20 Ekim 2009

TÜRKİYE LAİK OLMALIDIR!

Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz? (Tartışma Taslağı)TÜRKİYE LAİK OLMALIDIR!

Türkiye mevcut Anayasa ile ‘demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti’ olarak tanımlansa da, gerçekte laik bir devlet değildir. Yaklaşık 100 bin kişilik imam kadrosuyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın merkezi teşkilat içinde varlığını sürdürmesi, din derslerinin zorunlu olması Türkiye’nin laik olmadığının en önemli göstergeleridir.

Türkiye, farklı inançların ve kültürlerin olduğu bir ülkedir. Devlet, Diyanet İşleri Başkanlığı ve zorunlu din dersi uygulaması ile inançlar karşısında tarafsız ve eşitlikçi değildir. Devletin inançlar karşısında tarafsız ve eşit mesafede olabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır.

Çünkü; Laik bir devlette devletin dini yoktur. Devletin siyasal, toplumsal, hukuksal düzeni dinden soyutlanmış olduğu için bütün dinlere eşit uzaklıkta durur. Kamusal alanda bütün inançları ‘yok sayar’. Ve devleti, onun kurumlarını, Anayasasını, yasalarını düzenlerken, daha da önemlisi pratik günlük uygulamalarda dini değerleri referans olarak almaz. İnançlar karşısında; ‘kör, sağır, dilsiz’dir.

Her birey istediğine inanmak serbesttir. İnananlar ibadetlerini serbestçe yapabildiği gibi, inanç özgürlüğü kapsamında, herkes inancını seçme ya da değiştirme özgürlüğüne sahiptir.

TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ OLMALIDIR!

Yasalar önünde ve gerçek yaşamda; demokratik hukuk devletinin en önemli kriteri, etnik, dinsel, dilsel, cinsel ayırım olmadan bütün yurttaşların eşit muamele görmeleridir. Bundan dolayı öncelikle, toplum yasaklardan ve eşitsizliklerden arındırılmalıdır. Yürütmenin yasamayı belirleme yetkisi elinden alınmalı, yasama, yürütme ve yargı ‘kuvvetler ayrılığı' yaklaşımıyla temelden birbirinden ayrılmalıdır.

Hukuk devleti, esas olarak bireyin devlet ve öteki bireylere karşı özgürlüğünü teminat altına almalıdır.

Demokratik hukuk devletinde, çoğunluğa rağmen ‘azınlıklar’ inançlarını, düşüncelerini, siyasi eğilimlerini ve anlayışlarını özgürce tartışabilmeli, farklılıklarını savunabilmelidir. Çünkü demokrasi, yalnızca çoğunluğun değil, ‘çoğulculuk’’ ilkesinin hâkim olduğu, insanların bu farklılıklara rağmen güven içinde yaşayabildikleri bir değerler ve kültürler birikimi ve birliğidir.

Bu çerçevede, demokratik bir hukuk devletinde;

Milli Güvenlik Kurulu'nun anayasal statüsüne son verilmelidir.

Özel Harp Dairesi, JİTEM gibi istihbarat kurumları kapatılmalı, istihbarat teşkilatı savunma amaçlı olarak yeniden yapılandırılmalıdır.

Siyasi partiler, dernekler ve sendikalar yasası; seçme, seçilme, toplantı ve gösteri yürüyüşü, örgütlenme, basın ve yayınla ilgili bütün yasalar yeniden özgülükçü temelde düzenlenmelidir.

Askerlik hizmetleri yeniden düzenlenmeli, savunma merkezli yapılandırılmalıdır. Silâh kullanmak istemeyenlere ‘vicdani red hakkı’ verilmelidir.

Polis teşkilatı yeniden yapılandırılmalı, vatandaşları dosyalama, fişleme uygulamalarına son verilmeli, ‘siyasi kovuşturma’ kapsamında var olan arşiv kayıtları hiçbir ayrıma gidilmeden yok edilmelidir.

İşkence ve kötü muamelenin insanlık suçu olduğu kabul edilmeli, bu suçları işleyenlerin ağır cezalara çarptırılmaları için yasalarda değişiklik yapılmalıdır.

Bütün faili meçhul cinayetleri, araştırıp ortaya çıkarmak için, hükümet, sivil toplum örgütleri ve ilgili kişi ve kuruluşlardan ortak bir kurul oluşturulmalı, katliam, işkence, yargısız infaz, gözaltında ölüm ve kayıp iddiaları bu kurulca araştırıldıktan sonra sanık olarak tespit edilenler siyasi kariyerlerine, geçmişlerine ve yaşlarına bakılmaksızın yargılanmalıdırlar.

Yargıçlar ve savcılar, yürütmeye bağımlı olmaktan kurtarılmalı, askeri mahkemeler yalnızca disiplin suçu işlemiş askerleri yargılamak için açık tutulmalı, bunun dışındaki bütün yargılamalar sivil mahkemelerde yapılmalıdır.

DEVLET, SOSYAL DEVLETE DÖNÜŞTÜRÜLMELİDİR!

Sosyal devlet; emekten yana olmalı, emeği korumalı, emeği adaletli olarak ücretlendirmelidir.

Ekonomik karar alma ve planlama süreçlerine sendikalar da dahil edilmelidir.

Üretim arttırılmalı, gelir dağılımı sosyal adaletle dengelenmeli, vergi sitemi çalışanlar ve kamu yararına iyileştirilmelidir.

Sosyal devlet; ekonomiyi kamu yararına geliştirilmeli, ilgili bakanlıkla birlikte, işçi ve işveren örgütlerinin, esnaf ve sanatkâr kuruluşlarının, meslek odalarının, tarım odalarının, çevreci örgütlerin temsilcilerinden oluşan bir kurul oluşturulmalıdır.

Eğitim, sağlık, enerji, ulaşım, su, doğal gaz gibi sektörlerde özelleştirmeye izin verilmemelidir.

Sosyal devlette kırsal yerleşim alanları, ekonomik, toplumsal ve fiziksel olarak geliştirilmelidir.

KOBİ'ler yasalarla yeniden yapılandırılarak, desteklenmelidir.

Küçük ölçekli üreticilerin, haklarını korumak, ürünlerin değerlendirmek ve üretimi arttırmak için kooperatif örgütlenmeleri yeniden yapılandırılmalı ve teşvik edilmelidir.

Üretimin en önemli girdisi olan enerji, ülkemizde yeniden yapılandırılmalı, Türkiye için çok verimli alanlar olan rüzgâr ve güneş enerjisine özel önem verilmelidir.

Toplu taşımacılık ve raylı sistem öne çıkartılmalı, hızlı trenler yaygınlaştırılmalıdır.

Sosyal devlette; işsizlerin ve yoksulların tümü gerekli yasal koşullar çerçevesinde ‘sosyal yardım' almalı, temel ihtiyaçları ücretsiz karşılanmalıdır. İşsizlik güvencesi yaygınlaştırılmalıdır.

Sosyal devlette, engelliler, özel yaklaşımlarla, hayatın her alanında “engeller” kaldırılmalıdır.

Demokratik bir anayasa için
ŞİMDİ DEĞİŞİM ZAMANIDIR!

ANAYASA İNSAN MERKEZLİ OLMALIDIR!

Anayasa, insan haklarının; doğuştan, evrensel, bütünsel, bölünmez olduğundan hareketle; insan haklarına ve temel özgürlüklere dayanmalıdır.
Anayasa, İnsanı merkeze almalıdır.
İnsan onuru, eşitlik, özgürlük, barış ve dayanışma anayasada temel değerler olmalıdır.
Hukukun üstünlüğü ve demokrasi bu değerleri yaşatacak sistemin temel yapıları olmalıdır.

Bunun için, yeni anayasanın hazırlanmasında, hükümetin ve kamunun ilgili organları dışında, üniversiteler, barolar, meslek odaları, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin katılımı sağlanmalı, anayasa olabildiğince bütün toplum kesimlerinin üzerinde anlaşabileceği ortak bir uzlaşma metni olmalıdır.

Yeni Anayasa, Türkiye toplumunun çoğulcu yapısı dikkate alınarak ‘çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı, çok dilli’ bir yaklaşımla kurgulanmalıdır.

Anayasada, Milli Güvenlik Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Özel Harp Dairesi gibi kuruluşlar olmamalı, savaş ve doğal afet dışında olağanüstü hal ve sıkıyönetim uygulamalarına kesinlikle yer vermemelidir.

Seçim ve siyasi partiler yasası ulusal üstü hukuk da dikkate alınarak demokratikleştirilmelidir.

Üniversiteler, idari, mali ve bilimsel yönlerden özerk kuruluşlar olmalıdır.

Düşünce, din, vicdan özgürlüğü önündeki engeller ile fikri, kültürel ve sanatsal yaratıcılığın önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.

Düşünce ve ifade özgürlüğü; şiddet unsuru dışında sınırlandırılmamalıdır.

Tüm çalışanların grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı anayasa ile güvence altına alınmalıdır.

DEVAMI: 1-2-(3)-4-5

KAYNAK : Alevihaberajansi.com - 1 Eylül 2009

Hiç yorum yok: