3 Eylül 2008

KEÇİÖREN KAYNIYOR

KEÇİÖREN KAYNIYOR


Keçiören’de bir büfeciyi sopalarla döven o vahşi zabıtaların görüntüleri ortalığı ayağa kaldırdı. ABD büyükelçisi bile olaya müdahil oldu. Pazar sabahı Taraf’ta Ahmet Altan’ın konuyla ilgili yazısını okuyunca Keçiören’e bir pazar gezisi yapmaya karar verdim.

MELIH ALTINOK / BIRGÜN
03-09-2008



İlçenin caddelerinde ve parklarında gezdim bir süre.

İlçede olup bitenler hakkında ‘konuşabilecek’ cesarette yurttaşların ancak bir sivil toplum kuruluşunda olabileceğini düşünerek yol üzerinde karşıma çıkan Keçiören Halkevi’nin kapısını çaldım. Gerek Halkevi yetkililerinden gerekse söze başlamadan önce her defasında isimlerini yazmamam konusunda uyarılarda bulunan esnaftan ve bölge sakinlerinden gerçekten ilginç şeyler dinledim.

Yurttaşların yüzlerine ve sözlerine sinen korkunun anlatılanlara inanmama, en azından etrafa bunca korku salan yapının varlığından şüphe bile etmememe neden olduğunu peşinen söylemeliyim.

Konuştuğumuz her somut olayda mutlaka ‘A Takımı’nın adı geçti. Bu ekibin kimlerden oluştuğunu ve ne iş yaptığını sorduğumdaysa ilgi çekici yanıtlar aldım:

“60-70 kişilik bir grup. Parklarda sokaklarda, içki içenleri, el ele dolaşanları, makul saatler dışında sokakta olanları ve bölgedeki muhalif aktivistleri kendi usullerince cezalandırıyorlar. Genelde irikıyım ve bitirim tiplerden müteşekkil bu ekip, içki sigara paralarını ilçe esnafından topluyor.”

Şimdi sıkı durun, A takımı ilçede kimlik kontrolü bile yapıyormuş. Evet, bir nevi toplum polisi A Takımı. Pazar yerinde yasal bir kuruluşun afişini asan bir genç bakınız neler anlatıyor:

“Bildiri dağıtırken, öğlenin o sıcağına rağmen siyah takım elbiseli bir grup adam yanımıza geldi. Burada bildiri dağıtamayacağımızı söylediler ve kimlik sordular. Kim olduklarını sorduğumuzdaysa bölgenin güvenliğinden sorumlu olduklarını, polise yardımcı olduklarını söylediler. Daha sonra ortam gerildi. Olay yerine gelen Turgut Altınok bu adamlarla toka yapıp öpüştükten sonra ortalığı yatıştırdı. Adamlar ‘Başkanım bırakın halledelim’ diyorlardı.”

Bölgedeki olaylar 1995 yılında Ovacık Kendin Yap Sitesi’nde Erdal Yıldırım isimli bir gencin bir zabıta memurunca pompalı tüfekle öldürülmesiyle doruğa çıkmış.

Yıldırım’ın öldürülmesi olayından suçlu bulunup ceza evine konulan daha sonra da aftan yararlanıp dışarı çıkan ‘Çeyrek Apo’ lakaplı Abdülkadir Yaşartürk isimli zabıta memuru da polisteki ifadesinde A Takımının bir üyesi olduğunu ve Turgut Altınok’un direktifleriyle hareket ettiklerini itiraf etmişti.

Konuştuğum semt sakinleri, gerek Yıldırım’ın öldürülmesinin gerekse daha sonra yaşanan adam yaralama, haraç alma ve benzeri şiddet olaylardan bölgede dönen rantı kontrolü altında tutmaya çalışan Başkan Altınok’un ve ona bağlı çalışan A Takımı’nın sorumlu olduğundan şüphe bile etmiyorlar. ‘Şüphesi olan evinin önünde öldürülen Yıldırım’ın yaşadığı Ovacık sitesinin çevresindeki yapılaşmaya gidip bir baksın’ diyorlar.

Keçiören kent merkezine en yakın noktalardan biri. Tabiri caizse altın değerinde topraklar. Tepe grubu ve daha pek çok şirket bölgede dev yatırımlara soyunmuş. E böylesine değerli toprakların da doğu illerinden gelip kooperatifler kurarak bölgeye yerleşen ‘baldırı çıplaklara’ bırakılması düşünülemez tabii ki.
Üstelik Altınok’un ve A takımının icraatlarından rahatsız olanlar sosyal demokrat görüşteki yurttaşlarımızla da sınırlı değil. Haraçtan, şiddetten bıkan muhafazakâr yurttaşlarımız da yaşananlardan son derece hoşnutsuzlar.


Ahmet Altan ‘Keçiören’ isimli makalesinde bölgedeki olaylardan bir Ergenekon’la bağlantılı bir çetenin-mafyanın sorumlu olduğunu yazıyor. Turgut Altınok’u ise yalnızca bu çetenin yasadışı faaliyetlerinin üzerine yeterince gitmemekle suçluyor. Ne var ki ortada belediye başkanının ihmalinden ya da ilgisizliğinden daha önemli iddialar var.

‘İçimizdeki çürük elmalar’ edebiyatının sorunlarımızı çözmek noktasında bir işe yaramadığı ortada.
Yalnızca tetikçilerin ve yanaşmaların deşifre edilmesiyle bir yere varamayacağımızı anlamalıyız artık. Tıpkı Ergenekon soruşturmasında olduğu gibi, Keçiören’de yaşananları anlamak ve sorunları çözmek için, Altınok’un bu çetenin kuruluş ve idaresi noktasındaki rolünün üzerine daha fazla gidilmesi şart. Aksi takdirde ‘münferit’ vakaların ardı arkası kesilmeyecek ve yetkililer ‘Herkesin başına bir polis dikemeyiz’ türünden savunmalar yapmayı sürdürecekler.


Başbakan Rize’de yeni bir devrin başladığını, artık çetelerin değil halkın iktidarları belirleyeceğini söylemişti. İşe Keçiören’deki evinin penceresinden dışarıya bakmakla başlayabilir mesela. Zira komşuları savaş gece 23’ten sonra hayatın durduğu ilçelerinde savaş koşullarında yaşamaktan bıkmışlar artık. Hukuk istiyorlar, can güvenliği istiyorlar, huzur istiyorlar.

***

MEDYAZADE

Malumunuz gündem çok yoğun. Eski usul dinlenceler de kesmiyor artık. Ne yapsam da şu akılcağızımı dinlendirsem diye düşünürken bizim torun yetişti imdadıma. Ya akıl akıldan üstündür demişler. Ne zaman odasına girsem film izliyor kerata. Biraz onunla vakit geçireyim dedim. İnanmayacaksınız hafta sonu tam yeni on Türk filmi izledik beraberce. Yirmi saat uyusam inanın ancak bu kadar dinlenebilirdim. Son dönem yönetmenlerimiz seyirciyi yormama konusunda epeyce deneyim kazanmışlar. Zira filmlerini izlerken insanın aklını vestiyere asması bile bir sorun yaratmıyor. Filmlerdeki karakterler adeta seyircinin düşünmesine fırsat vermemek için her düşündüklerini söylüyorlar. Prostatım nedeniyle film boyunca yirmi kez tuvalete taşınmama rağmen kaçırdığım hiçbir şey olmadı inanın. Bundan sonra kimse bana yabancı film izletemez artık. Nedir o öyle kardeşim film mi izliyoruz, beyin jimnastiği mi yapıyoruz. Bundan sonra torunuma tatil kitabı değil Türk filmi alacağım. Dünya sinemasında yerimiz yokmuş varsın olmasın, biz anlıyoruz ya.

***

Dİyor kİ: “Ramazan aksiyon ayı olsun.” Vakit

Şüpheniz mi var? Bu Ramazan’da da üniversite kantinlerinde, taşrada ve muhafazakâr semtlerde ne aksiyonlar yaşayacağız kimbilir..?.

Birgün Gazetesi
03.09.2008



KARIKATOR; Sefer SELVİ
Evrensel
Gazetesi
08.09.2008

EvcioğluHaber-08.09.2008

Hiç yorum yok: