Demokratik bir TÜRKİYE için
ŞİMDİ DEĞİŞİM ZAMANIDIR!
DÜNYADA YOKSULLUK VE EŞİTSİZLİK ARTIYOR!
Kapitalizmin krizi; bütün dünyada; yoksulluk ile zenginlik arasındaki makası giderek açıyor. Dünyadaki yoksul nüfusu giderek büyütüyor.
Küresel bütünlük içindeki sermaye; adalet, eşitlik, özgürlük gibi evrensel kavramların yerine; adaletsizliği, eşitsizliği, yoksulluğu ve tutsaklığı yerleştiriyor.
1980'lerin sonunda ‘Reel Sosyalizmin’ çökmesiyle, yalnızlaşan ve rakipsiz kalan kapitalist sistem; ‘SOSYAL DEVLET’İ tümüyle ortadan kaldırıyor. Kamu mülkiyetini özelleştirmesinin yanı sıra, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçları karşılayan kurumları ve hizmetleri de özelleştiriyor.
Dini, imanı, milliyeti olmayan sermaye; ülkeler ve bölgeler düzeyinde, milliyetçiliği, ırkçılığı ve gericiliği örgütlüyor. Bölgesel ve ülkesel düzeyde; kimlikler, kültürler, inançlar ve etnik yapılar arasında ayrımcılığı, terörü ve savaşı körüklüyor.
‘Komünizm tehlikesi’ iddiası ile yıllarca yürütülen ‘soğuk savaş’, ABD eliyle ‘etnik ve dini savaşlar’ olarak devam ediliyor. ‘Siyasal terör’ uluslararası sermaye tarafından besleniyor.
Doğa ve çevre sürekli tahrip edilerek, ekolojik denge alt üst ediliyor. Doğanın tahribi, insanlığı tehdit edecek boyutlara yükseliyor.
TÜRKİYE GİDEREK YOKSULLAŞIYOR!
Dünyadaki bu gelişmeler; Türkiye'ye daha da ağırlaşmış bir şekilde yansıyor. Küresel kriz, etkisini her alanda açıkça gösteriyor. İşsizlik oranı sürekli yükseliyor, her açıklanan işsizlik sayısı bir öncekini aşıyor. Açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı bugün ülke nüfusunun dörtte üçünü oluşturuyor.
Kamu mallarının bir çoğu ‘yok pahasına’ satılıp özelleştirildi. Hayatın her alanına, özelleştirme giriyor. Belediyelerin, bir kamu hizmet olarak yapmak zorunda olduğu, doğal gaz ve su gibi temel hizmetler bile özelleştiriliyor. Karayolları satılıyor.
Rüşvet ve yolsuzluk her yerde olağan hale getiriliyor. Yeni bir talan düzeni kuruluyor.
TÜRKİYE GİDEREK MUHAFAZAKÂRLAŞTIRILIYOR!
Siyasal ve ekonomik açıdan ülke hızla siyasal İslam’ın kontrolüne giriyor. ‘Yeşil Sermaye’ denilen yeni bir zenginler sınıfı yaratıldı. Siyasal İslamcı sermaye ülke ekonomisindeki ağırlığını sürekli arttırıyor.
Devlet eliyle büyütülen muhafazakârlık, ülkenin siyasal ve kültürel dokusunu hızla değiştiriyor.
Devlet destekli ‘Mahalle Baskısı’ kendine benzemeyen ‘öteki’nin yaşam alanını sürekli daraltıyor.
Tek kimlikli ve tek kültürlü anlayış dayatılıyor.
Irkçılık ve milliyetçilik sanki olağan bir durummuş gibi sunularak, farklı olanı ‘linç etme kültürü’ yaygınlaştırılmaya, meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Komşu ülkeler ve toplumun kimi kesimleri üzerinden ırkçı dalga körükleniyor.
Yasama, yürütme ve yargı arasındaki ‘güçler ayrılığı’ ilkesi; tek parti yönetiminin yarattığı siyasal ve psikolojik atmosferin hegemonyası altındaki kadrolaşma ile hızla ortadan kaldırılıyor.
Adaletsizlik aleni ve olağan bir hale dönüşüyor.
Faili meçhul binlerce cinayet ısrarla karanlıkta tutuluyor.
12 Eylül darbeci generallerinin yargılanmaması için Anayasa'nın “geçici 15. madde”si kaldırılmıyor.
Bütün değişikliklere rağmen, mevcut Anayasa; 12 Eylül rejiminin ruhunu ve kurumlarını içinde barındırmaya devam ediyor.
Seçim ve siyasi partiler yasası ile temsilde adalet engelleniyor.
On binlerce insanın ölümüne ve trilyonlarca liraya mal olan Kürt Meselesi’nin demokratik çözümü ısrarla engelleniyor.
‘İşkenceye sıfır tolerans’ açıklamalarına rağmen, siyasi irade işkencecileri koruyor, işkencede insanlar öldürülmeye devam ediliyor.
TÜRKİYE GİDEREK GERİCİLEŞİYOR!
Alevilerin inanç özgürlüğü, laiklik ve demokrasi kapsamındaki sorunları yok sayılmaya devam ediliyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen, milyonlarca öğrenci Anayasa kapsamında ‘Zorunlu Din Dersi’ almaya devam ediyor.
Farklı inançların talepleri dikkate alınmıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı 100 bin kişilik imamlar ordusu ile 6-7 bakanlık bütçesinden daha büyük bir bütçeyi tek yanlı olarak kullanmaya devam ediyor.
Devlet, kendi ‘Sünni’ anlayışını farklı inanç mensuplarına ve Sünni inanca mensup yurttaşlarına dayatmaya devam ediyor.
Kültürel hayat giderek kısırlaştırılıyor.
Eğitimde “evrim teorisi” yerine “yaratılış teorisi” öne çıkartılıyor.
Merkezi iktidar yerel iktidarları vesayet rejimi ile kontrol altına alıyor.
YAKINMAYA DEVAM MI EDECEĞİZ,
YOKSA DEĞİŞİM Mİ İSTEYECEĞİZ?
Gerek dünyada, gerekse de Türkiye'de bu ve benzeri sorunları daha da arttırmak mümkün.
Sokaktaki ve hayatın içindeki herkesin artık bire bir yaşadığı bu sorunları sürekli tekrarlayarak yakınmaya devam etmek, sonu gelmeyen analizler yapmak yerine, bu sorunları çözmek için kendi alternatiflerimizi oluşturmak, değişimi yaratmak gerekiyor.
Bunun için değişimin gücüne inanmak gerekiyor.
Çünkü bütün bu yaşananlar bir alın yazısından değil, çözüm için ciddi bir alternatif yaratılamamasından kaynaklanıyor.
TÜRKİYE ZENGİN BİR ÜLKEDİR!
Yukarıdaki sorunlar için alternatif yarattığımızda, bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye'de her alanda müthiş bir dinamizmin olduğunu hep beraber göreceğiz. Dinamik bir ülke olan Türkiye'nin kötü yönetilmesinde; alternatif yaratamayan, iktidarı hedeflemeyen bizlerin de suçu vardır.
Çünkü, Türkiye, hem siyasal, hem ekonomik açıdan oldukça zengin bir ülkedir.
Anadolu tam anlamıyla bir uygarlıklar beşiğidir / kavşağıdır. Sayılamayacak kadar kavim, sayılamayacak kadar kültür ve inanç bu topraklarda serpilip gelişmiş, birbirini etkilemiştir.
Çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı, çok dilli, çok etnisiteli bir ülke olan Türkiye’nin ‘tek kültürün, tek kimliğin’ dayatıldığı bir ülke olması doğrudan siyasal iktidarlarla ilgilidir.
Coğrafik olarak üç tarafı denizlerle çevrili zengin bir ülke olan Türkiye’nin örneğin, turizm ve balıkçılıkta en alt sıralarda yer alması da siyasal iktidarların beceriksiz ve vizyonsuz politikalarının sonucudur.
Ülkemizin sahip olduğu doğal güzelliklerin, ortadan kaldırılması, kıyılarımızın yağmalanması ve betonlaşması, göllerimizin kirlenmesi ve kuruması, canlı türlerinin yok olması ‘Türkiye’ye çağ atlatacağız’ diyen siyasi iktidarların göz yummalarının sonucudur.
Geniş tarım alanlarına sahip ülkemizin buğday ithal eder konuma gelmesi, hayvancılıkta gerilerde kalması da doğrudan siyasi iktidarlarla ilgilidir. Türkiye bugün hayvan sayısı bakımından dünyada önemli bir yere sahip olmasına rağmen, hayvansal ürünlerin üretiminde oldukça alt sıralardadır.
Toprak altında yaklaşık 50 milyar ton civarında, 49 ayrı cins ve özellikte maden bulunmaktadır. Türkiye, maden kaynakları açısından çok zengin bir ülkedir. Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77'si Türkiye’de bulunuyor. Türkiye’nin, bunları verimli kullanmaması nedeniyle ‘yoksul ülke’ statüsünde bulunması da siyasi iktidarların suçudur.
Doğadan, enerjiye, tarımdan hayvancılığa, turizmden balıkçılığa, kültürden inanca son derece zengin olan ülkemizin ‘yoksul’luktan kurtarılmasının yolu, öncelikle ‘zengin bir Türkiye’ için değişimin şart olduğuna inanmaktan geçiyor.
On yılların getirdiği ruh hali, iddiaların, ideallerin kaybı ve umutsuzluk, değişime olan inancı ciddi erozyona uğratmış olsa da, değişimin mümkün olabileceği, BAŞKA BİR TÜRKİYE’nin yaratılabileceği 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri ile görülmüştür.
Sol bir iktidar için
ŞİMDİ DEĞİŞİM ZAMANIDIR!
TÜRKİYE SAĞCI, MUHAFAZAKÂR İKTİDARLARDAN KURTULMALIDIR!
Adaletsizlik karşısında adaletin, çifte standart karşısında eşitliğin, esaret karşısında özgürlüğün, tekçi ve dayatmacı yaklaşımlar karşısında çoğulculuğun öne çıkarılabilmesi için, Türkiye’de sağcı ve muhafazakâr siyasi iktidarın sona erdirilmesi bir zorunludur.
Sağcı ve muhafazakar iktidarlar son bulmalıdır, Çünkü, uzun yıllardır ülkemiz bu tür anlayışlar tarafından yönetilmiştir ve bugünkü sorunların asıl kaynağı sağcı, muhafazakar siyasi iktidarlardır. Bu iktidarlar, varlıklı sınıfının çıkarlarına hizmeti öncelikli politika saydıklarından ülke bugün uçurumun kenarındadır.
Türkiye, Menderes'ten, Demirel'e, Evren'den, Özal'a, Yılmaz'dan Çiller'e, Erbakan'dan Erdoğan'a hep birbirinin siyasal akrabası olan anlayışlar tarafından yönetilmiştir.
TÜRKİYE’YE SOL GEREK!
Türkiye'yi sağcı, muhafazakâr iktidarlardan kurtarmak ve demokratik başka bir iktidarın olabileceğini göstermek için Türkiye'ye SOL gereklidir!
Şimdi yeniden başlamalı. Ama yalnızca yeniden başlamalı!
Köklerimizin Ahmet Yesevi’ye, Hallac-ı Mansur’a, Mevlana’ya, Hacı Bektaş Veli’ye, Nesimi’ye, Şeyh Edep Ali’ye, Dadaloğlu’na, Şeyh Bedreddin'e, Ahmede Xani’ye, Pir Sultan'a, Karacaoğlan’a, Yunus Emre’ye, Mustafa Kemal'e, Nazım Hikmet'e, Cigerxun’e, Sebahattin Ali’ye, Dr.Hikmet Kıvılcımlı'ya, Hasan Ali Yücel'e, Hasan Hüseyin Korkmazgil’e, Deniz Gezmiş'e, Mahir Çayan'a, İbrahim Kaypakkaya'ya, Behice Boran’a, Mehmet Ali Aybar’a, Kemal Türkler’e, Aşık Veysel’e, Erdal Eren'e, Yılmaz Güney’e, Uğur Mumcu'ya, Musa Anter’e, Sivas'taki 33 cana, Mahzuni Şerif’e, Hrant Dink'e dayandığını unutmadan...
Evet, bütün bu değerlerimizin, eşitlik, adalet ve özgürlük idealleri için Türkiye’ye artık bir SOL iktidar gerek!
12 Eylül hukukunun yarattığı Anayasa’nın ve en önemlisi onun egemen ruhunun ortadan kaldırılabilmesi ve demokratik, laik bir Türkiye’nin önünün açılabilmesi için Türkiye’ye SOL gerek!
Seçim sisteminin, siyasi partiler ve sendikalar yasasının değiştirilebilmesi için Türkiye’ye SOL gerek!
Başı sıkışanın hukuki olmayan mecralar yerine hukuka sığındığı, yargıcının vereceği kararın hukuki olacağını, emniyet güçlerine de güvenilebileceğini göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
Darbeci generallerin de yargılanabileceğini göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
Bugüne kadar işlenmiş bütün siyasi cinayetlerin ve katliamların ‘faili meçhul cinayet’ olmaktan çıkartılarak ‘faili belli’ olmasının mümkün olduğunu göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
‘Deniz Feneri’ başta olmak üzere yüzlerce yolsuzluk dosyasının nasıl deşifre edilebileceğinin ve yolsuzluk yapan bütün kurum ve kişilerin nasıl cezalandırılabileceğini görmek için Türkiye’ye SOL gerek!
Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerin temsilcileri parlamentoda iken, çözüm için onlarla oturup konuşma yerine, ‘çözümü dışarıda aramamak’ için Türkiye’ye SOL gerek!
Türkiye’de farklı kimliklerin, kültürlerin ve inançların olduğunu kabul etmenin, ayrışmayı değil, daha sağlıklı ve eşit koşullarda yan yana yaşamayı sağlayacağını göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
İşçilerin, emekçilerin taleplerine çözüm bulabilmek, halktan yana bir ekonomik program uygulamak için Türkiye’ye SOL gerek!
Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında yaşanan tahribatları gidermek, bu alanlarda halktan yana alternatif politikalar üretmek, yoksulluğu ortadan kaldırmak için Türkiye’ye SOL gerek!
Aydınların, sanatçıların özgür bir ortamda üretimlerinin artacağını göstermek için Türkiye'ye SOL gerek!
Diyanet işleri Başkanlığı, Kuran Kursları, Zorunlu Din Dersleri gibi resmi politikalarla toplumun dokusunu değiştiren, siyasal İslam lehine toplumu muhafazakârlaştıran ve farklılıkları ortadan kaldıran politikaları değiştirebilmek için Türkiye’ye SOL gerek!
Irkçılığın ve ayrımcılığın cezalandırılabilir olduğunu göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
Üniversitelerin kurumsal olarak özerk, eğitim olarak özgür olabileceğini gösterebilmek için Türkiye’ye SOL gerek!
Diyanete ve savunmaya milyar dolar ayrılmadığında dinin elden gitmediğini, ülkenin işgal edilmediğini, tersine buralara ayrılan devasa bütçelerin eğitimde kullanılarak, eğitim seferberliği ile Türkiye’nin uluslararası standartlarda başarı hanesinin nasıl yükselebileceğini göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
Kürt, Alevi, Ermeni, MGK, Ordu, Diyanet, Devlet, YÖK, Kıbrıs, AB, NATO gibi konularda bugüne kadarki statükocu anlayışların değişmesi için yapılan tartışmaların, ülkeyi bölmeyeceğinin, ülkenin “dış mihraklara” peşkeş çekilmeyeceğinin görülebilmesi için Türkiye’ye SOL gerek!
Farklı inançlara, örneğin Alevilere eşit yurttaşlık hakkı tanımanın, Alevilere yönelik ayrımcı ve önyargılı yaklaşımları ortadan kaldırmanın ayrılığı değil, birliği geliştirdiğini görmek için Türkiye’ye SOL gerek!
Cemevlerini, Cami, Kilise, Havra, Sinagog, Mescit gibi bir inanç merkezi olarak kabul edilmesinin, sorun yaratıcı değil, sorun çözücü olduğunu göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
Maraş, Çorum, Madımak ve Gazi katliamları gibi katliamları teşhir etmenin, müzeler açmanın, belgeseller yapmanın, broşürler çıkarmanın ayrılıkları ve düşmanlıkları körüklemek yerine toplumda utanma duygusunu artırarak, toplumsal vicdanı yeniden ayakları üzerine oturtabilmesi için Türkiye’ye SOL gerek!
Cemaate ihtiyaç hissetmeden okuyabilen ve yeteneğiyle iş bulabilen, kariyer yapabilen, sorgulayan ama aynı zamanda da uygulayabilen bir gençliğin olduğunu göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
Dayanışmanın, yardımlaşmanın, imecenin önemli toplumsal değerler olduğunu yeniden sağlamak ve üstelik bunlar uygulandığında hayatın daha da anlamlı olabileceğini göstermek için Türkiye’ye SOL gerek!
Çünkü bizim istediğimiz SOL...
Eşitlikçi ve özgürlükçüdür. Adaleti ve demokrasiyi savunur. İnsanı, bütün politikaların merkezine koyar.
Sosyal hukuk devletinden yanadır. İnsan haklarına dayalı, ülke zenginliklerinin eşit dağıtımını savunur. İmtiyazları reddeder, emeğin haklarını öne çıkarır.
Emeğin uluslararası dayanışmasını benimser, sendikal hakları savunur.
Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının özelleştirilmesini reddeder. Özel ve bireysel olan yerine kamusal, toplumsal olanı öne çıkarır.
Küreselleşme ve neo liberal politikaları reddeder.
Eğitimi ve sağlıkta kamu güvencesiyle ücretsiz hizmeti savunur.
Yoksulluğun ve işsizliğin hak olmadığı, insanca yaşamı savunur.
Çok kültürlülüğü, çok kimlikliliği, çok inançlılığı, çok dilliliği savunur.
Irk, din, dil, ulus, cinsiyet ayrımını reddeder. Bütün halkları kardeş görür. Herkesin kendi kimliğini, kültürünü ve inancını açıkça yaşamasını, geliştirmesini savunur.
Yerel yönetimlerde katılımcılığı ve paylaşımcılığı teşvik eder. Sendikaların, odaların, sivil toplum örgütlenmelerinin, akademik çevrelerin yönetimlerde söz ve karar sahibi olmalarını savunur.
Evet, Türkiye'ye SOL, SOL’u da iktidara taşıyacak GÜÇ gerek!
Sorumluluk sahibi herkesin bu bilinci öne çıkarması gerekir.
Halkların kardeşliği, sosyal adalet, sosyal güvence, gelir dağılımında adalet, yaşanabilir bir çevre, barış içinde bir arada yaşama, farklı olana saygılı olma, kimsenin dilinden, dininden, inancından, kültüründen, renginden, cinsiyetinden, yaşam tarzından felsefi ve ideolojik düşünce tercihinden dolayı kınanmadığı, ayrımcılığa tabi tutulmadığı; ekonomik, kültürel, politik, birikimlerimizin, toplumlar, bireyler arasında hakça dağıtılabildiği BİR ÜLKE yaratmak BİZİM ELLERİMİZDEDİR!
Bunun mümkün olduğuna inanlar artık bir adım öne çıkmalıdır.
Bu ancak bilinçli bir tercihle olabilir.
‘SOL bitmiştir, birleşemez ve iktidara gelemez' diyenlerin hepsi mevcut sistemin devamından yanadır!
Oysa, SOL birleşebilir ve iktidara gelebilir!
DEĞİŞİME İNANMALIYIZ!
Değişime inanlar, kendilerine güvenenlerdir!
Değişime inanlar korkularını yenenlerdir!
Değişime inanlar hayal kurabilenlerdir!
Değişimi başarabiliriz!
Aklımız, fikrimiz, birikimimiz, öngörümüz, özgüvenimiz, sağduyumuz, SOL duyumuz, en önemlisi, ülkemiz ve insanımıza olan AŞK’ımız bunu başarabileceğimizi söylüyor.
Kişi, aile, grup çıkarlarından arındırılmış, asıl amaçları haksızlık, yolsuzluk, hırsızlık olan ‘Siyasi’, ‘Siyasetçi’ sıfatları ile örtünen, örtmeye çalışmış olanlardan arınmış bir duruş…
Bunu başarabiliriz…
Yeni bir dil, yeni bir heyecan, yeni bir enerji, yeni bir yol ile bunu başarabiliriz.
İşçilerin, memurların, işsizlerin, aydınların, sanatçıların, kadınların, öğrencilerin, üreticilerin, esnafın, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Lazların, Çerkezlerin, Alevilerin, Sünnilerin aklı, fikri, mücadele deneyimleri buna yeter.
Bunu başarabiliriz…
Laik demokratik bir Türkiye için
ŞİMDİ DEĞİŞİM ZAMANIDIR!
NASIL BİR TÜRKİYE İSTİYORUZ?
İnsanlar arasında dil, din, etnik köken gibi ayrıcalıkların ortadan kalktığı, herkesin çok kültürlü bir yapı içinde kendisini özgürce ifade ettiği, düşünce ve inanç özgürlüklerinin önünde hiç bir engelin olmadığı, cinsiyet ayrımcılığının yapılmadığı, şiddetin cezalandırıldığı, toplumun üzerinde asker, polis ve bürokrat baskısının kalktığı, memurların geçim sıkıntısından dolayı ikinci bir iş aramadığı, emeğin saygın ve adaletli ücretlendirildiği, rüşvet almadığı, sağlığın ve eğitimin adil ve ücretsiz olduğu, ekonomik karar alma ve planlama süreçlerinin sendikalarla birlikte planlandığı, halkın her alanda söz sahibi olduğu, insanın merkeze alındığı LAİK, DEMOKRATİK ÖZGÜR BİR TÜRKİYE İSTİYORUZ!
Böyle bir Türkiye’de;
DEVLET YENİDEN YAPILANDIRILMALIDIR!
Devlet mevcut yapısıyla, gelişimin önünde engeldir. Mevcut devlet yapısı, bir kaç “iktidar odağı” üzerine şekillendiği gibi, karanlıkta kalan yanlarıyla da demokratikleşmenin önünü tıkamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeniden yapılanması kaçınılmazdır.
Devlet, sivil demokratik ve çağdaş bir anayasa ile yeniden yapılandırılmalıdır. Hantal, bürokratik, aşırı merkezi yapı değiştirilmeli ve şeffaf bir hale dönüştürülmelidir.
Yerel yönetimler güçlendirilmeli. Merkezi otoritede bulunan yetkiler yerellere devredilmelidir.
KAYNAK : Alevihaberajansi.com - 1 Eylül 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder