26 Eylül 2008

Sosyolojide ‘Kırmızı Çizgiler’

Sosyolojide ‘kırmızı çizgiler’
Cem Gurbetoğlu

MEB’in sosyoloji dersi taslağında, sosyolojinin bilimsel kimliği yadsınarak, sosyolojiye ‘milli ve manevi değerleri özümsemek’ gibi görevler yüklenmiş
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) hazırladığı yeni sosyoloji dersi program taslağında, sosyolojinin temel sorularını ortaya atan isimlerin adı dahi anılmazken, öğrencilere “Toplumsal çözülmeye karşı milli-manevi değerlerinize sahip çıkın. Halinize şükredin” mesajı veriliyor.
Felsefe derslerinde Thales’in, Kant’ın, Hegel’in adını anmamayı, idealizm, materyalizm, diyalektik, analitik, kategori gibi felsefenin temel yöntem ve bakış açılarına yer vermemeyi planlayan MEB, sosyoloji derslerinden de Emile Durkheim, Auguste Comte, Herbert Spencer, Max Weber, Karl Marx isimlerini çıkarmaya niyetli gözüküyor. Taslakta üniteler arasında “Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi” var. Ancak hangi düşünürlerin görüşlerine dikkat çekileceği belirtilmediği için, yazılıp Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’ndan onay alacak kitaplarda hangi isimlerin yer alıp almayacağı belirsiz. Sıra Türkiye’ye gelince hangi “Türk sosyologları”nın inceleneceği özellikle vurgulanıyor. Taslakta öğrencilerden sosyolojinin kuruluşunda önemli olan sosyologların birer fotoğraflarını bulmalarının istenmesi dikkat çekiyor.
Taslakta “programın vizyonu” başlığı altında, “sosyolojik bir bakış açısı ile yaşadıkları toplumdan yola çıkarak, hem kendi toplumu hem de diğer toplumlarla ilgili nesnel değerlendirmeler yapabilen, yaşadıkları toplumun milli ve manevi değerlerini özümseyen, farklı düşünce ve yeniliklere de açık olan bireyler yetiştirmektir” deniliyor. Hem “milli ve manevi değerlerin özümsenip” hem de nasıl “nesnel” olunacağı da, sosyoloji dersiyle nasıl “birey yetiştirme”nin amaçlandığı da merak konusu. Yine dersin sonunda öğrencilere kazandırılacağı belirtilen “değerler” arasında “Atatürk sevgisi” ve “tarafsızlık” bulunuyor.
‘Dinin olumlu katkıları’
Taslakta öğretmenlere derste yapılacak tartışmalar için “kırmızı çizgiler” de konulmuş: “Dersin konularının özelliğinden dolayı sunum, tartışma, belirtme, sözel katkıda bulunma, kendini ifade etme, örnek verme, okuma, anlatma, yorum yapma sınıf içinde sıkça yaşanan bir durum olduğu için öğretmen Milli Eğitimin Genel Amaçları doğrultusunda hareket etmelidir” denilerek tartışmaların içeriği aslında tüm derslerde olduğu gibi “Türk milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimsemek, korumak ve geliştirmek; ailesini, vatanını, milletini sevmek ve daima yüceltmek” ile sınırlanmış.
Ekonomik, sosyal ve siyasal yönleri bulunan toplumsal çözülmenin nedeni ise “milli bilincin zayıflamasına” ve “kültürel asimilasyona” bağlanıyor, “Kültürüme sahip çıkıyorum” başlıklı etkinlikle kültürler arası alışverişin “sınırları” çiziliyor. Ardından öğretmenlerden “dinin toplumsal düzen açısından bütünleştirici doğru davranışları yönlendirici ve genel olarak toplumsal hayata olumlu katkılarını” vurgulaması isteniyor. Taslakta dinin olumsuz yönlerinin tartışılmaması istenmiş olacak ki, “Tarihte ve günümüzde dinin özünde olmadığı halde, kendi çıkarları için dini kullanarak toplumu olumsuz yönde etkiledikleri de vurgulanır” diyerek öğretmenlerin önüne din konusunda da “kırmızı çizgiler” çekilmiş.
‘Haline şükret’
Kapitalizm, sosyalizm, liberalizm kavramlarına yer verilmeyen program taslağında, “sınıf” yerine “tabaka” kavramı kullanılmış. Ancak “tabaka” kavramından bile korkularak, “Tabakamızı tanıdık, sevdik” etkinliği programa yerleştirilmiş. Yani öğrencilerin içinde bulundukları ekonomik ve sosyal duruma “şükretmeleri” isteniyor. “Nerede hareket orada bereket” adlı “tabakalar” arası yatay ve dikey geçişlerin işlendiği etkinliğin başlığı tabakalar arası geçişin hep “üst tabakalara” doğru olacağını ima ediyor. “Modernleşiyor muyuz ki?” başlıklı etkinlikte de öğrencileri “toplumsal değişimin milli bilinci zayıflattığı” uyarısında bulunuluyor. Genel Türk Tarihi dersinde konu edinilen “Türk-İslam Kültürünün Uygarlığa olan katkıları” her nedense sosyoloji dersinin de kapsamına alınması dikkat çekiyor. (Ankara/EVRENSEL)

9 yıllık zorunlu eğitim hazırlığı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2009-2010 yılından itibaren, okul öncesinde pilot olarak ‘zorunlu eğitime’ geçmeyi planlıyor. Okul öncesi sadece 6 yaş grubunda zorunlu eğitime geçilmesiyle beraber zorunlu eğitimin 9 yıla çıkacak. Türkiye genelinde zorunlu eğitime geçilmesi durumunda ise 20 bin öğretmene ihtiyaç duyulacak.
MEB Okulöncesi Eğitim Genel Müdürü Remzi İnanlı, okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarını yükseltmeyi hedeflediklerini belirterek, geçen yılın verilerine göre yüzde 30 düzeyinde olan okullaşma oranının bu yıl gerçekleşen kayıtlarla yüzde 35’e yükselmesini beklediklerini söyledi.
Okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi amacıyla çalışma başlattıklarını bildiren İnanlı, okullaşma oranları en yüksek olan 30 il belirleyerek bu illere birer yazı gönderildiğini ifade etti.
İnanlı, yazıda illerden 60-72 ay (ilköğretime başlama yaşından önceki yaş olan 6 yaş) yaş grubu çocukları için okul öncesi eğitiminin zorunlu tutulmasına yönelik hazırlık çalışması yapmalarının istendiğini söyledi.
20 bin öğretmene ihtiyaç olacak
Okul öncesi eğitimin zorunlu olmasına ilişkin pilot uygulama için kanun gerekmediğini belirten İnanlı, ‘Türkiye genelinde okul öncesinde zorunlu eğitime geçilecek’ denilirse o zaman kanun gerekeceğini söyleyerek, ‘pilot uygulama için gerekmez’ dedi. İnanlı, Türkiye genelinde zorunlu eğitime geçilmesi durumunda 20 bin öğretmene ihtiyaç duyulacağını belirtti. Okul öncesinde sadece 6 yaş grubunda zorunlu eğitime geçilmesi durumunda, okul öncesi ve ilköğretimle birlikte zorunlu eğitim süresi toplam 9 yıla çıkmış olacak. Okul öncesi eğitimi 36-72 ay (3-6 yaş) arasındaki çocukları kapsıyor. 6 yaşını tamamlayıp 7 yaşına giren çocuklar ilköğretime başlıyor.
Okul öncesinde durum
2007-2008 eğitim-öğretim yılı verilerine göre, Türkiye’de okul öncesi eğitimde 916 devlet anaokulunda, 755 özel anaokulunda ve ilköğretim okulları bünyesindeki toplam 701 bin 962 çocuk eğitim alıyor. Bu okullarda 25 bin 650 kadrolu, 251 sözleşmeli öğretmen ve 16 bin 68 usta öğretici olmak üzere toplam 41 bin 969 kişi görev yapıyor. Okul öncesinde 2004 yılından bu yana mobil ana okulları da hizmet veriyor. Aydın, Antalya, Balıkesir, Bayburt, Bursa, Gümüşhane, Konya, Malatya, Sakarya, Van, Denizli, Gaziantep, İstanbul ve Ankara’da toplam 22 mobil anaokulunda özellikle yoksul semtlerdeki çocuklar eğitime alınıyor.
Evrensel-(HABER MERKEZİ)-25.09.2008

Hiç yorum yok: