20 Aralık 2009

Emekçiler şairini kaybetti


Selma Ağabeyoğlu

19/12/2009
Emekçiler şairini kaybetti

Şiar Can Şener

Bütün yaşamında ve şiirlerinde emekçilerden, ezilenlerden taraf olan Şair, Yazar Selma Ağabeyoğlu hayatını kaybetti.
Geçirdiği beyin kanaması sonucu önceki gece aniden yaşamını yitiren Ağabeyoğlu sevenlerini üzdü. Cenazesi Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilen sanatçıyı son yolculuğunda, ailesi, dostları, sevenleri ve Emek Partisi İl Yöneticileri de yalnız bırakmadı. Gazetemizde de uzun bir dönem köşe yazarlığı yapan Ağabeyoğlu, sanata olan ilgisini toplumsal duruşuyla birleştirmiş bir şairdi. Ankaralı Aydın ve Sanatçılar Girişimi’nin bir üyesi olarak F Tipi Cezaevleri’ne, işkenceye karşı da demokrasi mücadelesinin ön saflarında yer alan Ağabeyoğlu, aynı zamanda Emek Partisi üyesiydi. 2002 genel seçimlerinde DEHAP’tan milletvekili adayı da olan Ağabeyoğlu, Kürt sorununun demokratik çözümünden yanaydı.

1952 yılında Ankara’da dünyaya gelen Ağabeyoğlu, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. Kamu kuruluşlarında memur ve yönetici olarak çalışarak emekliye ayrılan Ağabeyoğlu’nun yazdığı şiir ve denemeler Evrensel Kültür, Damar, Dize, Yaklaşım, Kum, Deliler Teknesi, Esmer gibi birçok edebiyat ve kültür-sanat dergisinde yayınlandı. Bir dönem Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Ankara Temsilciliği’ni de yürüten Ağabeyoğlu, üç dönem de Edebiyatçılar Derneği Yönetim ve Yürütme Kurulları’nda görev aldı.
5 ŞİİR KİTABI VE 1 DENEME
Şiirlerinde kadın ve anne duyarlığını işleyen Ağabeyoğlu, toplum sorunlarına olan ilgisini de kendine özgü duyarlılığıyla eserlerinden eksik etmedi. Haksızlıklara isyan edişi ve sorgulamasına tanık olunan şiirlerinde, Ağabeyoğlu, değişmesini arzuladığı dünyayı hep çağırır gibidir.
1994’te yayınlanan ilk şiir kitabı “İnsanı Ararken Ağlayacaksın”la, Salih Bilgin Şiir Yarışması’nda ve 1999’da Yeni Gün (Almanya) gazetesi yarışmalarında ikincilik ödülünü aldı. 1996’da ikinci şiir kitabı “Bütün Fotoğraflarım Siyah Çıkıyor”u okura sunan Ağabeyoğlu, üçüncü şiir kitabı “Gecikmiş Bir Çocuk” (2000) ile Türk Tabipler Birliği Behçet Aysan Şiir Yarışması’nda “Övgüye Değer Şiir” ödülünü aldı. Aynı kitapla 2003’te Karşıyaka Belediyesi Homeros Şiir Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nü de aldı. “Ömrüm Yeni Baştan” (2003) ve “Beni Senden Sorarlar” (2007) isimli iki şiir kitabını da yayınlayan Ağabeyoğlu, gazetemizde yayınlanmış köşe yazılarından oluşan “Hep Aklımda Kaldı” isimli denemesini ise 2004’te okuyuculara sundu.
(Ankara/EVRENSEL)

DEVRİMCİ MÜCADELEYLE YAZARLIĞI BİRLEŞTİRMİŞTİ

Aydın Şimşek- Kanguru Yayınları Yayın Yönetmeni, Şair
Şiir dünyamızın önemli bir ismini, kardeşim canımın bir parçası olan birini kaybetti. Hayatımdaki yeri doldurulamaz, onun son iki şiir kitabını yayınlamaktan ötürü onur duyuyorum. Devrimci mücadeleyle yazarlığı birleştirmesiyle az görülen bir sanat insanıydı. Başımız sağ olsun.
Mehmet Özer, Şair
Bir sevgili yoldaşı daha kaybettik. Ağabeyoğlu, devrimci bir şair ve yazar olarak yazdığı ve yaşadığı sürece işçilerin, Kürtlerin, yoksulların şairi olmayı sürdürdü. Ölüm oruçları ve F Tipleri’ne karşı mücadelede başı çekenlerdendi. Ölümüyle kendimizi yalnız ve azalmış hissediyoruz. Üzgünüm.
Oktay Etiman, Yazar
Selma Türkiye’de yaşanan çelişkiler konusunda tavır alabilmiş bir arkadaşımızdı. O, anne, kadın, insan ve sanatçı olarak baskıya, sömürüye karşı tavır almış can dostumuzdu. Seni seviyoruz Selma Ağabeyoğlu.

‘Ömrüm yeni baştan’*


Sultan Özer

“İnsanı Ararken Ağlayacaksın”, “Bütün Fotoğraflarım Siyah Çıkıyor”, “Gecikmiş Bir Çocuk”un ardından “Ömrüm Yeni Baştan” ile okurlarının karşısına bir kez daha çıkıyor Şair Selma Ağabeyoğlu.
Neden “Ömrüm Yeni Baştan”ı, “Ne öfke ne isyan, ne yıllarca kahır... özlem” diye açıklıyor Ağabeyoğlu. “Acılara ödünç verdiğini” söylediği ömrünü geri istiyor. Ağabeyoğlu ile Kum Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı, şiirleri, yaşama bakışı, şairin politikayla ilgisini konuştuk.
Neden “yeni baştan?”
Her sanat dalında gözlenen bir gerçekliktir ve sanatın anlamıdır iç dünyamıza yaptığımız yolculuk. Buluşmadır yahut diğer bir anlamıyla. Özlemlerinizle, acılarınızla, ütopyalarınızla en çok da umutlarınızla... Bu dördüncü şiir kitabım. Aklıma diğer şiir kitaplarımızın isimleri geliyor hemen, “insanı ararken ağlayacaksın”, “Bütün fotoğraflarım siyah çıkıyor”, “Gecikmiş bir çocuk” ve son kitabım “Ömrüm yeni baştan”. Evet, hepsi acılı kitap isimleri... Biraz da karamsar. Ancak sayfalar çevrildikçe, genelde yaşadığımız coğrafyadan, özelde kendi iç yolculuğumdan enstanteneler var... Ve elbette umut... Çokça umut...
Neden “Ömrüm Yeni Baştan” çok soruldu. Ne öfke ne isyan... Ne yıllarca kahır.... Bir tek kelimeyle yanıtlanacaktır bu; merak...Özlem... Neden derseniz, yanıtı basit.. Öylesine acılı ülkenin çocuklarıyız ki biz... Ve o kadar çok acılar çektik ki bu süreçte... Özlemlerimiz, yaşadıklarımız, çocukluğumuz, yaşayamadığımız gençliğimiz... Oysa bizim güzel bir dünya kurmaktan yana umutlarımız hiç bitmedi ki..
Çoğu çevreler ‘Şairin partisi şiiridir’ söylemi içindeyken, siz politik kimliğinizi öne çıkararak DEHAP’tan milletvekili adayı oldunuz. Bundan kaygı, endişe duydunuz mu?
Öncelikle şunun altını çizmemde yarar var. Şairin partisi şiiridir söylemi bana çok yanlış geliyor. Gündelik hayattan beslenmeyen bir şiiri nereye koyacaksınız. Gündelik hayatsa tam da politikanın merkezinden kaynağını alırken...Gerçeğe sırt dönmüş bir anlam taşıyor bu cümle. O zaman Nâzım’ı nereye koyacaksınız. Aragon’u, Brecht’i, Ritsos’u...
Kaba bir gerçeklikten bahsetmediğimiz doğru. Şiirimi inceliklerle, imgelerle kurarken estetik kaygılarımdan ödünsüz yazmaya çalışırken, onu besleyen kaynaklara gözlerimi kapatıp, kulaklarımı tıkarsam namuslu ve onurlu bir yazar olmanın vicdani hesaplaşmasında başımı yere eğmek istemiyorum gibi ahlak penceresinden de bakmam çok doğaldır...
Etnik grupların kendi dillerini konuşma haklarına, özgürlükten yana bir şair olarak sizin bakışınız nedir?
Bir halkın, ana dilinde ulaşacağı özgürlük, yasaksız bir Türkiye özlemimdir elbette. Ve özlemimdir ki bu ülkede yaşayan herkes çocuğuna istediği ismi özgürce verebilsin, Türkülerini kendi dilinden yasaksız okuyabilsin.. Bundan daha adil ne olabilir ki... Sıkça okuduğum ve hayranı olduğum Kürt şair Cigerhun’un şiirlerindeki güzelliği görmek, duyumsamak, anlamak varken, bir dilin zenginliğinden korkmayı etik anlamda da insan hakları bağlamında da elbette yanlış buluyorum.
Kitabınızdaki şiirlerde aşka dair dizeler de ağırlığını hissettiriyor.
Aşka elbette inanıyorum. Ve en güzel aşkları da devrimcilerin yaşayacağına... Çünkü aşk en büyük bireysel örgütlenmedir bence. Kirlenen çağın bütün güzel değerlerini ilkin aşka sahip çıkarak koruyacağız. Yürek çırpıntıları insan olmanın en güzel yanı... İnsanla buluşmak, inanmakla başlıyor. Ve en güzel inanç şekli de sanırım insanın insana duyduğu muhabbet, adına aşk dersiniz, bazen dost dersiniz. Ama sonuçta değerler sisteminin en güvendiği merkezlerden biridir aşka, sevgiye açılan kapı.
Şiir atının sizi nerelere götürmesini dilerdiniz?
Tek cümleyle yanıtlamak gerekirse; aydınlık yarınlara.. Düşlediğim ve bu düşün bir gün gerçek olacağını umduğum, sömürüsü olmayan, mutlu bir azınlığın tekelinden kurtulmuş, insan onuruna yakışır bir ülkede yaşamamız gerçeğine. O özlemini duyduğumuz ülkede yaşamak isteği öyle onurlu, aydınlık güzel bir inanç ki...

* 7 ağustos 2003 tarihinde gazetemizde yayınlanan Selma Ağabeyoğlu röportajından.

MÜCADELENİN İNCE HÜZNÜ


Aydın Çubukçu

Öfkesiz kızgınlık, nefretsiz düşmanlık, şiddetsiz yıkıcılık…
Selma, son derece özel bir devrimciydi… Mücadelenin her alanında, fiziksel gücünü sonuna kadar zorlayarak yer aldı. Yalnızca kalemiyle, yazılarıyla, şiirleriyle değil, bildirileriyle, konuşmalarıyla da bir aydın olarak yapabileceklerinin hepsini yaptı. Açlık grevlerine, yürüyüşlere, mitinglere, kapı kapı dolaşılan propaganda çalışmalarına katıldı… Kimseyi kırmayan bir inatçılık, incitmekten korkan bir uzlaşmazlık, tutkulu çalışkanlık…
Selma Ağabeyoğlu, beyin kanamasından öldü. Başka nasıl bir kanamadan ölebilirdi ki?
Kötülüğün egemen olduğu bir dünyada iyi olmak, iyilikten başka bir şey olamamak nasıl bir üzüntüydü onun için, tanıyanlar bilir…
Ankara Aydınlar İnsiyatifi’nin önde yürüyen militanlarından biri öldü, beyni kanadığı için öldü. Başka ne söylenebilir!

SELMA İÇİN



Sennur Sezer

Bir dostun ardından yazmak zordur. Hele bu dostla ortak siyasal görüşünüz varsa daha da zordur. Üstelik böyle acıların art arda gelip insanın sabrını, direncini sınadığı günlerde. Birlikte yürüdüğünüz arkadaşlardan birini yitirmenin acısını, yarasını eliyle bastırarak yürüyen bir savaşçı gibi unutup onu bilmeyenlere anlatmaya çalışmaktır üstünüze düşen.
Selma Ağabeyoğlu bir şairdi. Bir yaprağın zamansız düşüşünü bile duyan, bunu dizelerine yansıtan bir şair. Çağının tanığı olmayı aksatmayan bir bilinç işçisi. Şiirleri yanında yazılarıyla da tanıklık etmeye çalışan bir kadın yazar. Selma, kadınlığın bilincinde bir insandı. Ülkemizde kadın olmanın zorluklarını da sorumluluklarını da yansıtan bir yazar. Kadın olmanın alçakgönüllülüğünü de görürsünüz dizelerinde, tutkularını, kırılganlığını , başkaldırısını da. Çocukların öldüğü bir dünyaya başkaldırıyordu o : “gayya kuyusuna düşen çocuklarsa / aslında ölüm diye bir şey yoktur / kötülüğün kınında büyüyen / iyiliğin şavkında erirken / toprak oluruz, gül doğururuz.”
Şiirlerinde çocuklardan fazla söz ettiğini söyleseniz bunu anne oluşuna bağlardı., aydınların kendi canı yanmasa da yaşanan haksızlıkları dile getirmesi gerektiği inancından caymamıştı:
“sen bilemezsin / kanayan bir çağı turnusol kağıdı yaptım / nasıl cam gibi yapıştılar can evime / onlar ki kanın alnında utanç / gibi ölüm olup düştüler ellerime”
Toplumcu olması onun şiirinden aşkı eksiltmemişti . Aşk da acılar da hem şiirinde hem düz yazılarında dile gelirdi. Evrensel’deki köşesindeki yazıları çoğunlukla şiirsel parçalardı:
“Kaç kez gittim kaç kez döndüm… Bu artık son diyene kadar, bir tohum kaç kez patlarsa, öyle… Vedanın buruk tadı bir ağu gibi yakarken boğazımı gözlerinin yeşili olsun , yüreğimin en kuytusunda kırılan dal…ellerini uzat sevdiğim, ellerini uzat, yaşadığımız kentlerde ihanet var, bütün kentlerde acı… Köprülerin altında kıvrılıp yatan çocuklar... Onlar ana kucağının sıcağını, yaktıkları çalı, çırpı sıcağında bulamayanlar… Sevgili, aslında bütün kentleri yokluk sardı… Sevmek uzun boylu olmalı… Ve esmeli bir deli orman uğultusu gibi… Tıpkı yüreğinde yıllarca direnerek kazandığın yüreğim gibi. Serin… Gölge… Şehir… Cinnet… Ama biz ihanetleri, sevgiyi, cinneti, yılların o en derinine kök salmış sevginle yendik… Ve birbirimizin ellerini tutarak o çocuklara ağladık….”
Şiirlerinden biriyle mi veda etmeli bir şaire? Gittin adlı şiiriyle:
“....
Gittin/ıssız duvarları okşadım usulca
Bir kuş geçti içimden bozkıra
Kefilim şimdi gecenin bütün suçlarına
Bir haritalara gökkuşağı çizerdik
Maskelerdir buza kesmiş her bir sabahı
Kırağılar çiçeklenirdi dağ başlarında
Renklerinden hasret armağandı analara
Ki o çocuklar:
Ömürsüz hayata dönük yüreklerin deseniydi
Gülüşlerini öper
Arındırırdık onlarla gövdelerimizi
(...)

Gittiğinde/sesini sakladım, gözlerimden aktı...”

http://www.evrensel.net

"

Hiç yorum yok: