söylüyor ve kitabının herkes tarafın okunmasını salık veriyor..
Yavuz’un zihni dünyasında, İran coğrafyasında egemen olmak isteyen Şii devletini ortadan kaldırmak değil, Kızılbaş askeri aristokrasisinin oluşturduğu yönetimi ve Kızılbaş ordusunu yok etmek düşüncesi yatıyordu. Kültürüne, dili ve edebiyatına hayranlık duyduğu İranlılara düşmanlığı yoktu, olamazdı.
Yavuz, Anadolu Alevi-Bektaşi Türkmenlerinin, yaklaşık elli yıl boyunca sürdürdükleri ihtilalci Kızılbaşlık siyasetlerinin sonucu kurdukları Kızılbaş Türk Devletinin kurucu unsurları olan Türkmenlere düşmandı.
“…Osmanlı devleti ve bu devletin eliti ile geleneksel hayat tarzında ısrar eden konar-göçer Türkmen zümreler arasında zihniyet, din algısı ve pratiği, kültür, hayat tarzı, ekonomik düzen ve siyasi anlayış itibariyle tam bir uçurum meydana gelmişti. Bir zamanlar Biritinya bölgesinde ve Rumeli’nde… sancağı en önde taşıyan konar-göçer Türkmen unsurlarının hayat tarzını devam ettirenler, Fatih’in ve sonraki Osmanlı padişahlarının devletinde sadece devlet mekanizmalarından tasfiye edilmekle kalmamış aynı zamanda geleneksel hayat tarzlarını da değiştirmeye zorlanmışlardı. Osmanlı dünyasında atalarından gördükleri hayat tarzlarını devam ettiremeyeceğini anlayan bu kitlelerin duygu ve düşünce dünyalarında, yeni bir kurtarıcı beklentisi günden güne ziyadeleşmekte idi…[iii]
“(…) Halkın dirlik-düzenlik isyanının haklı gerekçelerini örtmek için uydurularak, kimi ‘tarihçilerimizin’ “isyanların arkasında Şah İsmail fitnesini” göstermelerine karşın, isyanlar, Şah İsmail gerekçesinin ortadan kalkmasından sonra daha da yoğunlaşmış, ayaklanmaların önü arkası gelmemiştir. “Çünkü sebep içte ve bizzat Osmanlı düzeninin kendisindedir.”[iv]
Fatih döneminden sonra, devşirme unsurlar tarafından zapturapt altına alınan Osmanlının, Türk devleti olmaktan çıkıp, bir devşirmeler imparatorluğu haline gelmesinden sonra, Türkmenler yeniden yollara düşüp, bu defa bizzat kendilerinin yöneteceği bir devlet arayışını hiç durmadan, bıkmadan ve usanmadan sürdürdüler. Unutulmasın ki, Baba İlyas’ın ve İshak’ın Selçuklulara eleştirisi neyse, Şeyh Bedreddin’in, Şah Kulu’nun, Şah kalender’in, Şah Veli’nin, Baba Zünnun’un, Pir Sultan Abdal’ın da Osmanlıya eleştirileri, aynı eleştirilerdir. Ve bıçağın kemiğe dayandığı binlerce zorunluluğun neden olduğu bu isyanlardan birçoğunun nihai amacı, artık gerçek bir Türk devletidir.[v]
Türkmen, kurucusu olduğu devlet bürokrasisinden yavaş yavaş ama hiç bitmeyen bir kararlılıkla dışlanmış, küstürülmüştü! Çığlığını duyan, sorununa çare arayan yoktu. Sesi Saraya ulaşmıyor, kalın taş duvarlarına çarpıp geri dönüyordu. Saray sağır, içinde yaşayanlar ise hepten el olmuşlardı artık.
"Türkmen kalkıp yaylasına yürüdü / Dağıldı aşiret il bozuk bozuk."
ANADOLU, ŞAH İSMAİL’DEN ÖNCE DİRLİK İÇİNDE MİYDİ?
Evet diyebilirmisiniz?
İskender pala Yavuz'u bir kahraman ve Türkmenlerini (Anadolu Alevileri) hain olarak gösteriyor olsada; kitabı bir okuyun ve şapkanızı önünüze koyup düşünün..Ne göreceksiniz..!
İşte Yavuzun seceresi: Babasını zehirleten, iki ağabeyinden Ahmet ve Korkut'u boğduran ve büyüyüpte tahtı elimden alırlar diye, ölmüş kardeşlerinin kalan çocuklarını (yeğenlerini) boğdurmuştur.. Bu şahşın bu yaptıklarını hanği şey temize çıkartabilir ki; Şah İsmail'le aynı kefeye konuyor..?
DEĞERLENDİRME SİZİN ADİL VİCDANINIZA KALIYOR..
Kitap bu haliyle taraflı, en hafif deyimle M. Ali Erbil'i geride bırakacak nitelikte ve baştan sona hatalı ve ne sanatsal. ne edebi hiç bir değeri yoktur ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder