“BİR İNGLİZCE ÖĞRETMENİ'NİN HİKAYESİDİR BU” EvcioğluHaber- Bir İngilizce öğretmeni.. Kendisi gibi ataması yapılmamış binlercesinden bir tanesi.. Yaşamını sürdürebilmek için Turistik bir kafede, 16-17 saat çalışarak aldığı ücret ise; 900-TL.dir.. Evli olup; eşinin yanına gidemeyip kafenin içinde gayri insani çoşullarda yatmakta.. Kalan 3-5 saati dinlenmek için...! Yıl 2010 Ağustos ayı.. Kuşadası'nda tatil yapıyorken; öyle sıcağından korunmak ve de soğuk bir bira ile serinlemek için kaldığımız kamptan, oğlumla ayrıldık.. Deniz kenarına sıfır denir ya hani.! Palmiye ağaçlarının yapraklarıyla kaplanmış gölgelikler altında şirin bir kafe ve çay bahçesine yolumuz düştü.. -Merhaba ettikten sonra, ilk sorduğumuz “ Bira fiyatı oldu”.. Tabii, buralar tatil yöreleri..! Fiyatını sormadan aldığın herhangi birşeye değerinin çok çok üstünde faiş fiyatlar ödeyebilirsiniz.. -Bize, genç bir delikanlı cevap verdi.. -'Bira; 3.00-TLdir' Evet ! Fiyat bayağı uygunmuş.. 'Ankara'da bile 3.50-TL..' Diye içimden düşünüp oturduk.. Kendime bira, oğluma da meyve suyu söyleyip gölgede dinlenmeye başladık.. Bu arada da garson arkadaşta bizimle ilgilendi ve sohbet etmeye başladık.. Kendisi iki metre boyunda yiğit yapılı bir arkadaş.. Bir taraftanda Deniz Gezmiş'e de benziyor.. Espriyle karışık; “ Ya sen, Deniz'e benziyorsun” dediğimde; içten, içe sevinç duyduğunu fark ettim.. Ve “ Onlar büyük insanlarmış “ abi dedi..! Konuşmamızda; 25 yaşında ve ingilizce öğretmeni olarak 2007 yılında mezun olduğunu; Üç yıl olmasına rağmen henüz öğretmen olarak atamasının yapılmadığını, Evli olduğunu ve çocuk yapmaktan bile korktuklarını anlattı..! -Peki dedim.! Senin bu durumunu sitemizde haber olarak koyacağım.. Ancak; bana kendini kısaca bir kağıda yazmanı istiyorum? Dedim.. Türkiyede öğretmen olmak, mühendis olmak, iktisat ve işletme mezunu olmak... Olmak.. Olmak..! Buyurun 2010 yılında insan olmak nasıl bir şeydir.. Adisyon kağıdının arkasına şunları yazmıştı.. “2007'de Anadolu Üniversitesinden mezun oldum.. Üç yıldır Aydın-Söke Savuca İlköğretim Okulunda (500-800 TL. Arası maaşla) ücretli olarak çalışıyordum.. Üç yıldan beri de KPSS'ye giriyorum.. Umarım bu yılki KPSS'de atamam yapılır.. Şu anda da Davutlarda bir restoranda, ayda 900-TL. maaşla günde 16-17 saat çalışıyorum.. Aynı işyerinde 400'e çalışan arkadaşlarım var.. Bana neden 900-TL. veriyorlar ? İngilizce bilip, aynı zamanda burada tercümanlık yaparak turistleri burada eğiliyorum.. Bu işyeri bu sayede milyarlar kaldırıyorlar bunlardan.. 25 yaşında ve evliyim.. Çocuk yapmaya korkuyoruz.. Birde bizlerden enaz üç çocuk istiyorlar.. Ayda 900-TL. maaş ve 16-17 saat çalışarak asıl eğitimini aydığın işi yapmayarak Üç çocuk yapılırmı dersiniz.. takdirinize sunuyorum.. Gerçek aynan böyle..!” diyor.. “........ Adı : Ümit.. Mesleği: İngilizce Öğretmenliği Yaş: 25 Medeni Hali: Evli İşi: İşsiz ( zaman, zaman çeşitli yerlerde geçici çalışma) Yaz dönemi işi; Garsonluk 17 saat çalışma..! ........” Biz, Ümit ( garson) öğretmenle konuşuyorken; içeride kasada duran kadın arkadaş.. “ Ümit..! Masalarla ilgilensene.. Abim..! Müşteriler kendileri geliyor.. Birayı alıyor..” diye.. Yanımıza yaklaşıp çıkıştı.. “Bir İngilizce Öğretmeninin en az 16-17 saat (medeni çağın kölelik koşullarında) çalışarak evli olduğu halde, on günlerce eşinden ayrı kalarak, sadece yaşayabilmek için yaptığı garsonluk... Burada da ne kadar çalışacağı ve bu koşullardada olsa süreside belli değil.. Buna bu insanları köle gibi çalıştıran iş vereni karar verecek.. Düşünebiliyormusunuz.? Başta İngilizce Öğretmeni Ümit olmak üzere; yanında birlikte çalıştığı 400-TL ye aynı koşullarda çalışan akraba ve kardeşleride var..! Aynı işyerinde... Ülkemizin dört bir yanında, lokantalarda, tekstil fabrikalarında, mağazalarda tezgahtarlık yapanlar vb.. Sosyal Güvenceden yoksun, sağlıksız ortamlarda ve kölelik şartlarında , gayri insani koşullarda 24 saatin 16-17 saatini çalışarak (sürünerek) geçiren insanların insanlığı kalırmı? Kalırsa ne kadar kalır.? Bunların çalıştığı işyerlerini denetleyen bir merci yokmu.? Bu düzenin sorumlusu kim? Kanunlara ve mevzuata uygun şekilde çalışma ortamının sağlanması için, kim görevini eksik yapmaktadır......? Bu insanların mecburiyetinden faydalanan ve kanını emen bu sülükleri yakalayıp cezalandıran bir kurum yokmu ? Çalışma Yasası ne diyor bu duruma.. ? Takdirinize sunuyorum......! Tatilimizin son günü yanına tekrar uğradığımızda; Ümit Öğretmen "bu yılki KPSS'den 72 puan aldığını ve büyük bir ihtimalle atanmasının olacağını ümit ediyorum.. " demişti.. Bizde umut ediyoruz ki; hakını alır ve hakettiği gibi bir yaşama kavuşur.. Sayın Öğretmenimiz.. Çocuklara onurlu olmanın bedeleri olduğunu kendi yaşamından örneklerle anlatır herhalde..! Yukarıda anlatılan durum; sizlerin suçu değil öğretmenim..! Sizleri buna mecbur edenlerin en başta..! Ama, bu durumun böyle devam ediyor olmasından elbette; Seninde, benimde, öğrencininde, öğretmeninde, sokaktaki yaşayan her yurdaşın bir, bir sorumlulğu var.. Bu bilmek ve ona göre yaşadığımız dünyayı sorgulayarak yaşanır hale getirmek.. Elbet bizim sorumluluğumuzda öğretmen....! EvcioğluHaber-05,08,2010
Bu bir, 2010 yılı Türkiyesinde; öğretmenlerin hikayesidir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder