Alman solu birleşecek mi, çatışacak mı? Oskar Lafontaine’nin istifasıyla Alman Sol Parti’nin geleceği tartışılırken, SPD’nin bundan sonra izleyeceği politika merak ediliyor. SPD, son seçimlerden aldığı darbe sonrası yeniden dirilmek için Sol Parti’nin Lafontaine sonrasına göz dikmişken, neoliberal politikalara karşı sol çözümler bulmak amacıyla kurulan ISM adlı kuruluş siyasette birleşmeyen sol politikacıları biraraya getirdi. Alman solunun kendi içindeki çatışmasının ise bitmesi uzak bir hayal olarak duruyor. Sol Parti lideri Oskar Lafontaine’nin federal düzeyde siyaset yapmayacağını açıklaması başta Sosyal Demokrat Parti (SPD) içerisinde sevinçle karşılandı. Kimi kesimler Lafontaine’siz bir Sol Parti ile SPD’nin gelecekte daha kolay işbirliği yapabileceğini ve bunun sol için bir şans olduğu söyledi. Bu görüşü destekleyen açıklamalara bir katkı da Yeşiller’in Türk kökenli eşbaşkanı Cem Özdemir’den gelmiş ve 2013’te SPD-Yeşiller-Sol Parti ortaklığında bir sol koalisyonun iktidara gelebileceğini söylemişti. Tabii, Sol Parti’nin bütçe, dış politika ve eski DDR geçmişini yeniden gözden geçirmek kaydıyla. LAFONTAİNE SONRASI NE OLACAK? Özellikle Lafontaine’nin geri plana çekilmesiyle SPD’nin Sol Parti ile yakınlaşabileceği ve federal düzeyde de ortaklık kurabileceği tezi gerçeği pek yansıtmıyor. Lafontaine’nin katkılarıyla 2005 yılında WASG olarak kurulan ve 2007’de Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ile birleşen SPD-solunun tarihi 5 yıllık iken, PDS’in 20 yıllık bir geçmişi bulunuyor. Bugün Sol Parti’nin seçmen tabanının ve parti üyelerinin yarısını oluşturan PDS ile SPD hiç bir zaman federal düzeyde yanyana gelmemişlerdi zaten. SPD’nin buradaki esas amacı, Sol Parti’nin özünü boşaltma ve merkez sol siyasete yakınlaştırmak olarak dikkat çekiyor. Son yıllarda, Batı Almanya’da Sol Parti’ye giderek artan desteğin arkasındaki esas nedenin, toplumsal sorunlara olan duyarlığın gelişmesi ile SPD ve sağ partilerin politikalarının bu sorunlara çözüm olamaması gerçeği ise bilinçli bir şekilde gözardı ediliyor. PDS’in Doğu Almanya ağırlıklı olarak yüzde 4-6 civarında oy aldığı Almanya’da, Sol Parti’nin batıdaki oylar sayesinde yüzde 12’ye çıkması medya tarafından sanki sadece Oskar Lafontaine’nin başarısı olarak lanse ediliyor. Lafontaine’nin yokluğu ile de partinin biteceği propagandası medyada geniş yer buluyor. Bu arada, Sol Parti’nin başarısının SPD ve onun liberal politikaları olduğu gerçeği görmezden geliniyor. Alman siyaset bilimci Gero Neugebauer’e göre, Sol Parti toplumun genel sorunlarına olan ilgisi nedeniyle SPD’ye göre halka daha yakın ve sorunlarla ilgilenen bir parti olarak kendini ispatlıyor. Başta Lafontaine olmak üzere Sol Partili politikacılara yapılan ‘populist siyaset’ suçlamasını da, ‘popüler-toplumsal sorunlarla ilgilenmek ve dillendirmek, popülizm değildir’ sözleriyle çürütüyor Neugebauer. Sol Parti’nin başta Afganistan, Nato üyeliği, 67 yaş emeklilik, varlık vergisi ve üst gelir gruplarının daha fazla vergilendirilmesi talepleri dar gelirliler ile sol-sosyalist seçmende ciddi destek buluyor. Sol Parti’nin bu ve benzeri birçok talebinden vazgeçmesi ise SPD’den farkının kalmaması ve doğal olarak siyaseten gereksiz bir parti olması anlamına gelecek. NRW SEÇİMLERİ İKİ PARTİNİN MÜCADELESİNİ KIZIŞTIRACAK Solda birlik beklentilerini boşa çıkarabilecek bir diğer ayrıntı ise Mayıs ayında yapılacak Nordrhein-Westphalen (NRW) Eyalet Parlamentosu seçimleri olacak. 17 milyonu aşkın nüfuslu eyalette yapılacak seçimler Hristiyan Demokrat Parti (CDU) için iktidarda kalma savaşı olacakken, SPD için 27 Eylül’deki genel seçimlerde aldığı darbe sonrası yeniden sıçrama, Sol Parti için ise Lafontaine’siz de bir batı eyaletinde parlamentoya girebileğinin ispatı olacak. Geçtiğimiz hafta İnfratest-Dimap adlı kuruluşça yapılan seçim anketine göre, NRW’de yapılacak seçimlerde CDU-FDP yüzde 45, SPD-Yeşiller yüzde 44 ve Sol Parti ise yüzde 6 alabilecek. Sol Parti’nin bu eyalette SPD lehine oy kaybetmesi ve parlamentoya girememesi halinde, SPD’nin CDU’yu yakalaması ve hatta geride bırakarak iktidarı geri alması hayali dahi gerçekleşebilir. Bu sebeple, SPD’nin önümüzdeki dönemde Sol Parti’nin Mayıs ayındaki kongresine kadar yeni liderleri Klaus Ernst ve Gesine Lötzsch üzerine yapılacak polemiklerden yararlanmaya çalışması bekleniyor. KRİZ, SOL TABANI KAPMA YARIŞINI KIZIŞTIRACAK Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik durum ve yeni hükümetin yaşadığı sorunlar da, Sol Parti- SPD mücadelesini daha da kızıştıracak etkenler arasında görülüyor. Hükümetin başta sağlık, vergi, Afganistan gibi konularda gösterdiği kötü tempo ve kendi içinde yaşadığı sorunlar dikkat çekiyor. Özellikle FDP’nin krize rağmen devlete ağır maliyeti olacak vergi ve sağlık reformlarına olan tepkiler, son aylarda yapılan tüm anketlerde kendisini gösteriyor. 27 Eylül’de yüzde 14,5 oy alan partinin oyları kimi anketlerde yüzde 9’lara kadar dahi düşmüş durumda. Bunun yanı sıra, ülkenin iki büyük sendikası Ver.di ve DBB tarafından alınan genel uyarı grevleri de hükümeti zorlayacak gelişmeleri beraberinde getirebilir. Başta sağlık, eğitim, güvenlik gibi birçok alanda çalışan işçi ve memurları ilgilendiren grevlerin etkisiyle sol seçmende gelişebilecek bir uyanışın meyvelerini de Sol Parti ve SPD’nin toplaması kaçınılmaz. Bu da, sol seçmenin temsili konusunda çatışan iki partinin mücadelesinin daha da sertleşmesini beraberinde getirecek. Ancak, halktan çok devlete yakın olan SPD’nin iktidar olmak için Sol Parti’siz bir yol seçmesi ise sürpriz olmayacak. SPD, bir yandan Sol Parti’ye kayan seçmenini Oskar Lafontaine’nin yokluğunu kullanarak geri almak istiyor, diğer yandan da CDU ve FDP’ye kayan daha merkezdeki seçmeni Sol Parti’yi dışlayarak yeniden kendisine çekmeye çalışıyor. SOL PARTİ ÜZERİNDE HESAPLAR İkinci bir olasılık ise tüm cephelerden kuşatılmış, temel sol politikalarından vazgeçmiş bir Sol Parti yaratarak, onu SPD’nin ve liberal politikalarının yedeği olmaya mecbur kılmak. Afganistan ve NATO’ya ‘evet’ diyen bir Sol Parti’ye ise şimdilik ihtimal verilmiyor. Üçüncü, daha akılcı, ancak en düşük ihtimal ise, SPD’nin 1999’dan bu yana tümüyle bir kenara ittiği sol kimliğine sahip çıkması ve Sol Parti’nin taleplerini dikkate alması. Sol seçmenin tekrar kazanılması için soldaki bölünmüşlüğe son vermesi gereken sol partilerin başka bir alternatifi ise bulunmuyor. ISM DİKKAT ÇEKİYOR Alman solunda yaşanan bir diğer gelişme olarak ise Hessen eyaleti SPD’li eski başbakan adayı Andrea Ypsilanti öncülüğünde kurulan düşünce kuruluşu ‘Dayanışmacı Modernlik Enstitüsü-ISM’ dikkat çekiyor. Kuruluşunda Sol Parti, SPD ve Yeşiller milletvekillerinin de bulunduğu ISM’in amacı toplumsal sorunlara dayanışmacı, sol çözümler bulmak. İSM, neoliberalizmin rakipsiz olarak hüküm sürmeye çalıştığı günümüz koşullarında insanlığa ve doğaya ağır kayıplar yaşattığı tespitini yapıyor ve bu nedenle de sorunlara alternatif, sol-dayanışmacı çözümler üretmek için düşünce üretmeyi hedefliyor. Ypsilanti’nin 2008 yılında Hessen eyaletinde Sol Parti ile koalisyon kurmak istemesi ve bu nedenle partisi SPD’den dışlanmış olmasının da, ISM’in Alman solunun birleşmesi için umut olarak belirmesinde payı var. Tabii, SPD’nin sol bir parti olduğunu anlaması halinde. Alman solu birleşecek mi, çatışacak mı? ENVER ÇİFTÇİ - ANF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder