25 Eylül 2010

27 MAYIS İHTİLALİNDE BİLE ŞARK ISLAH PLANI UYGULANMIŞ


27 MAYIS İHTİLALİNDE BİLE;
"ŞARK ISLAH PLANI" UYGULANMIŞ



EvcioğluHaber- 1930 yıllar ülkemizde çok önemli tarih'i geçitlerle ve katliamlarla anılır.. Dersim katliamı bunların başında gelen ve bu ülkenin insanlarının unutabileceği bir durum değildir.. Ancak; 1960 da yapılan ve "27 Mayıs İhtilali" olarak anılan ve Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamları ile ilgili hep gündeme gelen Askeri darbeyi, özellikle sağcı kesim; sol ihtilal diye algıladı..!

Oysa; uygulamalarına bakıldığında Solcu bir uygulama olmadığı ta başından bellidir.. Çünkü; Sol idama karşıdır.. Ayrıca; bu ihtilal ( Askeri darbe) solcuları işkenceden geçirmiştir.. Bunların en bilineni ise; "Ziverbey köşkünde İlhan Selçuk'a yapılan işkencedir.." Milli Birlik Komitesinin marifetlerinden... Söylermisiniz? Nasıl bir solcu ihtilal oluyor.. 27 Mayıs ihtilali?

İşte bu İhtilalciler 1930'larda yürürlüğe konmuş olan ünlü "Şark Islah Planını" 1960 lı yıllarda yeniden gündemine almış ve uygulamaya koymuştur.. Gerçi; sadece 27 Mayısçılar değil uygulayan.. 1980 Askeri darbesini yapanlarda "Şark Islah Planını" uygulamaya koymuşlar..

Bianet' de yayımlanan 1960 da "27 Mayıs, Kürtler ve Şark Islahat Planı Kararnamesi" başlıklı yazı şöyle;

Şark Islahat Planı'yla başlayan uygulamalar 1960'la yeniden gündeme geldi. Milli Birlik Komitesi, darbeden sonra 485 Kürt şahsiyeti gözaltına alıp sürgün kampında topladı. MEB, Kürtlerin inkarını amaçlayan bir "kitap" yayınladı...



27 Mayıs darbesi olduğunda ortaokul üçüncü sınıftaydım ve henüz Türkiye'de olup biten şeyleri, nedenlerini vs. sorgulayıp değerlendirecek durumda değildim.

Ama fazla zaman geçmeden ve günlük hayatımızdaki bazı değişikliklerle nedenlerini kavrayamasak da sonuçlarını görmeye başladık.

Bu darbeyle Kürtler için bir hayli "yenilik" ve uygulamalar da getirildi. İsyan ve ayaklanmalar sonrası uygulanan etkili ve sert politikalara bir süre ara verilmiş; bir süredir biraz da olsa sakinleşmiş olan bölgede bazı kıpırdanmalar olabileceğine dair algılar gelişmişti. Ülkeyi bir uçurumun kenarından kurtaran kurtarıcılar böyle hissediyorlarmış.

1925 Şark Islahat Planı Kararnamesi

İlk olarak 24 Eylül 1925 tarihli ve "Gayet mahremdir" ibaresi taşıyan Şark Islahat Planı Kararnamesi ile iki madde uygulamaya kondu:

  • "Aslen Türk olup Kürtlüğe mağlup olmaya başlayan bervech-i âtî Malatya, Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişgezek, Ovacık, Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Behinsi (Besni), Arga (Akçadağ), Hekimhan, Birecik, Çermik, vilayet ve kaza merkezlerinde hükûmet ve belediye dairelerinde ve sair mücessesat ve teşkilâtta, mekteplerde, çarşı ve pazarlarda Türkçeden maada lisan kullananlar evâmir-i hükûmete ve belediyeye muhalif ve mukavemet cürmile tecziye edilirler." (Madde 13)

  • "Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvamında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemahal men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır." (Madde 16)

Nitekim bu takıntı 12 Eylül 1980 darbecilerinde de devam etmiş, bu kez de 19.10.1983 tarih ve 2932 sayılı "Türkçe'den Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun"un 2. maddesinde de "Türk Devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmi dilleri dışındaki herhangi bir dilde düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasaktır" hükmü konulmuştu.

"Vatandaş Türkçe Konuş"

Tekrar konumuza dönersek, bu hükümlerde de açıkça belirtilmesine rağmen başaramadıkları ve her nasılsa 1930'lu ve 40'lı yıllarda akıl edemedikleri bir şeyleri hemen uygulamaya koydular ve bu kez "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyası ile cadde, sokak, kapı, duvar v.s. ne bulurlarsa her tarafa afişler yapıştırdılar.

Köy ve mıntıka isimlerinin Türkçe olmayanları, "Milli kültürümüze, ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize uygun düşmeyen, kamuoyunu inciten adların değiştirileceği" hakkında 1587 sayılı bir kanun çıkarıldı. Sonra da her nasılsa Türkçe olan belki birkaçı hariç olmak üzere, hemen hemen tümünün isimleri değiştirilerek uydurulan bir takım Türkçe adlarla değiştirildi.

Keza aynı kararname Madde 14'te de "Aslen Türk olan fakat Kürtlüğe temessül etmek (benzemek) üzere olan bulunan mevkide ve Siirt, Mardin, Savur, gibi ahalisi Arapça konuşan mahallerde Türk Ocakları ve mektep açılması ve bilhassa her türlü fedakârlık iktiham olunarak (gösterilerek) mükemmel kız mekteplere rağbetlerinin suveri adîde (fazla miktarda) ile temîni lazımdır. Hassaten Dersim, tercihan ve müstacalen (acil olarak) leyli iptidailer (yatılı ilkokullar) açılmak suretiyle Kürtlüğe karışmaktan bir an evvel kurtarılmalıdır."

Bu hükümden de beklenen netice alınamamış olmalı ki bu kez bölgedeki Kürt çocukların daha hızlı ve sistemli bir asimilasyona sokulabilmesi için 5 Ocak 1961 tarihli ve 22 sayılı bir yasa çıkarılarak 60 civarında Yatılı Bölge İlkokulu açıldı.

27 Mayıs'ın ürünleri

Yine 27 Mayıs askeri darbe döneminin ürünü olarak 1961 Anayasası ile Türk, Türk Milleti, Türk Devleti gibi kavramlar birçok maddede öne çıkarılmış; önceki Anayasada "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" hükmü Madde 4 ile "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir" biçiminde değiştirilmiş; Madde 54'te ise vatandaşlık tanımında da "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" gibi tanımlamalar getirilmiştir.

Darbe sonrasında "Doğu'daki vaziyetin çığırından çıktığı" iddia ediliyordu. Demokrat Parti (DP) içersinde bir Kürdistan Hükümeti tesis etmek üzere çalışmalar yapılıyormuş. 27 Mayıs sabahında Silvan'da ilk iş olarak bir evin çatısına Türk bayrağı çekilmiş ve bunu da "Biraz daha geç kalsaydık, Türk vatanı elden gidecekti" diye açıklamışlardı.

Milli Birlik Komitesi, 1 Haziran 1960'ta yani darbeden sadece dört gün sonra birçoğu çevrelerinde saygınlık kazanmış ve aralarında Faik Bucak'ın da bulunduğu 485 Kürt şahsiyetini gözaltına alıp Sivas'ta bir sürgün kampında topladı.

19 Ekim 1960'ta da bir sürgün kanunu çıkararak bu 485 kişiden kendileri için daha tehlikeli görülen ve yasal olarak hiçbir suça karışmamış olan 55'ini Sivas'tan alarak, Antalya, Burdur, İzmir, Muğla, Afyon, Isparta, Manisa, Çorum, Denizli vilayetlerinde sürgüne tabi tuttu.

Bakanlık Kürtleri inkar eden bir kitap yayımladı

Milli Eğitim Bakanlığı, M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli, hiçbir bilimselliği olmayan ve sadece Kürtlerin inkarını amaçlayan "kitabı" Cemal Gürsel'in "Sunuş" yazısı ile yeniden yayınladı.

Cemal Gürsel yazdığı Sunuş'ta "…Bugün Milli Eğitim Bakanlığımızca ikinci baskısı yapılan bu eserin, bütün Türk aydınları tarafından okunması büyük faydalar sağlayacaktır. Çünkü bu eser, Doğu Anadolu'da oturan, Türkçe'ye benzemeyen bir dil konuştukları için kendilerini Türk'ten ayrı sayan, bilgisizliğimiz yüzünden bizim de öyle sandığımız vatandaşlarımızın, su katılmamış Türk olduklarını bir kere daha ispat etmektedir. Hem de inkarına imkan olmayan delillerle."

Muhafazakar çevreler darbeyi alenen kendilerine karşı olması nedeniyle onaylamazken, solcu ve Kemalist çevreler çevreyi desteklediler. Eski sol anlayış ve değerlendirmelerden uzaklaşan ve son yıllarda hiçbir askeri darbenin meşruiyet ve haklılığı olmadığını savunan insanların giderek artıyor olması Kürtler açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.

"27 Mayıs'ı maaşını az bulan subaylar yaptı"

Dolayısıyla, 27 Mayıs darbesini yapanların "Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgalarına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini eline almıştır" biçimindeki darbe gerekçelerini ciddiye alınacak hiçbir dayanağı yoktur.

Darbeyi, silahlı kuvvetler içersinde değişik rütbeli subaylarca kurulmuş bir çetenin iktidar gaspı ve askeri vesayet rejiminin kurumlaşması olarak değerlendirmek gerekir.

Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık'a göre ise, "27 Mayıs'ı, maaşını az bulan subaylar yaptı". (ÜF/GG)


İstanbul - BİA Haber Merkezi
26 Mayıs 2008, Pazartesi yayımlandı..



EvcioğluHaber- 25.09.2010-Cumartesi

Hiç yorum yok: