Ergenekon savcısı, Hanefi Avcı’yı kesinlikle dinlemelidir. Bunu yapmazsa bu soruşturma yarım kalır. Diyarbakır’daki JİTEM davasının dosyasında olan belgelere göre, Diyarbakır eski istihbarat şube müdürü Avcı JİTEM konusunda çok şey biliyor...
Ergenekon soruşturmasının 10’cu ve 11’ci dalgası ve Abdülkadir Aygan’ın itirafları JİTEM’in faaliyetlerini yeniden gündem getirdi. 1989 yılında şimdiki Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı, eski İdil Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner’ in açtığı ilk JİTEM davasının ve 60’a yakın failli meçhul cinayetin müdahil avukatı ve Diyarbakır Barosu eski yöneticisi Tahir Elçi ile JİTEM’i, failli meçhulleri, BOTAŞ tesislerindeki asit kuyularını, Ergenekon davasını konuştuk.
»Arif Doğan ve Levent Ersöz size ne hatırlatıyor?
Bu isimler bana, yıllardır takip ettiğim iki davanın şubelerini hatırlatıyor.
»Hangi davalar bunlar?
Biri, kamuoyunda Silopi kayıpları olarak bilinen, DEHAP ilçe yöneticileri, Ebubekir Deniz ve Serdar Danış’ın davası. Diğeri, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen, 1989 yılında JİTEM’in Genel komutanı Arif Doğan ve JİTEM komutanlarından Cem Ersever’in talimatıyla, yine Silopi JİTEM’den Şaban Bayram, Sinan Yaşar, bazı korucuların ve itirafçıların yargılandığı Hasan Caner, Hasan Utanç ve Tahsin Sevim’in kurşuna dizilmeleri davasını hatırlatıyor. Bu dava ilk JİTEM davasıdır.
»Diyarbakır JİTEM davası hangi aşamada?
İdil Cumhuriyet Savcısı 1989 yıllında soruşturma yaptı. Arif Doğan ve arkadaşlarının birçok öldürme, bombalama, yaralama olayını örgütlü bir biçimde gerçekleştirdikleri kanaatine vararak, soruşturma dosyasını Diyarbakır DGM savcılığına gönderdi. DGM savcısı, Arif Doğan, Cem Ersever, Hikmet Köksal, Sinan Yaşar ve Şaban Bayram’ın asker olmalarından dolayı Genelkurmay Başkanlığına yazı yazarak, görüş sordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı, savcılığa “bu kişilerle ilgili bir sorun varsa gereğini yaparız, size bilgi veremeyiz ” diye bir yazılı yanıt verdi. Bunun üzerine savcılık bu kez aynı soruyu Genelkurmay’a, Ankara DGM savcısı kanalıyla sordu. Buna “Daha önce bu soruya yanıt vermiştik. Aynı soruyu sormanıza anlam veremedik” gibi sert ve biraz da tehdit kokan yanıt verilmesi üzerine, savcı 11 korucu ve bir haber elemanı hakkında dava açtı. Askeri şüpheliler hakkında herhangi bir işlem yapmadı. Genelkurmayda da herhangi bir işlem yapılmadı.
»Nasıl yani?
Normal olarak savcı, bu durumda ya yetkisizlik, ya soruşturmaya gerek olmadığı, ya dosyanın askeri savcılığa gönderilmesine, ya da dava açmaya karar vermesi gerekiyor. Dönemin DGM savcıları hukuku yok sayarak, hiçbir işlem yapmadı.
»Bölgedeki faili meçhuller ve kayıpların davası nasıl gidiyor?
Bazılarından sonuç aldık. Bunlar JİTEM örgütlenmesini ortaya çıkaran davalar değil. Ama çok önemli davalar. Bunlardan biri, Diyarbakır’da esnaf olan Şerif Avşar’ın öldürülmesi davasıdır. Güpegündüz, Diyarbakır’da işyerinden JİTEM tarafından alınıp, Saray kapıdaki JİTEM binasında kaybedildi. Bu davada önce korucular ceza aldı. 10 yıl sonra Gültekin Sütçü adlı bir JİTEM astsubayı, Bulgaristan’dan giriş yaparken yakandı. Geçen mart ayında 30 yıla mahkûm edildi. Ama JİTEM’in örgütsel yapısını, bağlarını açığa çıkaran etkili bir soruşturma yapılmadı/ yapılamadı.
»Neden yapılmıyor ya da yapılamıyor?
Temel iki unsur var. Birinci bizim adli sistemimiz, kamu görevlilerini, güvenlik güçlerini soruşturacak bir altyapıya, kapasiteye sahip değil. Türkiye’de savcılar devletten kaynaklanan suçları ortaya çıkaracak kadar kendilerini muktedir görmüyor.
»Savcıların yetkileri mi yok?
Var. Askeri personelin sorgulanmasında ve yargılanmasında büyük sıkıntılar oluyor. Ama sivilleri soruşturacak yetkileri var.
»Niçin yapılmıyor?
Çünkü JİTEM gibi, gladyo gibi soruşturmalar, salt bir hukuki bir şey değildir. Bu soruşturmayı yapabilecek, suçluları açığa çıkarabilecek siyasal irade gerek. Siyasi irade olduğunda savcılar, 30-40 yıl geriye giderek, hukuk dışı örgütlenmeler, çeteleşmiş ve karanlık her türlü ilişki rahatlıkla açığa çıkarılabilir. Bunun en güzel örneği Şemdinli davasıdır.
»Şemdinli davasında da müdahil avukatsınız ne oldu orada?
Bir yere kadar gitti. Siyasi irade sonunu getiremedi. Askerler soruşturmanın önünü kesti.
»JİTEM faaliyetlerini sivil savcılar soruşturabilir mi?
Tabii. Askerlerin, askeri mahkemede yargılanması ve askeri savcılar tarafında soruşturulması gibi bazı engeller var. Ama mevcut yasal mevzuata göre de sivil savcılar soruşturabilir. Çünkü bu suçlar askeri suçlar değil. Bunun içinde siyasal iradenin olması ve savcıların bu türden soruşturma yapmalarını kolaylaştıracak tarzda donatılması gerekiyor. Ergenekon soruşturmasında sınırlı olarak var olan iradeyle, nelerin başarıldığını gördük. Ama Türkiye’nin güneydoğusunda yaşananlarla, JİTEM ve Susurluk’la ilgili irade olmadığı için yol alınamıyor. Soruşturma bölgeye doğru genişletilmiyor.
»Neden genişletilmiyor?
Geçen gün gazeteci Şamil Tayyar da, JİTEM gibi soruşturmalarla, Ergenekon davasının birleştirilmemesi görüşünü ortaya attı. Bunların iki ayrı şey olduğu söylüyor. Ben bunu doğru bulmuyorum. Bunlar aynı şeydir.
»Hangisi?
JİTEM ile Ergenekon. 1950’lerde başlayarak “Seferberlik Teftiş Kurulu, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı, JİTEM gibi yapılar bir bütünün parçalarıdır. Gladyo, derin devlet veya hukuk dışı örgütler olarak adlandırılan bunların bir çizelgesi, kadroları yok elimizde. Ama elimizdeki birçok veri, bizi bu sonuca ulaştırıyor. Levent Ersöz, Silopi kayıplarındaki en önemli isim. Bu olaydan sonra hızla yükseldi. Önce Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı, sonra Bursa Jandarma Bölge Komutanı ve bir yıl içersinde Ankara’da Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı’na getirildi. Bu isim Ergenekon soruşturmasının en önemli ismi oldu. Yine Arif Doğan JİTEM’in kurucusu, gruplar komutanı, yani genel komutanı. Bunlar iddia değil. Elimdeki belgelere göre söylüyorum. İdil C. Savcısı’nın fezlekesine göre söylüyorum.
»Bu örgütlenmenin kökeni nereye dayanıyor?
2. Dünya Savaşı sonrası NATO’un kurulmasıyla birlikte Soğuk Savaş döneminde kurulan gladyo örgütlenmesine dayanıyor. 1980 sonrası Kürt sorunu ekseninde şekillenen bir örgütlenme. Bu nedenle soğuk savaş sonrasında Batı’nın tasfiye ettiği bu örgütlenmeler bizde yeniden biçimlendirildi. Özel savaş örgütlenmesi biçimine dönüştürüldü.
»Kürt sorunu çözülmediği, şiddet siyaseti sürdüğü sürece bu örgütlenmeler sürecek mi?
Kürt sorunu çözülmediği sürece ve silah, şiddet siyasal yöntem olarak kaldığı sürece bunun zemini olacak. Ama ben bu konuda itidalliyim. Yani “mevcudun yerine yenisi kurulacak, o nedenle temkinli davranmak gerek” tezi bana doğru bir yaklaşım gelmiyor. Mevcudun tasfiyesi için çaba sarf edelim, yenisi kurulduğunda ona karşı da mücadele ederiz.
»Ergenekon savcısına neden müracaat ettiğiniz?
Diyarbakır JİTEM ve Silopi kayıpları davası nedeniyle müracaat ettim. Bu iki davadaki tanıklıklar, belgeler, bilgileri savcıya ilettim. Özellikle Arif Doğan’ın bu suçlardan da soruşturulmasını talep ettim. Aynı zamanda Diyarbakır’daki ağır ceza mahkemesinde devam eden İtirafçılar davasında da Ergenekon iddianamesini istedim. Bu iki dava birbiriyle bağlantılı olduğundan birleştirilmesini istedim.
»Levent Ersöz ile ilgili olarak Ergenekon savcısına başvurdunuz.
Levent Ersöz’ün Ankara’da yakalanmasından sonra başvurdum. Silopi kayıplarıyla ilgili dava dosyasındaki bilgi ve belgeleri savcılığa dilekçeyle ilettim. Ergenekon davasıyla bunun da birleştirilmesini istedim. Soruşturmasının bu olaylardan da yapılmasını istedim. Burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir şey var. Levent Ersöz, yakalandığında yanındaki kişi muvazzaf subay Selim Gül’dür.
»Kim Selim Gül?
Silopi kayıplarındaki Ebubekir Deniz’i ve Serdar Tanış’ı Jandarmada karşılayan, sorgulayan bunu kamuoyuna bir hafta sonra “evet ben görüştüm” diye açıklayan kişi. Silopi Jandarma Komutanlığında İstihbarat subayıdır. Ebubekir’i ve Serdar’ı, Levent Ersöz’ün Şırnak’tan gönderdiği TİM’e teslim eden kişidir. Bunlar bölgedeki olaylarla, Ergenekon bağlantısını ortaya koyan önemli bir kanıtdır.
»JİTEM’ in faaliyetleri ve failli meçhul cinayetler nasıl aydınlatılabilir?
Bir tek yol vardır. Bir bütün olarak yapı soruşturulmalı. Hukuk dışı örgütlenmelerin, çetelerin tamamına dönük bir tasfiye hareketi gerek. Sadece hükümete dönük yasadışı faaliyetler ve darbe girişimleriyle sınırlı soruşturmayla bu olmaz. Ankara ve İstanbul merkezli soruşturma yetmez. Soruşturma bölgeyi de kapsamalıdır. Böyle giderse hükümetler darbe girişimlerinden kurtulamazlar. 1990’larda oluşan ulusalcı-çeteci yapının bölgedeki faaliyetlerini araştırmadan bundan kalıcı sonuç alınamaz.
»Bunu açar mısınız?
Yarım kalır, sonuç alınamaz. Ben Asayiş Kolordu Komutanlığı’na dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu bölgeye özeldir. Bölgedeki JİTEM çalışmaları Kolordu bünyesinde sürmüştür. Bu önce Diyarbakır’daydı. Sonra Van’a taşındı. Bunun komutanları Hasan Kondakçı, İsmail Selen, Eşref Hatipoğlu, Hikmet Köksal. Bunlar bir dönem Amerika’da özel harp eğitimi, kontrgerilla eğitimi görmüş kişilerdir. Hasan Kondakçı ve Eşref Hatipoğlu, 1992-94 yıllarında biri Asayiş Komutanı, diğeri Jandarma Komutanı.
Bölgedeki failli meçhullerin çoğu bunların döneminde işlenmiş, bu tesadüf olamaz. Kolordunun Diyarbakır’da olduğu dönemde olayların bu bölgede olması, daha sonra Yüksekova, Şemdinli ve Hakkâri bölgesine kayması tesadüf olabilmesi mümkün değil. Bu açıdan Ergenekon savcısı bölgedeki faaliyetleri soruşturmak için Hasan Kondakçı ve Eşref Hatipoğlu gibi isimleri soruşturma kapsamına almalıdır.
»Abdulkadir Aygan’ın ifadelerinden sonra, BOTAŞ tesislerindeki asit kuyularının açılması talebi dillendiriliyor, bu nedir?
Ceset kuyuları meselesi bir olgudur. Eski BOTAŞ tesislerindeki asit kuyularından çok sayıda ceset çıkarıldı. Korucubaşı ve aşiret reisi Osman Demir’in bir akrabası, JİTEM tarafından infaz edilmişti. Bu kuyulara atılmış. Bunun araştırması sırasında kuyulardan birçok ceset çıkarıldı. Ama baktılar ki, çıkan cesetlerin sonu yok, kuyuları kapattılar. Bu anlamda bir simge ve sembol bu kuyular.
Ama bölgede öldürülen bütün insanların bu kuyulara atıldığı doğru değil. Cesetler çoğu kez tarlaya, köprü altına atılıyordu. Bunu gizleme gereği duymuyorlardı.
***
‘Avcı dinlenmeli’
»Bölgedeki failli meçhul sayısına ilişkin elinizde bir rakam var mı?
Yok, çünkü böyle bir çalışma yapılmadı. Ayrıca çok insan korku nedeniyle bildirimde bulunmadı, şikâyet etmedi. Kayıtlara geçirtemediler. Birçok kişi dilekçesiyle müracaat ettiğinde, ilgili makam “bizde böyle bir kayıt yok” diyerek dilekçesi alınmayıp geri döndürüldüler. Şimdi yeni başvurular var, müracaatlar var.
»Ne değişti?
Ergenekon soruşturmasında bazı tanıdık askerlerin gözaltına alınması, tutuklanması, sorgulanması cesaretlendirdi. Diyarbakır’da kayıp yakınları yeniden eylem yapmaya başladı. Hatta Silopi’de kayıp yakını aileler yakınlarının bulunması için Ergenekon savcısına başvurdular. Bölgede Celal Başlangıç’ın ifadesiyle korku cumhuriyeti yaratılmıştı. Arif Doğan gibi isimlerin AKP’ye karşı darbe yapma girişimi nedeniyle de olsa tutuklanması, bölgede çok büyük etki yarattı. Bölgede yavaş da olsa korku tapınağı çatırdıyor.
»Bunun gelişmesi için ne yapılmalı?
AB perspektifine bağlı, hukuk devleti mi olacağız; demokratik bir ülke mi olacağız? Yoksa bir Ortadoğu ülkesi olarak çetelerle, cinayetlerle yaşamaya devam mı edeceğiz? Tam da buna karar verecek noktadayız. Yürütülen soruşturma darbe soruşturmasıyla sınırlı kalmamalıdır. Bölgedeki olaylar araştırılmalıdır. Bu zor değil. Bir tek şey bunları açığa çıkarır. Şu andaki Edirne Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, o dönem Diyarbakır istihbarat daire müdürüdür. Bütün olayları biliyor. Hatta bazı itirafçılara göre, JİTEM elemanlarını “çocuklar bu işler pis işler, sonu yok” diye uyardığını biliyoruz. Susurluk soruşturmasında bunların bir kısmını anlattı. Bence Ergenekon savcısı, Hanefi Avcı’yı kesinlikle dinlemelidir. Bunu yapmazsa bu soruşturma yarım kalır. Diyarbakır’daki JİTEM dava dosyasındaki belgelerde Hanefi Avcı’ın JİTEM konusunda çok şey bildiği görülüyor. Diyarbakır’da mahkemeden Hanefi Avcı’nın dinlenmesi talep ettim.
Birgün Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder