13 Kasım 2009

Onur Öymen’e Dersim dersleri

Onur Öymen’e Dersim dersleri

12 Kasım 2009
GÜZİDE “sosyal demokrat” politikacımız Onur Öymen, Meclis’te yaptığı konuşmada, geçmişte Dersim İsyanı’nın bastırılması için ne yapıldı ise...

Bugün benzerinin yapılması gerektiğini ima etti ya...


Ben de kendisine 5 maddelik “Dersim Dersleri” hazırladım...


Kendisi isterse bu 5 maddeyi “vicdan dersleri” olarak da okuyabilir...

* * *


DERS BİR:
Bu akşam evde biraz yalnız kal... Sessizliği sağla... Işıkları hafiften karart... Loşluk olsun biraz... Sonra “Dersim dört dağ içinde” türküsünü dinle... Ama iyi dinle... Hissetmeye çalış... Anlamaya çalış... Yüreğini vererek dinle o türküyü...


DERS İKİ:
Sonra okuma yap... Biraz Cemal Süreya oku... Biraz da Ahmed Arif... Ailesiyle birlikte sürgüne giden çocukların acılarını düşün... Yük vagonlarına doldurulanları düşün... “Tarih öncesi köpekler havlıyordu” cümlesiyle ne denmek isteniyor olabilir diye sor kendine...


DERS ÜÇ:
İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarına bir göz at... Seyit Rıza’nın idam sehpasını ayağıyla itmeden önce ağzından çıkan kelimeleri öğren... “Evlad-ı Kerbelayık. Bihatayık. Ayıptır, zulümdür, cinayettir” cümlesinin vicdanında bir karşılığı olsun...


DERS DÖRT:
Batı Anadolu’nun orasında burasında neden tek tük Alevi köylerine rastlanır? Bu konuda bir kompozisyon yaz...


DERS BEŞ:
“Bebekler de isyan eder ve bebekler de ölümü hak eder” diye bir cümle kurmaya çalış... Sonra da otur, bu cümlenin neden tuhaf kaçtığını düşün...

Soner’in yeni kitabı

SONER Yalçın’ın “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” adlı yeni kitabını Ankara’ya giderken yanıma aldım, “uçakta bakarım” diye...

Fakat ne mümkün!


“Uçakta bakarım” diye yanıma aldığım kitabı, bütün bir Ankara yolculuğum boyunca elimden düşüremedim.


Okudum, okudum...


Altını çizerek...


Bazen fena halde katılarak... Bazen itirazlar ederek... Bazen hatırlayarak... Bazen gülümseyerek... Bazen öfkelenerek... Bazen şaşırarak...


* * *


Neyi mi anlatıyor Soner Yalçın?


Bir yandan İslami kesimin “Güzel atlara binip giden” güzide şahsiyetlerinin faziletlerini anlatıyor, bir yandan da bu şahsiyetlere solun kulaklarını neden sağır kıldığını sorguluyor.


Mesela... Cahit Zarifoğlu’nu öyle güzel anlatıyor ki, gıpta ettim. Onun artistliğini, Cemal Süreya ile dostluğunu, “7 Güzel Adam”ı, Maraş Lisesi’nin cevval delikanlılarını falan...


Cemil Meriç’i anlatıyor mesela... Okumaktan gözleri körelmiş Cemil Meriç’in, kimseler tarafından anlaşılamama derdini...


Mesela... Nurettin Topçu’yu anlatıyor. Hepimize “İsyan Ahlakı”nı öğreten adamı... Onun hem sosyalizme, hem de İslam’a olan yatkınlığını...


Hece dergisini... Hareket dergisini...


Mesela... İslamcı sosyalistleri anlatıyor...


Ve sonra da soruyor:


“Bu erdem abidesi, bu fazilet timsali insanlar nereye gitti?”


Bu sorunun ardından da çok daha mühim bir soruyu gündeme getiriyor.


Üslupsuzluk batağına saplanmış, karşı kampa sövme yarışına girmiş, cehaleti bayrak edinmiş, bağımsız aydın duruşunu kaybetmiş tiplerin nereden çıktığını sorguluyor.


* * *


Sanırım kitabın müptelası olmamın nedenini buldum:


Kitabın derdiyle benim derdim acayip benziyor da ondan...

Ankara gazetecilerini neler heyecanlandırır

* Biz burada yeni açılmış bir mekan için “İlk ben keşfettim orayı... İlk de ben yazdım” diye birbirimize hava atarken... Ankara gazetecileri “Kimselerin Bakü-Ceyhan Boru Hattı’ndan haberi olmadığı zamanlarda ben yazmıştım” diye övünüyorlar...


*
Biz Meclis’te yaşanan hafif bir gerilimden heyecana kapılıp “Eyvah! Çarşı karıştı” diye endişelenirken... Ankara gazetecileri, gayet alışkın bir edayla, “Olur böyle vakalar... Hiç mühim değil... Bunlar işin magazinidir” diyorlar...


*
Biz bir araya geldiğimizde havadan sudan söz edip işi tamamen geyiğe vururken... Ankara gazetecileri, “Cemil Bayık neden karışık bir adamdır” konusunda acayip hararetli bir muhabbet çevirebiliyorlar...


*
Biz burada iki gün sonrasına alemlere akma planları yaparken... Ankara gazetecileri Başbakan’ın iki gün sonra yapacağı konuşmanın içeriği hakkında tahmin yürütüyorlar...

ahmethakan@hurriyet.com.tr

Hiç yorum yok: