16 Ocak 2009

Türkülerle gelen ‘ÇIĞ’lık…

Türkülerle gelen ‘ÇIĞ’lık…

Sinan KARAHAN / GERÇEK GÜNDEM
12 Ocak 2009

O kocaman cüssesinden çıkan tiz bir sesle kah içimizi sızlatan, kah bizi halaya kaldıran Mustafa Özarslan, kısa bir süre önce Sabahat Akkiraz’la birlikte yeni bir albüm çıkardı. Grup Çığ’la başlayan türkülerin çığlık sesiyle gercekgundem.com okuyucuları için konuştuk.

Yedi yıl devlet memurluğundan sonra müziğin tınılarına bıraktınız yaşamınızı. Kimdir Mustafa Özarslan?

1970 Sivas Şarkışla doğumluyum. Yokluktan ve yoksulluktan, o dönemlerde Ankara’ya göç eden ailelerden birinin ilk çocuğuyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Ankara’da tamamladım. Üniversiteyi Eskişehir’de okuduktan sonra Ankara SSK da memur olarak göreve başladım. Aslında memuriyetten önce de halk müziğiyle içi içe idim. Lise yıllarında halk oyunlarıyla uğraşıyordum. Bunun yanı sıra çeşitli derneklerde ve tiyatrolarda gerek sazımla ve sesimle, gerekse oyuncu olarak görevler aldım. 1994 yılında Ankara’da kardeşim Kemal ve Oğuz Aksaç’la birlikte Grup Çığ’ı kurduk. Grupla birlikte sahneye çıkmaya başladık. Bar programları, konserler, kaset derken kendimizi müzik dünyasının içinde adı bilinir, kendine özgü tarzı olan bir grup olarak bulduk. Bundan sonrasını herkes biliyor. Grup Çığ devam ediyor. Ben solo çalışmaları yapıyorum, bar, tv programları, konserler ve kaset çalışmaları devam ediyor.

Ankara’yı İstanbul’a yıllardır tercih ediyorsunuz. Oysa müziğin kalbinin İstanbul olduğu söylenir. Bu tercihinizin sebebi nelerdir?

Ben ve grubum Ankara’da müzik yapmaya başladık. Yaptığımız işin samimiyeti Ankara’da kavrandı ve Ankara dinleyicisi bizi sahiplendi. Bu sahiplenme bizi tüm ülkeye, oradan yurtdışına taşıdı. Ankara’da müziğe başlamamız kendimizi mutlu hissetmemiz ve gönül bağımızın olması bizi burada kalmaya itti. İstanbul’a gelince; Orası büyük bir dünya. O dünyada yüzüncü sıradan müzik dünyasına girmeye çalışmaktansa Ankara’da ilk onda kalmak daha keyifli olsa gerek. Aslında müzik nerde doğru yapılıyorsa kalbinin orada attığını düşünüyorum ben. Birazda taş yerinde ağır der büyüklerimiz, biz yerimizde olmaktan mutluyuz...

Tiz sesli erkek az rastlanan bir durum. Bu durumunuzun kitleler tarafından tanınmanıza etkisi nedir?

Sesimin özel olması, müzik aşkımın gerçekleşmesinde büyük avantaj benim için. Tanınmamızda sesimin tizliğinden ziyade grup olarak yaptığımız müziğin renkliliği ve türküleri farklı şekilde yorumlamamızın etkisi büyük elbette. Sadece doğru zamana denk geldi ve yaptığımız müzik büyük kitlelerle buluştu ve bu benim de tanınmama yardımcı oldu...

Size yerli Pavarotti diyenler var…

Hem de çok fazla. Sesimin tenor olması, fiziksel görünüşüm, insanların sevdiklerini zirvedeki birine yakıştırma inceliği bu tür yorumlara neden oldu. Bir gazete halk müziğinin Pavarottisi yazdı. Hem mutlu edici bir yorum hem de en iyiyi yapmak için yüklenen bir sorumluluk bu....

Sivas Şarkışla deyince Aşık Veysel akla gelir. Sizde Şarkışla’dansınız.

Halen ve her zaman Şarkışla deyince akla gelen isimlerin başındadır Aşık Veysel. Yöremiz kültür olarak, yaşam koşulları ve coğrafi koşullar olarak acının bal eylediği yoksulluğun ağıtlara, mutluluğun halaylara, sevdaların, hasretlerin, acıların türkülere, deyişlere dönüştüğü bir yöre. Bu yöreden olmak, oranın suyunu içmek havasını solumak ve o kültürle yetişmek benim için büyük onur. Belki de mayam o hamurla karıldığı için türküler böylesine nakış nakış işlenmiş yüreğime...

Derlemelerde yapıyorsunuz. Özellikle derlediğiniz halaylar var. Konser ve etkinliklerden nasıl vakit bulabiliyorsunuz?

Aslında konserler benim derleme yapmam için büyük avantaj. Gittiğim her ilde türkülerle yaşayan onlarca insanla tanışma fırsatı buluyorum. Onlarla konuşuyor dertleşiyor, onlardan yörelerinin bilinmeyen, söylenmeyen türkülerini dinliyorum. Onları birebir kaynağından alıp kendi yorumumla kitlelerle buluşturuyorum. Bu derlemeleri sanatçı arkadaşlarıma veriyorum. Onlarda kendi tarzlarına uygun olanlarını dinleyicileri ile buluşturuyorlar. Kültürün önemli taşıyıcısı olan türküler paylaşıldıkça yaşıyorlar, ben buna inanıyorum...

Birçok türkü albümünde vokal olarak sesinizi dinliyoruz.

Evet öyle. Biraz önce söylediğim gibi paylaşmayı çok seviyorum. Müziğe başlarken göremediğim desteğin daha fazlasını müzikle samimi olarak uğraşan herkese vermeye çalışıyorum. Şeyh Bedrettin’in dediği gibi “yarin yanağından gayrı her yerde hep beraber” olmaktan ve insana dair tüm güzellikleri paylaşmaktan yanayım... Şimdiye kadar, Yavuz Bingöl, Umuda Ezgi, Nurettin Rençber, Abidin Biter, Özcan Tolga Çandar, Tayfun Talipoğlu, gibi birçok sanatçı arkadaşıma vokal ve solo desteği vermeye çalıştım...

Geçtiğimiz günlerde bir grup sanatçı ile birlikte CHP İstanbul İl Başkanlığı’ndaydınız. Üye mi oldunuz?

Bahsettiğiniz olay bir sanatçı büyüğümüz Emre Saltık’ın Kartal Belediye Başkanlığı’na adaylığı ile ilgili bir durumdur. Orada onun adaylığına destek için bulundum.

Sanatçı taraf mıdır? Siz hangi taraftasınız?

Tabi ki taraftır. Ben doğrunun, dürüstün, ahlaklının, ezilenin, sömürülenin, hakları gasp edilenin, gecelerinde aç, gündüzlerinde emeği çalınanların, emeği ve alın terini kutsal sayanların, insan haklarını gasp ve ihlal etmeyenlerin tarafındayım...

Projeleriniz var mı? Birazda hayallerinizden bahsedelim?

Birçok projem ve düşüm var ama bunları gerçekleştirince görmenizden yanayım. Ben bazı projelerimi bazı röportajlar da paylaştım ve baktım ki bir süre sonra gerçekleşmiş olarak karşıma geldi. Günümüz proje hırsızlarının cirit attığı bir zaman, o yüzden en sağlıklısını yapıp, işte bu benim projelerimden düşlerimden biriydi demek...

Söylerken çok duygulandığınız ve öyküsüyle sizi etkileyen türkü var mı? Öyküsünü bizimle paylaşır mısınız?

Birçok türkü beni çok etkiliyor ve söylerken gözlerim dolu dolu oluyor. Onlardan bir tanesi bizim yöremizin önemli ozanlarından Aşık Hüseyin’in “insan kısım kısım yer damar damar” türküsü. Hikayesi çok dramatiktir. Ozan her yaz Adana’ya rençberliğe gider. Yine bir yolculuğunda yol üzerinde Konya‘da iken Mustafa Kemal Atatürk Konya’da bir miting yapıyordur. Atatürk ozanı kürsüye çağırır ve Aşık Hüseyin orada bir şiir okur. Atatürk ozanı Ankara Radyosuna yollar ve orda mahalli sanatçı olarak çalışmaya başlar. Ozan Hüseyin’in radyo yıllarında oraya gelip giden variyetli bir ailenin kızı ozana aşık olur. Aralarında bir aşk başlar ama ozan evlidir ve köyde karısı ve çocuğu beklemektedir.

Kız o kadar çok sevmektedir ki ozanı, ikinci eşi olmayı ve köye gidip onunla yaşamayı kabul eder, birlikte aşık Hüseyin’in köyüne giderler. Kızı köyde şehirli olduğu için aşağılarlar, hor görürler ve dalga geçerler. Ozan bu baskılara dayanamaz ve bir gün Ankara’ya geri dönelim der. Şarkışla’ya tren istasyonuna varırlar, trenin kalkacağı an ozan bir şeyler alıp geleyim der ve kızın yanından uzaklaşır.

Zaman geçer ve ozan geri dönmez. Garın köşesinde gözü yaşlı trene bakar ve bu arada tren kalkar. Ozan Hüseyin köyde oluşan baskıya boyun eğmiş, istemeyerek aşık olduğu kızı trene bindirmiş Ankara’ya yollamıştır. Bu acıya dayanamayan ozan bir süre sonra halk tabiriyle ince hastalığa yakalanır ve yaşama gözlerini yumar. Bu türküyü de arkasından gözyaşlarıyla uğurladığı kara sevdalısına yakar...

İnsan kısım kısım hey hey yer damar damar,
Kaşların lamelif yüzlerin kamer yüzlerin kamer.
İnce bel üstüne yar yar olayım kemer,
Yakışır bellere canan sar beni beni.

Değişmiş donunu canan olmuş üveyik,
Şahine benziyor gözlerin rengi gözlerin rengi,
Sen bir avcı ol da yar yar ben olam geyik,
Doldur tüfeğini hey hey vur beni beni.

Hadi canım kapınızda kul olam
Layık mıdır yanıp yanıp kül olam
Sen bir bahçıvan ol yar yar bende gül olam
Yakışır ellerinden der beni beni

Yakın zamanda Sabahat Akkiraz’la birlikte bir türkü albümü çıkardınız. Bu birliktelik devam edecek mi?

Bu birliktelik yaklaşık üç yıldır konserler şeklinde sürüyordu. Albüm onun sonuçlarından biri olarak karşınıza geldi. Ayrıca bir tv programı oldu ama kısa sürdü. Belki önümüzdeki süreçte başka bir kanalda devam edebilir, biz yıllardır birlikte çalışmaktan memnunuz ve sanırım devam edecek...

TRT’nin Kürtçe yayın yapan bir televizyonu yayına başladı. Bu açılımın türkülere olumlu anlamda etkisi var mıdır?

TV yayıncılığı ile türkülere ne kadar katkı verilebileceği tartışılabilir. Hele de bunu resmi bir kurum TRT yapıyorsa ve konu Kürtçe ise sansür vs. akla geliyor otomatik olarak. Ama şunu unutmamak gerek, TRT yıllarca Türk Halk Müziği’nin yaşaması için önemli işler yaptı. Arşivcilik ve yapılan programların kalitesi tartışılmaz. Kürt türkülerini bilmeyen ve bu kültürü tanımayanlar için TRT'nin yapacağı önemli bir adım denebilir.

Hiç Kürtçe türkü söylediniz mi?

Bir dilde türkü söylemek o dili çok iyi bilmekle de denk aslında. Dilimin döndüğünce seslendirdiğim türküler oldu ama bunu ne kadar doğru yaptığım tartışılır. Konserlerde söylüyorum ama bunu albüme taşıyacak kadar iyi bir fonetiğimin olduğuna inanmıyorum şimdilik.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Türküler, kültürlerini ve dillerini anlamasanız da, içindeki hüzünle, sevdayla, coşkuyla buluşturan önemli bir araç. Türküler hiç susmasın türküler yoksa insanlıkta yok olur... Yüreğiniz türkülerle atsın, sizi ve gercekgundem.com okuyucularını sevgimle selamlıyorum...

Kaynak: Gerçek Gündem- gercekgundem.com

Hiç yorum yok: