Katliam, polis karakoluna 100 metre mesafedeki bir kahvehanede yapılmış; polis, olay yerine, saldırı olduktan; mahalle halkı sokağa çıkıp, protestoya başladıktan sonra gelebilmiştir. Geç gelen polisin, saldırganların peşine düşmektense, protestocu halkı dağıtmayı tercih etmesi, saldırının adresi açısından manidar bir ipucu niteliğindeydi. Ertesi gün de devam eden protestolar sırasında güvenlik güçlerinin halkın üzerine ateş açması sonucu 17 canımız yaşamını yitirmiş; yüzlercesi yaralanmıştı.
Saldırının, Alevilerin örgütlenme bilincinin arttığı yerlerden biri haline gelen Gazi Mahallesi'ni hedeflemesi, örgütlenme bilincini dağıtmaya yönelikti. Gazi Mahallesi'ne yapılan saldırıyı protesto etmek isteyenlere yönelik şiddet kullanılması sonucu Gazi ve Ümraniye Mustafa Kemal (1 Mayıs) mahallelerinde 22 kişi yaşamını yitirmişti. Otopsi raporları, ölenlerin tümünün arkadan ve tek kurşunla öldürüldüğünü açığa çıkardı. Buradan da anlaşılıyor ki, Gazi Mahallesi'nde yapılan protestolar sırasında güvenlik güçleriyle halk arasında bir çatışma söz konusu olmamış; inançlar arasındaki farklılıkların çatışmaya dönüşmesini isteyenlerin provokasyon senaryolarının kurbanı olarak katledilmişlerdir.
Toplumsal bir çatışmanın fitilini ateşleyebilecek bir kışkırtmaya yol açabilmek amacıyla yapılan katliam için Gazi'nin seçilmesinin rastlantı olmadığı sonradan anlaşılacaktı. Alevi kökenli yurttaşların yoğun olarak yaşadığı, kendi inançlarını gerçekleştirmek için Cemevi'ni kendi olanaklarıyla kurduğu bir ortamda, çalıntı arabayla otomatik silah kullanan faillerin bugüne dek bulunmamaları da, olayın ne kadar "derin" olduğunun işareti olarak algılanmalıdır. Hedef seçilen yerleri Alevi kökenli yurttaşlar işletmekteydi; hedeflerin arasında Cemevi'nin bulunması da, muhtemelen Kahramanmaraş katliamı, Madımak katliamı gibi bir sonuç elde etme amaçlı olduğunun işaretini vermektedir.
Gazi'de gerçekleşen katliamın ardından konu yargıya intikal etti. 20 polis hakkında dava açıldı. İstanbul'dan Trabzon'a taşınarak gözden kaçırılmaya çalışılan dava sonrasında polislerden 18'i aklandı. Polislerden yalnızca ikisi 20'şer ay hapis cezasına çarptırıldı. Gazi katliamına yol açtıkları iddiasıyla yargılanan polislerin davalarının, yargı sisteminin kadro ve mekan olarak çok güçlü olduğu varsayılan İstanbul gibi bir ilde değil de, Trabzon gibi bir taşra kentine nakledilmesi de davanın seyri açısından ilk işaretti. Belli ki dava gözlerden ırak tutularak uygulanmak istenen senaryo gizlenmek istenmişti. AİHM' in yargılanmanın adil yapılmadığına ilişkin kararına rağmen, davanın yeniden görülmesinin bir türlü gerçekleşmemiş olması da, bu katliamın unutturulmasına yönelik bir çabadır.
Bu katliamın izleri sürüldüğünde Sivas’a, Çorum’a, Maraş’a çıktığı açıkça görülecektir. Katliamı yapanların aklanması konusunda gösterilen çaba da bunu kanıtlar niteliktedir.
Tarihe kara bir leke olarak düşmüş bulunan Gazi-Ümraniye katliamlarını unutmak bir yana; sürekli olarak hatırlamaya ve topluma hatırlatmaya devam edeceğiz. Çünkü bu katliamın ucu, ülkemizdeki karanlık güç odaklarının her türden yasa dışı faaliyetlerinde karşımıza çıkmaktadır. Uğur Mumcu suikastinden Hrant Dink cinayetine kadar uzanan bir dizi faili meçhul cinayet ve katliamlar benzer yöntemlerle yapılmış, esas katillerin bulunup toplumun önüne çıkartılması ve yargılanması görevi bilinçli olarak hep savsaklanmıştır.
Bu nedenle bundan 14 yıl önce yaşadığımız Gazi-Ümraniye katliamlarını, perde arkasından organize edenler ile tetikçilerini kınıyor, katliamın arkasındaki gerçek güçlerin ve sorumluların açığa çıkarılarak cezalandırılması; AİHM kararına uyularak, yeniden yargılamanın yapılmasını bekliyor ve bu talebimizin takipçisi olduğumuzu bir kez daha duyuruyoruz.
12.03.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder