Prof.Dr. Faruk Erem Masumiyet Karinesi'ni şöyle açıklamaktadır."Masumluk karinesi; kamu davasının gayesi; sanığın suçlu olduğunu isbat etmektir, onun aynı zamanda masum olduğunu isbat gayesi yoktur. Fakat bunun tabii neticesi şudur: Bir kimsenin beraat edebilmesi için masum olduğunun anlaşılması şart değildir, suçlu olduğunun anlaşılmamış olması kafidir. Bu suretle ihtimali düşüncelerin vatandaş aleyhine netice vermesi önlenmiştir.
Bu, usul hukukunun ferde tanıdığı bir teminattır ve bu teminatı en iyi ifade eden masumluk karinesi fikridir. İşte bu sebeptendir ki bazı memleketler anayasalarında (...) masumluk karinesi açıkça bildirilmiştir."
AİHS 6/2 'e göre bir suçla itham edilen herkes yasalara göre suçluluğu ispat edilene dek masum kabul edilir.
AİHM İçtihatlarına göre masumluk karinesi "....görevlerini yerine getirirken bir mahkemenin mensupları diğer ilkelerin yanı sıra, sanığın itham edilen suçu işlediği varsayımı ile işe başlamamalıdır; ispat yükü savcılığa aittir, ve tüm şüpheler sanığın lehine kullanılmalıdır."(Barbera,Messeque,Jabardo/İspanya)
Masumiyet Karinesi ilkesinin bağlayıcılığı sadece mahkemeleri değil, diğer idari makamları da kapsar.
A.Ribemont/Fransa davasında, gözaltında bulunan bir başvurucuyu polis müdürü, cinayetin azmettiricisi olarak ilan etmişti. AİHM, başvurucu bir suç işlemiş olmakla itham ediliyorsa, 6/2 hükümlerinin mahkemelerin dışındaki diğer idari yetkililerin için de geçerli olduğu kararına varmıştır. İtham, polis müdürü tarafından hiçbir nitelendirme ya da objektif kritere dayanmaksızın yapılmış, mahkeme tarafından gerçekler incelenmeden kamuoyuna gözaltında bulunan şüphelinin azmettirici olduğunu açıklanmıştı. AİHM, bunun masumiyet karinesinin ihlali olduğuna karar vermiş ve daha sonra sanığın mahkemece serbest bırakılması bu durumu değiştirmemiştir.
Masumiyet karinesi yargılama öncesi olduğu kadar beraat sonrasında da gözetilecektir.
Ancak 6/2 mutlaka yasa veya gerçeklere dayalı varsayımları yasaklamaz, ancak ispat yükünün devredildiği bir kural veya sanığın aleyhinde bir varsayım olduğu takdirde bunun "yitirilebileceklerin önemini dikkate alan ve savunmanın haklarını koruyan makul sınırlar" içinde kalması gerekir. X/Birleşik Davası'nda Komisyon, bir hayat kadını ile yaşadığı veya onu kontrol ettiği kanıtlanan bir adamın hayatını ahlakdışı kazançlarla sürdürdüğü varsayımını kabul edilebilir bulmuştur.
Masumiyet Karinesi, kendi aleyhine beyan ve delil vermeye zorlanmama hakkıyla da yakın ilişkilidir.
Sözleşmede susma ve kendini suçlamama hakkı ile ilgili olarak açık bir düzenleme yoktur. Ancak söz konusu hak, 6. maddenin ikinci fıkrasındaki suçsuzluk karinesi ile yakından ilgilidir ve kaynağını bu karineden alır. Çünkü masumiyet karinesine göre, ispat külfeti iddiacıya düşer. Bunun doğal sonucu ise, sanığa susma hakkının tanınması ve bundan sanık aleyhine sonuçlar çıkarılamamasıdır.
AİHM, susma ve kendini suçlamama hakkını bu doğrultuda şu şekilde açıklamaktadır; "Sözleşmenin 6. maddesinde açıkça belirtilmemekle beraber, susma hakkı ve kendi kendini suçlamama hakkı 6. maddedeki adil yargılanma fikrinin temelini oluşturan uluslararası standartlarda genel kabul görmüş haklardır.
Bu hakların amaçlarından biri, yetkililerin uygun olmayan zorlamalarına karşı sanığın korunmasına ve böylelikle, adli hataların önlenmesine ve 6. maddenin amaçlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmaktır... Kendi kendini suçlamama hakkı, bir ceza davasında iddia makamının sanığa karşı iddiasını, sanığın arzusu hilafına baskı veya ceza yöntemleri ile elde edilen kanıtlara başvurmadan ispat etmesi gereğine dayanır. Kendini suçlamama hakkı, öncelikle sanığın susma isteğine saygı ile ilgilidir.
Sanığın iradesi dışında kendi aleyhine beyan ve delil vermeme hakkı kan, idrar veya diğer doku örnekleri gibi ya da bir müzekkereye bağlı olarak edinilen bir belge gibi materyallerin kullanılmasını kapsamaz.
Mahkeme Saunders/İNGİLTERE kararında, kendini suçlamama hakkının bu belirtilen son halleri kapsayacak şekilde genişletilemeyeceğini belirtmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder