23 Haziran 2010

Kötü Tanıklar: Dünya Kamuoyu


Kötü Tanıklar: Dünya Kamuoyu

http://www.kerkuk.net/lib/photographs/57093.jpg

EvcioğluHaber; Bianet- İnternet haber sitesinde 29 Nisan 2003 de, Sn; İncilay CANGÖZ'ün Irak'ta yaşanan savaş ve şiddet ortamına ilişkin yazdığı yazıda; insanların yaşadığı travmaların acısını hiç bir zaman unutmadıklarını ve ömür boyu bu acıyı bilinçlerinde taşıdıklarını ifade etmektedir..

Bu gün 23.06.2010. Yani yedi yıl önce yazılmış bir yazının konusuna bakıldığında, bu gün dünyanın her köşesinde ve ülkemizde yaşanan olaylar binlerce ve milyonlarca insana yeni, yeni acı, ölüm ve ömür boyu unutamayacı travmalar yaşatmakta ve yeni düşmanlıkları yaratmaktadır...
İşte sizlere yedi yıl önce yazılmış aşağıdaki okuyacağınız yazıyla, sözde "barış ve demokrasi" getireceğiz söylemlerinin ardında yaşanan Savaş,Kan ve gözyaşına başta gazeteciler olmak üzere bizlerin kötü tanıklığına ve bu kötü gidişatın durulmasına yetmedinin tanımıdır..

İşte bu güzel yazı;


Eskişehir - BİA Haber Merkezi

Savaş, çatışma ve kriz durumlarında gazetecilerin tanıklıkları; neleri aktardıkları, neleri aktarmadıkları, bilinçli veya bilinçsizce kimin tarafında saf tuttukları önem kazanıyor.

Güçlüyü mü haber yapmalı, yoksa güçsüzün acısını mı aktarmalı?

Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu* "Üniversite ve Savaş" başlıklı bir panelde savaşın bir travma olduğunu belirtirken; insanın travmanın izlerini tüm yaşamı boyunca taşıyacağını dile getirdi.

Travmanın etkilerini ve dinamiklerini anlatan Kaptanoğlu, dolaylı olarak da Irak'taki aktif çatışmaların bitmesinden sonra kurulacak siyasi otoriteyle bu kaos ortamının sona ereceğini; egemen söylemde örtük ve aleni yollarla sıklıkla ifade edilen Iraklıları, "ferah" ve "özgür", "varsıl" günleri beklediğini düşünmemizin ne kadar yanıltıcı olduğunu fark ettirdi.

Kaptanoğlu'nun konuşmasının dinleyiciler açısından çok önemli olan bir noktası vardı ki; travmanın atlatılmasında ve olası travmaların engellenmesinde "tanıkların çok önemli" olduğu bilgisiydi.

İyi ve kötü tanıklar

Kaptanoğlu bunu "iyi" veya "kötü tanık" olma kavramlarıyla ifade etti. "İyi tanıklar" yani tepki gösteren, doğrunun ve adil olanın yanında olan, toplumsal adalet için mücadele eden yani, inisiyatif koyabilen tanıklar, travmanın derinleşmesini ve tekrarlanmasını engelleme gücüne sahip olabiliyor.

Örneğin işkenceyi ört-bas etmeyen doktorlarla, bu uygulamalara tepki gösteren sivil toplum kuruluşlarıyla, vatandaşlarla bu tarz uygulamalar azalabilir.

Tüm dünya olarak Amerika'nın Irak'a hiçbir ikna edici kanıtı olmaksızın teknoloji harikası insan öldürme makineleriyle saldırmasına, ardından da dünyanın en değerli tarihi ve kültürel zenginliği arasında kabul gören eserlerin talan edilmesine göz yummasına tanığız.

Hemen belirtmek gerekir ki, tüm dünya olarak çok kötü tanıklarız. Her ne kadar değişik coğrafyalardan barış severler "savaşa hayır" diyen seslerini duyurmaya çalışıyorlarsa da azınlıkta kaldıkları için de ciddi yaptırımları olamıyor. Bunların dışında kalan ezici çoğunluk ise olan-biteni sesiz sakin izliyor birer edilgin ve kötü tanık olarak.

İnsanlar ilaçsızlıktan ölüyorsa

Sadece Bağdat'taki hastanelerden gelen görüntüler bile insanlık ayıbını hissetmeye yetecek boyutlarda... Ama dünya kamuoyu hissetmiyor. Egemen söylemin ve edimin, yıllarca Saddam gibi bir diktatörün ve ülkesinin ambargoya layık olduğu şeklindeki argümanın artık meşru bir dayanağı da yok, sorun Saddam ise artık o da yok.

Bugün hâlâ Irak'taki hastalar ilaçsızlık yüzünden ölüyorsa, acıya mahkum oluyorsa; savaş yüzünden pek çok kadın erken doğum yapıyorsa ve bu bebekler sadece teknik donanım ve ilaç eksikliğinden yaşayamıyorsa tüm dünya insanları olarak artık hepimizin insanlığımızdan utanç duymasının zamanıdır.

CNN Türk televizyonunda Bağdat'taki Kadın ve Çocuk Hastanesi’nde genç bir doktor artık çaresizlikten gözyaşları dökerken "biz kimseden hiçbir şey istemiyoruz, kendimize yetecek kadar petrolümüz var sadece bunu istiyoruz" diyor.

Görünürde çatışmalar bitmiş durumda, kaldı ki savaş ortamında da, tüm dünya insani yardım ve tıbbi destek konusunda bu kadar duyarsız kalmak zorunda mı?

Bölgeye gerekli ilaç, tıbbi malzeme ulaştırılması hatta gönüllü hemşire, doktor veya farklı meslek gruplarından insanların destek vermesinin önü açılması bu kadar mı zor?

Nerede bu uluslararası yardım kuruluşları?

Siyasiler ve askerler kozlarını paylaşırken ilke düzeyinde hastanelerin özel olarak korunması, sağlık hizmetlerinin aksamaması bu kadar mı olanaksız?

Şıklıkta ve sosyal etkinlikte medyanın sıklıkla konuğu olan dünya "first lady"leri nerede? Kadın duyarlılığının ve dayanışmasının birleşmesi için bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi?

Doğum sancılarını, erken doğan bebeğinin yaşam mücadelesini, savruk bir kurşunla yaralanan çocuğunun acısı ilaçsızlık yüzünden dindirilemeyen bir annenin dramını en iyi bir başka annelerin anlaması beklenir; ama anlaşıl(a)mıyor?

Kısacası kötü tanıklarız, hem de çok kötü...

Gazeteciler

Olayların bir başka önemli tanıkları ise gazeteciler. İşte bu tarz, savaş, çatışma ve kriz gibi durumlarda gazetecilerin tanıklıkları; neleri haber olarak aktardıkları neleri ise aktarmadıkları, bilinçli veya bilinçsizce kimin tarafında saf tuttukları çok daha önemli bir konu oluyor.

Bir başka şekilde ifade etmek de mümkün, güçlünün propaganda ya da halkla ilişkiler çalışmalarına destek verici tarzda mı haber yapmalı, yoksa güçsüzün acısını mı aktarmalı?

Nerede yer almak veya ne yapılmak istendiğinin yanıtı doğal olarak bu sorunun da yanıtını oluşturuyor. Amerikan askerlerinin içine gömülerek, sahip oldukları teknoloji ve profesyonellik karşısında gözleri kamaşarak olayın güçlü tarafını ekranlara taşımak da mümkün; olanca tehlikesine karşın bağımsız kalmayı tercih ederek Irak halkıyla empati kurulmasını sağlayacak, savaşın acısını yansıtan hatta iz bırakan tarihi belgeler arasında yer alacak haber ve fotoğraflar üretmek de mümkün.

Bugün pek çok insan Vietnam'ın acısını cesur ve insani duyarlılığı kaybetmemiş gazeteciler sayesinde biliyor. Yani, iyi tanıklıklar Vietnam'ın unutulmasına izin vermiyor; tarihte bu insanlara hak ettikleri onuru bahşediyor.

Bugün Amerikan askerlerinin ruh halini ve teknoloji üstünlüğünü görüntüleyen gazetecilerden ya da barışa duyarsız kalan insanlardan kaçı tarih sahnesinde ve hangi rolle yer bulabilecek? (İC/NM)

* Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu: Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi Psikiyatr Bölümü öğretim üyesi ve Bölüm Başkanı.

* Yrd. Doç. Dr. İncilay Cangöz: Anadolu Üniversitesi, İletişim Fakültesi


http://bianet.org/

Hiç yorum yok: