22 Haziran 2010

İletim ve iletişim süreci



İletim ve iletişim süreci

http://www.prodeshizmet.com/ozel-guvenlik-hizmetleri/images/iletisim-resim-1.gif
Ahmet Halhallı
Bu makalede, kadro ve ezilen sınıf arasında olması gereken iletişim sürecinin yeni bir solukla ifadesini açıklamaya çalışacağım.
İletişim; bireyler, örgütler ve toplumlar arasında söz, yazı, görüntü, el-kol hareketleri vb. simgeler aracılığıyla düşünce, dilek ve duyguların karşılıklı iletilmesini sağlayan bir süreçtir.
Yani iletişim, iki birim arasındaki ileti alışverişidir. Bu alışverişin amacı düşüncelerin, duyguların ya da tutumların benzemesi, ortak olmasıdır.Yani iletişim, örgüt ve örgütle oluşan temel belirlemelerin, sloganların ve yaklaşımların temel yapıtaşıdır.
1974'te Stevens'ın yaptığı bir araştırmaya göre uyku saatleri dışında kalan sürenin %75'i iletişimle geçmekte, bu zamanın da %30'unu konuşarak, %45'i ise dinleyerek geçmekte olduğu saptanmıştır.
İletişim sürecinde temel beş öğe vardır. Bunlar; kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve dönüttür.
1-) Kaynak, başkasıyla paylaşılacak fikre sahip olan kimsedir. Kaynak, temelde birey olduğu gibi örgüt de olabilir. Her türlü iletişim sürecinin bir kaynağı vardır.
Örgütün kuracağı iletişimde kaynak genelde kadrolardır. Ancak örgütün bu konudaki anlayışı, ekip çalışmasını hedeflemelidir. Çünkü tek bir kişinin kaynak olduğu iletişim, zaten örgütlü bir anlayışın olmadığının açık bir göstergesidir. Bu tümce farklı anlamlara çekilmek istenebilir ama benim anlatmak istediğim, her alanda tek bir kişinin aktifliği -örnekleriyle sabittir- örgütün gelişiminin, evrenselleşmesinin ve uzun soluklu varolabilmesinin önünü tıkar. Yeni bir oluşum için her alanda tek bir kişinin aktifliğinin önüne geçilmesi, olmazsa olmazlardan bir kuraldır.
2) Mesaj, bir iletişim sürecinde iletişim malzemesi olan fikirlerdir. Bu, iletişimin kurulduğu alana göre değişir. Örneğin okuldaki bir öğretmen öğrencileriyle iletişim kurarken jest, mimik, ses, ışık, resim, yazı, işaret gibi sembolleri mesaj olarak kullanabilir. Mesajın taşıması gerekli olan niteliklere yazının ilerleyen bölümlerinde yer vereceğim.
3) Kanal, mesajın alıcıya iletilmesini sağlayan araç ve yöntemlerdir. Örgüt halkla iletişim kurarken en uygun kanalları saptamak ve kullanmak zorundadır.
4) Alıcı, kaynaktan gelen mesajın iletici araç ve yöntemleri takip ederek ulaştığı kişidir. Mesaj, kanaldan geçerek alıcının duyu organlarından en az birine iletilmelidir. Ne kadar çok duyu organı devreye girerse iletişimin etki derecesi de o kadar artar. Bu noktada kanal üzerine bir şey daha söylemek gerekir: En çok duyu organlarını devreye koyduğundan dolayı kanalda en etkili araçlar görsel-işitsel araçlardır.
5) Dönüt, kaynaktan gelen mesaja alıcının gösterdiği tepkinin tekrar kaynağa ulaşması sürecidir. Örgütler iletişim sürecinin en anlamlı öğesini dönüt olarak algılarlar. Bu doğrudur, çünkü örgüt için esas amaç iletişim kurmak istenen kitlenin tepki oluşturmasıdır.
Dönütün olmadığı iletişimler tek yönlüdür ve biz bu tarza 'iletim' adını veriyoruz.
Örneğin tv bir iletim aracıdır, çünkü dönüt -klasik anlamda- sağlanamaz. Teoriye göre iletişim, iletimden daha verimlidir. Ancak bu pratikte böyle olmamıştır. Çünkü örgütsel anlamda iletim iletişimden daha yoğun hale gelmiştir ve ayrıca daha az yoğunlukta gerçekleşen iletişimin içeriği de bozulmuştur. Stevens araştırmasını 1974'te değil de 2006'da yapsaydı, muhtemelen günlük yaşamdaki iletişim oranında ve bu zaman dilimindeki dinleme, konuşma oranında belirgin bir farklılık olacaktı.
Sağlıklı bir iletişimin gerçekleşmesi öncelikle alıcının kaynak tarafından çok iyi tanımlanması, iletilmek istenen özelliklerin alıcıya uygunluğunun ve mesajın alıcı üzerindeki anlamlılığının iyi bir şekilde belirlenmesine bağlı olarak meydana gelir. Yani kadroyla muhatabının (iletişim kurmaya çalıştığı kişi veya halk) ortak yaşam alanları ne kadar fazlaysa iletişimin gerçekleşme ihtimali de o kadar yüksektir.

Sinan Çiftyürek, ''Komünist parti ve onun kadrolarının, toplumu dönüşüme uğratmada, halka atbaşı misali öncülük edebilecekleri bir düzeyi tutturmaları gerekir. Halkın önünde yürüyerek; ama halktan kopmadan! Halkın önünde yürüyebilmek en başta halkı derinlemesine tanımakla olanaklıdır.'' der. (Kadro ve Gelecek, 1994, sy. 21) Bu ifade tam olarak açıklanmamıştır. Daha doğrusu asıl önemli olan noktaya değinilmemiştir. Kadronun salt tahlillerle bir yere varamayacağı açık bir gerçektir. Çünkü kadro halkı tanısa bile, ortak yaşam alanları oluşturulmadıkça iletişim sağlanamaz ve kadro kendi kendine anlatır durur. Çok acil bir şekilde kadrolar yaşamlarının toplumla kesiştiği noktaları belirlemeli ve o noktalardan yola koyulmalıdırlar.
Sağlıklı bir iletişimin kurulmasını engelleyen birkaç husus
a-) Genelde örgüt, özelde ise kadro ile halkın görüş çerçeveleri, duyguları ve heyecanları, yargı ve saplantılarının benzer olmaması durumu bu problemlerin başında gelir. Yani kadro bütün bir duruşuyla halkla ortak izleri taşımıyorsa kurmak istediği iletişimi gözden çıkarabilir.
b) Genelde örgüt, özelde ise kadro halk ile aynı dili konuşamıyorsa halkla etkileşimi unutmalıdır. Yani 'günlük konuşma dili entelektüelliğimize gölge düşürür' diye düşünen kadrolar kendilerini halka tanıtamazlar. Bol önermeli, felsefik terimlerle dolu kaynaklar iletişim sürecinin önünü tıkar.
c) Statü: Genelde örgüt, özelde ise kadro ve muhatabının sosyal ve formal statüleri, akademik ve mesleki gelişme farklılıkları çok önemlidir.

Örneğin bir Prof. Dr. X kişi, köylü Mehmet Efendi'yle bire bir görüşmesinde Mehmet Efendi eğer X şahsının ismi önündeki ona göre acayip gelen lafları duymuşsa, muhtemelen X şahsının dediği her söze evet deyip bir an evvel o X şahsından kurtulmaya çalışacaktır. Örgüt ve kadro bu konuda temkinli davranmalı, statüsüyle değil, o halkın sıradan bir ferdi olarak iletişim kurmaya çalışmalıdır. Ben, kadrolar yalan söylesin demiyorum, sadece böyle bir etkinin doğuracağı sorunlardan dolayı lazım olmadıkça statülerine değinmemeleri gerektiğini açıklamaya çalışıyorum.

d) Korunma: Genelde örgütün, özelde ise kadronun bazı yükümlülüklerin altına girmesi durumunda hazırlayacağı bazı savunma mekanizmaları. Genelde örgüt, özelde ise kadro halkla iletişim kurarken halkla arasına ''koruyucu'' simgeler yerleştirmemelidir. Halktan gelecek tepkiye klasik savunma mekanizmaları geliştirmek kısır döngülere sebep olur. Kendisinin dönütlük evresine girdiği dönemlerde tabii ki bazı farklı kaynakları kullanabilir, ama bu sistem halini almamalıdır.

e) Alan: Genelde örgüt, özelde ise kadro ve muhatabı arasındaki uzaklık miktarı iletişim sürecini doğrudan etkiler. Örneğin Amerika'daki Afrikalı bir komünist parti kadrosu, Afrikalılarla ne kadar verimli bir iletişim kurabilir?

f) Hiyerarşi: Kelime itibarı ile derece düzenidir. İletişimin önünü tıkayan temel nedenlerden biri hiyerarşinin doğadaki boyutundan farklı bir boyutta insanla buluşmasıdır. Kastlarda tabandaki bireylerle üstleri arasında iletişim yoktur, orada yalnızca, dönütün olmadığı tek taraflı bir aktarım vardır, bu da iletişim değil, iletidir. Burada öncelikle hiyerarşinin doğada var olup olmadığını irdelemek gerekir. Bence hiyerarşi doğanın işleyişindeki en temel olgulardan biridir. Bir kısım anarşist için bu doğru değildir, ancak hiyerarşiyi bilimsel açıklamasıyla kavramış anarşistler ise sadece doğadaki şekillerinden farklı biçimde hayata giren hiyerarşik yapılanmaları reddederler, yani hiyerarşinin doğadaki varlığını kabul ederler. Bunlara karşın hiyerarşiyi emir-komuta zinciri olarak tanımlayan anarşistler ise her türlü hiyerarşiye karşı olduklarını savunurlar. Burada görülüyor ki bu kabul, hiyerarşinin tanımıyla ilgili bir hadisedir.
Örneklendirecek olursak; büyük kütlenin küçük kütleyi çekmesi, hazırladığımız afiş veya bildiride bazı kelimelerin büyük puntolarla, bazılarının küçük puntolarla yazılması (yazınsal hiyerarşi), besin zinciri piramidi gibi bir çok doğal olgu hiyerarşinin doğadaki varlığını ispatlıyor. Hele hele yazınsal hiyerarşiyi en fazla retçi anarşistler kullanır... Asıl temel alınması gereken husus, hem kadroların kendi aralarında hem de halkla iletişim kurarken hiyerarşide doğal sınırları zorlamalarının iletişimsizliğe neden olacağıdır. Eklemeliyim; unutulmamalıdır ki hiyerarşinin doğal sınırlarının dışına çıkıldığı yerlerde ortaya çıkan sorunların (baskı, anti demokratik uygulamalar, her türlü rant vb.) temel nedeni iletişimsizlikten doğan yersiz korkulardır. Bu nedenle hiyerarşi her ne kadar örgütlülüğün bir gerekliliği ise de böyle bir sorunun çıkabileceğinden dolayı doğal sınırları iyi bilmek ve ona göre davranmak gerekli.

g) Uyutma: Mesajların iletim yöntemlerindeki organların mesajları ihmal etmesi, gereksiz saymasıdır. Bir afiş veya bildiride devamlı açıklayıcı öğelere başvurulmalıdır. ''Herhalde bunu da anlarlar'' mantığıyla iş yürümez, zaten okuyamayan halkın her ifadenin karşılığını bilmesini beklemek iletişime verilen önemin derecesini gösterir.

h) Sınırlama: Mesajların iletim sırasında bazı araçlar gereği gizli tutulması... Genelde örgüt, özelde ise kadro halkıyla iletişimi aralıksız tutarken, aynı zamanda şeffaf davranmalıdır. Hiçbir konuda tartışmasına sınır koymamalıdır. İstek varoldukça üretmelidir. Bu da iletişimin sağlığı açısından çok önemlidir.

İletişim gibi geniş bir konuyu bir makale ile aktarmaya çalışmanın imkansızlığı bir tarafa, bunu bir alana sıkıştırmak daha da imkansız bir iştir. Bulunduğum yerin öznel sorunlarından yola çıkarak aktarmaya çalıştığım iletişim sorunu ne bulunduğum yere özgü kaldı, ne de tam anlamıyla aktarılabildi.
Yalnızca iletişim sürecinin bizimle ilgili kısmını aktarmaya çalıştım. Bu durumun bize dayattığı en temel faktör; bizi okuyan, takip eden herkes bu tartışma ve araştırma sürecine katılmalıdır.
Yarın geleceğimiz noktayı eleştirecekler bugünden bize doğru olduğuna inandıkları düşüncelerini tartışma süreci olan şu günlerde aktarmalıdırlar. Aksi taktirde yarın söyleyecekleri çok sözlerini bu durumdan dolayı söylememeyi tercih edebilirler...

http://www.mesop.net/

Hiç yorum yok: