12 Mart 2009

12 Mart dünya basını

12 Mart dünya basını

İNGİLİZ BASINI

Independent gazetesi, Afganistan'da genç bir gazetecinin, internetten indirdiği kadın haklarıyla ilgili bir yazıyı arkadaşlarına dağıttığı için 20 yıl hapis cezasına çarptırılmasını manşetine taşıyor.

Independent'a göre, 23 yaşındaki Seyid Pervez Kambakş'ın aldığı ceza, Afganistan'ın kaderini de yansıtan bir örnek:

Bir gazetecinin ve Afganistan'ın kaderi

"Tek bir vaka çoğu zaman, gerçekliği, birçok genellemeden daha iyi anlatır. Seyid Pervez Kambakş'ın Afgan adaletiyle yaşadıkları da bu tür vakalardan. Kambakş, Internetten indirdiği kadın haklarıyla ilgili bir dosyayı dağıttığı iddiasıyla, önce idam cezasına çarptırılmıştı. Geçtiğimiz yılın Ekim ayında bu ceza 20 yıl hapse çevrildi. Kambakş'ın bu karara itirazının nasıl sonuçlandığı ise şimdi ortaya çıktı."

Gazetecinin önünde şimdi yalnızca Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai'ye başvurma ihtimali var." diyen Independent, Karzai'nin bu durumda vereceği karar ise cumhurbaşkanının hem Afganistan'ın geleceğiyle ilgili vizyonunu hem de ülke içindeki siyasi gücünü test edecek türden olduğunu savunuyor.

Gazete'ye göre, hükümet güç kaybettikçe ve Taleban yükselişe geçtikçe, köktenci güçler karşısında bir ikilemde kalan ise yalnızca Karzai değil. Ülkedeki NATO güçleri de benzer derecede zor kararlar karşısında.

'Guantanamo tutuklusu Helmand komutanı oldu'

Times gazetesinde yer alan bir başka Afganistan haberinde ise Taleban'ın Helmand vilayeti komutanlarıdan birinin, Amerika'ya ait Guantanamo askeri üssünden serbest bırakılan eski bir tutuklu olduğu duyuruluyor:

"Guantanamo'da altı yıl tutulduktan sonra 2007 yılında serbest bırakılan Abdullah Gulam Resul'ün, Afganistan'da İngiliz askerlerine karşı giderek daha karmaşık bombalı saldırılar düzenlenmesinden sorumlu bir Taleban komutanı olduğu ortaya çıktı."

İngiltere ve Taleban yetkililerinin Times'a verdiği bilgilere göre, Helmand'da İngiliz askerlerine karşı geliştirilen yeni saldırı dalgasının da mimarı Abdullah Resul.

Taleban yetkilileri gazeteye, Amerikalıların komuta düzeyinde bir görev almadığına hükmederek serbest bıraktıkları Resul'ün gerçek kimliğini tespit edemediklerini Resul'ün yakalanmadan önce de bir vilayet komutanlığını yürüttüğünü söyledi.

'İşkence soruşturmasını yargıçlar yürütsün'

İngiltere'de oturma iznine sahip olan Binyam Muhammed'in, terör zanlısı olarak birkaç ülkede işkence görmesinde İngiliz istihbarat örgütlerinin de dahli olduğu iddiaları geçtiğimiz aydan bu yana İngiltere'de tartışma yaratıyor.

Bu kez, meseleyi gündeme taşıyan ise, dün Parlamento'daki konuşmasıyla Muhafazakar Parti lideri David Cameron oldu. Haberi Guardian gazetesi şu şekilde veriyor:

Muhafazakar lider, Binyam Muhammed'e kötü muamele iddialarına ilişkin araştırmaların yeterince derine gidemeyeceğini belirtti.

"Başsavcının bir suç işlendiğine kanaat getirmesi durumunda böyle bir olayın yaşanmasına nasıl izin verildiğine dair bir soruşturma başlatılması çağrıları yükselecek diyen Cameron, ayrıca "başsavcının bir kovuşturmaya gerek duymaması durumunda ise böylesine önemli bir vakada gerçekte ne olup bittiğini öğrenemeyeceğiz. Bu nedenle soruşturmayı bir yargıç yürütmeli." dedi.

İşkence olayında suçlu kim?

Guardian gazetesinde yer alan aynı konuyla ilgili bir yorum yazısı ise, "Eğer İngiltere işkenceye dahil olmuşsa, kimin suçlu olduğunu bulmamız gerekir," başlığını taşıyor. Timothy Garton Ash imzalı yazıdan öne çıkan tespitler şöyle:

"Dışişleri bakanı gelecek hafta dünya genelindeki insan hakları ihlallerine dair raporunu sunacak. İngiltere ve insan haklarıyla ilgili kaygıları olan herhangi biri için, ortada İngiltere hükümetinin kendisinin bir işkence vakasına dahil olması dışında sorulacak bir soru yok."

Ash, şimdiye kadarki delillerin, İngiliz istihbarat görevlilerinin Binyam Muhammed'in Pakistan'daki sorgusuna katılmış olduğuna, ardından da Muhammed'in gönderildiği başka ülkelerdeki sorgularda sorulması için sorular gönderdiğine işaret ettiğini de söylüyor.

İngiliz ve Amerikalı yetkililerin, Muhammed'e kötü muamele olup olmadığını incelemek için gerekli belgelerin mahkemeye ulaşmasını engellemediylerse bile ertelemeye çalıştıklarını da söyleyen Ash, "Tüm bu deliller karşısında yürütülecek her ciddi soruşturmada, işkence olayıyla ilgili tüm emir komuta zincirini incelemeye tabi tutmak gerekir. Bunun dışında yapılacak herşey, olayın üstünü örtme çabası olarak yorumlanacaktır." görüşünde.

Londra'nın finans merkezi olarak konumu

"İngiltere hükümetinin, bankalar için likidite gereksinimlerini gözden geçirme girişimine, Londra'nın küresel bir finans merkezi olarak konumunu riske soktuğu için eleştiriler var." diyen Financial Times gazetesi şöyle devam ediyor:

İngiltere'de Finansal Hizmetler Kurumu, bankacılık denetleme mekanizmalarında, ekonomik krizle birlikte açığa çıkan en önemli sorunlardan birini düzeltmeye çalışıyor. Likidite denetlenmesindeki eksiklik, ülkenin en büyük emlak kredi bankalarından Northern Rock'un çökmesine yol açmıştı.

Bazı lobi kuruluşları ise, ülke içinde daha yüksek likidite tutmak üzere hazırlanan bu planın, Londra'nın finans merkezi olarak cazibesini azaltabileceğini söylüyor.

30 yıl hapisten sonra suçsuzluk ispatı

Times gazetesi, DNA testi sonucunda 30 yıldır hapis yattığı cinayet davasında suçlu olmadığına yönelik delillere kavuşan Sean Hodgson'la ilgili bir habere yer veriyor. 58 yaşındaki Hodgson'un gelecek hafta salıverilmesinin beklendiğini yazan gazete şöyle devam ediyor:

Hodgson'un davasını yeniden ele alan Ceza Davalarını Gözden Geçirme Komisyonu, bu dava da ortaya çıkan durumun, hükme bağlanan birçok diğer cinayet davası için de soru işaretleri ortaya çıkardığını belirtti.

Komisyona göre, benzer davalara ilişkin geniş bir gözden geçirme yapılmalı. Davanın yeni deliller gözönüne alınarak düşürülmesi durumunda, Hodgson adaletin yanlış tecelli etmesi nedeniyle en uzun süre hapis yatan kişi olacak. 1982 yılında önce cinayeti kendisinin işlediğini söyleyen Hodgson ardından itirafını geri almıştı.

'Barzani Irak'ta ulusal uzlaşma konusunda kaygılı'

Financial Times gazetesi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'yle yaptığı bir röportajda, Barzani'nin Irak'ta ulusal uzlaşma konusunda kaygılı olduğunu aktarıyor.

Amerika Birleşik Devletleri ordusunun, Irak'tan çekilmesi sonrasında Iraklılar'ın kendi evlerini düzene koymaları gerekeceğini söyleyen Barzani, yüzeydeki konular yerine, gerçek bir iktidar paylaşımı konusunda uzlaşma sağlanması gerektiğini belirtti.

Barzani, yerel seçimden Başbakanı Nuri el Maliki'nin partisinin başarılı çıkmasının, federal bölgelerin özerkliğe yönelmeleri ihtimalini zayıftlattığını da kabul etmiyor.

Gazeteye göre, Irak'ın güneyinde özerklikten yana olan Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi partisi de bu konuda Kürtlerin önemli bir müttefiki. (BBC Türkçe)

ALMAN BASINI

Alman basınınındaki en önemli konu, 17 yaşındaki bir gencin dün Stuttgart yakınlarındaki Winnenden'da düzenlediği 15 kişinin öldüğü saldırı.

Frankfurter Rundschau gazetesi Almanya'da daha önce de Erfurt ve Emsdetten'da gençlerin cinnet getirdiğini hatırlatarak, bu olayların gençlerin silah edinmesinin zorlaştırılması gerektiğini gösterdiğini vurguluyor. Ludwigshafen'da yayımlanan Rheinpfalz gazetesi ise aynı konuyla ilgili yorumunda, 17 yaşındaki gencin neden böyle bir saldırıyı düzenlediği sorusuna yanıt arıyor:

"Bu saldırının cinnet diye nitelendirilmesi, aslında olayın açıklığa kavuşturulmasının önemli bir parçasını oluşturuyor. İnsanın cinnet getirdiği böylesine olağanüstü bir ruh hali yaşaması sadece gençlere özgü değil. Alabama Eyaleti'nde 28 yaşındaki bir yetişkinin de cinnet getirmesi bunu gösteriyor. Her saldırının kendine özgü hikayesi var. Saldırganlar çoğu zaman sessiz, içine kapanık kişiler olarak tanınıyor. Winnenden saldırısını gerçekleştiren 17 yaşındaki genç için de aynı durum sözkonusu. Peki ama bu bilgi olayı anlamamıza yardım ediyor mu?"

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi, bu tür saldırıların bilgisayarlardaki ölüm oyunlarıyla ilişkisini irdeliyor.

"Şüphesiz bu oyunları oynayan binlerce genç katil olmuyor. Ama sayıları az da olsa aralarından bazılarında, sanal ortamdaki bu oyunlar, belirli faktörlerin de etkisiyle ölüm ve intikam duygularına dönüşebiliyor. Bu faktörler yetersiz özgüven, intikam ihtiyacı ve ailesi ve okul arkadaşları tarafından incitilmek olabilir. Erfurt, Emsdetten ve diğer cinnet vakalarında genç katillerin her seferinde olay öncesinde az ya da çok üstü kapalı olsa da bunun sinyallerini verdiği ancak ciddiye alınmadıkları görülüyor. Öğretmenler, aileler ve öğrenciler tehlikeli bu saldırganları, katil olmadan önce tespit etmeyi öğrenmeli."

Leipziger Volkszeitung gazetesi, bu saldırı olayından sonra da faturanın bilgisayar oyunları ve internete çıkarıldığını yazıyor:

"Okullara giriş çıkışlarda kontroller sıklaştırılmalı, okular video kameralarla gözetlenmeli, silah yasası sertleştirilmeli. Bu saçma, çünkü güvenliğin tamamen sağlanması gibi bir önerinin uygulanması mümkün değil."

Nürnberger Nachrichten gazetesi ise silah yasasının sertleştirilmesi gerektiği görüşünde:

"Almanya'da vatandaşların silah edinme koşulları iki kez zorlaştırıldı. Ancak önemli bir nokta atıcılık sporu yapanlarla avcılara karşı önlem alınamaması. Atıcılar ve avcılar silahlarını evlerinde muhafaza edebiliyor. Winnenden saldırganı gencin ailesi de bunu böyle yaptı ve polisin evde yaptığı aramada, silahlardan birinin eksik olduğu tespit edildi. Bu olay harekete geçilmesi gerektiğini gösteriyor."

Die Tageszeitung saldırıyı bir başka yönüyle ele alarak, Almanya'da okulların giderek güven ortamından uzaklaştığına dikkat çekiyor:

"Okullar öğrencilerin kolaylıkla yaralanabildiği yerler haline geldi. Okulları askeri kışlalara dönüştüremeyiz ama toplum olarak okulların nasıl daha iyi korunabileceği sorusuna kafa yorabiliriz. Okullar el kol sallanarak rahatlıkla girilebilen yerler olmamalı. Cinsel tacizcilerle şiddete başvuran diğer saldırganlar, okulların kapısında bir güvenlik görevlisinin olması gerektiğini gösteriyor. Bu, okulların dikenli tellerle çevrilmesi ve silahlı polislerce gözetlenmesi anlamına gelmiyor. Ancak her önüne gelen okullara girememeli."

ABD BASINI (11 Mart)

Washington Post G20 zirvesi öncesinde Amerika ile diğer gelişmiş ülkeler arasında görüş ayrılığı yaşandığını yazıyor. Gazete, Avrupa’nın daha sıkı mali denetim istediğini, Amerika’nın ise tüketimi artıracak önlemleri öne çıkarttığını belirtiyor.

"Amerika, yıllarca ürettiğinden daha fazlasını tüketti. Almanya, Japonya ve Çin ise tam tersini yaptı. Şimdi küresel ekonominin düzelmesi açısından bu dengesizliğin giderilmesi büyük önem taşıyor. Ancak köklü alışkanlıkların değişmesi, her ülkede farklı kesimlerin çıkarlarını tehdit ediyor. Yıllardır süren bu alışkanlıkların bir veya birkaç konferansla değişmesini beklemek gerçekçi değil. Ancak hafta sonu toplanacak olan G-20 zirvesinde, kısa vadeli tedbirlerin yanı sıra uzun vadeli bir düzenleme de gündeme gelmelidir. Bu kriz, dünya ekonomisinin sürdürülebilir bir biçimde yeniden yapılandırılması açısından bir fırsattır."

New York Times küresel krizle birlikte bütün dünyada korumacı önlemlerin gündeme geldiğini hatırlatıyor. Yapılan yorumda Obama yönetiminin de korumacı yaklaşımlardan etkilendiği belirtiliyor.

"Mali teşvikler, para politikası, gelişmekte olan ülkelere yardım ve korumacılıkla mücadele konusunda ortak bir tavır almanın tam zamanıdır. Dünyanın durgunluktan çıkması için Çin ve diğer paralı Asya ülkelerinin iç tüketimlerini artırması iyi bir başlangıç noktası olabilir. Çinli yöneticiler artık ihracata dayalı büyüme modelinin bittiğini görmelidir. Ticaretin canlanması küresel ekonominin de canlanmasını sağlayacaktır. Bunun için de Amerika, korumacı anlayışa karşı net bir tavır takınmalıdır. Washington’un bu konuda çelişkili mesajlar vermesi işleri daha da zora sokacaktır."

Los Angeles Times Amerika Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’nin finans sektörü için düşündüğü düzenlemeleri mercek altına alıyor. Madoff skandalını hatırlatan gazete, kurallar kadar uygulamaların da önemli olduğunu vurguluyor.

"Bernanke, finans sektöründe sistematik riski gözleyecek tek bir yetkili kurum olması gerektiği konusunda Kongre’yi uyarmakta son derece haklıydı. Ayrıca, çok fazla büyüyen ve çöktüğü zaman bütün sistemi etkileyecek firmaların daha fazla yakından izlenmesi talebi de çok yerinde bir talepti. Ancak Bernanke’nin önerilerinde, Madoff skandalından çıkarılması gereken en önemli ders eksikti. Firmaların mali piyasalarda yaptıkları iş, onların ne tür firmalar olduklarından daha önemlidir. Madoff, benzer büyüklükteki diğer firmaların aksine, denetime tabi değildi. Dolayısıyla asıl yapılması gereken şey, yatırımcıların federal görevlilerin müdahalesine ihtiyaç duymayacakları bir saydamlık yaratmaktır."

Christian Science Monitor cezaevlerinin dolmasıyla birlikte, maliyetlerin de birçok eyaleti zorladığına dikkat çekiyor. Gazete, mahkumların iyi bir denetim sistemiyle serbest bırakılmasının bir çözüm olabileceğini savunuyor.

"Cezaevindeki bir mahkumun eyaletlere maliyeti günde 79 doları buluyor. Buna karşılık göz hapsindeki veya şartlı tahliye edilmiş bir mahkumun maliyeti ise günde sadece 3-4 dolar tutuyor. Elbette cezaevlerinin kapılarının açılması ve suçluların sokağa bırakılmasından bahsetmiyoruz. Ancak farklı eyaletlerde uygulanan farklı denetleme sistemleri, başarılı sonuçlar veriyor. Yaşanan mali sıkıntılar, yaratıcı çözümler bulmayı gerektiriyor." (Amerika'nın Sesi)
(Not: Saat farkından ötürü Amerikan basınından özetler gecikmeli olarak yayımlanabilmektedir)


Tempo24.com

Hiç yorum yok: