26 Ağustos 2008

Zülfü Livaneli" Keşke Parti Kursaydım"

"Keşke Parti Kursaydım"

Söz Sende'ye konuk olan Zülfü Livaneli, sanat yaşamından siyasete geçmişinden bugüne yaşadıklarını Balçiçek Pamir'e anlattı.
"ŞARKI SÖYLEMEK İÇİN DEĞİL, ŞARKILARIMI DİNLEMEK İÇİN KONSER VERİYORUM"
Ne kadar hoş, bütün kalabalığın bir anda şarkılarınızı söylemesi.
Söz Sende'ye konuk olan Zülfü Livaneli, sanat yaşamından siyasete geçmişinden bugüne yaşadıklarını Balçiçek Pamir'e anlattı.
"ŞARKI SÖYLEMEK İÇİN DEĞİL, ŞARKILARIMI DİNLEMEK İÇİN KONSER VERİYORUM"
Ne kadar hoş, bütün kalabalığın bir anda şarkılarınızı söylemesi.
O bir ödül. Zor bir yaşamın ödülü gerçekten de. Yabancı müzisyen arkadaşlarım da benimle birlikte konser verdikleri zaman şaşırıyorlar. Ben zaten konserleri şarkı söylemek için değil, onları dinlemek için veriyorum.
Çünkü; düşünün bu parçaları tek başına yapıyorsunuz, sonra eşinizle paylaşıyorsunuz, sonra birkaç kişi biliyor, sonra yayıla yayıla...
Leylim Ley'i önce beğenmemişler değil mi? "Bu parça tutmaz" demişler...
Birkaç parça vardı aslında. Plakçılar, "Bunlar çok kaliteli ama bizim halkımız anlamaz" dediler. Halka ulaşmak değil de halk adına karar verenlerle uğraşmak zor.
Sizi elit göründüğünüz için eleştirirler.
Hiç değilim aslında. Halk gibiyim, halk gibi yaşarım. Normal hayatım öyle. Ama sahneye çıkan bir insandan bağırsın, çağırsın bekliyorlar. bu imajı bazı gazeteci arkadaşlar bana sorduğu zaman, ben de şaşırıyorum. Olabilir, zor yıllardan geçtik o yılarda belki yüz ifadem değişmiştir. "Sevdalım Hayat" çok güzel bir kitap, 25. baskısını yapmış...
Daha fazla aslında. Bu da aslında otobiyografik kitapların ne kadar ilgi çektiğini de gösteriyor. Yakın tarihimiz var, bizim çektiklerimiz var. İtiraflar var, özeleştiri var. Birtakım önemli, kamuoyunun bildiği insanlar var.
"SEVDALIM HAYAT" Mesela ben annenizi bu kadar küçük yaşta kaybetiğinizi bilmiyordum. Muhtemelen çoğu insan da bilmiyordu. Çok da güzel anlatıyorsunuz annenizi, bağlamayla tanışmanızı...Bilmeyenler için soruyorum, müzik hayatınıza ne zaman girdi?
Herhalde 11-12 yaşlarında falandım. Babam bana bisiklet alacaktı. Fakat bisikletle kaza görmüş. Onu görünce bana saz aldı. O zamanlar da Türkiye böyle değildi. Ne mutlu ki bugün saz çalan yüzlerce insan var. Saz çalmak falan ayıp bir şeydi. Gizli saklı çalıyordum. Bir yandan kolej hayatı, Elvis şarkıları...
Yanlış anlaşılmasın, zengin bir ailenin çocuğu olarak koleje verilmedim.
Peki müzik anlamında aklınızdakileri yaptınız mı?
Evet. O yüzden de ben yaptım yapacağımı, konserlere ara vereyim diyorum, izleyiciler bırakmıyor. Bu sene yine konserlere çıkıyorum. Bodrum'da yaptım. Yarın ve çarşamba, perşembe Açıkhava'da olacağım. Çok iyi bir ekibim var. Jocelyn Smith eşlik edecek. Jocelyn Smith sahiden çok önemli bir sanatçı. 11 Eylül olaylarından sonra, bütün dünya onun sesinden ağıt yaktı. Şimdi bu yurt dışındaki konserinde benim şarkılarımı söylemeye başladı. Değişik sanatçılardan dinlemek çok hoş bir şey. Besteler yasıyor, dünyada çok güzel sesler var ve her ses kendince bir yorum katıyor.
"Sevdalım Hayat"ta çok şaşırdığım noktalar var. Besetciliğiniz hiçbir zaman tartışılmadı ama solistliğiniz tartışıldı, müzik tartışıldı. Çok ilginç bir detay, TRT döneminde Timür Selçuk yasaklatmış sizin şarkılarınızı.
Ben onu yazmak istemiyordum ama kısaca değindim. O dönemde öyle bir şey oldu ama sonra barıştık, geçti.
Türkiye'de sanatçı olmak kolay değil. bir kere devletle başınız derde girer. Eğer topluma karşı sorumlu bir sanatçıysanız hemen devletle başınız derde girer.
Arkasından diğer politik çevrelerle başınız derde girer. Sonra ne yazık ki diğer sanatçılarla...Çünkü biraz öne çıktınız mı, oraya yeni birisinin gelmesini istemez hiç kimse.
TİMUR SELÇUK'TAN YASAK
Ama ben düşünüyorum ki Timur Selçuk TRT'nin yönetimine ya da önemli bir yere geldiği zaman siz herhalde umutlandınız.Tabii. Öyle oldu ama o bir yanlışlıktı. İnsanların hayatında yanlışlıklar olur. Polemiklere neden olduğu için kısaca değindim. Daha sonra dostluğumuz devam etti.
Babasının cenazesinde barışmışsınız galiba?
Evet.O dönem sanki sizin müziğinizin değersiz olduğu tartışılmaya başladı, o yüzden sordum. Bu sadece kıskançlık mıydı, yoksa siyasi duruş mu?
O dönemlerde zaten herkes hakkında bir şeyler söyleniyor. Ben zaten hiçbir zaman "Şöyle şarkıcıyım, şöyle söylerim" demedim. Ben bir şarkı yazıcısıyım. Bu melodilere bazen söz yazıyorum, seslendiririm. Bu şarkıları benden dinlemek isteyenler var. Ben mesela Bob Dylan'ı çok severim. Birçok şarkıcı yorumlamıştır onun şarkılarını ama ben yine Bob Dylan'dan dinlemek isterim. Ya da Aşık Veysel'in "Uzun İnce Bir Yoldayım"ını ondan dinlemek isterim.
Bir de son 20 yıldır Türkiye'de özellikle şehre göçle birlikte insanların müzik kültürü değişti. Bizim de eskiden daha davudi ses makbuldü. Fakat şehre göçün yarattığı isyanlar tiz sesleri ortaya çıkardı. Türkiye'de erkek şarkıcıların sesi kadın şarkıcıların sesinden daha tiz. Son yıllarda müzik biraz bağırmak gibi oldu. Ben tabi daha sakin söylüyorum. Besteler için de bunun kararını zaman ve kitleler verir. 18-19 yaşındaki gençler bu şarkıları söyledikçe düşünüyorum ki, bu şarkılar artık bu ülkenin mayasında var. O gençler o şarkıların yazıldığı dönemde yaşamamış, o şarkılardaki politik göndermeleri de bilmiyorlar, başka anlamlar yüklüyorlar. O kadar evrensel ki biri aşka şarkısı olarak söylüyor, öbürü başka anlamda..Hem Türkiye'de böyle algılandı hem de dünyada. Demek ki o melodiler yerini buldu.
Eskiden daha öfkeli olduğunuzu, kavga çıkardığınızı söylüyorsunuz. Hakikaten öyle miydiniz?
Ben sizi öyle düşünemiyorum. Mesela o dönemde bu eleştiriler olduğunda öfkelenir miydiniz? Tabii çok öfkelenirdim. Bir laf var bizde biliyorsunuz, "Yumuşak atın çiftesi pek olur" diye. Ben de çok sinirlenen bir insanım. Ama o öfkeler zamanla yatışıyor.
Zaten kitapta o hissediliyor. Sanki "Ben bunları aştım" der gibisiniz.
Onu demek istemiyorum ama öyle hissediyorum. Türkiye'de çok kavga var. Ben başından beri bundan çok şikayet ettim. İçinde yaşadığınız zaman normal zannediyorsunuz. Gazeteleri açıyorsunuz, köşe yazarları ağza alınmayacak sözleri birbirlerine söylüyor."
"Gazetcilik dünya savaşı başlangıcıyla bisiklet kazasını birbirinden ayırtmayan bir alandır. Gazete TV haberlerini ard arda izlemek günü anlamaya yetmez, birbirinden kopuk gibi görünen birçok olay aslında günün ruhunu oluşturuyor, bu da edebiyatın alanına giriyor."
2001 yılında yazmışsınız.
Zaten günün anlamını çıkarmak için parçalı her yerde, küçük haberleri birleştireceksiniz günü öyle anlayacaksınız.
Edebiyat hayatınızda nerede?
Son yıllarda daha da öne çıktı. Edebiyat benim için neredeyse ilk gözağrım. Müzikten bile eski. Çünkü ben o çocuk dünyamda, kitapta da anlattığım gibi hep yazar olarak hayal ederdim.
Siz zor doğan da bir çocuk olmuşsunuz. Bir mor bebek vakasıymış değil mi? 1 kilo 300 gram, hatta kordon bağlanmış, zor doğmuşsunuz. Sonra hayata dönmüşüm.Bir de yaramazlık var. Sapanla gözünüzü kaybetmişsiniz, bunu da hiç bilmiyorduk...
Çok acılı şeyler geçirdim. İşte bu kitap böyle geçmişe bakarak kendimle sohbet gibi.
"Türkiye'de yenilik genellikle hoş karşılanmaz" diyorsunuz. "Okur-yazar hatta yarı aydın kesim bile..
"Çünkü sıradan olmanız gerekir Türkiye'de. Bizim bu konuda kültürümüz böyle.
Dünyanın en büyük orduları buradan geçmiş. Anadoluda bir köy düşünün gözünüzü açmışsınız, Haçlılar var. "Gelen ağam giden paşam" diyecek hayatta kalacak. Sonra bir bakıyorsunuz Timür ordusu orada, ertesi gün Osmanlılar orada. Hayatta kalmak ve bunun için de gereken esnekliği göstermek..
Dünya icatlarla ayakta duruyor, biz de "İcat çıkarma" diye bir laf vardır. Bütün bunlar sanat aleminde de böyle. "Ortama uy, üç beş kuruşunu kazani idare et, git"
Yenilik getirdiğiniz zaman elbette bir sarsıntı oluyor. O sarsıntı kabul ettirebildiğiniz zaman sizi farklı bir yere yerleştiriyor. Mesela Nazım şiirlerini bestelediğim zaman kıyamet kopmuştu. Sonra Alparslan türkeş de okudu, bugün herkes okuyor. Demekki doğru yapıyormuşuz.Benim anlayamadığım sanatçı kesimden tepki gelmesi. Sanatçı kesim yeniliğe daha açık olması gerekmez mi?
Gerekir ama Türkiye gibi ülkelerde sanatçılar birbirleriyle uğraşır.
Çok sanatçı dostunuz var mı?
Var var. Öyle şikayet eden "Bana neler yaptılar" diyen bir insan değilim. Tabii ki dayanışma, dostluk çok güzel şeyler yaşadık. saymakla bitmez. Kimisi yaşıyor, kimisi yaşamıyor...Sataşmalar da olur, çekemezlikler de olur. Onlar zamanla aşılır.
Siz yurtdışında yaşarken korsan kasetleriniz çıktı. Hatta Zülfü Livaneli ismi ama palabıyıklı bir resim...Biraz anlatır mısınız?
İlk albümlerimim İsveç'te yaptım. Ondan sonra Belçikada yaptım. 1973 yılından itibaren oralardan geldi bu albümler. Ben bu albümlere de kendi resmimi koymuyordum. Benim resmimi bulamıyorlar ama bunları çoğaltıp milyonlarca satıyorlar.
Bir de sahte isminiz varmış, o da Sebastina Argol.
O da ilginç bir şey. Yol filmi çekildi, Yılmaz Güney yurtdışına kaçmış, gazetelerden okuyorum. Ben de o sırada Atina'dayım. Sonra bir gün telefon geldi. Yılmaz bir yerdeymiş, beni de oraya çağırdı. Yol filminin müziğini yapmamı istedi, yaptım. Müzikleri kaydettikten sonra Pariste Abidin Dino, tabii çok deneyimli olduğu için dedi ki "Buna ismini koyarsan seni vatandaşlıktan atarlar" En büyük kabusumuz da yurtdaşlığımız kaybetmek, ben yaşayamam Türkiyesiz. O kabusa gitmemek için "Peki" dedim.
Haritaya baktık Abidin Dino ile, Britanya'da bir köy olan Argol'ü koyduk. Abidin Dino'nun eşi de Sebastian ismini beğeniyordu...
Sonra müzik bütün dünyada birdenbire patladı. Arada bir "Ben oyum" diyorum.Türkiye'ye döndükten sonra "Ada" değil mi ilk albüm? Evet, 84'te.O döneme kadar korsanlar, takma isim, bir efsane dolaşıyor. Türkiye'ye dönüşten sonra o şaşaada bir azalma oldu mu?
Tam tersine oldu. Ben 30 küsür müzik çalar kaydettim. Bunların bazıları çok belirleyicidir. Beni daha önce dinlemeyenler "Ada" ile kesfetti. Benim konserlerimde söylemeye hak kazanan şarkılar bir ölçüdür. "Ada"dan çok fazla şarkı var. Mesela "Özgürlük" var, "Ada" var... Yani o albümden çok fazla şarkı kaldı. Benim dönüm noktalarımdan biridir.
"SOL MİLLİYETÇİLİK TUZAĞINA DÜŞÜRÜLDÜ"
Bir de siyaset var...Pişman mısınız siyasete girdiğiniz için?
Değilim çünkü kendiliğinden siyasetin içinde kendimi buldum. Ankara'da 60 devriminden sonra aydınlanma heyecanı, kitaplar yayınlanıyor üzerimize batı kültürü, ideolojileri falan dökülüyor. Önce varoluşçuluk sonra marksizm bizi inanılmaz biçimde çekti içine.
Arada bir de Saidi Nursi okumuşsunuz. Hatta toplantılara katılmışsınız, niye devam etmedi?
Evet. Yani hoşuma gitmedi o toplantılar. Önce kitaplar verdiler bana. Hoşuma gitmedi, babam da uyardı, daha sonra uzaklaştım. Siyasetin içindeydik zaten. İçine çekildik. Parti siyaseti olarak soracak olursanız, sorumluluk duygusu sonucu oluştu. Ben hiçbir şeye talip olmadım ama sonra hep bir yere zorlandım. Benim dinleyici kitlem giderek büyüdü. Benim dinleyicilerim de herhangi birini dinleyenler gibi değil. Bir duruşu olan insanlardı. Onlar giderek büyüdü. "Biz sadece konserlerde mi bir araya geleceğiz bir örgütlenmeye gidelim" düşüncesi oldu.
Ama ben şöyle bir hata yaptım.
Ben bu insanlarla kendim örgütleneceğim yerde mevcut partilerin, kitleden yararlanabilmek için bana yaptıkları baskılara direnemedim. Önce SHP, sonra CHP..
Özellikle CHP vitrin için mi kullandı sizi?
Herhalde. Çünkü bugün yaşadığımız bir şey var. ben bunun temelinde şu yanlışı görüyorum. Solun 15-20 yıldır milliyetçilikle birleştirmek çok büyük bir hata oldu. Bir tuzağa düşürüldü sol. Ben buna karşı çok uyarmaya çalıştım.
Hatta dedim ki "Sol bütün dünyada yurtsever olur, milliyetçi olmaz" Sol dünyadaki değişimi anlayan, dünyayla bütünleşen, insan hakları, özgürlüklere önem veren bir sol.
Benim hayalim de buydu. Seçimlerden önce de konuşuyorduk Baykal'la..
"Keşke parti kursaydım" diyor musunuz, şimdi dönüp baktığınızda?
Evet. Yani gerçekten keşke kursaydım.Baykal'a da en büyük yarayı siz açtınız burada özellikle Tayyip Erdoğan'la ilgili açıklamanızla tüm kalesi düştü.
Ama geçenlerde kendisi söyledi. Tayyip Erdoğan'a yönelik konuştu. "Seni Başbakan yapan benim" dedi.
Baykal'la karşılaştığınızda selam verir misiniz?Selam veririm. Benim Baykal'la kişisel alışverişim yok. Beni de hep el üstünde tutmuş insandır. Ben orada yapılan yanlışı gördüm, tahammmül edemedim. Şimdi en keskin kutuplaşmanın içindeyiz.

Alevionline

30.07.2008 12:53:45

Hiç yorum yok: