Ahmet İnsel anlatıyor; nedir bu Yeni Sol?
17/02/2010 07:40
Çok zaman sonra tarih kitaplarında Türkiye tarihinin bugününden söz edilirken herhalde en çok kullanılan kavram 'değişim' olacaktır. Türkiye'nin cumhuriyetin kuruluşuyla oluşan paradigmaya dair en ciddi tartışmalardan bazıları günümüzde yaşanıyor; AB süreci ve Ergenekon davasından sonra olmaz denilen şeyler oluveriyor.
Ama ne ilginçtir ki modernizmin diğer temel fikri akımlarından farkı 'değişim'in hızlandırılması üzerine kurulu solun bu süreçte sesi çıkmıyor.
Çıkıyorsa da daha çok 'statükocu' olarak anılıyor. Yeni bir Anayasa tartışmasında Türkiye'nin geleceği neredeyse sadece milliyetçiler ve liberal-muhafazakarların konumlandığı yerler etrafında çiziliyor.
İşte bu ahval içinde kendisini milliyetçiliğin her türlü türeviyle yüzleşmek ve alt etmek misyonuyla tanımlayan yeni bir sol partinin kuruluşu için düğmeye basıldı.
ÖDP eski Genel Başkanı, İstanbul milletvekili Ufuk Uras'ın, Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız'ın kamuoyuna duyurusunu yaptığı, SHP'nin de destek verdiği bilinen 'Yeni Sol'un program tartışmaları devam ediyor. Biz de merak ettik ve 'Yeni Sol'u Yeni Sol Parti girişimi Merkezi Temas Heyeti üyesi ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel'le konuştukGÖKHAN KAYA (Arşivi)
* “Sol muhafazakarlığı asker sopasıyla değil kendi mücadelesiyle geriletirse toplumsal meşruiyetini kazanır, güçlenir. Aksi takdirde milliyetçi-devletçi bir merkezin yedek gücü olarak kalmaya mahkumdur”
* “Yeni Sol’un milliyetçiliğin her türlü türeviyle yüzleşmek ve alt etmek misyonu var. Milliyetçilik Türkiye’yi felaketlere sürükleyen temel nedendir. Bunun yanında devleti bir kutsal olarak tanımıyoruz”
* “En başta Türklerin kendilerine şu soruyu sorması lazım: Ben niye Kürtlerle eşit olmak istemiyorum, ben niye başkalarıyla eşit olmak istemiyorum? Çoğunluğun fikriyatını değiştirmemiz lazım.”
* "Kürt ve Alevi sorunlarını çözme, kadınların ezilmişliğine, gençlerin dışlanmışlığına son verme konusunda, eğitim ve çalışma hayatında temel çözümümüz eşitlik kriteridir.
AKP ve CHP’ye de sorsanız biz özgürlüğü kabul ediyoruz derler ama eşitliğe kadar gelemezler. "
‘Yeni sol’ Ergenekon davasının siyasette yarattığı yarılmanın ürünü mü?
Ergenekon solu böldü, fakat Yeni Sol hareketin olgunlaşmasını sağlayan adımlar daha önce, 27 Nisan Muhtırası’na karşı ne yapılacağı konusunda yaşanan tartışmalar sırasında atılmıştı. O dönemde sol içinde Abdullah Gül veya Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesine karşı olan tepkilerini bu muhtıraya sessiz kalarak ifade etmekten gizlice mutluluk duyan bir kesim vardı. Solun başka kesimleri ise bu muhtıraya açık bir şekilde karşı tavır aldılar.
Yine seçimler sırasında bir kısım sol bağımsız aday çalışmalarına katıldı, bir kısmı ise bu kampanyayı yeterince radikal bulmadı. ÖDP ve başka örgütlerin arasında ayrışmalar oldu. Karşı olanlar bağımsız aday kampanyalarını AKP’nin yedeğine takılmak olarak nitelendirmekten geri kalmadı.
Dolayısıyla Ergenekon davası süresince yaşanan tartışmaların bu yarılmanın üzerine geldiğini söyleyebiliriz. Ayrışmayı netleştirdiğini söyleyebiliriz.
Sol, Ergenekon davası süresince Susurluk döneminde gösterdiği aktif tavrı göstermedi. Bunun nedeni TSK ile solun paylaştığı batıcı-modernist zemin mi?
O boyutu var, ama bence daha önemlisi AKP nefretidir. Laikçi orta sınıfların bir kesiminin AKP’ye karşı var olan sınıfsal nefretidir. Kendisini bu ülkenin hakimi olarak gören bu kesim AKP’ye vuran her el bizim için meşrudur hissiyatıyla hareket ediyor.
2007 seçimleri laikçi-cumhuriyetçi kesim için büyük bir şok oldu. O zamana kadar AKP’nin bu seçimle gideceğini düşünüyorlardı. 2007’den sonra AKP’nin iktidarı tamamen ele geçireceği ve ‘laikliğin kalesi’ TSK’yı teslim alacağı endişesiyle Ergenekon davası konusunda sessiz kalmak konumundan, davaya muhalefet etme noktasına geldiler.
Peki bu ‘laikçi-cumhuriyetçi’ kesimlerin endişelerinde bir gerçeklik payı yok mu?
Bu bir mücadele alanıdır. Askeri vesayetçi bir rejimle bir yaşam tarzının korunması gerçek anlamda bir demokrasinin yerleşmesinin sürekli olarak engellenmesi demektir. Muhafazakarlıkla mücadele etmek siyasal ve toplumsal alanda yurttaşların işidir, kurum olarak ordunun değil. Otoriter eğilimlere karşı mücadele için başka bir otoriter güce sığınmak teslimiyetçiliktir. Öbür türlü bütün sıfatlarımızı terk etmemize neden olarak bizi askeri vesayet rejiminin savunucusu haline getirir. Bu da savunulacak bir pozisyon değildir.
TSK’nın rejim içinde pozisyonunu zayıflatarak askeri vesayeti geriletmek mümkün mü? Bütün darbe ve muhtıralarda sivil siyasetin ve sermayenin işbirliği-mutabakatı yok mu?
Kendi politikalarını askeri vesayet üzerinden uygulayanların ayaklarının altından bu halıyı çekmek için de buna ihtiyacımız var. Demokrasiyi lağvederek kendi iktidarlarını pekiştirmek isteyenlerin elinden o aracın alınması gerekir. Özellikle 12 Eylül’e giden süreçte sivil siyasetçiler Forum dergisinde, örneğin MESS açıkça darbe çığırtanlığı yaptı. 28 Şubat’ın öncesi ve sonrasında bazı işçi sendikaları konfederasyonları da askerlerden brifing almak için sıraya girmişlerdi. Askerlerin iradesiyle sınırlı olmayan bir otoriter vesayet beklentisi Türkiye’de yaygın bir beklentidir.
TSK’nın da askeri müdahaleyi aklından geçiremez hale gelmesi bu çevrelerin de demokrasi çerçevesinde hareket etmeyi içselleştirmeleri için olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
AKP’nin askeri vesayete dayanak sağlayan hukuki arka planı değiştirmek için yeterince çaba sarf ettiğini söyleyebilir miyiz?
AKP’nin bu konuda yaptığı en önemli değişiklik Milli Güvenlik Kurulu’nun statüsünü değiştirmesidir. Bu EMASYA protokolünden daha önemli bir değişikliktir. AKP, EMASYA protokolünü şimdiye kadar neden değiştirmedi onu sormak lazım. Belki de kendilerini şimdi daha güçlü hissettikleri için, belki de aralarında bir mutabakat var, bunları bilemeyiz. Hepsi mümkün. Ama bunlar EMASYA protokolünün iptal edilmesinin önemini azaltmaz. Bundan sonra TSK’nın EMASYA direktiflerinin gerçekten yürürlükten kaldırması, eldeki fişlerin imha edilmesi gerekir.
Sol muhafazakarlığı asker sopasıyla değil kendi mücadelesiyle geriletirse toplumsal meşruiyetini kazanır, güçlenir. Aksi takdirde milliyetçi-devletçi bir merkezin yedek gücü olarak kalmaya mahkumdur. AKP’nin fırsatçı veya kendine demokratlığını teşhir etmek, Ergenekon’un avukatlığını soyunmaya gittiğinde, demokratlık ve özgürlükçülük terk edilmiş olur.
AB sürecinde bir olumsuzluk olursa AKP’nin bugünkü pozisyonu devam eder mi sizce?
AB süreci bitse bile bu kısa vadede resmileşmeyecek. AKP için önemli olan kısa vadede önümüzdeki seçimlerdir. Demokratikleşme konusunda AKP adımlar atarsa bunun karşılığını daha önceki seçimlerde olduğu gibi alır. Çekingen davranırsa milliyetçi ve otoriter eğilimlerin daha fazla baskısıyla karşı karşıya kalacaktır.
Siz seçime girerseniz ilk hedefiniz AKP’yi indirmek olacak mı? ‘Yeni Sol’un program metnindeki
‘Demokratik siyaset alanında oluşan iradeyi meşru kabul eden, yapıcı ve yön gösterici muhalefeti benimseyen’ ifadesi bir muhalefet hareketi için fazla yumuşak bir başlangıç değil mi?
O cümle sadece AKP’ye yönelik söylenmiş bir şey değil. Hala 27 Mayıs’ı ‘iyi bir darbe’ olarak gören solcular var bu ülkede. Biz ‘iyi bir askeri darbe’ olmayacağı kanaatindeyiz. 80 darbesi sonrasında yapılan anayasa referandumu ve 83 seçimleri gibi değil de eşit, adil, özgür bir ortamda yapılan bir seçim sonrası ortaya çıkan irade siyasal iktidarın başat meşru temsilcisidir. Solun geçmişte ifade ettiği ‘Filipin demokrasisi, cici demokrasi’ gibi değerlendirmelerle bütünüyle göbek bağımızı kesmemiz lazım. İktidarda MHP de olsa seçimle geldiyse seçimle gitmelidir.
Peki yarın seçime girdiğinizi düşünürseniz Yeni Sol; CHP ve AKP’den farklı ne söyleyecek, vatandaş neden diğer partilere değil de size oy versin?
‘Yeni Sol’un milliyetçiliğin her türlü türeviyle yüzleşmek ve alt etmek misyonu var. Milliyetçilik Türkiye’yi felaketlere sürükleyen temel nedendir. Bunun yanında devleti bir kutsal olarak tanımıyoruz.
İkincisi farklılıkların beraberliğini sağlayacak yeni zemine ihtiyaç var. Bu da eşitlik üzerinden oluşur. Kürt ve Alevi sorunlarını çözme, kadınların ezilmişliğine, gençlerin dışlanmışlığına son verme konusunda, eğitim ve çalışma hayatında temel çözümümüz eşitlik kriteridir. AKP ve CHP’ye de sorsanız biz özgürlüğü kabul ediyoruz derler ama eşitliğe kadar gelemezler.
Özgürlüklere gelince. Biz örneğin CHP ve diğer partilerden farklı olarak Türkiye’de Kürt kimliğinin bir yurttaş kimliği olarak tanınmasının olmazsa olmaz olduğunu düşünüyoruz.
AKP’nin ‘Demokratik açılımından’ farklı ne söyleyeceksiniz?
AKP zaten çok az bir şey önerdi bu süreçte. Ana dilde eğitimi, yerel yönetimlerin özerk bir biçimde çalışmasını; o yörelerde kullanılan dillerde hizmet vermesini gündeme getirmedi. TRT 6’yı yaptı, çok güzel, karşı çıkmayız, özel televizyonlarda Kürtçe yayını serbest bıraktı. Ama bunun ötesine de gidemedi. Bunları yaparken Kürtlerin siyasal özgürlüklerine karşı büyük bir tepki de gösterdi. Bugün BDP’nin 900’den fazla üyesi tutuklu.
Açılımla, KCK operasyonlarının paralel yürümesi tesadüf mü?
Hayır tabii ki değil. AKP bir yandan açılım sözü ederken diğer yandan BDP’nin kendisine Doğu ve Güneydoğu’da rakip olmasını engelleyecek girişimlerde bulunuyor. İki binden fazla çocuk yaştaki zanlıya terörist muamelesi yapıyor. BDP’nin bine yakın üyesi, yöneticisi bugün tutuklu. Bu açılım falan değil. ‘Bana teslim ol, biat et, benim Kürdüm ol, o zaman sana himmet ederim’ anlayışı hala egemen.
Bizim açımızdan Kürt sorunu sadece Kürtlerin karar vereceği bir sorun değildir. Bütün Türkiyelilerin karar vereceği bir sorundur ama en başta Türklerin kendilerine şu soruyu sorması lazım: Ben niye Kürtlerle eşit olmak istemiyorum, ben niye başkalarıyla eşit olmak istemiyorum? Çoğunluğun fikriyatını değiştirmemiz lazım.
Genel af ilan edilmeden sizce gerçekten kökten bir çözüme yaklaşılabilir mi?
Genel af dile getirdiğimiz gerekliliklerden bir tanesi. Fakat sadece genel af değil tabii ki, bütün boyutları dikkate almak gerekir. Ergenekon davası da gösterdi ki geçmişte yaşanan şiddetin kaynağı sadece PKK değildi. Geçmişte yaşanan şiddetin kaynağında devlet de vardı. Diyarbakır cezaevinde yaşanan işkenceler bir devlet terörü olarak tanımlanacak boyutlardaydı; ve bunlar Türkiye’deki Kürt sorununu 90’larda yaşanan mecrasına sürükledi.
Kürt hareketi içinde de milliyetçiliğin yükselmesinden bahsedebilir miyiz?
Elbette bir tepki milliyetçiliği söz konusu, bu evvelden de vardı. Türkiye’deki insanların en büyük ortak paydası nedir dersek herhalde önce milliyetçilik ardından da çeşitli biçimlerde muhafazakarlık gelir. Ezilen ulusun milliyetçiliğinin ezen ulus milliyetçiliğinden daha kabul edilebilir olduğu inancı var, bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil, ancak siz milliyetçilik yapıyorsunuz onlar da yapıyor diyerek işin içinden sıyrılmak da mümkün değil.
Ufuk Uras'ın BDP'ye katılması Yeni Sol için bir sıkıntı olmadı mı?
Hayır tam tersine, Ufuk BDP’nin meclise girmesine, grup kurmasına yardımcı olmasaydı, bizim için sıkıntı yaratırdı. Bütünüyle haksız bir kapatma davasının yaratacağı vahim siyasal sonuçları etkisiz bıraktı Ufuk’un üyeliği. DTP’nin kapatıldığı saatten itibaren hepimiz bir an bile duraklamadan bu katılımı destekledik. İlkeli olmak bunu gerektirir. Ayrıca Meclis’te özgürlükçü sol milletvekillerinin yer almasının önemini göstermiş oldu. Türkiye’de siyasetin, son derece can alıcı bir anda, demokratik çözüm ekseninden bütünüyle çıkmasını engelledi.
Ufuk Uras bir söyleşisinde ‘Aleviler artık siyasal özne’ diyor, öyle mi gerçekten? Bildiğim kadarıyla Alevilerin ‘Yeni sol’ gibi Mustafa Sarıgül’e desteği de söz konusu?
‘Yeni Sol’un amacı özel kimlikleri etrafında insanları birleştirmek değildir. Aleviler sadece Alevilerin sorunlarını dile getirerek Yeni Sol’da var olamazlar, rahat edemezler. Kürtler sadece Kürtlerin sorunlarını dile getirerek var olamazlar. Bu anlamda Yeni Sol’un amacı eşit yurttaşlık hareketidir. Adalet, özgürlük, emeğe saygı talep eden eşit yurttaşların hareketidir.
Alevilerin siyasal özne olma çabaları yeni bir şey değil. Mustafa Timisi ‘nin Türkiye Birlik Partisi deneyimi vardır, çok az bir oy almışlardı. Aleviler şu anda yekvücut bir kitle değil. AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye oy veren pek çok Alevi var. Aslında bu demokrasi açısından daha sağlıklı bir pozisyondur. O anlamda ‘Alevilerin siyasi özne olması’ tabiri bana çok doğru gelmiyor, Alevi yurttaşların bağımsız özne olmaları daha doğru bir tabirdir.Bu bağlamda Alevilerin eşit yurttaş hareketine katkıları önemli olacaktır. . Zaten bildiğim kadar Alevi örgütleri de Alevi partisi kurmayı istemiyorlar.
‘Yeni sol’ programı tartışılırken Avrupa sol partisinin programı da gözden geçirildi sanırım, fakat orada geleneksel olarak sol partilerin arkasında olan sendikalar ve güçlü toplumsal muhalefet hareketleri var değil mi?
Türkiye’de sol olmak Avrupa’dan çok daha zor, Almanya, İtalya, Fransa’da en güçlü olduğu zaman sağ yüzde 55 oy alıyor. Ve buralarda kendisini solda tanımlayan güçlü bir kesim var. Türkiye’de ise CHP dahil toplumun yüzde 25-30’luk bir bölümü söz konusu. Bu rakama da çok milliyetçi bir kesim dahil edilerek, yaşam tarzı üstünlüğünü solculukla karıştıran, topluma yukardan bakan üst sınıfların bir kısmı falan dahil edilerek ulaşılıyor. Türkiye’de solun sendikal destek ile ayakta kalması için sendikaların solda olması gerekir. Kamu alanında birinci sendika artık sağcı sendikalar. Türkiye’de ilkeleriyle tutarlı ve gerçekçi bir solun besleneceği toplumsal alan son derece dar.
Solun ancak örgütlü bir emek dünyası ile ilişkisi güçlü olabilir. Bu ciddi bir eksiklik, bunu aşmak için mücadele etmek lazım, büyük sloganlarla değil günlük mücadelelerle çalışanların yüzünü sola döndürebiliriz.
Almanya’da sol parti bir koalisyon olarak doğdu Doğu Almanya’daki Komünist Parti’den, Yeşillerden, Sosyal Demokratlardan ayrılanlar kurdu. Türkiye’de bizim kurmaya çalıştığımız solun böyle bir gövdesi yok, bunu da tasarlamıyoruz. Örgütler koalisyonu olarak gideceğimiz yol çok sınırlı.
Ama siz de biraz öyle değil misiniz; SHP, ÖDP’den ayrılanlar, Alevi örgütleri ve başka irili ufaklı çevreler?
Bu siyasal girişimin ana gövdesi bu girişime birey olarak üye olacak olan insanlar olacaktır, bu insanlar çoğunluk olursa gruplar koalisyonu olmaktan çıkar. Yoksa eski örgütlerin alışkanlıkları kendini üretir. Başaramayabiliriz, ama bu hedef kurulmak istenen partinin var olan küçük dar örgütler koalisyonlarını aşacak bir üye profilinin oluşmasıyla ancak mümkündür.
Aleviler arasında da laikçi hassasiyete dayanan bir AKP karşıtlığı yaygın değil mi?
Daha önce dediğim gibi Aleviler diye homojen bir bütün yok. Aleviler arasında da demokratlar, özgürlükçüler olduğu gibi, laikçi-otoriter rejim yanlıları, ulusalcılar, vs... var. Yeni bir Türkiye solu saflarında yer alacak Aleviler demokratlığı, özgürlükçülüğü, eşitlikçiliği benimsemiş yurttaşlar olacak.
Bölüm 2:Ahmet İnsel 'Yeni Sol'u anlatıyor "bölüm iki"
YARIN:
*TEKEL İŞÇİLERİNİN EYLEMİ İÇİN YENİ SOL NE DİYOR?
*YENİ SOL ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI MI?
*DEVRİM TAHAYYYÜLÜ BİTTİ Mİ?
*NASIL BİR LAİKLİK?
*YENİ SOL SOSYALİST HAREKETTEN BİR KOPUŞ MU
18 Şubat 2010
Ahmet İnsel anlatıyor; nedir bu Yeni Sol?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder