Uzak Doğu eğitimde neden çok başarılı
Rıfat Sarıcaoğlu-rsaricaoglu@gazetevatan.com Günümüzde sınavlar yoğun bir şekilde eleştiriliyor. Merkezi sınavın öğrenciye kazandırdığı bir şey olup olmadığı sorgulanıyor.
Ancak eğitimde 20 yıl sonrası için tahmin edilen şu ki, teknolojik gelişmelerle, inovasyonlarla öğrencinin “data”sı önemli hale gelecek ve eğitim daha çok öğrencinin ihtiyaçları doğrultusunda kişiselleşecek. Öğretmenler ve veliler anında çocukların başarısını ölçebilecek. Yani kişiye özel sınav sayesinde öğrencinin yoğunlaşması gereken alanlar belirlenecek ve aileler tarafından özel hocalarla çok daha fazla kişisel eğitim verilmek zorunda kalınacak.
Gelecek yıllarda öğrenciler ev ödevlerine ve sınavlara bugünlere göre çok daha fazla zaman ayıracak. Uzmanlar 2008 yılında, dünyada evde ödev için harcanan zamanın en düşük seviyeye indiğini belirtiyor. Ancak şu anda dünya ölçeğinde elde edilen başarılarda ve Uzak Doğuluların da başarılarında gelecek 20 yılın nasıl olacağını işaret eden unsurlar var.
Bugün dünyada 5-18 yaş aralığındaki öğrenciler zamanının yüzde 12’sini; yılın 180 günü ortalama 6 saatini okulda geçiriyor. Gelecek içinse 200 gün, günde 7 saat öngörülüyor. Evde ödev için de haftada 14 saat ve özel hocaların eşliğinde eğitim ortamı düşünülüyor. Öte yadan da gelişmekte olan ülkeler, dünyada söz sahibi olmak ve refah seviyesini yükseltmek için çocuklarının gelişmiş ülkelerdekine göre daha fazla çalışması gerektiğini çok iyi kavramış durumda. İyi eğitimin çocuğunun geleceğinde önemli bir rol oynadığının ve daha iyi hayat şartlarında daha iyi gelir ve yaşam vaat ettiğinin farkında.
Sistemimiz yetersiz kaldığı için Türk aileleri de aslında geleceğin koşullarına yönelik “Gölge eğitim” diyebileceğimiz bir eğitim şekline yönelmiş durumda.***
Japonya’da eğitim alanında iki fenomen oluşmuş durumda. Biri, “Kyoiku mama” (“ana eğitimi”). Eğitimdeki rekabet nedeniyle anneler evde hoca rolüne soyunuyor ve gece çocuklara evde öğretmenlik yapıyor. İkinci fenomense, “juku” ( “takviye eğitim” ). Japon çocukların üçte ikisinin Lise 1’den itibaren okullarda cumartesi günleri merkezi sınav için aldığı eğitim.
G. Kore’de de durum farklı değil. Bizdeki “dershane kültürü” onlarda da var ve Koreliler dershanelere yıllık milli gelirinin yüzde 3’ü kadar bir para; 15 milyar dolar harcıyor. Bu pazar içinde bazı hocalar yılda 2 milyon dolar kazanıyor ve ünlü sporcular gibi tanınıyor.
Dünyada G. Kore modeli bilhassa Amerikalılar tarafından eleştirilse de bugün Obama hükümetinin aldığı kararlar incelendiğinde Kore ve Japon modeline doğru kayma olduğunu görebiliyoruz. UCLA’in 2008’de yaptığı araştırmada üniversite 1. sınıf öğrencilerinin haftada 5 saat ders çalıştığı ortaya çıkınca gerekli önlemler alınmaya başladı. Merkezi sınavdaki rekabetin öğrenciyi daha fazla çalışmak zorunda bıraktığı, daha disiplinli çalışmayı gekirdiği Amerika’da da kabul edilmek üzere.
Eğitim reformu, okul sisteminin daha iyi işleyişi, hocaların eğitimi ve kaynakların doğru kullanımı ile kısıtlı bir kavram olamaz ve eğitim ortamı öğrencilerin bir objeden ibaret oldukları; işlendikleri ve formasyon alıp biçimlendirildikleri bir ortam olmaktan çıkmalıdır. Tam tersine; reform, bir kültürel değişimi gerektirir ve reformun eğitim ortamını kişiselleştirilmiş bir eğitim sistemiyle okulun, ailenin ve öğrencinin hayatta başarılı olabileceği gerekli donanımların verildiği bir ortama dönüştürmesi gerekir.
Öğrenmenin, eforun her şey demek olduğu uygulama ve ÇOK çalışmayla elde edilebileceğini gençlerimize gösterebilmemiz lazım. Özellikle Türk toplumunun zamanını öğrenmeye hasretmesi lazım. Ulusça ilerliyebilmemiz ancak bu şekilde mümkündür ve bu terbiyenin aileden başlaması da esastır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder