Yargı kararı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yargı kararı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2011

ÜNİVERSİTE'DE POLİSE VERİLEN ARAMA YETKİSİ İPTAL EDİLDİ..

ÜNİVERSİTE'DE POLİSE VERİLEN ARAMA YETKİSİ İPTAL EDİLDİ..

EvcioğluHaber- İstanbul Üniversitesin'de bir yıl süre ile arama yetkisi veren mahkeme kararı iptal edildi..
İstanbul Üniversitesi öğrencileri polise verilen sınırsız arama yetkisini günlerce protesto etmişler ve bu kararın üniversiteleri yarı açık cezaevine çevireceğini iddia etmişlerdi..
Rektörü'nün isteği üzerine mahkemeye başvurularak, polise bir yıl süreyle öğrencilerin çantası, özel eşyaları dahil istediği her yerde arama yetkisi verilmesi istenmiş ve Mahkeme ise bu izni vermişti..
Mahkeme, üniversite'de polise 1 yıl boyunca arama yetkisi vererek, öğrencileri heran suç işleyecek potansiyel suçlu muamelesi gösterilmesi (suçun önlenmesi) kararını; öğrencilerin hem eylem ve hemde bir üst Mahkemeye başvurarak kararın iptali istemi talebini kabul etti ve ilgili gerekçesiz arama iznini iptal etti..
Üniversite Rektörü tarafından savcılığa başvurarak aldırdığı mahkeme kararın da, polis istediği her yerde; üniversitenin Fatih sınırları içinde yer alan her binasın'da ve çevresinde istediği zaman öğrencilerin çantasına, poşetine, otomobillerine,kitap ve defterlerine kadar arama yetkisi verilmişti.

Üst Mahkeme bu kararın özel hayatın gizliliginin ihlali sayarak iptaline karar verdi..
Yapılan açıklamada; "Bu Karar başta İstanbul öğrencilerini sevindirirken, tüm demokratik hayattan ve özgürlüklerin engelsiz kullanılmasından yana olan herkesi memnun etmiştir.." denildi..

EvcioğluHaber-18.01.2011- Pazartesi

13 Ocak 2011

Termik Santal Ölüm Demektir

Termik Santral Ölüm Demektir.

Son günlerde küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliklerinin neden olduğu sorunlar oldukça tartışılır oldu. Doğa felaketlerinin kapitalizmin etkisiyle daha katmerli sorunlara neden olduğu biliniyor.

Susuzluk ya da sel baskını gibi olaylar yönetenlerin uygulamalarının ürünü olabiliyor. Bu kimi zaman alınmayan önlemler, kimi zaman da bilinçli tercih sonucu yaşanıyor. Çevre ve insan sağlığı açısından zararlarının bilinmesine rağmen termik santrallerde ısrar edilmesi bir avuç kapitalistin çıkarını korumaya yöneliktir. Bunun bedeli ise katledilen insan ve çevre sağlığıdır.

Termik santraller ve zararları konusunda kısa bir özet yaparsak devletinin bir avuç insanın çıkarı uğruna neleri feda ettiği daha iyi anlaşılacaktır.

Termik santraller, sağlığa ve doğaya zararlı radyoaktif atıklar üretmektedir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun araştırmalarına göre, termik santrallerin bacalarından çıkan partiküller ve kazandan alınan külde radyoaktivite vardır. Rüzgar ve yağış etkisi ile küller çevreye yayılmakta veya toprak altına sızarak yeraltı sularının kirlenmesine neden olmaktadır. Termik santrallerden kaynaklı hava kirliliği yaşandığı ve radyoaktif maddelerin insan sağlığına etkileri ise pek çok bilimsel çalışmaya konu olmuştur. Merkezi sinir sistemi bozuklukları, anormal doğumlar, solunum yolu hastalıkları, gelişme bozuklukları, öğrenme yeteneğinde azalma, kalp hastalıkları, cilt hastalıkları ve kanser gibi vakalar görülebilmektedir. Ayrıca termik santrallerden çıkan maddeler (SO2/kükürtdioksit) asit yağmurları şeklinde havayı kirletmekte, toprak ve suyu etkilemekte, doğal bitki örtüsünü ve ormanları yoketmektedir. Asit yağmurlarının diğer zararlı etkisi ise, bakır (Cu) ve kurşun (Pb) gibi zehirli elementlerin içme sularına karışmasıdır. Termik santralin bulunduğu yöre halkı ise doğrudan bu tehditlerle karşı karşıyadır. Yanısıra termik santraller sonucu ortaya çıkan kirletici faktörlerin küresel ısınmaya katkısı olduğu bilinmektedir.

Termik santrallerin tüm dünyada yasaklanmasına neden olan bu zararlarının bilinmesine rağmen ülke toprakları sermayeye açılmıştır.
Geçmişte termik santrallere karşı yürütülen mücadele sonucu yargı kararıyla yasaklanmasına rağmen faaliyete geçirilen termik santrallerin varlığı sermayenin tercihini özetliyor.


Termik santrallerin insan ve çevre sağlığı açısından ne gibi sorunlar yaratacağı, ne gibi riskler taşıdığı Yatağan örneğine bakılarak anlaşılabilir. Yatağan’da bulunan termik santral, neden olduğu uzun ve kısa vadeli sorunlar nedeniyle sürekli gündemdedir. 25 yıl önce Muğla Yatağan’da kurulan bu termik santral, kurulduğu günden bu yana yolaçtığı hava kirliliği nedeniyle gündeme gelmektedir. Yatağan ve çevresinde ekin alanlarının yanı sıra doğal bitki örtüsü de giderek yok olmaktadır. Son olarak 21 Ağustos’ta tıkanan baca gazı arıtma tesisi nedeniyle Yatağanlılar’ın yine sorun yaşadığı haberi basında yer aldı.

Termik santrallerin kısa ve uzun vadede yarattığı sorunlar sürekli gündemde iken yeni termik santral yapmak için sermaye devleti can atıyor. Sermayenin doymak bilmeyen kâr hırsı nedeniyle Silopi’ye, Adana ilinin Tufanbeyli ilçesine bağlı Kayarcık köyüne ve İzmir’in Aliağa ilçesine 2 termik santral yapılması planlanıyor.

Sermaye çıkarları söz konusu olduğunda ısrarcı davranıyor ve kendi yasalarını bile tanımıyor. 1990 yılında Aliağa’nın Gencelli köyüne termik santral kurulması kararı alınmış, ancak yöre halkının örgütlü tepkisiyle bu karar iptal edilmişti. Türkiye’nin en büyük çevre eylemi olarak tarihe geçen ve çevrecilerin ilk resmi zaferi olarak görülen bu eylemde 60 km’lik insan zinciri oluşturulmuştu. İzmir Konak Meydanı’ndan Gencelli köyüne uzanan insan zinciri eylemi sayesinde bakanlık kararı iptal edilmişti.

Şimdi yine aynı bölgedeki Gencelli ve Çakmaklı köylerine 2 termik santral kurulması planlanıyor.
Sermaye devletinin sözcüleri termik santrallerin ileri teknolojiyle çalıştırılacağını ve çevreye zarar vermeyeceği ileri sürerek halkı ikna etmeye çalışıyor.


Bu sözcüler Yatağan gerçeği apaçık gözler önünde dururken bunları söyleyebiliyorlar.

Termik santrallerin zararları görüldükçe belli bir çevre duyarlılığı gelişiyor. Gerek Aliağa gerekse de Adana ve Silopi’de kurulması planlanan termik santrallere karşı tepkiler yükseltiliyor. Devlet yetkilileri bu tepkileri çarpıtmak için her zaman kullandığı yönteme, yani yalanlara başvuruyor

Termik santrallerin çevreye zarar vermeyeceği iddiasının hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor. Bergama köylüleri siyanürle altın aramaya karşı örgütlü tepkilerini gösterdiklerinde de, sermaye sözcüleri bu yöntemle altın aramanın insan ve çevre sağlığına zararı olmadığını, ileri teknoloji kullanılacağı yalanlarını medya aracılığıyla dillendiriyordu. Bergama halkının bugün yaşadığı sağlık sorunları kapitalistlerin yalanlarını açığa çıkarmaktadır.
Basına yansıyan haberlere göre, son yıllarda Bergama’ya bağlı köylerde kanser oranı artmaktadır. Özellikle son 3 yıldır Bergama’ya bağlı Narlıca ve Pınar köylerinde yaşayan halk arasında kanser hastalığı sıklıkla görülmektedir.

Çoğunluğu meme kanseri olan kadınlar, Ovacık Altın Madeni’nden çevreye dağılan zehirli atıklardan dolayı bu hastalığa yakalandıklarını söylüyorlar.

Kapitalist düzende insan ve çevre sağlığı dikkate alınmıyor. Suyun, toprağın havanın kirlenmesi, tarımsal alanların azalması, kuraklık, kıtlık tehlikesi, hastalıklar ve ölümler önemsenmiyor. İnsan ve çevre sağlığını gözeten bir enerji politikası gözetilmiyor. Termik santraller yerine güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklar tercih edilmiyor. Çünkü kapitalist düzende tercihler insandan yana değil paradan yana yapılıyor.

Bu ve benzeri sorunlara karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini Silopi, Gencelli ve Bergamalılar’ın direnişlerinden ve deneyimlerinden görmekteyiz. Sorunların dişe diş bir mücadeleyle aşılacağı bir gerçektir.

http://www.karadenizisyandadir.org

EvcioğluHaber-13.01.2011- Perşembe

3 Haziran 2010

Yargı kararı: Evli erkekle beraber olan kadın eşe tazminat öder


http://www.24haber.com/images/news/hakim_tokmagi3.jpg

Yargı kararı: Evli erkekle beraber
olan kadın eşe tazminat öder

****************************************

İzmir'de A.S. adlı kadının, eşiyle cinsel ilişkiye giren kadına karşı açtığı davada son noktayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu koydu. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, evli erkekle birlikte olan kadının, mağdur olan kadına tazminat ödenmesi yönünde karar verdi. Yerel mahkemede tekrar görülecek davada mağdur olan A.S.'ye ne kadar tazminat ödeneceğine karar verilecek.

03.06.2010

Bahri KARATAŞ

*******************************************


İZMİR - A.S., 5 yıl önce intihar eden eşi pilot binbaşı Murat S. ile ilişkiye girip ‘kişilik haklarına zarar verdiği’ iddiasıyla T.A.'ya 10 bin liralık manevi tazminat davası açtı. Yerel mahkeme davayı reddetti.
Temyize başvuran A.S.'nin talebini yerinde gören Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi, T.A.'nın, evli olduğunu bilmesine rağmen davacının eşi ile duygusal ve cinsel ilişkiye girdiğini, bu nedenle tazminat ödemeye mahkum edilmesi gerektiğini belirtip kararı bozdu.


YEREL MAHKEME DİRENDİ
Yeniden görülen davada yerel mahkeme eski kararında direndi. Bunun üzerine dava Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na geldi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, evli erkekler ile bu tür ilişki yaşayan kadınların tazminat ödemesine karar verip, son noktayı koydu, mağdur olan evli kadınların tazminat almasının yolunu açtı.

AHLAKA AYKIRI DAVRANDI
A.S. mahkemeye verdiği dava dilekçesinde, 1990 yılında evlendiği eşi pilot binbaşı Murat S. ile evliliğini mutlu bir şekilde 10 yıl sürdürdüğünü; ancak kocasının 2000 yılında İzmir'deki Kara kuvvetleri Komutanlığına bağlı Kara Havacılık Alayı'na atanmasıyla aralarının bozulduğunu belirtti. A.S., eşinin İzmir'de göreve başladıktan sonra, internette bir sohbet grubu oluşturduğunu, bu sitede davalı T.A. ile tanıştıklarını anlatarak şöyle devam etti:

“Bu tanışma daha sonra aşka dönüştü, 1.5 yıla yakın bu beraberlikleri devam etti. Eşim 2006 yılında trajik bir şekilde intihar edene dek bu durum sürdü. İkisi de bu zamana kadar, çok yoğun ve çalkantılı bir şekilde aşk yaşadılar. T.A., eşimle evli olduğumu bilerek bu ilişkiye başladı. Kendisine bağlamak amacı ile hamile olduğu konusunda yalan söyledi. Eşimin tıbben çocuk sahibi olması mümkün değil, bu konuda da raporları var. Ancak davalı 5 Nisan 2006'da hamile olduğunu gösteren raporu verdikten sonra eşim evi terk edip gitti. T.A., bu oyunuyla tüm emellerine ulaşmış oldu. Eşimin evi terk etmesi beni derin bir sarsıntıya ve ruhsal çöküntüye sürükledi. İntihara bile teşebbüs ettim. Depresyon teşhisiyle tedavi görmeye başladım. Eşim hatasını anlayıp eve geri döndü. Beni terk etmesinin vicdan azabı ve ruhsal bunalımı sonucu, zehir içip kollarımda öldü. Bana bu acıları yaşatan T.A., eşimle mutlu olduğumu bile bile bu oyunu oynamıştır. Ahlaka aykırı davranan davalı, kişilik haklarıma ve manevi varlığıma, aile bütünlüğüme ağır saldırıda bulunmuştur. Acılarımın biraz olsun hafiflemesi için 10 bin lira manevi tazminat ödenmesini istiyorum.”

KÜRTAJLA BEBEĞİ ALDIRDI
Davalı T.A'nın avukatı ise mahkemeye verdiği cevap dilekçesinde, müvekilinin olayda bir suçunun olmadığını belirtip, davanın reddini talep etti. Avukat, “Müvekkilim ölüm olayının ardından çocuğunun babasız büyümesini istemediği için kürtajla bebeği aldırmıştır. Murat S.'nin annesi de ifadelerinde oğlunun müvekkilim ile mutlu olduğunu, doğacak olan çocuğun ismini bile koyduklarını söylemiştir. Bu nedenle haksız ve yersiz davanın reddine karar verilsin” dedi.

YEREL MAHKEME REDDETTİ
Davaya bakan İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi, A.S.'nin eşinin davalı ile duygusal ve fiziksel ilişki kurarak zaman zaman bir araya geldiğini, davacının manevi zarara uğramasının, davalının eylemi ile bir ilgisinin olmadığını, bir zarar söz konusu ise bu zararın evlilik birliğine aykırı davranan kocası tarafından gerçekleştiğini belirtip, tazminat talebini yerinde olmadığına, bu nedenle davanın reddine karar verdi. Yerel mahkemenin ret kararı üzerine A.S.'nin avukatı kararın temyizi için Yargıtay'a başvurdu.

YARGITAY KARARI BOZDU
Dosyayı inceleyen Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi, davalı T.A.'nın olayda kusurlu olduğunu, bu nedenle davacının zarara uğradığını belirtip, yerel mahkemenin kararını bozdu. Bozma kararında, şöyle denildi:

“Türk Medeni Kanunu'nun 185'inci maddesinde yer alan ‘Evlenmeyle eşler arasındaki evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar’ biçimindeki düzenleme gereğince, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğindedir. Bu eyleme, evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur. Davalı, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek, duygusal ve cinsel ilişkiye girdiğine göre, Borçlar Kanunu'nun 49'uncu maddesi gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulmalıdır. Yerel mahkemece, açıklanan olgular gözetilerek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulması gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması, usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmektedir. Bu nedenle yerel mahkemenin verdiği karar oy çokluğu ile bozulmuştur.”

Bozma kararı ardından yeniden görülen davada yerel mahkeme eski kararında direndi. Yerel mahkeme direnince dava, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi'nin verdiği kararın doğru olduğunu belirtip, noktayı koydu. Bu kararın ardından evli erkeklerle aşk yaşayan kadınların da tazminat ödemesi içtihatı da hukuka girdi. Yerel mahkemede önümüzdeki günlerde tekrar görülecek davada mağdur A.S.'ye ne kadar tazminat ödeneceği karara bağlanacak. Bu kararın ardından, artık evli kadınların, kocalarıyla birlikte olan kadınlara karşı tazminat davası açma yolu açılmış olacak.

ERKEK İÇİN DE AYNI KARAR VERİLMİŞTİ
Yargıtay geçen ay verdiği kararla evli kadınla ilişki giren, bu ilişkiden olan çocukları kadının resmi nikahlı eşinin nüfusuna kaydettiren kişinin, kadının resmi nikahlı eşine manevi tazminat ödemesine karar vermişti. Edirne Keşan'da yaşayan Mustafa A., resmi nikahlı eşiyle uzun süre ilişki yaşayan Salim E.'nin bu ilişkiden olan iki çocuğunun kendi çocuğuymuş gibi nüfusuna kaydedildiğini, eşi hakkında açtığı boşanma davasında Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporda bu çocukların kendisinden olmadığının belirlendiğini belirterek, yaşadığı tüm olaylar nedeniyle psikolojisinin bozulduğu iddiasıyla Salim E. aleyhine manevi tazminat davası açtı. Keşan 1'inci Asliye Hukuk Mahkemesi, talebi reddetti. Temyiz üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi yerel mahkemenin kararını oy birliğiyle bozdu, kişilik haklarına saldırı niteliğindeki olay nedeniyle davacıya tazminat ödenmesine hükmetti.

Yargıtay'ın bozma kararının ardından, dava Keşan 1'inci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde tekrar görüşülecek. Yerel mahkeme, ilk kararında direnirse ve bu karar da temyiz edilirse, dosya bu kez Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda karara bağlanacak. (dha)

http://www.radikal.com.tr/