1 Kasım 2009

TABULAR ÇATIRDAR, KAFALAR KARIŞIRKEN

TABULAR ÇATIRDAR, KAFALAR KARIŞIRKEN

İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa,
çıplak baldırları kızların,

dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka herşey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.

Koca Nazım Hikmet ellerinize ve yalana dair şiirinde böyle yazar.
Günümüze kadar söylene gelmiş yalanlara yıllar öncesinden işaret etmiştir Nazım Hikmet.

Nasıl mı?

Bu ülkede yıllar öncesinden ülkenin egemenleri yalanlarla beslediler bizi. Resmi Tarih adına öfkelerimiz, sorgulama yetimiz, psikolojimiz, itirazlarımız, geçmişimiz geleceğimiz, vicdanlarımız üzerine ipotekler koyarak bize yalanları tarihimiz diye yutturdular.
Şimdi tabular çatırdıyor. Söylenen yalanlar bir bir ortaya çıkıyor. Ve insanlar alışılmadık bir sarsıntı yaşıyor. Düş mü, gerçek mi ikileminde kalan birisinin durumundan daha ağır bir travma geçiriyor toplum.
Neden?

Bu ülkede 1908 den başlayarak 1915 te zirveye çıkan Ermenilere yapılan zalimlikler inkar edildi. Bu gerçeği açığa çıkaranlar vatan haini damgasını yedi. Sonra Anayasa ile toplum tek kültür, tek kimlik cenderesine sokulmaya çalışıldı. Planlar işletildi. Mübadele adı altında Rum vatandaşlar yerlerinden yurtlarından edildi. Gayri menkullerine el konuldu. 1942 yılında varlık vergisi adı altında gayrimüslüm zenginlerin ellerindeki varlıklara el konuldu. Varlıkları, konulan vergiye kafi gelmeyenler, sürgünlere gönderildi. Bir çoğu yurtdışına göçe zorlandı. Yetmedi.1955 yılında 6-7 eylül olayları bilinçli şekilde yaratılarak Ermeni-Rum ve diğer gayri müslümlerin mekanları saldırıya uğradı buralarda ki zenginlikler yağmalandı. Bu süreçte de gayri müslüm vatandaşlarımız göçe zorlandı. Bu olaylar yaşanırken resmi söylem ''hep ülkenin birlik ve beraberliğine kast edenlerin oyunlarının boşa çıkartıldıgını '' empoze etmeye çalıştı topluma.

Aleviler hakkında gayri resmi söylemlerle olmaz uyduruk hikayelerle yalanlar saldılar ortalığa. Bu yalanlar üzerinden Alevilere karşı saldırı planları kanlı ölümlere yol açtı. Çorum, Maraş, Antep; Sivas gibi yerlerde ölümleri yaşadılar alevi yurttaşlarımız. Cumhuriyet boyunca Alevilere asimlasyon dayatıldı. Cem evleri yasal dayanaktan yoksun kılındı. Din dersleri zorunlu yapılarak, 12 eylülde alevi köylerine camiler yapılarak asimlasyon süreci zor kullanılarak kotarılmaya çalışıldı.
Yetmedi..

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar resmi söylem Kürtlerin varlığını dilini kültürünü kimliğini yok saydı. 1925 ten başlayan isyanlar hep kanla bastırıldı. Kürtler ülkenin bölünmez bütünlüğünün düşmanı olarak topluma lanse edildi. Kimi zaman ‘’kart kurt ‘’hikayeleri ile yalanlarına maske aradılar, kimi zaman maskelerini çıkarıp ‘’ne mozayiki ulan’’ diye tehditlerde bulundular. Bunun sonucunda 25 yılı aşkın şiddet ortamına davetiye çıkardılar. Şiddet ortamından nemalanırken topluma şehit kanı üzerinden yalanlar söylediler. Kin nefret tohumu ektiler. 25 yıllık ilan edilmemiş savaşta harcanan 300 milyar doları aşkın paradan kimler servetlerine servet kattılar? Kan akarken kimileri akan kanı oya tahvil etmek istedi, kimi militer gücünü iktidar yapısı içerisinde güçlendirdi, ordu güçlüyse Türkiye’nin de güçlü olduğu temasını işlediler. Toplumu militer bir duygu ile biçimlendirmek istediler, bunun için Türk’ün Türk’ten başka dostu yok masalını anlattılar. Komşularımızla gerginlik politikaları hep yalanların gizlenmesinde bir kalkan oldu.
86 yıllık cumhuriyet tarihimizde söylenen yalanlar iktidar olmanın gizli dayanakları için birer zemin işlevi gördü.
Gün geldi, devran döndü. Küreselleşme diye bir süreç eskimiş söylemleri tarumar etti. Kapitalizm krizlerde kendini yenilerken, eski döneme ait tüm kurumları ve yapıları da değişime sürükledi. Artık; sosyal, siyasal, ekonomik ve uluslararası ilişkiler de değişimler kaçınılmaz olarak nesnel sürecin bir yasası olarak kendini dayattı. Ulus devlet sınırları içerisinde ki; iç dinamikler artık yerini dış dinamiklerle iç içe geçişe, birbirini tamamlayan güç birliklerine dönüştü.
Bu değişim, Türkiye toplumunun ezberlerini bozdu. Düne kadar dinledikleri yalanlar bugün bir bir açığa çıkmaktadır. Nasıl ki, bir yalan söylersiniz, sonrada o yalanı gizlemek için ha bire yalanlar üretirsiniz ve söylediğiniz ilk yalanın esiri olursunuz. İşte, öyle devlete hakim olanların yıllar öncesinde söyledikleri yalan ve inkar politikaları da bugüne kadar hep yeni yalanlarla süre geldi. Ama artık, o yalan düzeninin sonuna gelindi. Artık halk resmi tarihin yalanlarını da gerçekleri de görecek kadar olanaklara kavuştu.
Toplum bugün şaşkınlık yaşıyor. Çünkü dün ermeni kırımı inkar edildi, düşmanlıklar beslendi bugün ermeni sınırları açılıp, Ermenilerle dostluk mesajları veriliyor. Dün Kürtler yok denildi, bugün Kürtlerin kültürleri kimlikleri tanınacak duruma gelindi. Dün PKK sadece terör amaçlı gösterildi bugün PKK nın inkar politikalarının bir sonucu olduğu gerçeği kabul edildi. Dün, ordu en güvenilir kurum olarak lanse edildi, bugün ordu içerisinde dönen dolaplar gazete manşetlerinden taşar oldu. Dün ,Alevilerin dini inançları alay konusu olurken bugün Alevileri dinsel inançları ile kabul etme noktasına gelindi.
Dün, komşu ülkelerden her an tehdit gelebileceği vurgusu toplumu militerleştirmek için kullanıldı, bugün, Suriye ile sınırlar açıldı, sıfır sorunlu dış politika vurgusu öne çıktı.
Toplum bu konuda dün söylenen yalanlara mı inanmaya devam edecek, yoksa şimdi hükümet ve devlet yetkililerinin söylediklerine ve yaptıklarına mı inanacak?

İşte toplumun bu kafa karışıklığı yılardır egemen siyasete karşıda bir güvensizliği getirmiştir.
Siyasete, orduya, devlete güvenin sarsıldığı yerde yeni bir siyasete ihtiyaç vardır. Toplumda şeffaflığı öne alacak, özgürlükçü ve eşitlikçi bir siyaseti örecek, demokratik bir anayasayı önüne acil hedef olarak koyacak siyasal harekete olan ihtiyaç ile toplumun değişime açık kafa karışıklığı arasında ki ilişkiyi doğru okumak gereklidir. Sol, tabuların kırılmasında önemli bir rol üstlenebilir.
Bizim istediğimiz yalanların açığa çıkarılması değilmiydi yıllardır.



Celal Deniz
celaldeniz@yahoo.com.tr
01 Kasım 2009 Pazar 17:19:16

Hiç yorum yok: