhaber'de tartışılıyor

Alevi ve Kürt açılımı Renkhaber'de tartışılıyor

Alevi ve Kürt açılımı Renkhaber'de tartışılıyor

Erdal Yıldırım, Renkhaber için kaleme aldı


29 Ağustos 2009 12:46

Renkhaber, Alevi ve Kürt açılımını masaya yatırıyor. Konuyla ilgili ilk yazı Eski PSAKD Kültür Sanat Sekreteri Erdal Yıldırım'dan... Siz de görüşlerinizi belirtmek istiyorsanız bizimgazete@gmail.com adresine fikirlerinizi, makalelerinizi bekliyoruz. İşte Erdal Yıldırım'ın Renkhaber'e özel o yazısı:

***

Ülkemizde iktidar erkini elinde tutan burjuva feodal egemenler ekonomik, siyasal ve sosyal sıkıntılar, açmazlar yaşamaya başladıkları her dönemde kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek, mevcut sorunların üzerini örtmek ve kitlelerin kafalarını bulandırmak için çeşitli manevralar yaparlar… Son süreçte gördüğümüz sözde "Alevi Açılımı" ve "Kürt Açılımı" örneklerinde olduğu gibi…

Tam da bu bağlamda özellikle son iki yılda emperyalist ülkelerde başlayıp, diğer tüm ülkelerde giderek derinleşen ekonomik krize karşı, çeşitli demokratik, hak ve talepler için ulusal ve uluslararası alanda seslerini yükselten kitlelerin mücadele gücünü zayıflatmak, kırmak ve onların arasına ayrılık fikirleri serpiştirmek için, ve de en önemlisi kendiliğinden gelişen halkın muhalefetini bastırmak için çeşitli sözde "açılım" projeleri kamuoyuna sunuldu ve sunulmaya da devam ediyor…

Tarımda, sanayide, özellikle otomotivde - tekstilde ve tüm sektörlerde önemli oranda üretim düşüşleri yaşanmakta; sermaye sahipleri, burjuva feodal egemenler krizi fırsata dönüştürmek için kitlesel işten çıkartmaları hızlandırmış bulunmaktadırlar. Toplumun ekonomik cendere altındaki bu ezilmişliğine karşı durmak için son zamanlarda DİSK, KESK ve hatta Türk-İş gibi emek örgütleri çeşitli devrimci, demokrat kurumların, demokratik kitle örgütlerinin de desteğini de alarak bir dizi etkinlik, eylem ve mitingler tertip etmekteler…

Alevi Açılımı

Biraz daha somuta indirgersek, yüzyıllardır Anadolu topraklarında her türlü inkâr, yok sayma, asimilasyon ve kimi zaman da kitlesel katliamlara uğrayan Aleviler ve onların temsilci örgütleri, son 20 yıldaki örgütlenme çabaları sonucu çeşitli demokratik hak ve taleplerini yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Uluslararası alanda da bir takım kazanımlar elde ettiler.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, zorunlu din derslerinin hukuk'a aykırılığına ve bunun bir insanlık suçu olduğuna ilişkin verdiği karar en somut örnek ve uyulması zorunlu iken, AKP iktidarının hak ve özgürlükleri umursamaz, her şeyi ben bilir ve uygularım tavrı, açılımların ne kadar samimiyetsiz olduğunun aslında en açık göstergesidir…

Kasım 2007 tarihinde AKP hükümeti, Alevi kökenli olan ama Aleviliği Sünniliğe yedekleme çabaları içindeki; bu iş için çeşitli ekonomik – siyasal ve toplumsal rant peşinde koşan; ama kesinlikle Alevilikle herhangi bir ilgileri kalmamış bir kaç kişi ve kurumu da yanına alarak ( Reha Çamuroğlu, İzzettin Doğan – Cem Vakfı vb ) sözde bir Alevi açılımı söylemi başlattı. İlk olarak da 12 Ocak 2008 tarihinde Ankara Bilkent'te Alevilerin yası matem ayında, Alevi ritüelleri içinde olmayan, şatafatlı bir "iftar" toplantısı düzenledi. Ardından bu yıl da İstanbul'da ayını tarihte bir toplu iftar yemeği tertip ettiler.. Oysa biliriz ki, Alevi inancında şatafatlı, toplu iftar açma (hatta "iftar" kavramı yoktur) diye bir ritüel bulunmamaktadır.

Bu sözde Alevi açılımının amaçlarından en önemlisi, yüzlerce yıl boyunca inkar edilen, ibadet ve inançlarını yaşamaktan men edilen, hatta bu nedenle defalarca katliamlara maruz kalan Alevileri ve dolayısıyla Aleviliği; İslam inancı içine çekme, asimile etme, sisteme entegre etmek, kimi düşkünleşmiş taşeronlar aracılığıyla Aleviliği dönüştürme, sünnileştirme ve Şiileştirmeye çalışmaktır. Yıllardır süren AKP iktidarı Alevilere ve tüm diğer ötekilere karşı hukuksuz, eşitsiz ve ayrımcı uygulamaların yanında Alevileri ve Aleviliği asimile edecek her türlü çalışmayı yapmaktan da asla geri kalmamaktadır.

Ancak Demokratik Alevi Hareketinin ve Türkiye'deki Alevilerin gerçek temsilcisi, üst çatı örgütü olan Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) ve bileşenlerinden özellikle Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD)'nin dirençli ve ödün vermez tavrı ve mücadelesi sonucu sözde açılım Alevi toplumu içersinde itibar görmemiş; hem Alevi toplumu üzerinden prim yapmaya çalışan, yukarıda bir ikisinin ismini verdiğim düşkün ve işbirlikçilerin, hem de muaviye soylu AKP hükümetinin hevesleri kursağında kalmıştır.

Alevi Çalıştayı

Bir kaç satılmış düşkün ile birlikte sürdürülmeye çalışılan Alevi açılımı başarısızlıkla sonuçlanınca, üstelik global krizin etkileri gün geçtikçe artıp, kitlelerin hoşnutsuzluğu ve iktidara karşı sesini yükseltmesi artınca bu sefer de adına Alevi Çalıştayı dedikleri bir faaliyet başlatıldı. 3 Haziran da başlayan, 8 Temmuz ve 19 Ağustosta devam eden ve bir süre daha devam edeceği açıklanan bir dizi çalışmaya çeşitli Alevi örgütü yöneticileri, bilim adamları, akademisyenler ve özellikle bugüne kadar Aleviliğin asimile edilmesi için yıllarını vermiş ilahiyat fakültelerinden ve diyanet işlerinden kişileri çağırdılar…

Alevi Bektaşi Federasyonu ve Demokratik Alevi Hareketinin temsilcileri katıldıkları ilk çalıştay oturumunda, Alevilerin belirlenmiş hak ve taleplerini maddeler halinde hükümete sundular. Alevi örgütleri;

Madımak Oteli'nin Utanç Müzesi olması,
Cemevleri'ne yasal statü kazandırılması,
Zorunlu din derslerinin kaldırılması,
Alevi köylerine cami yapılmasından vazgeçilmesi,
Başta Hace Bektaş-i Veli Dergahı olmak üzere, inançsal değere sahip yerlerin gerçek sahiplerine, yani Alevilere bırakılması konusunda mutabakata vardılar.


Aleviler eşit yurttaşlık hakkı istemlerini, özellikle Ankara'daki 9 Kasım Büyük Alevi Yürüyüşünde dile getirdiler. Yani Alevilerin saklı, gizli, bilinmez, hukuk dışı hiçbir talepleri yoktur. Ancak bir kez daha görüldü ki, hükümet hem Alevi açılımı ile hem de Alevi çalıştayı ile sadece ve sadece göz boyamaya çalışmaktan başka bir şey yapmamaktadır ve hiçbir şekilde samimi değildir. Bugün Alevileri uyutmaya çalışan, onların bir kısmının kafalarını bulanıklaştırmaya çalışan AKP ve hükümetinin başı Tayyip Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde Karaca Ahmet Dergahı'nı yıkmak için aylarca uğraşmadı mı? Daha dün Alevilerin ibadet yeri cemevleri için "cümbüş evidir" demediler mi? Sivas Madımak Otelinde 35 canı ateşe verenlerin avukatlığını yapmadılar mı?

En ufak bir samimiyet olsaydı, derhal Madımak Oteli Utanç Müzesi yapılabilir, Cemevlerinin Alevilerin İbadet Merkezleri olduğu açıklanabilirdi.

Ve çalıştay çalışmalarının 3.süne katılan Din Hizmetleri Daire Başkanı hükümetin ve diyanet işlerinin ağzının altındaki baklayı çıkardı… "Cemevlerinin ibadet yeri olmadığını, bunun kabul edilmesinin asla mümkün olmadığını" beyan etti. Bir kez daha takke düşmüş kel görünmüştür ki, AKP ve onun zihniyetindeki memurlar takiyeden başka bir şey yapmamaktadırlar.

Alevilere daha önceki çeşitli hükümetler döneminde de sözde Alevi açılımları sunulmuştur... Paralar, mevkiler, rantlar teklif edilmiştir... Bu açılımlar ve çalıştaylar göstermektedir ki, Türkiye'de iktidara gelen kişi ve partiler değişse bile, Alevileri ve Aleviliği inkâr eden, yok sayan, asimile etmek isteyen zihniyet asla değişmemektedir. Yüzlerce yıl Alevileri katledenler, gelinen süreçte artık Aleviliği katletme projelerini ortaya koymaktan başka bir şey yapmamaktadırlar…

Ve yine bir kez daha görüldü ki, her açılım belli bir süre sonra başladığı noktaya geri dönmektedir. Ve de bu yezit – muaviye soyluların asimilasyon hevesleri de kursaklarında kalmaktadır, kalacaktır!

Kürt Açılımı

Kürt açılımına bakacak olursak, bunun özünde de büyük aldatmacadan başka bir şey olmadığını çok rahatlıkla görmekteyiz.

Emperyalistler ve ülkemizde onların uşaklığını yapan burjuva feodaller, emperyalist global krizin sonucunda dünyayı ve özellikle de Ortadoğu coğrafyasını yeniden biçimlendirmeye çalıştıkları bir süreçte, Kürt ulusuna yönelik de bir "açılım" söylemine girişti. Büyük Ortadoğu projesinin önemli coğrafi ayaklarından olan Ortadoğu-Kafkasya üzerinden Orta Asya'ya açılma hedeflerine engel oluşturabilecek bir coğrafyada yer alan Kürt ulusal varlığı ve sorunu için, emperyalist ABD'nin ve onun uşağı AKP'nin çok uzun zamandan beri çeşitli planlar ortaya attıklarını, yol haritaları çizdiklerini ve söz konusu coğrafyadaki petrol, doğalgaz, inşaat, hizmet ve diğer sektörlere ilişkin olanakları ele geçirme planları yaptıklarını bilmekteyiz.

Çok dikkat çekici bir biçimde görülmektedir ki, Amerika, AKP ve Iraktaki Kürt yönetimi, Kürt ulusal hareketini tasfiye etmek, Kürt halkını inkâr etmeye devam etmek, asimilasyonu yasalaştırmak ve Kürt emekçilerinin sömürüsünün kolaylaştırılması için ortaklaşa hareket etmektedirler…

Bu açılımın samimiyetsizliği de çok açık bir şekilde görülmektedir. Zira AKP hükümeti açılımın söylemini "Kürt sorunu" ifadesiyle başlatmış, aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra açılımın ismini "Kürt açılımı" ve daha sonrasında "demokratik açılım" ve MGK toplantısından sonra da "Terör sorunu" gibi kılıflarla kamuoyu önüne çıkarmıştır. AKP'nin İçişleri Bakanı Beşir Atalay, açılımı özellikle "devlet çalışması" olarak nitelendirmeye çalışsa da, "çözüm noktasında Türk modelini uygulayacağız" diyerek bu çalışmanın aslında ABD ve Avrupalı emperyalistlerin bir çalışması olduğunu ve işbirlikçisi AKP taşeronluğuyla hayata geçirilmeye çalışıldığını gizleyememiştir.

AKP hükümeti bugüne kadar Kürt sorununun demokratik yollardan çözümüne ilişkin olarak, "Kürt açılımı" diye bir şey gündemimizde yoktur, "demokratik açılım vardır" demekten başka bir tek öneri ve çözüm yöntemi ortaya koymamıştır. 'TRT Şeş' açmakla, bir kaç tane kimliğini yitirmiş türkücüye türkü söyletmekle, bu tür sahte ve tüm kitleleri uyutmaya, kandırmaya yönelik adımlarla herhangi bir açılımdan söz edilemez. Ortaya konan şey, hiçbir çözüm önerisinin olmadığı ve özellikle "demokratikleşmeyle", "toplumsal barışla", ilgisi olmayan bir takım süslü yalanlarla süslenmiş, ( asıl fikirleri enselerinin arkasında gizlenmiş) imha-inkâr, tasfiye ve asimilasyon politikalarından başka bir şey değildir. "Ulus-devlet", "üniter devlet", "bölünmez bütünlük" yapısının korunmasında tarafız ve taraf olmaya da devam edeceğiz ve "yegâne egemen Türk ulusudur", gibi şoven, ırkçı, inkârcı, asimilasyoncu bir zihniyetten demokratik çözümlemeler bekleme oldukça büyük bir iyimserlik diye düşünüyorum.

Diğer yandan açılım söylemine ilk başlarda oldukça sıcak bakan, umutlu olan ve uzlaşma için çeşitli kanallarla, sürece ve sözde açılıma dahil olmak için çok çaba sarf eden konunun muhataplarının, ardarda gelen çelişkili açıklamalardan sonra giderek daha temkinli olmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Başlardaki o pembe tablo çok kısa sürede ortadan kaybolmuş görünmektedir. Zira emperyalistler ve onların uşağı AKP'nin Alevi Açılımında da olduğu gibi, Kürt Açılımımda da samimiyetsiz olduğu, özünde, açılım gibi dertlerinin olmadığı gün gibi ortaya çıkmıştır

Görünen o ki, hem Aleviler, hem Kürtlerin, hem de diğer farklı kimliklerin en doğal demokratik hak ve talepleri emperyalistlerin ve onların uşakları kurumlarca, kişilerce görünmezden ve inkârdan geliniyor, ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Aleviler de, Kürtler de, ülkedeki tüm ötekiler ve farklı kimlikler her zamankinden daha sinsi ve daha planlı bir asimilasyon sürecine tabi tutulmuş durumdadır.. Bu nedenle bu yapılar, belli ortak paydalar etrafında ve emek cephesiyle, demokrasi güçleriyle birlikte hareket etmek ve buna uygun çözüm mekanizmaları ve politikalar üretmek zorundadırlar

Tüm bu içeriği, kapsamı belli olmayan ve samimiyetten uzak sözde açılım söylemlerine rağmen, mutlaka toplumsal barışın biran önce sağlanması, akan kanın durdurulması, Kürtlerin de kültürlerini, dillerini eşit yurttaşlık temelinde ve özgürce demokratik bir ortamda yaşayabilmelerinin sağlanması her zamankinden daha çok gereklidir. Bunun için her kurum ve kişi üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilincinde ve önyargısız olarak katkı sunmalıdır.

Bugün gelinen nokta, toplumun her kesiminde bir beklenti oluşturması ve dönülmez bir yola girilmiş olması bakımından son derece önemlidir. Bu noktadan açık bir şekilde, hangi sebeple olursa olsun çark edilmesinin, bu sözde çözüm doğrultusunda olumlu kararlara dönüştürülmemesinin, ülkeyi çok büyük bir kaos ortamına götürmesi kaçınılmazdır ve umarım ki, onlarca yıldan beri Anadolu coğrafyasında yan yana yaşayan, ancak her zaman inkâr edilen, yok sayılan, imha ve asimile edilen etnik ve inançsal kimliklerin ve farklılıkların demokratik hak ve talepleri, toplumsal uzlaşı ve barış içinde ve eşit yurttaşlık temeli ve anayasal gerekli düzenlemeler yapılarak bir an önce hayata geçirilmelidir..


29.08.2009 12:46:56 Renkhaber

Hiç yorum yok: