Her televizyon kanalının kendine göre maddi ve manevi yatırım yaptığı teknolojik abrakadabraları olsun, o kanallardaki canlı yayınlarda araştırma şirketleri temsilcilerinin “Benim dediğim çıkacak mı?” başlıklı gergin bekleyişi olsun, ‘açılan sandık sayısı’ lafını tekrar etmekten ‘saçılan mandık kayısı’ diyecek kadar yorgun düşen spikerler olsun, Melih Gökçek’in kıyamet gününe kadar Ankara’nın ümüğüne çökeceği kâbusunun pekişmesi, Deniz Baykal’ın her seçim sonrasında girdiği ‘görünmez adam’ kılığı olsun...
Bir seçimi daha devirmiş bulunuyoruz.
Gandhi ve Nehru
Şahsi kanaatim, seçimin yıldızının CHP’li Gürsel Tekin olduğudur.
Kemal Kılıçdaroğlu Gandhi ise Gürsel Tekin de kendine göre, Ortadoğulu aromalı bir Nehru sayılabilir. Araları nasıldır, bu duruma kendileri nasıl bakarlar bilmem ama bu seçim Türkiye’ye bir siyasi ikili kazandırmıştır: Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin.
Cindoruk’la canlı yayın
Her köşe yazarı gibi tabiatıyla biz de bir canlı yayına katılmış bulunuyorduk seçim gecesi. Kılıçdaroğlu’nun ve ardından Gürsel Tekin’in ‘kazanıyoruz’ yollu fena halde erken açıklaması geldiğinde tabiatıyla yorumlar yapıldı.
Hüsamettin Cindoruk ile birlikteydik Habertürk’te. Cindoruk, “CHP’li sandık görevlilerini sandık başında tutmak için yapıyorlar” dedi.
Arkasından AKP ile CHP arasında açıklama savaşları başladı. Benim yorumum ise daha oy verme işlemi biteli üç saat olmadan ‘seçimin starı’nın belli olduğuydu.
Tekin, karşısındaki son derece agresif rakibe karşı aynı yöntemle, biraz da alaycı sokak politikası mekanizmasını işletmeye başlamış ve istediği olmuş, AKP’yi ekrana çıkarıp rakibin sinirini bozmuştu.
Seçim gecesinin, önümüzdeki döneme dair fikir veren olayı bu açıklama hamlesiydi. Tekin ve Kılıçdaroğlu, her bakımdan birbirlerinden farklı gibi görünseler de fiili durumda iyi paslaşan bir ikili yaratmış oldular.
Kötü bir kabare reklamı gibi olacak ama içimden öyle demek geliyor: Bu ikiliye dikkat!
Turuncu ekmek meselesi
Seçim gecesinin benim için ikinci meselesi ise ekmekti. Canlı yayın uzun, ‘açılan sandık sayısı’ sonsuz. Bazen Cindoruk’un dediği gibi, ‘şişiyorsun’.
Düşünmeye başlıyorsun. Haritalar, oranları gösteren renkler, rakamlar arasında aklım seçimin öncesinde ve o gece konuşulan ‘sadaka kültürü’ meselesine takıldı. Başından beri söylediğim değişmedi:
İnsanların zaten hakkı olan ekmek siyasi iktidarın lütfu haline getiriliyor.
Her ne kadar Tunceli’de oylar beyaz eşyaya değil sola çıksa da gece boyunca AKP’nin yükselen ‘turuncu’ yüzdelerine bakarken bu ekmek meselesini ve bu söylediklerimizin nasıl algılandığını düşündüm.
Ekmeksiz sol
Biz, “Sadaka olmasın, sosyal hak olsun” falan filan derken, adam aç.
Adam bir şekilde, öyle ya da böyle eline bir ekmek geçirmiş.
Kamyondan dağıtılmış, partisi sorulup verilmiş, çiğneye çiğnene almış vesaire, ne olursa olsun, adamın elinde bir ekmek var. Acaba biz sosyal hak diye söylenince, “O ekmek zaten senin hakkın” dedikçe adam elindeki ekmeği istediğimizi mi sanıyor?
“Ekmeği sen geri ver, biz onu eşit olarak yeniden dağıtacağız” diyoruz adama bir bakıma. Niye versin ki? Eşit dağıtıldığını görmüş mü hiç? Hayır. “Eşit dağıtacağız” diyenler muktedir olabilmiş mi?
Ona da hayır.
Adam ekmeği niye reddetsin ki? Aç karınla sosyal hak, mosyal hak bunu mu düşünecek adam.
Rakamlar inip çıkarken, haritalar turuncuya boyanırken bunu düşündüm.
Sol, ekmek meselesini daha iyi anlatmalı. Acil yardım işlevi görecek, “Ekmek yerine para, neye ihtiyacın varsa harca” diye adlandırılabilecek ‘Vatandaşlık Geliri’ meselesini acilen ortaya koymalı.
AKP’den özeleştiri isteyen herkes kendi özeleştirisini de ekmekten başlayarak verebilmeli.
Milliyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder