SGK’nin, diyabetli hastaların kullandığı şeker çubuğu bedellerinin hasta tarafından ödenmesi ve fatura tutarının SGK’den alınması yönündeki uygulaması, diyabet hastalarını sıkıntıya soktu.
Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu, konuyla ilgili açıklama yaparak diyabette şeker kontrolünün “hayati” önem taşıdığına dikkat çekti. Açıklamada, “Dünya Bankası tarafından ‘Sağlıkta Dönüşüm ve Genel Sağlık Sigortası uygulamaları sebebiyle’ ödüllendirilen SGK’ye ‘diyabetli hastaların tedavilerini aksatan kurum ödülü’ de verilmelidir” denildi.
ŞEKER ÖLÇÜM ÇUBUKLARI VE SAĞLIK/SOSYAL GÜVENLİK REFORMU Bilindiği gibi Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2011/5 sayılı bir genelgesi ile diyabet hastalarının şeker ölçüm çubuklarının teminine ilişkin yeni bir düzenleme getirilmiştir. İlgili genelgede 05.11.2010 tarihinde Danıştay tarafından alınan bir yargı kararına atıf yapılarak Mart 2010 tarihli “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği”’nin her bir kan şekeri ölçüm çubuğu için 0,55 TL ödeme yapılacağına ilişkin sınırlamasının yürütmesinin durdurulduğu belirtilmektedir. Ayrıca yine genelgede ilgili yargı makamlarınca alınan kararların gereğinin idareler tarafından gecikmeksizin işleme konması ve uygulanmasına dair yasal zorunluluğa vurgu yapılmaktadır. Buradan hareketle Sosyal Güvenlik Kurumu, kendi kapsamındaki sigortalılara “ayaktan tedavilerde reçete karşılığı hasta tarafından temin edilen tıbbi malzeme bedellerinin ödenmesi” ile ilgili düzenlemesini uygulama kararı almıştır. Bu işlem şeker çubuğu bedelinin hasta tarafından ödenmesi ve fatura tutarının SGK’den geri alınması biçiminde işleyen bir geri ödeme mekanizmasıdır. Diyabet hemen her yaşı etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre dünya genelinde 220 milyondan fazla insan diyabet hastasıdır. 2005-2030 yılları arasında bu sayının iki katına çıkması beklenmektedir. Uluslararası Diyabet Federasyonu verilerine göre 2010 itibarı ile ülkemizde erişkin (20-79 yaş) nüfusta her 100 kişiden yaklaşık 7-8’inin diyabet hastası olduğu görülmektedir. Ülke genelini yansıtan bir örnek üzerinde yapılan TURDEP 2 çalışmasının ön sonuçlarına göre ise yirmi yaş üzeri nüfusta 100 kişiden 14’ü diyabetiktir. Bu verilerle hesaplandığında, yaklaşık 6,5 milyon diyabetli erişkin hasta bulunmaktadır. Bu hastaların onda biri, yani 650 bin erişkin diyabetik hasta ve 15 bin çocuk hasta sürekli insülin kullanımına gereksinim duymaktadır. Diyabet hastalığı, özellikle insüline bağımlı hastalar başta olmak üzere, sürekli olarak kan şekeri izlemini gerektiren, zorunlu kılan bir hastalıktır. Sadece 2004 yılında dünyada 3.4 milyon kişi yüksek kan şekeri nedeniyle yaşamını kaybetmiştir. Yüksek kan şekeri yanı sıra, özellikle insülin kullanan diyabetiklerde, düşük kan şekeri de ölümcül sonuçlara yol açmaktadır. Bu nedenle diyabette şeker kontrolü “hayati” önem taşımaktadır. Kan şekeri takibinin kesintisiz olması ve bunun için gerekli malzemelerin zamanında ve tüm hastalara temini zorunludur. Bu temin çeşitli nedenlerle gerçekleşmediğinde (sosyal güvencesizlik, yoksulluk, ekonomik zorluklar, işsizlik, malzeme ve cihazların temin edilememesi) hayatı tehdit edebilecek boyutta bir tabloyla karşılaşma, diyabetin kısa ve uzun dönem komplikasyonlarının oluşması tehlikesi ortaya çıkar. Bu nedenle özellikle çocukluk çağı diyabet olguları ve insülin kullanan erişkin diyabetikler olmak üzere hastalarda günlük yakın takip gerekmekte, günlük şeker ölçüm sayısının gereksinime göre 4-5’e kadar çıkarılması önerilmektedir. Üstelik, takibin sayıyla sınırlandırılması bile bazı durumlarda söz konusu olamamaktadır. Hem bireysel hem de toplumsal açıdan sağlık, sosyal ve ekonomik yükü oldukça yüksek olan bu hastalıkta, hastaların tüm hizmetlere ulaşımının kolaylaştırılması beklenirken söz konusu uygulamanın gerekçesi anlaşılamamaktadır. Diyabet hastalarının bir araya geldiği derneklerin yaptığı açıklamalara göre bazı hastaların aylık şeker ölçüm çubuğu maliyeti 300-400 TL’yi bulabilmektedir. Bu gerçeklere karşılık Sosyal Güvenlik Kurumu’nun alınan yargı kararı sonrası şeker hastaları için “hayati” öneme sahip olan bu çubukların kesintisiz ve sorunsuz temin edilmesini sağlayacak düzenlemeler yapmak yerine “sen cebinden şeker ölçüm çubuğunu al, ben sonra parasını öderim” mantığıyla yaklaşması konuyu ne denli ciddiye aldığının göstergesidir. Beş Kasım’da alınan yargı kararı sonrası Ocak ayına kadar mağduriyet yaratmayacak bir düzenlemenin Kurum tarafından neden yapılmadığı da anlaşılamamaktadır. Yaşananlar, ülkemizde sağlık ve sosyal güvenlik alanında yaşanan “reform” sürecinin anlaşılması için bir “olgu” niteliğindedir. Tıpkı;
Ülkemizde kökleri 1980 sonrasına uzanan neoliberal düzenlemelerle sağlık ve sosyal güvenlik alanı piyasaya açılmaktadır. Sağlık ve sosyal güvenlik alanında devletin rolü değişmekte, devlet bu alanlarda “piyasaya yol açan” düzenlemelerin baş aktörü haline getirilmektedir. Sosyal güvenlik alanında devlet toplumsal sorumluluklarından kurtulmaya çalışmakta, bireyin sosyal güvenceyi ailesinde ve piyasada kendi olanaklarıyla sağlaması öngörülmektedir. Yaşanan süreç, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik alanlarının olabildiğince piyasaya açılarak ve/veya devredilerek bu hizmetlerin piyasa kuralları çerçevesinde sunulması sürecidir. Dünya Bankası tarafından “Sağlıkta Dönüşüm ve Genel Sağlık Sigortası uygulamaları sebebiyle” ödüllendirilen Sosyal Güvenlik Kurumu’na “diyabetli hastaların tedavilerini aksatan kurum ödülü” de verilmelidir. Unutulmamalıdır ki tüm bireylerin sağlığını korumak ve güvenceye almak bir kamu görevidir.
EvcioğluHaber-25.01.2011- Salı |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder