Kazım Genç: AKP Alevi toplumunda güven yaratmadı http://www.edp.org.tr/
Genç, bir dönem genel sekreteri olduğu ve EDP’nin kuruluşuna destek veren Alevi Bektaşi Federasyonu’nun, referandumda “hayır” oyu verme kararını demokratik teamüllere göre değil, genel başkanın baskısıyla aldığını belirtti.
Kürt sorununun ancak muhataplarıyla görüşülerek çözülebileceğini, bunun için PKK ve Öcalan’la da görüşülmesi gerektiğini kaydeden Genç, “Ben sizinle kavga ediyorsam sizinle görüşmek zorundayım. Yani sorun kiminse onunla görüşeceksiniz, Kürtler'in sorununu Kürtlerle, Aleviler'in sorununu Aleviler'le görüşeceksiniz” dedi.
AK Parti’nin Alevi açılımını “kandırmaca” olarak niteleyen Genç, hükümetin bugüne kadar Aleviler’in ortaklaştığı temel taleplerinin hiç birini karşılanmadığına işaret etti.
Genç, AKnews’in referandum, Kürt sorunu ve Alevi açılımına ilişkin sorularını yanıtladı.
12 Eylül’de yapılacak anayasa değişiklik referandumuna destek veren ender sol partilerden birisiniz, bu tutumunuzdan dolayı diğer sol çevrelerde eleştirildiniz, referandumu neden destekliyorsunuz?
Anayasa değişikliği örgütlerimizde enine boyuna tartışıldı, Merkez Yürütme Kurulu’nda ele aldık ve sonunda Parti Meclisi’nde Alevi kesimden arkadaşların muhalefetine rağmen “evet” lehine karar çıktı. Karar alma prosedürü demokratik teamüller uygun oldu. Neden “evet” dediğimize gelince, Türkiye’de siyaset iki partinin görüşleri arasına sıkıştırılıyor. Türkiye’nin temel konularında olan çalışmalarda da durum aynı. Anayasa değişikliği Meclis’te görüşülürken, o zaman CHP’nin genel başkanı olan Deniz Baykal, ‘3 maddeyi çıkarın gerisini biz destek verelim, referanduma gerek olmadan çıkaralım’ dedi. Bu üç madde siyasi partilerin kapatılması, Anayasa Mahkemesi’nin düzenlenmesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) düzenlenmesiyle ilgili maddelerdi. Israrla “hayır”ı savunan ana muhalefet partisi bu metnin geriye kalan 23 maddesine tartışmasız “evet” diyor. Bu 3 maddeden siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili madde 330’un altında oy aldığı için kadük oldu. Geriye kalan 2 maddeyle ilgili CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, mahkeme işi esastan inceledi, rötuşlar yaptı ve bir yargı kararı çıktı.
Geriye “hayır” demeyi gerektirecek bir şey kalmadı. “Hayır”ı savunanların en büyük argümanı bu değişiklik paketinde birçok şeyin eksik kaldığıdır, doğru eksiktir. Veya AKP’nin işine yarayacağı, bu da doğaldır, iktidarda olan bir siyasal parti, siyasi partiler her ne kadar ülke için deseler de yaptıkları şeyler özünde kendilerine de yarar. ‘Hayır’cıların savunmaları gereken en önemli argüman, “Siz 26 soru soruyorsunuz tek bir cevap istiyorsunuz”dur. Bunun dışında hukuki, demokratik, çağdaş bir gerekçe göremiyorum.
Bu nedenle EDP değişiklik metinlerini 12 Eylül anayasasıyla karşılaştırarak, kendi özgür iradesiyle evet yönünde görüş oluşturdu.
Parti içindeki Alevi kesimin muhalefetine rağmen dediniz, hangi gerekçelerle karşı çıktı Aleviler?
Bir, Alevi kamuoyunda yoğun bir kanaat olan AKP’nin şeriatçı bir parti olduğu, Alevilere hayat hakkı tanımayacağı, dolayısıyla yaptığı her şeye karşı çıkmak gerektiği; ikincisi, Alevi Çalıştayının göz boyama olduğunun görülmesi nedeniyle sükut - u hayal yaratması; üçüncüsü, Alevi Çalıştayları sırasında görüldü ki Alevi örgütlerinin katılmasına ve 5 temel konuda uzlaşma sağladıkları halde AKP hükümetinin bir buçuk yıl geçmesine rağmen hiçbir şey yapmaması.
Bu görüşlerinde haklılar mı?
Evet, haklı görüyorum. AKP duruşuyla, çalışmasıyla, verdiği sözlerle Alevi toplumunda güven yaratmadı. Aleviler böyle düşünmekte haksız değiller.
Geçmişte genel sekreterliğini yaptığınız Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) “hayır” diyeceğini açıkladı. Sizin “evet” demeniz partinizin kuruluş çalışmalarında da yer alan bu kesimde bir kırgınlığa yol açtı mı?
Bu sorunun muhatabı elbette ki ABF’nin mevcut yöneticileridir. Ancak şunu söyleyeyim 15 ağustosta Hacı Bektaş etkinlikleri öncesinde Hacıbektaş’ta Alevi Bektaşi Danışma Kurulu toplantısı yaptık, eski genel sekreter olmam nedeniyle doğal üye olarak ben de katıldım. Federasyona üye 30 örgütten 13-14’ü katıldı. Orada gelen yöneticiler arasında “yönetimi topladık hayır yönünde görüş oluşturduk” diye bir söylem dolaşınca ben bir örgüt başkanı arkadaşa “biri arayıp bir şey mi dedi de böyle toplanıp karar aldınız” dedim. “Evet” dedi “genel başkan ve genel sekreter üzerinden arandık, toplanıp görüş oluşturun, genel başkanımız zaten 30 Mayısta yapılan federasyon genel kurulunda biz hayır diyeceğiz demişti, o yönde görüş oluşturuldu”.
Alınan kararın doğru ya da yanlışlığını söylemek bana düşmez ama alınan karar demokratik usullere göre değil genel başkanının dayatmasıyla alındı.
Az önce AKP’nin yaptığı her şeye karşı çıkma anlayışının bir örneği…
Aynen, “Allah bir bile dese şüphe ederim” anlayışından başka bir şey değil. Demokratik teamülleri işleterek karar almadılar, çalışma usullerindeki bir eksikliktir, ifade etmek lazım. Oradaki en büyük örgütlerden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin bu usullere ve bu karara sempatiyle bakmadığını biliyorum.
PKK 20 Eylüle kadar eylemsizlik kararı aldı, partiniz bunun barış için bir fırsat olduğu belirtilerek siyasi partilere sorumluluk çağrısı yaptı, kalıcı barış için ne yapılmalı?
EDP solda siyaset yapan, barışı, demokrasiyi, özgürlükleri, hepsinden önemlisi eşit yurttaşlık ve gönüllü yurttaşlığı savunan bir partidir. Kan ve gözyaşı üzerinden siyaset yapılmasına karşı, her dile, her dine, her inanca eşit haklar isteyen, birlikte yaşama zorunluluğunun altını çizen bir partiyiz. Kürtlerin 30 yıldır verdikleri hak mücadelesinde şiddeti sonlandıran ateşkes ilan etmeleri ve bunu sürdürmeleri bizim en temel taleplerimizden biridir. Bu ateşkes geçmişte yapılan ateşkesler gibi sonuçsuz kalırsa çok büyük üzüntü duyarız. PKK referandum sürecine ya da referandum sonucuna müdahale etmemek için ilan etmiş olabilir ama bundan ziyade sorunların muhataplarıyla görüşülerek çözüleceği ve herkesin bu ülkenin eşit yurttaşı olarak yaşayabileceği bir ülkeye olan inançla sürdürmelidir.
Muhataplarıyla görüşülmeli dediniz, hükümetin Öcalan’la görüştüğü tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, Öcalan ve PKK ile de görüşülmeli mi?
Ben sizinle kavga ediyorsam sizinle görüşmek zorundayım. Yani sorun kiminse onunla görüşeceksiniz, Kürtler’in sorununu Kürtler’le, Aleviler’in sorununu Aleviler’le, Ermeniler’in sorununu Ermeniler’le, Müslümanlar’ın sorununu Müslümanlar’la görüşeceksiniz. Türbanı bana sorarsanız, ben “benim öyle bir sorunum yok” derim, sorunu olanla görüşmek zorundasınız.
Sorunun çözümü için BDP ve hükümet neler yapmalı?
Bence BDP’nin daha büyük sorumluluk alması gerekiyor. BDP yoğunlukla Kürtler’in oyunu almış ve parlamentoda grupla temsil edilen bir partidir. BDP’nin, kapatılmadan önce de DTP’nin muhatap İmralı’dır, tam olarak biz değiliz söylemini sorunu çözücü olarak görmüyorum. BDP çok açık ve net halkın oylarıyla seçildiğini, halkı temsil ettiğini söylemektedir, bu da doğrudur. Ben diğer muhatapları dışlasın, yok saysın demiyorum ama Kürt sorunun çözümünde de resmi muhatabın kendisi olduğunu ve bu konuda irade göstermesi gerektiğine inanıyorum.
Hükümet neler yapabilir?
Hükümet Türkiye’deki her meseleyi çözmek iddiasında olan ve bunun için oy talep ederek çoğunluk sağlamış olan siyasi partiden oluşan bir organizmadır. Madem iktidardır, çözmesi lazım. Önce Kürt açılımı diyen, kamuoyunda gelen tepkiler üzerine demokratik açılıma çeviren hükümetin bu sorunun çözümünde niye BDP ile görüşmediğini ben anlamıyorum. BDP kendini resmi muhatap olarak almalıdır dedim ama BDP’yi de resmi muhatap olarak kabul edecek bir iktidara ihtiyaç vardır.
Ne yazık ki AKP iktidarı BDP ile aynı fotoğraf karesinde yer almak istememektedir. Bunu ağababaları olan ABD başkanı Türkiye’ye gelirken BDP’yle görüşerek “ben görüşüyorum sen de görüş” mesajını vermesine rağmen yapıyor. O zaman bir görüşme oldu bir daha olmadı veya gayrı resmi oluyor. Görüşmeler olmalıdır, görüşmezseniz, konuşmazsanız sorunu tüm detaylarıyla öğrenemezsiniz, öğrenemeyince de sağlıklı çözümler bulmazsınız.
Niye görüşmekten kaçınıyor?
Kamuoyundan, tabanının tepkisinden. Bu soruyu herkese sormak lazım. BDP niye muhatap biziz diyememektedir. Kandil ve Mahmur kamplarından gelişlerde Kürt halkının “yaşasın artık şiddet bitiyor” heyecanıyla Habur’da yaptığı karşılamadan sonra Avrupa’daki heyet niye gelemedi? İşte bu baskıdır AKP’nin BDP’yle aynı fotoğrafta gözükmesine engel olan, bu baskıdır Avrupa’da geleceklerin gelmesine ve BDP’nin sorumluluk almasına engel olan. Sivil toplumda çalışmış şimdi siyasette olan bir insan olarak dışarıdan görerek yaptığım bir gözlem: Şüphe yok ki bu işin çok daha ince detayları, önemli olguları vardır, hem hükümet hem BDP bu detay ve olguları iyi bilmektedir. Çözüm yollarını bu bilgilerle üretmek durumundadırlar. Çözümsüzlüğün kimseye bir faydası yok, 30 yıl bunu gösterdi. Başbakan geçen gün bu mesele 450 milyar dolara mal olmuştur diyor, hepimiz biliyoruz 40 bin insanın canına mal olmuştur ama sorun hala duruyor. Biz aldığımız silahları ülkemizin dağlarına taşlarına atıyoruz ve bu ülkenin insanlarını öldürüyoruz. Bunu bitirmek lazım.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa geçmesiyle birlikte CHP’de bir değişim beklentisi oluştu, şu ana kadarki gözlemlerinize göre, CHP’de bir değişim görüyor musunuz?
Başka parti hakkında söz söylemeyi etik görmüyorum ama bir gerçeklik var, Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geldikten sonra sosyal demokrat kesimde bir heyecan yarattı. Bekleyip, gözlemleyip görmek lazım.
Kılıçdaroğlu, “silahların susması koşuluyla genel af da çıkabilir, Öcalan’la da görüşülebilir” dedi. Bunlar CHP’nin Kürt politikasında bir değişimin ipuçları olarak değerlendirilebilir mi?
CHP’yi Kürt sorununda MHP’nin sağına atan söylemlerden sosyal demokrat çizgiye dönmesi gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Tunceli’de söyledikleri önemlidir. Ama bunu sadece Tunceli’de değil Ankara’da da, İstanbul’da da, Batman’da da söylemek gerekir.
Hükümet’in “Alevi açılımı” konusunda ne düşünüyorsunuz?
AKP’nin Alevi açılımı bir kandırmacadır. Aleviler yan yana gelmez, anlaşamazlar denmesine rağmen Alevi örgütleri 2009’da Bilkent Oteli’nde toplanmış ve 5 temel konuda anlaşmışlardır. Bir, zorunlu din dersi kaldırılmalı; iki, Alevi köylerine cami yapılmamalı, imam atanmamalıdır; üç, asimilasyon ve ayırımcılık politikalarından vazgeçilmelidir; dört, Madımak müze olmalıdır; beş, cemevleri ibadethane statüsüne alınmalıdır. Bunların hiç biri yapılmadığı gibi 7’inci Alevi çalıştayına Alevilere yönelik Maraş katliamının bir numaralı sanığı davet edilmiştir. Alevi kamuoyunun karşı çıkması üzerine yanlıştan geri adım atılmış ama meseleye ne kadar yanlış baktıkları ortaya çıkmıştır.
Yapılan çalıştaylar sonucu Alevi örgütlerinin birinci çalıştayda aldığı kararların tem tersi bir rapor hazırlanmıştır. AKP bir şeyler yapıyor görünüp göz boyama dışında bir şey yapmamaktadır. En önemli çalışması kendi Alevi’sini yaratmaya çalışmaktır, Kürt sorununda da aynısını yapıyor, Kendi Kürt’ünü yaratmaya çalışıyor. Ama kendi Alevi’sini yaratarak Alevilerin sorunlarını, kendi Kürt’ünü yaratarak Kürtlerin sorunlarını çözemez.
Kendi Alevi’sini yaratma da başarılı oldu mu?
Hayır, olmadı. Başbakan 2008 Ocak ayında Alevi iftarı vereceğim dedi, 300 Alevi örgütünü davet etmelerine rağmen, 2 Alevi örgütü ile bir Alevi örgütünün yarı yöneticisi, yani 2 buçuk Alevi örgütü katıldı. O yemekte başbakan, 9 bakan ve iktidar partisinden 50 milletvekili vardı. Alevi örgütleri o zaman gerçekten de Pir Sultanca bir duruş sergiledi.
PORTRE / KAZIM GENÇ
Kazım Genç 10 Ocak 1956’da Tunceli’nin Nazimiye ilçesine bağlı Ramazan köyünde doğdu. Diyarbakır Dicle Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Öğretmenlik yaparken Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı ve 1993 yılında mezun oldu. Çok sayıda sivil toplum örgütünde kurucu ve yöneticilik yaptı. Zorunlu din dersine yönelik vermiş olduğu hukuk mücadelesi ve AİHM’de kazandığı dava nedeniyle SODEV’in 2007 yılı “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü”ne layık görüldü. Son olarak Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanlığı ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreterliği görevinde bulunan Genç, daha sonra siyasete atıldı. Şu anda EDP Genel Başkan Yardımcılığı yapan Genç, evli ve 2 çocuk babası.
Kemal Avcı / AKnews
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder